“İlk baskısı 1998’de yapılan Papağana Silah Çekme!, küçük İskender’in sekizinci şiir kitabı. Şair, bu kitapta 1987 ile 1997 yılları arasında yazdığı 80’den fazla şiiri, ‘tehlikeli oynaşma’, ‘gelecek salı sonbahar’, ‘kaknus’ ve ‘18 numaralı kayıp valiz’ başlıklı dört bölümde toplamıştır. Burada yine delişmen, sorgulayıcı, şaşırtıcı, kıvrak, pıtraklı, akortsuz, diri şiirlerle karşılıyor bizi. Okurunu da değiştiren, dönüştüren şiirler bunlar. Yine aşkın, pervasız, arzulu, kışkırtıcı, atak, oyunbozan bir şairleyiz. İskender, bu kapsamlı kitabıyla şiirinin gezindiği alanları, kurcaladığı meseleleri, çomak soktuğu arı kovanlarını iyiden çeşitlendiriyor. Özellikle ‘çin lokantası’, ‘porsche’, ‘tam macera aşk maskları’, ‘şeyh zenne’, ‘paris’, ‘bakir’, ‘jiujitsu ekselansları’, ‘kötü çocuklar ölmeyecekler’, ‘orain istambol’, ‘isabel, senden bunu beklemezdik’ adlı şiirler unutulmaz.”
Gonca Özmen
İçindekiler
Önsöz ………………………………………………………………………………. 13
tehlikeli oynaşma
uzak günlükler ……………………………………………………………… 25
pil ………………………………………………………………………………. 27
çin lokantası …………………………………………………………………. 28
üçgen üç gen ………………………………………………………………… 31
vampir rotası ………………………………………………………………… 32
retorik …………………………………………………………………………. 33
su su lütfen biraz su ………………………………………………………. 34
herhangi ………………………………………………………………………. 35
porsche ……………………………………………………………………….. 36
küçük sinek ………………………………………………………………….. 39
.., ……………………………………………………………………………….. 40
flucin ………………………………………………………………………….. 41
kurye’nin son sırrı …………………………………………………………. 43
tanrıların yeryüzü seyahatnamesi …………………………………….. 44
şokkoş …………………………………………………………………………. 47
tam macera aşk maskları ………………………………………………… 48
kaldığı metalle birleşir şehrin
soluk benizli trajik ve mağrur ……………………………………….. 50
adrena – line …………………………………………………………………. 51
dağınık gözlü atların tiradı ……………………………………………… 53
şeyh zenne …………………………………………………………………… 54
seni hedefliyor brahms …………………………………………………… 56
the ant ………………………………………………………………………… 57
perili nilüfer …………………………………………………………………. 59
müsaade bey ………………………………………………………………… 60
aşk lazım partisi ……………………………………………………………. 61
erotik soruşturma ………………………………………………………….. 63
zından güncesi ……………………………………………………………… 65
iyi niyet kutusu …………………………………………………………….. 66
karaltı …………………………………………………………………………. 67
gelecek salı sonbahar
paris ……………………………………………………………………………. 72
arabesk ………………………………………………………………………… 75
dilemma ………………………………………………………………………. 76
aşka dair ………………………………………………………………………. 77
heder ………………………………………………………………………….. 78
carta ……………………………………………………………………………. 79
kurşun deliği ………………………………………………………………… 81
bakir …………………………………………………………………………… 83
mermerâhim ………………………………………………………………… 85
o BakarKör …………………………………………………………………… 88
trainspotting ………………………………………………………………… 89
lacivert şeytan ………………………………………………………………. 91
ska cin …………………………………………………………………………. 93
ska gulyabani ……………………………………………………………….. 94
parantez ………………………………………………………………………. 95
jiujitsu ekselansları ………………………………………………………… 96
son yanlış yolcu …………………………………………………………….. 98
temmuz külleri …………………………………………………………… 100
george michael’ın yorumuyla
elton john-bernie taupin’in
tonight adlı parçası senin! ………………………………………….. 102
netice itibarı ……………………………………………………………….. 105
bir …………………………………………………………………………….. 108
kurşunsker …………………………………………………………………. 109
vampir aryası ……………………………………………………………… 111
ü dönüşü ……………………………………………………………………. 113
hamle ………………………………………………………………………… 114
kötü çocuklar ölmeyecekler ………………………………………….. 115
orain istambol …………………………………………………………….. 117
paşa çayı ……………………………………………………………………. 119
kaknus
ifade m ………………………………………………………………………. 124
jiletlenmiş bir yüzle geliyorum sana
