Deyim ve atasözlerini özgün hikâyelerle buluşturduğu Uzun Lafın Kısası ve Söz Kulağa Yazı Uzağa isimli kitaplarıyla yüz binlerce okura Türkçeyi sevdiren ödüllü yazar Habib Bektaş, şimdi de mitolojik öykülerin izini sürüyor!
Öykülerle Mitoloji, her yaştan okurunu Anadolu’nun dört bir yanında yatan gizli efsaneleri, kahramanlık hikâyelerini, destanları ve masalları keşfe çağırıyor.
Mitoloji bilimini çocukların evrenine sokmayı başaran Habib Bektaş, bu kitabında, çok bilindik mitolojik hikâyeleri ve karakterleri paylaşmanın yanı sıra, özgün öykülere de imza atıyor.
Gazeteci babasının aldığı yazı dizisi görevi nedeniyle, elinde fotoğraf makinesiyle mitolojik öykülerin ve sıradışı kahramanların izini sürmeye koyulan Zeynep, Anadolu ve Ege’nin barındırdığı kültürel zenginliklerden âdeta büyülenir. Girit Adası’ndan Batı Karadeniz’e uzanan yolculuklarında gördükleri, dinledikleri ve keşfettikleri ona yepyeni bir serüvenin kapılarını aralar. Hayatta heyecan duyduğu şeylerin peşinde koşan babasının yolundan giderek, daha önce hiç bilmediği renkli bir dünyaya dalan Zeynep; Cevat Dede, Hikâye İzzet, Aiskhylos ve Ayşe Nine gibi farklı anlatıcıların dilinden dökülen öykülerle, Midas’ın, Poseidon’un, Örümcek Kadının ve daha nicelerinin var olduğu düşsel bir yolculuğa çıkar…
Öykülerle Mitoloji, Dünya’nın en güçlü adamı Herakles’ten, ateşi çalıp insanlara veren Prometheus’a; tanrıların kralı Zeus’tan, ışığın ve sanatın tanrısı Apollon’a uzanan birbirinden ilginç mitolojik öykülere ve karakterlere değinerek tanrıları yeryüzüne indiriyor.
Dil cambazı Habib Bektaş, şiir ve masal geleneğinden beslenerek özgün bir roman kurgusu yarattığı bu çok renkli kitabında; kültüre, sanata, bilime ilham veren, hayal gücünü renklendirip, yaratıcılığı tetikleyen mitoloji bilimini günlük hayatımıza taşıyor.
İçindekiler
1. DİLLER İÇİNDE BİR DİL: GÖZDİLİ……………………………………………..9
İşte O, Benim Annem……………………………………………………………………………9
İşte O, Benim Babam…………………………………………………………………………..13
Ben Öykülere İnanırım………………………………………………………………………16
2. GİRİT’E YOLCULUK………………………………………………………………………….19
Tatil mi, İş mi? ……………………………………………………………………………………….19
Demek Sen Bir Eskimo’sun………………………………………………………………22
Kızın Adı Adile ……………………………………………………………………………………..27
3. TANRIYI ALDATAN KRAL …………………………………………………………..32
Minos Kurnaz Bir Kralmış………………………………………………………………..32
Peki, Canavarı Neyle Besleyeceğiz? ……………………………………………38
4. İP, TAÇ ve ŞAL ……………………………………………………………………………………..41
Av Değil Avcıyım…………………………………………………………………………………41
Vefasız Kahraman Theseus ……………………………………………………………..45
Öykü Kendisini Anlatacak……………………………………………………………… 50
5. SAKIZ AĞACININ GÖZYAŞLARI……………………………………………..53
Küsmek Yok…………………………………………………………………………………………….53
Ev, Kuyu ve Yaşlı Adam……………………………………………………………………..56
Savaşın Kazananı Olmaz ki……………………………………………………………..62
6. BU SU KIPKIRMIZI……………………………………………………………………………..66
Ama Kanlı Değil …………………………………………………………………………………….66
Su Perileri İyi Kalpli Olurlar………………………………………………………………69
Vadide Bir Kız …………………………………………………………………………………………. 72
7. GÖZLERİNİ BİR GÜZELE AÇIYOR……………………………………………… 78
Bu, Ayşe Ninenin Çığlığı……………………………………………………………………. 78
Anne, Sen Konuşabiliyorsun……………………………………………………………..82
