Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Otopsim
Otopsim

Otopsim

Jean-Louis Fournier

Daha ziyade aile anlatılarıyla tanıdığımız Jean-Louis Fournier bu kez otopsi masasına kendisini yatırıyor: Aşkları, eşi, iş yaşamı ve iz bırakmış anıları… “Otopsim” konusu, dili…

Daha ziyade aile anlatılarıyla tanıdığımız Jean-Louis Fournier bu kez otopsi masasına kendisini yatırıyor: Aşkları, eşi, iş yaşamı ve iz bırakmış anıları… “Otopsim” konusu, dili ve Fournier’nin olmazsa olmaz mizah anlayışı gereği onun başyapıtlarından biri olmaya aday.

Hey! Buraya bakın!
Mösyö Fournier öldü.
Ama hissetmeye, hatırlamaya ve anlatmaya devam ediyor.
Cesedi otopsi masasında.
Hâlâ yakışıklı.
Üstelik mizah anlayışından da hiçbir şey kaybetmemiş.

*

Kadavra Amfisi

Bugün kadavra dağıtımı var. Tıp Akademisi’nde kadavra amfisinin camlarından içeri güneş giriyor. Çok kalabalık, beyaz önlükleriyle profesörler, her renkten öğrenciler ve sıra sıra dizilmiş, üzerlerine birer beyaz örtü örtülmüş biz, kadavralar. Ben cömert bağışçılar arasındayım.

Bedenimi bilime verdim.

Öğrenciler ders yılı boyunca kesip biçecekleri kadavrayı seçecekler.

Biz ölüler, kayıtsızlığımıza rağmen heyecanlıyız. Bir hayvan barınağında sahiplenilmeyi bekleyen terk edilmiş köpekleriz.

Öğrenciler bizi teftişten geçiriyor.

Yüzümüzü örten bez yüzünden biz onları göremiyoruz, bize değip geçtiklerini hissediyoruz.

 

Kollarım yana sarkıyor

Kolum sedyeden aşağı kaydı, buz gibi elim aşağı sarkıyor, yerden az yüksekte sallanıyor, sonra hareketsizleşiyor. Kesin olarak.

David’in tablosunda, Marat’nın banyo küvetinden dışarı sarkan kolu gibi. Ama benim elimde tüy kalem yok, başımdaki tüy sayısı da daha fazla.

Ilık bir el elimi aldı ve büyük bir incelikle kalçam boyunca tekrar sedyenin üstüne koydu.

Evlat edinileceğimi anladım.

El yumuşak, bir kız öğrenciye ait olmalı, onu ince ve zarif biri olarak gözümün önünde canlandırıyorum.

Bir yılı birlikte geçireceğiz.

Genç bir canlıyla yaşlı bir ölü arasında bir aşk hikâyesi belki de?

Onun nefis kadavrası* olmak isterdim.

Beni bedenimin en ücra köşelerine kadar keşfedecek, içerlerimi kurcalayacak.

Hayatımı fıkralar anlatarak, kıvırtmacalarla durumu kurtararak, soytarı kılığına bürünerek geçiren ben, her şeyi içinde saklayan ben, bu defa hiçbir şeyi saklayamayacağım. Bir otopsi bir striptizden de beter.

Tanımadığım bu kız her şeyimi bilecek.

Kalbimdekileri, karnımdakileri ve kafamdakileri.

Birden bu beni korkutmaya başladı.

Bedenimi bilime takdim etmek de nerden aklıma geldi?

 

Saklama biçimleri

Vücudumu bilime takdim etmeden önce, onu muhafaza etmeyi düşündüm. Farklı saklama biçimleri arasında seçim yapmak durumundaydım.

Önce katı bir cismin gaz haline dönüştürülmesi anlamına gelen süblimasyon, elbette bu güzel ismi yüzünden cazip gelmişti, sonra da katı cismin arındırılıp sıcak yardımıyla toza indirgenmesi olan liyofilizasyon.

Kendimi bir kum saatinde zaman geçirirken görüyordum.

Sirojenizasyondan çabucak vazgeçtim. Katı bedenimin, sonsuzluğunu bir dondurucunun içinde ve karanlıkta geçirmesini istemiyordum. Işığın ancak kapı açıldığında yandığını herkes bilir.

Üstelik, soğuktan nefret ederim.

Bir ara tütsülenmeyi düşündüm.

Sonunda anladım ki, bilime bağışlanmak en akıllıca çözüm yoluydu.

Çırılçıplak ve bronzlaşmış

Kız örtüyü kaldırdı, işte karşısında çırılçıplağım, Mantegna’nın İsa’sı misali, bir tek peştamalı ve kutsallık havası eksik.