arkamda belirsiz yüzyıllar ayakta ………………………………… 127
hatırlayan delikanlılar tangosu f …………………………………….. 130
ana çıtırtılar kılavuzu …………………………………………………… 131
pusu metinleri ……………………………………………………………. 132
ante mortem şarkısı …………………………………………………….. 139
vardı büzüşüp utanan ………………………………………………….. 141
çıt!kırıldım …………………………………………………………………. 142
suallerde kendine rüzgâr ters ………………………………………… 143
fassbinder …………………………………………………………………… 145
izleri neden seyreden …………………………………………………… 146
öbür ………………………………………………………………………….. 147
füme …………………………………………………………………………. 148
garam ………………………………………………………………………… 149
ay aralama etüdleri I, ……………………………………………………. 151
ay aralama etüdleri II, ………………………………………………….. 152
atteş böcekleri …………………………………………………………….. 153
manti palas ………………………………………………………………… 154
lucky luke ………………………………………………………………….. 156
kedi, patik, kuyruk, bıyık, röya ………………………………………. 157
şaheser bok hapı …………………………………………………………. 158
isabel, senden bunu beklemezdik! /1 ……………………………… 160
isabel, senden bunu beklemezdik! /2 ……………………………… 161
isabel, senden bunu beklemezdik! /3 ……………………………… 162
isabel, senden bunu beklemezdik! / 4 …………………………….. 163
isabel, senden bunu beklemezdik! / 5 …………………………….. 164
isabel, senden bunu beklemezdik! / 6 …………………………….. 165
isabel, senden bunu beklemezdik! / 7 …………………………….. 166
isabel, senden bunu beklemezdik! / 8 …………………………….. 167
isabel, senden bunu beklemezdik! / 9 …………………………….. 168
isabel, senden bunu beklemezdik! / 10 …………………………… 169
18 numaralı kayıp valiz…………………………………………………. 170
Erlik Körmös’ün Metaneti, ……………………………………………. 172
Yar Basıncı, ………………………………………………………………… 174
muazzam kurye’nin satranç açılışı: …………………………………. 177
topal soprano’nun prelüdü: …………………………………………… 178
sarp içses’in zaaf filikaları: …………………………………………….. 179
tartaklanmış rehber’in üşümesi: …………………………………….. 180
hükümdar dahhak şimendiferi’nde cinayet: ……………………… 181
reşidname’nin son sözü: ……………………………………………….. 182
Önsöz
Şiirimizde ayrıksı bir yere sahip olan küçük İskender şiiri, tehlikeli uçurumlardan inilen bir yeraltı kentini andırır. Bu kentin karanlık dehlizlerine yönelen okur, her dönemeçte şairin sarsıcı, sorgulayan, şaşırtan tavrı ve sesiyle karşılaşır. Geçitler, bile isteye tahrip edilmiş, köprüler yıkılmış, bilindik tüm göstergeler değiştirilmiştir. Onun şiirine ancak şairin bıraktığı izlerden varılır. Her şeyden önce bir reddediş şiiridir küçük İskender şiiri. İçeriği, dili, biçemiyle tümden bir reddediş. papağana silah çekme!, adının ardında yoğunlaşan anlam dünyasıyla şairin yapıtları arasında bu tavrın en çok belirginleştiği kitaplardan biridir. İskender, hem gezindiği alanlar hem de şiir dilinde gerçekleştirdiği kopuş ile sürdürülegelene, alışılmışa ve “papağanlaşma”ya karşı durduğunu gösterir. Okuru kendi karanlık geçitlerine çağırır – o yeraltı kentine.
İlk baskısı 1998’de yapılan papağana silah çekme!, küçük İskender’in sekizinci şiir kitabı. Şair, bu kitapta 1987 ile 1997 yılları arasında yazdığı 80’den fazla şiiri, “tehlikeli oynaşma”, “gelecek salı sonbahar”,“kaknus” ve “18 numaralı kayıp valiz” başlıklı dört bölümde toplamıştır. Burada yine delişmen, sorgulayıcı, şaşırtıcı, kıvrak, pıtraklı, akortsuz, diri şiirlerle karşılıyor bizi. Okurunu da değiştiren, dönüştüren şiirler bunlar.Yine aşkın, pervasız, arzulu, kışkırtıcı, atak, oyunbozan bir şairleyiz. İskender, bu kapsamlı kitabıyla şiirinin gezindiği alanları, kurcaladığı meseleleri, çomak soktuğu arı kovanlarını iyiden çeşitlendiriyor. Özellikle “çin lokantası”,“porsche”,“tam macera aşk maskları”, “şeyh zenne”, “paris”, “bakir”, “jiujitsu ekselansları”, “kötü çocuklar ölmeyecekler”,“orain istambol”,“isabel,senden bunu beklemezdik” adlı şiirler unutulmaz.
