Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Paganini Dinleyen İnekler
Paganini Dinleyen İnekler

Paganini Dinleyen İnekler

Sedat Anar

“Annem kendinden emin bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Sizin inek bizimkisinden on kilo daha fazla süt veriyor ama hele söyleyin bana, hanginizin ineğinin keman…

“Annem kendinden emin bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Sizin inek bizimkisinden on kilo daha fazla süt veriyor ama hele söyleyin bana, hanginizin ineğinin keman sesi duymuşluğu var?” Sedat Anar, Paganini Dinleyen İnekler’de, kendine has üslubuyla bu kez hikâyeler anlatıyor okuruna: Hayatının anlamını müzikte bulanlar, köyden kente okumaya gelenler, büyükşehrin sokaklarında aklı karışanlar, kendini en doğru şekilde anlatmak için yanıp tutuşanlar, geçmişe sıkı sıkıya bağlanıp bugünü kaçıranlar, doğup büyüdükleri toprakları istemeye istemeye terk etmek zorunda kalanlar….

Aynı yerin suyuna toprağına karışanın acıda da, sevinçte de nasıl ortak şeyler hissedebileceğini gösterirken, memleket insanının bir panoramasını da çizen, yer yer muzip yer yer hüzünlü öyküler…

İÇİNDEKİLER

Kurdu boğan adam……………………………………………………………………………..7
Paganini dinleyen inekler…………………………………………………….13
Zenci eli……………………………………………………………………………………………………………..21
Tanburi Arif Bey ve rapçi Miyop Hayal……………25
Köyden kente uzanan bir çöp hikâyesi………………37
Yalnız Yaşar Dede ve atı Narin……………………………………….43
Yaşar’ın (Krikor’un) çocukluğu…………………………………….57
Ressam………………………………………………………………………………………………………………..69
Bir sokak müzisyeninin güncesi…………………………………81

Kurdu boğan adam 

Bazen üzülmekle sevinmek arasında bir yerde dururuz. Ressam Ebuzer Kayacı da bu haldeydi. “Kurdu Boğan Adam” adlı tablosu dört yüz bin dolara satılmıştı ama bu durum karşısında ne mutlu olmuştu ne de mutsuz: Tablonun beklediğinden iyi bir fiyata satılması ve para kazanması güzel bir şeydi elbet. Bir yandan da hayatının unutulmaz anlarından birini anlattığı için bu eserin elinden çıkmasına üzülüyordu.

Kaldığı otel odasını karmaşık hislerle adımlarken telefonu çaldı. Arayan, “Kurdu Boğan Adam” tablosunu koleksiyonuna katan ünlü iş insanı ve koleksiyoner Adem Bakırcı idi; kendisiyle bir akşam yemeği yemek istiyordu. Ebuzer, biraz da sıkıntılı halinden uzaklaşmak için teklifi kabul etti ve aynı akşam Boğaz’a nazır bir balık restoranında buluştular. Adem Bey, eşi Neriman Hanım’la gelmişti. Masaya oturur oturmaz Ebuzer’in yeteneğini ve satın aldıkları tabloyu övmeye başladılar, yemek boyunca da resim üzerine sohbet ettiler. Ebuzer, Adem Bey’in resim bilgisine hayran kalmıştı. Yemekten sonra ikram edilen özel şaraplarını yudumlarken Adem Bey, “Artık resmin hikâyesini de duymak istiyoruz Ebuzer Bey,” deyince ressam bir an sustu. Anlatmakla anlatmamak arasında kaldı. Adem Bey ise ısrarcıydı, “Çok merak ediyorum koleksiyonumda yer alan bu şaheserin hikâyesini. İnanır mısınız, ofisimde bir saat boyunca onu izledim. Bilhassa resimdeki adamın yüz ifadesi etkiledi beni. Hüzünlü ve bir o kadar da cesur bir yüz ifadesi…

Hayran kalmamak elde değil. Bir de sonuçta o kadar para verdim, hikâyeyi bilmek hakkım sanırım,” deyince Ebuzer de Neriman Hanım da güldüler. Ebuzer kendini toparlayıp anlatmaya karar verdi. “Biliyorsunuz, ben Adıyaman’ın bir köyünde doğup büyüdüm. Liseden sonra da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nü kazanıp İstanbul’a geldim. Ardından Fransa’da yüksek lisans ve doktoramı yaptım. Hâlâ da Fransa’da yaşıyorum ya, yirmi yıl olmuş üniversiteyi bitireli. Galiba yaşlanıyorum artık. Yaptığım resimlerin hemen hemen hepsinin esin kaynağı, köyümde yaşayıp gördüklerimdir. ‘Kurdu Boğan Adam’ı da köyümde yaşadığım ilginç olayların birinden yola çıkarak yaptım. Güneydoğulular kalabalık aile sever ve bu yüzden fazla çocuk yaparlar. Bizim aile, köyün en az nüfusa sahip ailesiydi: Ben, kız kardeşim Yasemin, annem ve babam. Dedemlerin ayrı evleri vardı. Tek gözlü ev derler bizim orada, tek odalı bir ev…