İki Gözü İki Çeşme………………………………………………………………………………..89
Çatal Düğün Kuruldu ………………………………………………………………………….. 91
8. AYKIZ ORMANI……………………………………………………………………………………98
Deli Kadir…………………………………………………………………………………………………..98
Kral Baba ve Bahtsız Prenses ………………………………………………………….102
9. GYGES: KRAL VE GÖL……………………………………………………………………109
Kroisos Amerikalı mı?……………………………………………………………………….109
Hikâye İzzet, Gyges’i Anlatıyor……………………………………………………..113
Dünyanın En Güzel Kadını………………………………………………………………119
Mezarıma Bir Kayık Koyun……………………………………………………………..124
10. TANRI BABANIN BALDIRINDAN DOĞMAK…………………..128
Tembellik………………………………………………………………………………………………….128
Dionysos’un Doğumu………………………………………………………………………..130
Dionysos’un Midas’a Bağışladığı Altınlar…………………………………134
Midas’ın Eşek Kulakları…………………………………………………………………….138
11. TANRILARIN GAZABI …………………………………………………………………143
Umut Pandora’nın Kutusunda Değil; İnsanda…………………………143
Bitmeyen İşkence………………………………………………………………………………….148
Hünerli Arakhne’nin Örümceğe Dönüşmesi……………………………152
Tanrıların Sofrasında Bir Ölümlü………………………………………………….158
Ağlayan Kaya…………………………………………………………………………………………164
Ölümüne Yarış……………………………………………………………………………………….168
12. HERAKLES: ZORAKİ KAHRAMAN………………………………………..171
Omphale ve Herakles – Sevda Günleri ………………………………………..171
Nemea Aslanı…………………………………………………………………………………………176
Lerna Ejderi …………………………………………………………………………………………….179
Erymanthos Yabandomuzu………………………………………………………………182
Kyreneia Geyiği…………………………………………………………………………………….185
Stymphalos Gölü’nün Kuşları …………………………………………………………188
Kral Augeias’ın Ahırları…………………………………………………………………….191
Girit Boğası……………………………………………………………………………………………..194
Diomedes’in Kısrakları………………………………………………………………………198
Hippolyte’nin Kemeri……………………………………………………………………….. 202
Geryoneus’un Sürüleri……………………………………………………………………… 207
Hesperidlerin Altın Elmaları……………………………………………………………211
Kerberos ve Ölüler Ülkesi…………………………………………………………………215
13. DAĞLAR VE GÖLLER…………………………………………………………………….219
Yazardan Kurtulmak Olası Değil ………………………………………………….219
Kimdir Dünyanın En Mutlu İnsanı ……………………………………………..221
Bozdağlar – Tmolos’un Sırrı…………………………………………………………….. 226
Köpüklügöl – Mihenk Taşı……………………………………………………………….. 234
Tuzlugöl 1 – Adaletin Aynası …………………………………………………………. 240
Periligöl – Beşkızlar’ın Dansı………………………………………………………… 243
Tuzlugöl 2 – Gözyaşlarının Tuzu…………………………………………………… 248
14. BU İŞLER ŞAİRLERE, YAZARLARA SERBESTTİR………….251
Kadınlar Denizi……………………………………………………………………………………..251
En Güzel Öykü ………………………………………………………………………………………259
1
DİLLER İÇİNDE BİR DİL: GÖZDİLİ
İşte O, Benim Annem
Neredeyse her gün soruyordum: “Anne, tatil kapıda! Nereye gideceğiz?” Annemin tavrı hiç değişmiyordu: Beni duymamış gibi yapıyor, sorduğum soruyla ilgisi olmayan bir şeyler mırıldanıyordu. Örneğin, “Kitabımı şuraya bırakmıştım, gördünüz mü?” ya da “Son zamanlarda hiç müzik dinlemiyoruz,” gibi sorduğum soruyla ilgisi olmayan şeyler söyleyip radyoyu açmaya gidiyordu. Peşini bırakmıyordum elbette. Sorumu yineliyordum. O zaman da anladığı halde anlamamış gibi boş gözlerle gözlerimin içine bakıyordu. Yılmıyordum. “Anne, nereye gideceğimizi bir konuşsak, ha?” Annem, bir şeyleri anımsamaya çalışırmış gibi uzaklara bakarak konuşurdu: “Biz bir yere mi gidecektik?”