İskender şiirinin üzerinde serpildiği zemin, 20. yüzyılın ikinci yarısında gelişen özgürlük hareketlerinden bağımsız değildir. Özellikle 1960’lı yıllar ve sonrasında dillendirilen cinsel devrim, özgürlük söylemi sanatta da yansımalarını bulur. Cinsellik başta sinema, fotoğraf ve resim, edebiyat gibi sanat dallarında, modada, medyada görüntü, söz ve söylem olarak, Foucault’nun da belirttiği gibi, cinsel arzu üreten bir beslenme kaynağı olur. Çağımızın tüketim ya da gösteri toplumu olarak da nitelendirilen liberal kapitalist toplumlarında, dinler ve geleneksel ahlakça baskı altına alınan, gizlenen cinsel arzu ve haz, reklamlardan sanata bireyleri ayartacak biçimde, mekanik cinsellik ve sanal seksi de içeren pornografik metaya dönüştürülerek pazarlanmaktadır.
küçük İskender de, Georges Bataille gibi, cinsellik üzerine konan sınırlama, kural ve yasaklara karşı cinsel arzuyu kışkırtarak başkaldıran; dinler, egemen ahlakın değerleri, iktidar ve her türlü otoriteyi hiçe sayarak bedensel özgürlüğü savunan, isyankâr bir şairdir. Tam demokratik bir ülkede değil de kimi temel hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, geleneksel bir Ortadoğu toplumunda “Şeytanı tanıdım tanrıdan önce”, “aman allahım inancım yok!” diyen bir şair olarak, Nietzsche’nin yaptığı gibi, verili ahlaka ve o ahlakın savunduğu yasaklayıcı “erdem”lere, içeriği yozlaştırılmış kavram ve değerlere karşı çıkar. Siyasal düşüncelerinden cinsel kimlik ve kişiliğine; yaşamıyla, tutum ve davranışlarıyla “kendi” olabilen, aykırılık, uyumsuzluk ve başkaldırısını yüreklice seslendiren İskender, bu tavrını şiirlerinde de ortaya koyar. Bu kitabındaki şiirlerinde de “Ama bize biraz Bira verseler kilisede”,“Bir eşte arzuladığım / her zaman bulunandır fahişelerde” (çev: S. Özpalabıyıklar) benzeri dizeler yazan William Blake’i andırırcasına, başta cinsel arzu ve hazlarını, özgürlük istemini sınır tanımadan, iç dünyasındaki tüm karmaşa, karşıtlık ve çatışmaları, gerilimi de duyurarak kaba, saldırgan, küfür ve argo da içeren şiddet diliyle açığa vurur.
Erotizmi “bedenin şiiri”, şiiri de “dilin erotizmi” olarak gören Octavio Paz’dan yola çıkarak söylersek, küçük İskender de en çok beden ve cinsellik izleğini, bedensel erotizmi işler. Aşkın kutsallığına çomak sokarak, cinsel arzunun gücünü ve engellenemezliğini, bedenin sınır tanımazlığını vurgular. Bedenin toplumsal kısıtlamalar ve baskı altında tutulmasına diklenir. Bedeni fantezilerle, düşlerle, çağrışım ve imgelerle görüntüye, sese, söze dökerek çırılçıplak önümüze serer. Eşcinsel ve travestilerin, uyuşturucu bağımlıları gibi marjinallerin sapkınlık sayılan, bedensel hazza yönelik cinselliklerini, abartılmış, açık saçık bir dil ve anlatımla, özel cinsel yaşamından da sakıncasız söz ederek dile getirir. Maske takmadan, duygu ve düşüncelerini gizlemeden, başkalarınca ona öğretilenleri bir papağan gibi yinelemeden, özünde olanı ortaya koyar.“ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı / şaha kaldırdığı boşluklarda!” diyerek “sevişirken direksiyon hâkimiyetini kaybetmeyi ve / insan teninin en tehlikeli havzasından / o kapkaranlık şarampole yuvarlanmayı!” göze alır. Şiirleri üstüne başına benzeyen ender şairlerden biridir küçük İskender.