Çok paramız olmadığı için evimizi tarlamızın içinde yapmıştık. Hepi topu kırk haneden oluşan köyümüze iki kilometre uzaklıktaydı evimiz. Yedi koyunumuz vardı. Babam ahırı da elleriyle yapmıştı; kerpiç taşlarla ve dağdan toplayıp getirdiği uzun ağaç dallarıyla. Evimizin bahçe duvarını da tarladaki büyük taşlarla örmüştü. Babam yalnız bizim koyunların değil, köydeki tüm koyunların da çobanıydı. Köy halkı aralarında para toplayıp babama maaş gibi ödeme yapardı. Babam da karşılığında her gün köydeki tüm koyunları, inekleri ve keçileri dağlara otlatmaya götürürdü. Onun çobanlıktan kazandıklarıyla yaşamaya çalışıyorduk. Babam… Uzun, püskül gibi sakalları ve hayat dolu bakışları… Ona hayrandım. Dal gibi uzun, geniş omuzlu, çok güçlü bir adamdı. Bakışları hüzünlüydü. Gülüşü bile hüznünü gölgeleyemezdi. Ona baktığımda, hayata karşı zırhını kuşanmış bir savaşçı görürdüm. Bir gün hayatımda hiç görmediğim kadar çok kar yağdı köyümüze.

Dokuz yaşındaydım. Köydeki herkes hayvanlarını ahıra kapatmıştı. Biz de öyle yapmıştık. Babam ve annem bile daha önce böyle kar yağdığını görmemişlerdi. Hepimiz sobanın başına toplanmıştık. Babam, rüzgârın sesinden korkan Yasemin’i kucağına almış, masallarla teselli etmeye çalışıyordu. Derken köye inen üç aç kurt evimizin bahçesine girdi. Babamın taşlarla ördüğü duvar fırtınanın şiddetinden yıkılmıştı. Açlıktan gözleri dönmüş kurtlar o yıkık yerden bahçemize girip ahırımızın tahta kapısına dayanmıştı. Ben, annem ve Yasemin korkulu gözlerle evimizin penceresinden kurtlara bakıyorduk. Babam ‘kurmalı silah’ dedikleri av tüfeğine kurşunları yerleştirip pencereden üç el ateş etti ama kurtlardan sadece birini öldürebildi. Fırtınadan ötürü hedefi görmekte zorlanıyordu.

Diğer iki kurdun pencereye yaklaşmasını bekledi ama gelmediler. Allah’tan penceremizin parmaklığı vardı. Yoksa kurtlar pencereden atlayıp içeri bile girebilirdi. Açlık hayvana da, insana da her şeyi yaptırır. Babam tüfeğini yine doldurdu. Bu sefer de isabet ettiremedi. Çok sinirlendi, küfürler savurdu. Kurtlar durmuyor, ahırın kapısını zorlamaya devam ediyorlardı. Bir insanın omzuyla kapıya abanması gibi kurtlar da var güçleriyle kapıya atlıyorlardı. Koyunların korku dolu sesleri ve kurtların hırıltıları rüzgâr sesine karışıyordu. Babam düşünceli düşünceli evin salonunda volta atıp durdu. Sonunda, ‘Bu böyle olmayacak Halime. İki kurşunum…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sokağın Sesleri ~ Sedat AnarSokağın Sesleri

    Sokağın Sesleri

    Sedat Anar

    Bir sokakta, caddede yürürken hiç duymadan yanından geçiverdiğimiz ya da durup uzun uzun dinlediğimiz bir müzik sokak müzisyeninin yaptığı: Enstrümantal, bağıra çağıra, halaylı, hüzünlü,...

  2. Hallerin Esiri ~ Sedat AnarHallerin Esiri

    Hallerin Esiri

    Sedat Anar

    Merhametsiz babaların, şefkatli annelerin, dal dal uzayan ailelerin, arkadaşların yanı başında, zamanın çok yavaş aktığı köy toprağında geçen bir çocukluk… Ve onun her yaşta,...

  3. Sokaknâme ~ Sedat AnarSokaknâme

    Sokaknâme

    Sedat Anar

    “Sokakta topladığımız paralarla yaşamaya çalışıyorduk ama sokak müziği bizim için paradan fazlasını ifade ediyordu. Yaşadığımız tüm sıkıntı ve olumsuzluklar bir yana, sokakta müzik yaparken...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Silinmiş Sahneler ~ Hakan BıçakcıSilinmiş Sahneler

    Silinmiş Sahneler

    Hakan Bıçakcı

    “Gırç, gırç, gırç. Uykuma karışan dikenli gıcırtılarla kaskatı bir halde uyanıyorum. Salıncaktaki arkası dönük çocuk. Sesler salondan geliyor. Gırç, gırç, gırç. Yatakta büzüşüp kalıyorum....

  2. Karınca Yuvasını Dağıtmamak ~ İlhan Sami ÇomakKarınca Yuvasını Dağıtmamak

    Karınca Yuvasını Dağıtmamak

    İlhan Sami Çomak

    “... adalet hayatıma çelme taktı, yere düştüm, yere çok kötü düştüm ve doğrulup kalkmak yıllarımı aldı ama beni zehirleyecek hislerden, insan olmanın güzel yönlerini hatırımdan çıkarmayarak, bir şekilde sakınmayı bildim.”

  3. Metal Hayatlar ~ Berna DurmazMetal Hayatlar

    Metal Hayatlar

    Berna Durmaz

    “Pencereden bakıyoruz kedimle. Dışarısı bir dünya curcuna. Ne acelesi varsa, açılmış kabak çiçeği gibi, soyunmuş dökünmüş pirüpak sabah. Şehrin çocuğu, yaşlısı, çalışanı dökülmüş sokaklara…...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur