Dorothy ilk defa öldüğünde on iki yaşındaydı.
En azından bana söylediği buydu.
Delirdiğini düşünmüştüm ama şimdi
ona inandığım için esas deli ben miyim diye merak ediyorum.
Öyleysem bunların hiçbirinin önemi yok demektir.
Ama değilsem…
Eh, o zaman dünya benim düşündüğüm gibi bir şey değil demektir.
Üstelik tek bir dünya yok.
Kafanız karıştıysa canınız sıkılmasın. Benimki de karışmıştı.
Okuyun, anlayacaksınız. Sonra karar verirsiniz:
Ben mi delirdim yoksa siz mi?
Hortum seni sürükledi.
Şimdi hikâyeye baştan başlayacaksın.
Aklını, kalbini, duyularını karıştıracak bir dünyayla karşı karşıyasın.
Bu diyarda gündüzler karanlık turuncu, güneş siyah, geceler bembeyaz.
Büyünün yerini bilim aldı.
Hatırladığın herkes, her şey artık çok daha güzel, korkunç, acımasız.
Yeniden keşfetmeye hazırlan: OZ’u ya da kendini!
GİRİŞ
Dorothy ilk defa öldüğünde on iki yaşındaydı. En azından bana söylediği buydu. Delirdiğini düşünmüştüm ama şimdi ona inandığım için esas deli ben miyim diye merak ediyorum. Öyleysem bunların hiçbirinin önemi yok demektir. Ama değilsem… Eh, o zaman dünya benim düşündüğüm gibi bir şey değil demektir. Üstelik tek bir dünya yok.
Kafanız karıştıysa canınız sıkılmasın. Benimki de karışmıştı. Okuyun, anlayacaksınız. Sonra karar verirsiniz: Ben mi delirdim yoksa siz mi?
Seymour Crowe Ağustos 2015
1
KAYIVEREN BALTA
Yalvarmayacaktı. Em Teyze dövecekse döverdi. Yalvarması dayağı daha beter kılardı. Belki günün birinde ihtiyar cadaloza diklenecek gücü bulurdu. O gün, bugün değildi ama.
Dorothy fanilasını çıkardı ve toprak zeminde ilerleyip simsiyah kirbacı paslı çividen alarak uzattı. Ardından ellerini ahırın kereste duvarlarına yaslayıp bacaklarını iki yana açtı.
Derin bir nefes alıp dişlerini sıktı.
Bir an önce başlamasını diledi içinden. Ne kadar çabuk başlarsa o kadar çabuk biterdi.
Mısır tarlalarından bir esinti geldi, Dorothy becerebildiğince kasti kendini. Baştan ayağa titriyordu.
Nihayet duydu. Sesi, beş yaşındaki bir ufaklığın mum üflemesini andıran sahici sesi duydu. Ardından yakıcı acı gelerek düşüncelerinin tümünü bir yana attı. Kırbaç sırtında şaklamıştı. Saymaya başladı. Bir.
Kırbaç alev almış bir piyano teliydi adeta.
İki.
İlk yara açıldı.
ϋς.
(Yarısı bitti… Yarısı bitti… Altıdan fazla vurmaz hiç…)
Dört.
Omurgası acıyla haykırdı.
Beş
Toto uzaklarda çılgınca havlıyordu; Dorothy köpeğin öfkeyle zincirini zorladığını, imdadına koşmaya çabaladığını canlandırdı zihninde.
Altı.
(Başardım. Bitti. Bi-)
Yedi.
(Durmuyor. Tanrım. Lütfen dur. Lütfen durdur onu…) Sekiz.
İncecik sırtından aşağı akan kanı hissediyordu. Dokuz.
Dorothy’nin bacakları kontrolsüz titremeye başlamıştı. On.
(Haykırma. Ağlama. Yapma. Tatmin olmasına izin verme.) On bir.
“Bu tanımadığın oğlanlarla kırıştırdığın için!” Em Teyze’nin hırıltılı ciyaklaması havayı yırtarak Dorothy’yi gelecek bir diğer kırbaç darbesinden çok daha fazla korkut-
On iki.
(Belki on ikinci doğum günüm yüzündendir. Lütfen öyle olsun. Lütfen–)
“Bu da beni cumartesi günü ta acil servise kadar götürttüğün için! On üç.
Avuçları kıymığı bol tahta duvarda kayınca iki tırnağı kırıldı. Dizüstü çöküverdi Dorothy. Yanan gözleri yere döndü. Gözyaşları toprak zeminde minnacık gölcükler oluşturdu. Dorothy, Em Teyze’nin üzerine eğildiğini hissetti. İhtiyar ısı yayıyor, hasta köpekler misali soluyordu.
“Seni doğru dürüst büyütürüm sanmıştım ama tabiatla didişecek halim yok. Anan gibi serserinin tekisin sen. Yabaninin tekiydi, laf dinlemezdi. Kendini herkesten üstün zannederdi.”
“Adını ağzına alma,” diye fısıldadı Dorothy. Sesi, sivrisinek vızıltısından yüksek değildi.
“Ne oldu peki sonunda?” diye gürledi Em Teyze. “On sekizinde hamile!”