Roland Barthes, çevik ya da yorgun olabilen Parisli ve dinlenmiş, hantal, sayfiyeli olmak üzere, bulunduğu yere göre iki farklı yerel bedeni olduğunu belirttikten sonra, bunlara ek olarak bedeninin coşku kaynağı olmasına değinir.Ayrıca onun için, bedeninin “migren ve şehvet biçiminde”, yani “fiziksel acı” ve “cinsel ilişki zevki” olarak varlığından söz eder. küçük İskender şiirinde de beden imgesi önemli bir yer kaplar. Birçok benzetme, eğretileme ve imgesi, alışılmadık bağdaştırmaları bedenle, organları ve işlevleriyle, cinsellikle ilgilidir.“Esir düştüm esrarına bedenin” diyen bir şair olarak, “mıknatıs tenlerin” çekimiyle elektriklenip esinlenir; “koltukaltlarının şeytan atlasları”nda yer alan “tendeki yabanıl bitki örtüsü”nü kaldırır. “Tenden buharlaşan sperm yağı”ndan, “çapkın kadınların günahkâr kasıkları”ndan, “garajda trompet çalacak” kalçalardan, “çıplak modelin apışına yağan kar”dan, “haremağasının nur içi mağarası”ndan, “yağmurun dönüp dönüp laf attığı güzel götlü kız”dan,“gül ibne”lerden söz eder. Şiir özneleri arasında “saten miço. leylak miço. orospu miço.” da vardır;“Amcık Ağız- / Lılar” dediği kişiler, “iki çüklü delikanlı”lar, “kurabiye oğlanlar”, “piçler” de. İsabel gibi,“yarısı masum erkek, yarısı mahlas kadın”lar da.“Orain İstambol” şiirine, “erkek Zeynep’le” “a’met abla”, “lezzo semia” ve “puşt turgut”, “pezo korkut”, “tombalacı kız efe” gibi “orospu komandosu” oluşturacak aykırı kişileri konuk eder. Bu özneler, kendilerine özgü yaşamları, kişilikleri, ilişkileri ve argosu zengin gündelik konuşma dilleriyle yer alır şiirlerde: “…taşaron turgut’un karısı / lezzo semra’ilen öttürüyor her gecenin baykuşunu / ve kokoreççi süleyman’ın kalkmadığında kuşu / yatakta hep bi’ beyi’az dizi aşkı yaşayor / kütürdetiyor yezit istiklal’i allahıma / korkma sönmezi ezberleyememiş hürriyet çocuğu //…// tombalacı kız efe’nin kıçı kanamıştı ilkinde / topal acı, kör hüzün, çolak haysiyet meselesi / halis bitlis tütünü bastıydı puşt turgut makata / sonra da sarıp bi’ güzel içmişti onu ince kâğât”
Dışlanan, ötekileştirilenlerden biri olarak, onu sapkın, günahkâr sayanlara, kötü görenlere karşı, eşcinsellikten alkol ve uyuşturuculara, ruh karşısında horlanıp aşağılanan, suçlanan gövdenin cinsel arzusunu doyurmanın verdiği hazza ve mutluluğa; kötü sayılanların ve yasaklananların çekiciliğini dile getirir. Karanlık sonsuzluğumuza ışık tutar. İnsanın varoluş ve etkin olmak için gereksindiği enerjiyi, yaşama gücü ya da libidoyu daha çok cinsel içgüdüden, karşıtlıklardan, kutsal-yüceiyi-güzel gibi değerler karşısında günah-bayağı-itici-kötü-çirkin sayılanlardan aldığı inancıyla, bireysel özgür seçimiyle onlara yönelir. Dış dünyadaki çürümüşlükten, kurulu düzenin “sürü toplumu”nca benimsenmiş kurum, kural ve yasaklamalarından, çıkara dayalı bayağılıklarından, bencillik, ikiyüzlülük ve yalanlarından uzaklaşarak bilinçaltına, düşlemlere, gerçeküstüne yönelir kimi zaman. Lacivert takım elbiseli timsahtan da söz eder, papağanı papağana silah da çektirir, cesedi cesetle çılgınca dans da ettirir.“gökkuşağını geçirdim dikiş iğnesinin deliğinden” diye de yazar.“Çirkef kutsanışlar”a karşı, yeni bir anlam, karşıtlıklar ya da yeni bir ritim yaratmak için uydurma sözcükler kullandığı da olur.“anya manya alamanya” gibi sesin öncelendiği bağdaştırmalar yapar. “çığırından çıkan bedenimi çağına iade ediyorum! / buz tutmuş bir ruhum ben / erirsem geri dönemem!” diyerek başkaldırır.“tanrı çıkartıp / şeytan soktular ruhuma” diye yazar. İntiharı çağrıştıran şu alaysı dizeleri de yazar:“tutmazsan eğer beni / kendimi en iyi dizemden aşağı da atacağım!” Eşcinseller adına konuşur: “biz bu gezegene başarımız aids’i / tıpkı / açlıkta bir ekmeği bölüşür gibi paylaşmaya geldik! // bir junki’eyle bir ibnenin sarmaş dolaş dansında yeryüzünden korkması gerekenler, seyircilerdir aslında!” Neyse odur, “domalsın önümde kötülüğün soyağacı / şartsa, yeterse, / tek başıma ölmeye de adayım!” diyecek kadar yüreklidir. Güçlü bir itiraz duygusuyla söz alır hep. Sözcüklerle alternatif bir direniş alanı yaratır.