Babama göre, mesleği öğretmenlik olduğundan “böyle konuşmaların ustası” imiş annem. Hafta sonu. Keyifli bir kahvaltı için masayı donatıyoruz. Annemin bakışlarını yakalamaya çalışıyorum. Bir ara belli belirsiz gülümsüyor. Fırsatı kaçırmıyorum. “Anne, şu tatil işini konuşsak…” Annemin bakışları dalgın, sanki bir parça da hüzünlü. “Bunu babanla konuşsan daha iyi olur.” Kızıyorum. “Anne, neden açık konuşmuyorsun? Haftaya tatil başlıyor. Tatilde bir yere gidelim dememiş miydik? Nereye gitmek istediğimizi de belirlesek iyi olmaz mı?” Annem bana uzun uzun bakıyor. Söyleyeceklerini kafasında kuruyor olmalı. Babam tabağının içine düşmüş sanki. Gülüşünü saklamaya çalışıyor. Ama sonuçta gülmek bu; insan ne kadar tutabilir, saklayabilir? Babam ustalaşmış. Yine de onun öksürme numarasını yutmuyoruz. Annem ayağa kalkıyor. Mutfağa yürürken, “Ocakta süt var, birkaç dakika başında durayım, taşmasın,” diyor. Evet evet, bunun anlamı şu: Konuşun istediğiniz gibi. Kararlaştırın. Babama dönüyorum. Onun şaşırmış, gülen gözlerine bakıyorum. Ellerini iki yana açıyor. Yoksa bilmediğim şeyler mi var? Babamla bize özgü gevezeliğe başlıyoruz. Yanımızda birisi varmış yokmuş fark etmez; onunla sadece ikimizin bildiği bir dilde konuşabiliriz. Gözdili dediğimiz o dili yıllar önce keşfetmiş, geliştirmiştik. Birbirimizin gözlerine bakmamız yeterliydi; bakışlarımızla anlaşabiliyorduk.
Annem? Ah, annem, babam gibi değildir. Bu, annemin aksi, kötü bir insan olduğu anlamına gelmez: O, biraz içe kapanıktır. Onda en belirleyici şey akılcı olmasıdır. O, matematiktir. O, iki kere iki dörttür. Babam ve ben; müzik, şiir, oyun, resim… Haksızlık etmemek için şunu da söylemem gerekiyor. Evdeki üç kişiden ikisi dalgacı olunca, üçüncüsü, bu annem oluyor, zorunlu olarak düzeni korumaya çalışıyor. İşte, o benim annem.
İşte O, Benim Babam
Babama kızmış gibi bakıyorum. Gibi? Evet. Ona kızılmaz ki! O, tanıdığım en büyük “Dalgacı Mahmut”tur. Saftır. Önyargılı değildir. Onu herkes, Türkiye’nin saygın ve köklü bir gazetesinde fotoğraf ve röportaj dalında çalışan usta bir gazeteci olarak tanır. Oysa o, yaşamın çırağıdır. Yaşamı öğrenmeye çalışır. Usta olması gerektiğini bildiği halde çırak olmayı yeğler. Ben, onun bu hallerini çok severim. Ama bir yandan da kızarım. Neden? Çünkü onu çok seviyorum. O benim aşkım. Ben de onun cadısıyım. Her zaman olmasa da duruma göre bana “Cadı” der. Babam, anneme göre, işin kolayına kaçan bir adam. Sorumluluk üstlenmeden yaşamaya çalışan bir haylaz. O kadar da haksız sayılmaz: Babamın parayla işi olmaz. Anneme göre, para kıymeti bilmezmiş. Eli açıkmış. Herkesin kandırabileceği kadar safmış. Babamın aylığı eskiden bankadaki kendi hesabına yatardı. Şimdi annemin hesabına gidiyor. Parayı bankadan babam çekerse, dünyanın en gereksiz ve işe yaramaz şeylerini alırmış. Belki anneme göre doğrudur. Ama ben onların annemin abarttığınca “gereksiz” şeyler olduğunu düşünmüyorum. Ne zamandı unuttum, bir kez eve kucağında kocaman, çok güzel bir şeyle gelmişti. Öyle bir şeyi ilk kez görüyordum.
Meğer o aygıtla eski zamanlarda adına plak denen CD gibi bir şeyler çalınırmış. Aygıtın adı da gramofonmuş. Hoparlör yerine kocaman bir zambağa benzeyen altın sarısı bir uzantısı vardı. Babam, o aletle birlikte üç tane de plak almıştı. Evde dinledik. Cızırtılı, ağlar gibi şarkı söyleyen bir adamın sesi. Yine de ben çok enteresan buldum. Kucağında o gramofonla eve girerken o kadar güzel gülüyordu ki anlatamam. Ve çok mutluydu. Çok güzel bakıyordu. Gözleri de gülüyordu. Ama annem, babamı öyle görünce “Eyvah,” demişti. Belki de bir parça haklıydı.