“Lütfen, sus,” diye yakardı Dorothy.
“Yirmi dördünde de toprak altına! Babansa-“
Daha fazla dayanamadı Dorothy.
“SUS ARTIK CADALOZ!”
Sert bir tekme yedi böğrüne.
Dorothy devrilince teyzesi tepesine çöküp, kudurmuş bir rakun misali pençelemeye, yumruklamaya başladı. Dorothy korunmak için ellerini kaldırdı ama saklanacak yer yoktu. Dayak sona erdiğinde soğuk toprak zeminde, ağzında bakırsı kan tadı, eli çatlak kaburgasında, iki büklüm kaldı.
“Nefret ediyorum senden,” dedi Dorothy hıçkırıklar arasında.
“Defol git o zaman,” diye tisladı Em Teyze. “Müptelalar, tecavüzcüler ve hırsızlar arasında bir hafta kal; sonra bak nasıl geri dönmek için yalvarıyorsun… Belki o zaman bana saygılı davranırsın.”
Dorothy ağız dolusu kan tükürüp şişmemiş gözüyle baktı tepesinde dikilen ihtiyara.
“Bu geceden sonra beni bir daha hiç göremeyeceksin.” diye fısıldadı.
“Anan da öyle derdi, şekerim.” Göz devirerek sırıttı Em Teyze. “Ne oldu peki sonunda?”
Dorothy yalnızdı, sırtüstü uzandı. Yanaklarından süzülen yaşlar, kararmış, kan lekeli yüzünde incecik yollar açıyordu. Teninde temizmiş gibi gelen tek yer, ensesindeki üç kat bandaj altında kalan yaraydı. Geçen cumayı düşünerek parmaklarını bandajın kenarında gezdirdi.
Az daha canını alacak oğlanla tanıştığı günü…
Ahırın havası basık ve sıcaktı. Sıcaklık, hani odada bir şey varmış gibi, hani fırını açtığınızda yüzünüze çarpıverir ya, öyleydi. Dorothy bir saman yığınının üzerine oturup tozlu duvara yaslandı. Toto sessizce soluyarak yanına yattı, uzun dili sarkıyordu ağzından. Dorothy hayvanın kulaklarının arasını kaşıdıktan sonra Bowie’sini aldı.
Dorothy kucağındaki eli yavaşça kesti. Taze kesikte parmağını gezdirdi. Fazla düz olmuştu, biraz kıvrım eklemesi gerekecekti. Eli, bileğinden çıkan eğri büğrü parçalarla bir tarafını çizmemeye dikkat ederek tekrar yerleştirdi.
Gölge tam o anda ahır kapısında belirip içeri girdi.
Bir oğlandı gelen.
Boyuna bakılırsa büyüktü Dorothy’den. On üç, belki on dört yaşındaydı. Beyaz tişörtü daha yeni ütülenmişçesine kırışıksız, kot pantolonuysa az evvel satın alınmışçasına temizdi. Kasabadaki diğer çocukların aksine saçları öyle düzgün ve kısa kesilmişti ki Dorothy neredeyse kafa derisini görebiliyordu oğlanın. İnce yapısına rağmen kol ve omuzları, çiftlik işine alışkınmışçasına kaslıydı.
Toto homurdandı. Oğlan başını çevirip onlara doğru baktı. Gözleri henüz ahırın loşluğuna alışmamıştı.
“Kim var orada?” dedi oğlan.
Toto, Dorothy durduramadan atıldı, oğlanı yere yatırıp tepesine çıkarak öfkeyle havlamaya başladı. Dorothy hemen toparlandı, köpeği tasmasından yakalayıp geri çekti.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıOz
- Sayfa Sayısı384
- YazarAdam Fawer
- ISBN9786055162740
- Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviApril Yayıncılık / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Fareler ve İnsanlar ~ John Steinbeck
Fareler ve İnsanlar
John Steinbeck
Birlikte dolaşan iki gezgin toprak işçisinin bağlılığı ve dostluğu üzerine bir roman. Bu romanda Steinbeck, insan ruhunu derinlemesine ortaya koyan keskin gözlemlerini, kendine özgü...
- Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer ~ Laurent Gounelle
Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer
Laurent Gounelle
EN ÖNEMLİ ŞEYLER KİMİ ZAMAN HİÇ FARK EDİLMEDEN GEÇİP GİDENLERDİR Bir düşünün. İntihar etmek üzeresiniz. Bir adam hayatınızı kurtarıyor, ama karşılığında sizinle bir anlaşma...
- Sönmüş Hayaller II- Taşralı Bir Büyük Adam Paris’te ~ Honore de Balzac
Sönmüş Hayaller II- Taşralı Bir Büyük Adam Paris’te
Honore de Balzac
Büyük Fransız romancısı Balzac, üç ciltlik Sönmüş Hayaller’in ikinci cildinde ünlü bir yazar olma hayalleri kuran Lucien'in, kendisini koruyup kollayan büyük aşkıyla taşradan Paris'e kaçtıktan sonra edebiyat cumhuriyetinde başından geçenleri anlatıyor.