Dünyaya, yaşama, insana ve kendine “kalbin boyaynası”ndan bakar şair. Kendi bilinçaltından kentlerinkine uzanır: “bilinçaltını merak ediyorum sevdiğim kentlerin” diyerek İstanbul’un kalbi Beyoğlu’na yönelir. “Beyoğlu, mahmuzlarını taksime vursa” duyar, duyurur. Kentlerin bilinçaltlarındaki karanlık arka sokaklarına, gece yaşamına, barlarına, genelevlerine, yeraltına dalar. Oralardan,“yüzyıllık bir şarabın mantarı olmaktan yorgun”, “ağustos böceği orospusu” kadınların çalıştığı “kerhanelerden de ‘ortodoks’ görüntü”ler sunar. En eski mesleklerden birinin ağır işçilerinden olan,“çabuk unutulan” kadınlardan birinin “sayılarını yitirmiş bir hedef tahtası gibi vücudu!”nda dolaştırır ellerini.
İmgeselliği yoğun, içeriği zengin şiirlerinde Yunan mitolojisinden Osmanlı tarihine düşsel yolculuklara çıkar.“manti palas” adlı şiirde, bir kız çocuğu olduğu halde bunu gizleyerek erkek doğurduğunu söyleyip çocuğuna “İphis” adını veren ve onu erkek kıyafetleri giydirerek büyüten kadın; delikanlı kılığındaki kızına, bir kızın âşık olması ve iki gencin nişanlanmaları üzerine telaşa kapılarak bereket tanrıçası İsis’ten yardım ister; tanrıça da kızın cinsiyetini değiştirir.Aynı şiirde,“arkasından” yaklaşılan şehzadelerden, “ibneler”le “dönme”lerden, “tadilattaki gövdeler”den de söz edilir. Şair bilir ki “korsanlar yataklara define gömmez”, bilir ki yataklarda yalnızca uyunmaz. Ondandır bedeni kazar ve defineyi oralarda arar.“Kaçınılmaz arzuların ve fikirlerin nü görüntüleri / Kaçınılmaz serseriliklerin derin bıçak yaraları”ndan söz ettikten sonra “bir değirmen dönerdi kasıklarımın eteklerinde” der, içindeki “arzu suyu”nu “adak dudakları(n)ın korkuluğunda”n söze, imgelere dönüştürerek akıtır. “En ahlaksız” sayılan, “en kanlı” gerçekleri de yaşar; karabasanlar,sanrılar da görür;“perili nilüfer”den,“vampir rotası” ve “vampir aryası”ndan, “lacivert şeytan”dan, “ska cin” ve “ska gulyabani”den söz eder. Uyum sağlayamadığı toplumdan, onun egemen inanç ve değerlerinden, baskıcı söyleminden uzaklaşmaya çalışır. Cinselliği yer yer pornoyu andıran bir dil ve anlatımla dile getirir ki J. Baudrillard, pornoyu da bir tür şiddet olarak görür. Egemen siyasal iktidarın kurum ve kurallarıyla yasalarına aykırı eylemlerini ve verili diline karşı kaba, küfürlü, saldırgan, kirli dilini sürdürür.
küçük İskender,“papağanlaşma”ya karşı tavrını, kendi sözcüklerini ve dilini yaratarak gösterir. Sözcüklerin temel anlamlarıyla, gündelik dilin alışılmış kullanımı ve söz dağarıyla yetinmez.Yerleşik dilbilgisi kurallarına aykırı biçimde ön ek ve son eklerle yeni sözcükler türeterek ve sözcükler arasında alışılmadık bağdaştırmalar kurarak şaşırtıcı benzetmeler, eğretilemeler, mecazlar oluşturup yeni çağrışım ve tasarımlar yaratır. Sözcükleri gerçek anlamlarından uzaklaştırıp anlam kapsamlarını genişleterek çokanlamlılık sağlar. Bu yolla okurun düş ve çağrışım gücünü devindirir. Sözcüklerin ses ve biçim özelliklerini değiştirerek, kuraldışı sözdizimine, bileşimlere, hece bölmelerine başvurarak ses ya da anlam değişmesi, çoklu çağrışım ve imgeler yaratmayı amaçlar. Aykırı sözdizimi, şaşırtıcı, etkileyici, özgün anıştırma ve imgelerle şiir dilini yeniler, anlatım olanaklarını genişletir, böylece Türkçeye yeni açılımlar kazandırır.
Şairin kurduğu “İskenderce”, egemen dilin seçkin, incelikli, erdemli, soylu, güzel, iyi, kibar, edepli sözcüklerine karşı bayağı, çirkin, uygunsuz,tiksinti uyandıran,tuhaf sözcükler barındırır.Aşırılık, abartma, çapkınlık, mecaz ve ince alay içerir onun sözcükleri. “Zilletli bir dil”dir bu. Verili edebiyat ve estetiğin “sözcükler mabedi”ne “küfür bütçesi”nden ayırdığı sözcüklerle dolu kirli“sözcük çuvalları”nı boşaltır. Her türlü iktidar ve otoriteye karşı duran bir şair olarak egemen ahlak anlayışına aykırı sayılan sözcükleri kullanmaktan çekinmez. Kurallı dile karşıt bir anlatımla egemen sınıfın diline, kültürel değerlerin kurum ve kurallarıyla yasaklarına, ahlaksal ve estetik anlayışına başkaldırır. Yüksek kültür ve popüler kültür, alt kültür arasındaki uçurumu da yok eder böylece.