Babam aylığının yarısını o gramofon için vermiş. Doğrusu ben annem gibi düşünmüyorum. Babamın o gramofon nedeniyle mutlu olmasını önemsiyorum. Babam, bir kez de 1923 model Alman malı Zeis marka bir fotoğraf makinesiyle eve gelmişti. Makinenin kaç para olduğunu bilmiyorum. Annemin dediğine göre, aylığının tümünü o makineye vermiş. Annem yaptığının yanlış olduğunu söylediğinde, babam kendisini şöyle savunmuştu: “Ama onun değeri benim aylığımdan çok daha fazla! O makinenin bugüne dek çektiği fotoğrafları düşünün!” Bunları söylerken gözleri parlıyordu. İşte, o benim babam. “Ama,” demişti annem, “bu ay sıkıntı çekeceğiz. Sadece benim kazandığım yetmez ki!” O gün, yanılmıyorsam, annemin yanaklarından aşağıya iki damla gözyaşı süzülmüştü. O gözyaşlarından birisinin o ay çekeceğimiz para sıkıntısının, ötekinin ise ‘ne yapayım,seviyorum şu adamı’ duygularının karşılığı anlamına geldiğini sezmiştim. Bunlar olurken aklıma bir şey gelmişti. “Ama,” demiştim anneme, “gramofon 1920 modelmiş. Bugün nisanın kaçı biliyor musunuz: 23 Nisan, bizim bayramımız!” Bu da ben, Zeynep!
Ben Öykülere İnanırım
Babam gülüyor. Öfkeleniyorum. Annemin bir şey yemeden sofradan kalkması canımı acıtıyor. Sesimi yükseltmemeye çalışıyorum. Konuştuklarımızı annem duymamalı. Neredeyse fısıltıyla konuşuyorum: “Sen neden böylesin?” Babam, “Bu ‘böyle’ sözcüğü ne anlama geliyor?” derken gülüyor. Gülüşü, öfkemi büyütüyor. Bir parça bağırıyorum: “Anneme ne yaptın?” Sorduğum sorunun çok saçma olduğunu biliyorum. Babam bırak çok sevdiği anneme, dünyadaki hiçbir canlıya kötü bir şey yapmaz, yapamaz. Kimseyi incitmez. Babam yine gülüyor. Bir parça da hüzünleniyor sanki. Beni anlamaya çalışıyor olmalı. Telaşla, “Ama ben bir şey yapmadım, söylemedim ki!” diyebiliyor. Azıcık sakinleşiyorum. “Annem ne demek istedi öyleyse?” “Gördün mü,” diyor, “annemiz yeterince açık konuşmamış. Dolayısıyla gizemli olduğu için anlamayıp öfkelendiğin konuşmanın suçunu bana yüklüyorsun. Bu doğru değil.” Babam bir süre önüne bakıyor. Benden yorum beklemez gibi. Sonra, “Tatil planı bir soruna dönüştü,” diyor. “Neden?” Ama tam o anda annem geliyor. Annemin yüzü gülüyor.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yerli)
- Kitap AdıÖykülerle Mitoloji Herakles'ten Örümcek Kadına
- Sayfa Sayısı264
- YazarHabib Bektaş
- ISBN9786052851531
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ormanda Ölüm Yokmuş ~ Latife Tekin
Ormanda Ölüm Yokmuş
Latife Tekin
Ta eskiye git, çok önceye… Dünyada rüzgârlar esmeye başladığında ağaçlar yoktu değil mi? Yaprakların biçimine bak! Dalların saçılışına… Ağaçların rüzgârı bilerek oluştuğu anlaşılıyor. Ormanda...
- Sus Barbatus! 1 ~ Faruk Duman
Sus Barbatus! 1
Faruk Duman
Faruk Duman’ın üçlemesi “Sus Barbatus!”un ilk cildi. İlk baskısı 2018 yılında yapılan roman aynı yıl Orhan Kemal Roman Armağanı ile Cevdet Kudret Roman Ödülü’nü...
- Gazetecinin Ölümü ~ Elçin Poyrazlar
Gazetecinin Ölümü
Elçin Poyrazlar
“İstasyonun otoparkı karanlık ve ıssızdı. Arabasına ulaşmak için merdivenden yukarı çıktı ve yürümeye başladı. Önünden bir araba geçti. Biraz daha yürüdüğünde yüz metre ileride...