küçük İskender’in can yakan bir şiiri vardır. O, yalnız kişiliği ve yaşamıyla değil, yazdıklarıyla da muhaliftir. İçerikte olduğu kadar şiirin biçiminde de yıkıcıdır. Sözdiziminden bağdaştırmalara, yazımdan noktalama imlerine, dilbilgisi kurallarını ve mantık düzenini dikkate almayan, aykırılık ve sapmalarla dolu, saldırgan bir dil kullanır. Uyum sağlayamadığı dünyayı, dil aracılığıyla yıkıp yeniden kurmaya kalkışır. “Ruhun iktidara prezervatif olması”na karşı olan anarşistçe tutumunu yazdıklarında da korur, sürdürür.“Yıllanmış harflerle kuruyorlar çünkü sözcükleri” dizesinde de belirttiği gibi verili olanla yetinmez; yazımsal yeniliklerle deneyselliklere girişir. Şiir adlarında bile görürüz bunu: “kurşunsker”,“ü dönüşü”,“çıt!kırıldım”,“ifade m”,“hatırlayan delikanlılar tangosu f”, “üçgen üç gen”, “..,”, “flucin”, “şokkoş”, “adrena-line”, “the ant”, “carta”, “mermerâhim”, “ska cin”, “lucky luke”, “atteş böcekleri”.
“papağana silah çekme!”de İskender, dil üzerindeki “oyun”larını en ileri boyutlara taşır. Verili dilbilgisi kurallarını bozarak hem şiir diline çarpıcılık, etkililik, şaşırtıcılık gibi yeni boyutlar kazandırır hem de sözcükleri kimi zaman rasgele, hecelerini bile parçalayıp bölerek toplumsal parçalanma, bireydeki kişilik ve kimlik bölünmesi gibi gerçekliklerin dildeki yansımalarını göstermeye çalışır: “smo/kinleriyle, tesad/üfler, kaç/ırılan, içi/n, sıva/zlayarak, a/ğarıyor, rak/ipler, han/çerime, boynu/zlarından, oğlanlarl/a, u/ğraş, nered/esin, g/ötürürse, arard/ı, taşı/yarak…” Şiirlerinden birinde dört sayfalık uzun bir bölümün tüm sözcüklerini tek tek alt alta dizmiş, bir diğerinde kimi sözcüklerin son harfini çift ve birini küçük, birini büyük olarak yazmıştır:“kuryeE, sopranoO, içsesS, takılanN, zindanN, rehberR”. Dizelerini küçük harflerle başlattığı bir şiirinde ise dize sonunda böldüğü sözcüklerin parçasını ardından gelen dizede büyük harfle başlatır: “benzer / Siz, kadın / La, hakimi / Yeti, Ağız- / Lılar”
Kitaptaki biçimsel yeniliklerin hiçbiri rastlantısal değildir, aksine titizce tasarlanmış, incelikle örülmüştür. Sözcük bölme ve hecelersözcükler arasında farklı uzunluklarda aralıklar bırakma yoluyla biçimsel yenilikler arar şair. Sözdizimsel sapmalara yer verir. Kimi sözcük, hece ve harflerin daha koyu renkte ya da italik basılması, diğerlerinden daha büyük puntolarla yazılması gibi kaligrafik düzenlemelerle görsel denemelere de başvurur. Kitaptaki son şiiri de bitişine noktalı virgül imi koyduğu “ay kırıdır aşk;” dizesidir ki bu, küçük İskender şiirindeki açık uçluluğun, yazımsal sapmalarından noktalamasına aykırılığın göstergelerindendir.
küçük İskender’in şiirlerinde dikkati çeken özelliklerden biri de ünlem imi kullanımının sıklığıdır. Ansızın beliren coşkuları; arzu, sevinç, şaşırma, öfke, acı, korku, özlem gibi duygu ve tepkileri; belirli düşünce, tutum, eylem ve uygulamalara karşı çıkma, onları eleştirme; abartma, alay etme, yerme, anlamı pekiştirme, dikkat çekme ve meydan okuma gibi duygu yüklü eylemleri, durumları belirtmede kullanılan ünlem, İskender’in öfkeli, küfürlü, saldırgan diline ve anlatımına oldukça uygundur.
Biçimsel olanakları çeşitlendiren İskender, Alman edebiyatına özgü ve ilk örneğini Behçet Necatigil’de gördüğümüz iki kısa çizgi kullanımını da benimsemiştir. Şiirde farklı çağrışımlar uyandırıp çoklu anlamlar yaratmak, şiiri örtükleştirmek amacıyla başvurulan ve “düşünce çizgisi” diye adlandırılan bu teknikte, sözcük eksiltme yoluyla, bir duygu ya da düşünce tam olarak söylenmeden bırakılır, boşluğu okurun doldurması, şiir cümlesini tamamlaması beklenir; duraklayıp düşünmesi için okurun dikkati çekilir:“hangi kadehte sol elinin izleri — / konuşmuyor.”, “mücevherler üzerinde ince bastonunun gövdesi — / çıkarttığı listedeki…”, “cinnet denemeleri ve sökük sonbahar giysileri — / uzak ve mağrur”
İskender, iç dünyasındaki duygusal-düşünsel karmaşa ile dış dünyada olup biteni şiirinde yansıtıp duyurabilmek için ses, sözcük ve anlam düzeyinde sapmalar içeren bir dil ve anlatıma başvurur. Kimi zaman alay, yergi ve eleştirilerini, başkaldırısını da bu yolla, gerçekliğe düşsellik ve olağanüstülükler de katarak yadırgatıcı bağdaştırmaları, özgün imgeleriyle söyler. Siyasal ya da yazınsal her türlü iktidar ve otorite karşıtı bir şair olarak gündelik yaşamında bedeni ve davranışlarıyla yapamadıklarını, düşlemleri ve diliyle şiirlerinde yapmaya çalışır. Sadece egemen dili, dilin verili kurallarını yıkıma uğratmakla kalmaz; toplumun bireyi kısıtlayan yerleşik yaşam biçimine, beğenilerine, alışkanlıklarına, akıl ve mantık düzenine de başkaldırır. Baskı ve yasakları, geleneğin çizdiği sınırları aşındırmaya, kuralları tersyüz etmeye çalışır. Bundandır kurulu düzen karşısında susmaması, sözünü sakınmaması, yazıklanmaması. Yılgınlığa düşmeden, korkusuzca yazıp söylemesi.
“papağana silah çekme!” bize bir kez daha gösterir ki İskender’in şiiri, her şeyden önce özgürleştiren, aşındıran bir şiirdir. Onda dil ve sözcükler bu amaca hizmet eder.“kederli kelimeler değil / kuvvetli kelimeler kullanmalı” diyen şair, duygusal-düşünsel-eleştirel etkisi güçlü, yeni yüklerle donanmış, farklı çağrışımlar yaratan sözcükler kullanır. Bu yolla, yaşam ve gerçeklik karşısında, onları dile getirme ve başkaldırmada “kifayetsiz” kalan dili ve anlatımı güçlendirmek, etkisini artırmak için alışılmadık bir seziş ve algılamayla dilin sınırlarını yıkar, sözün en doğal, pütürlü, keskin yerinden söyler şiirini. Burada durup onu dinlemek gerekir: “kelimelerin kifayetsizliğiydi zaten bir şairi darıltan ve /…/ asıl önemlisi seziş, evet kopkoyu, kopkoyu bir seziş! / ve bu sezişe bedelsiz bir ifade lazım! /…/ siz hiç deli bir jaguarla seviştiniz?! / siz hiç deli bir maymunla orman aradınız?! / şizofren bir kediyle flört ettiniz hiç?! / terkedilirsiniz! / delirmek, abartısız bir terk ve göç biçimidir. /…/ Anlattıkça içimde artan bir organ var. Kof ve müşkülpesent! / yarım sözlerin çaresizliği ve tohum böğürtüleri! /…/ kaldırın kaldırımlarınızı hayatınızdan / ben bağıra bağıra koşmak istiyorum”
Düşündüğü ve düşlediği her şeyi şiirde gerçekleştirmiştir küçük İskender. Reddetmiş, bağırmış, isyan etmiş, yaşamı ve yazdıklarıyla varlığını ve sesini duyurmuştur. Papağan olmamış, papağana silah da çekmemiştir! Okurdan beklediği de bu olmalıdır.
Gonca Özmen
tehlikeli oynaşma
yamaçlarda duruyor kılıç!
sapında yaşlı maceraların kutsal kopuk parmakları,
saplandığı taşı kuşatan ölülerde
taze intikam kokuları!
esir düştüm esrarına bedenin..
uzak günlükler
bir zamanların en özel sevgisine..
genlerimize çöreklenmiş ilk yolculuğun misafirliği
opal bavullarda bütün berbat hayatların tahlilleri ve
mıknatıs tenlerin üzerinde unutulmuş solgun temaslar
dilbaz martı ile ölgün yunusun tek nikâh şahidi;
pırıl pırıl bir miçoyum
kimseye görünmeyen sekizinci cüceyim
daha yeni boyamışım gemiyi açık siyaha
sağ avcumda poyraz sol avcumda uygunsuz rüyalar
kaç gümüşü altına çevirmiş profesör dudaklarım
hatırlarım
hem biliyorum asla çocuklara adanmaz
seyir defterleri..
sarıdan tahliye Babyface Limanı’nda
yağmura ve incecik bir yalnızlığa rağmen
şarap içmişim iki mavi liraya köpürte köpürte
oysa sen
bir kartpostal niyetine postalandığın cennetten
kötü bir haber olarak dönmüşsün yine bu yere…
ah
hatalı intiharların doğru tahmin edilmiş nedenleri…
bir gece sabaha karşı
alışılmış fırtınalarla
kayalıklarına bindirmişim
zalim âşıklar yaşıyormuş senin denizfenerinde!
ağzımda sönmüş bir gitanes sigarasıyla
şimdi bakıyorum da sığ okyanuslara
ne uzak günlüklerdeki telaşlar
ne de pazularımdaki arzu dövmeleri
hayret
hiç geçmiyor adın cızırtılı yardım çağrılarında
çaresiz bir filika gibi sığındığım
tahsilli gülümsemenden iz yok radarlarda da
ve kanını dondurmamış meğer
balerinler gibi döne döne batışım!
ne demişti bizi bir bıçak darbesiyle ayıran Kıran:
– “ancak kara göründüğünde kalkışılınır gerçek ihanete,
ne kadar isterse istesin kavuşup kucaklaşamaz
iki deli dalga aynı mahşeri denizde!”
neyse.. sevgilim!.
çözülsün boynundaki palamar, idam mahkûmunun
ve the cure’un şarkıları kalsın sana bu kışaşktan
gemi dibe oturdu, vakit tamam, artık ne olacaksa olsun
define bulamaz tahta kalpli korsanlar
bizim meşhur rotamız dolunaylar patlatır be kaptan!
2 ocak 1995
pil
otomobilin altında kalmış
peygamber.
bir delikten içeri sızmaya çalışmış
hayatı boyunca kan.
kapan kapanmadan önce kararan hava
şişirmiş komik cinlerin etli ciğerlerini.
istanbul’a inen uçak
avcundan su içmiş karanlığın.
öyle yazmışsın mektubunda
öyle dedi akıl hastanesine yatırılan postacı.
28 kasım 1996
çin lokantası
‘beni sevmene asla izin vermeyeceğim’
diye yazmıştın kapımdaki not defterine;
kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım
içerde olmadığımı bile bile!
gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanında işte
uzun büyük parlak
siyah ve vahşi!
parçalayacak kadar siyah
ve onarabilecek kadar vahşi!
sanki
aşka hayattan daha fazla özen gösteren, çocuksu
ama hep hırpalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi!
gövde’nin tarihi’nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız
plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık
kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken
birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri âşık!
ellerinin saklamaya çabaladığı o şehir gecesi
başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık
giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı,
dudaklarındaki kazı tozu. ölelim mi… demiştin
bak şimdi tam sırası!
dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben
müşterisiz
mütemadiyen ağlamaklı
için için eğlenceli
temiz..
çevresinde çizgifilm hayvanlarının oynaştığı
bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben
bir tahta masa iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz
mesela
yeni pişmiş pirinç pilavı dilinin üstünde yürürdü kokarca
ve sağ kulağındaki halka küpeden atlardı çığlık çığlığa
tenimdeki tüm yabanıl bitki örtüsü
biz birbirimizin çatalı, bıçağı
biz birbirimizin incelik hırsızı, gönül süsü
ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda!
sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe
sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan
merdivenlere yığılıp ölen son şehzade
son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini
son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe!
dağlar, dersini verir acının kuşkusuz
aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta,
yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil
gecenin koynuna ihanet, bir orospu gibi sokulmakta!
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Şiir
- Kitap AdıPapağana Silah Çekme!
- Sayfa Sayısı184
- YazarKüçük İskender
- ISBN9789750764127
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Bütün Şiirleri ~ Halide Nusret Zorlutuna
Bütün Şiirleri
Halide Nusret Zorlutuna
Bu kitapta, Türk edebiyatının önemli kadın şair ve yazarlarından Halide Nusret Zorlutuna´nın bugüne kadar çeşitli adlarla yayınlanan kitaplarındaki şiirlerinin yanı sıra dergilerde kalan, kitaplarına...
- Şiirler: Dıranas ~ Ahmet Muhip Dıranas
Şiirler: Dıranas
Ahmet Muhip Dıranas
Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi, Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi; Güneşin batmasına yakın saatlerde Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede. Yaz, kış yeşil bir...
- Rengâhenk ~ Can Yücel
Rengâhenk
Can Yücel
İçindekiler Yaprak Dökümü ŞEY GİBİ İstemeyerek Garcia Lorca’ya Grasiya.. Martılar ki…. Basur Badel Mevt Prima Vera.. İlaç İlanı Sert Bir Adam. Enver Gökçe’ye İstanbul...