Kızı görüyorum, sevimli.

Bana bakıyor, biraz utanıyorum, o utanmıyor.

Sirkede saklanan kornişonlar gibi formole daldırıldım. Bronzlaşmayı seven ben, istediğim oldu, kestane rengiyim. Deniz tatillerinden dönüşleri hatırlıyorum, kendimi dayanılmaz sanırdım, yanıklığım geçmeden herkes fark etsin isterdim. Bu yüzden çıkar, herkesi görmeye giderdim.

Sonraları şunu fark ettim, yaşlandınız mı, bronzlaşsanız bile berbat görünüyorsunuz. Evden dışarı çıkmadım.

Kız büyük bir çizim kartonuyla bir alet kutusu getirdi. Kutusunu açıyor, bisturi sapları, bir kemik penseti, bir kafatası penseti, çıkartma ucuyla birlikte titreşimli bir testere, teşrih pensleri, bir makas ve bisturiler çıkartıyor.

Bisturilerden birini alıyor ve etime batırıyor.

Kızın zorlandığını hissediyorum, beni kesmesi çok zor. Herhalde bir zamanlar bir kuzu budu gibi yumuşacıktım, şimdi ise kayış gibi sert ve yavanım.

Beni zevkine uygun bulacak mı?

Ona Égoïne* diyeceğim.

O benim hayatıma keskin bir bıçakla girdi.

Belki de daha önce kitaplarım için bir mektup açacağının keskin tarafıyla, şimdi ise daha çok öğrenmek için bir testereyle.

Kitaplarımı kestikten sonra, bu defa beni sahiden kesecek.

Sıcağı sıcağına konuya girecek.

Bisturisiyle anılarımı yazacak.

 

Curriculum mortis*

Neden beni seçti?

Bende hoşuna giden bir şey bulmuş olmalı.

Ne?

Karşısındakinin kim olduğunu biliyor mu?

Ben bedenimi bilime verdiğim zaman, benden curriculum vitae, bir özgeçmiş istemediler, dolayısıyla hakkımda fazla bir şey biliyor olamaz.

Benim herhangi biri olmadığımı biliyor mu?

Televizyon için pek çok belgesel gerçekleştirdiğimi, bir “Altın 7” televizyon ödülü kazandığımı, 33 kitap yazdığımı, Femina Ödülü’nü kazandığımı, televizyon için La Noiraude** isimli bir çizgi film yarattığımı, Pierre Desproges’un dostu ve Sylvie Durepaire’in
kocası olduğumu, Elizabeth Taylor’un omzuna dokunduğumu biliyor mu?

Bir Bentley’im olduğunu?

Ona hava atıyor gibi görünmek istemezdim ama bunları bilmesi, bunları ona söyleyebilmek hoşuma giderdi.

Artık yapamam.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kuzeyli Annem ~ Jean-Louis FournierKuzeyli Annem

    Kuzeyli Annem

    Jean-Louis Fournier

    “Küçüklüğümde ne zaman bir şeyler yazsam ya da bir resim yapsam, iyi olmuş mu diye anneme sorma ihtiyacı duyardım. Ondan icazet almam şarttı. Kendisi...

  2. Dul Ölümsüz Eş Arıyor ~ Jean-Louis FournierDul Ölümsüz Eş Arıyor

    Dul Ölümsüz Eş Arıyor

    Jean-Louis Fournier

    Eşi Sylvie’nin ölümünün ardından mutsuzluğun doruklarında yalnız ve dul kalan Fournier, hayal kırıklığı yaşamamak için ölümsüz bir eş arayışına başlar ve gazeteye bir ilan...

  3. Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam ~ Jean-Louis FournierAsla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam

    Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam

    Jean-Louis Fournier

    “Bir sabah, çok erken vakitte, annem odama geldi, ‘Sanırım baban öldü’ dedi. ‘Yine mi…’ dediğimi hatırlıyorum. Kalkmak istemiyordum, yorgundum ve yorganın altına girdim. Babamı...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Kuzeye Giden İnce Yol ~ Matsuo BaşoKuzeye Giden İnce Yol

    Kuzeye Giden İnce Yol

    Matsuo Başo

    “Kuzeye yapacağım bu yolculuk ansızın belirmişti zihnimde. Bu uzun yolculuk elbette kolay olmayacaktı, saçlarımı bile kırlaştıracak bir zorluğu ve zahmeti göze almıştım. Öyle bile...

  2. Buddenbrooklar – Bir Ailenin Çöküşü ~ Thomas MannBuddenbrooklar – Bir Ailenin Çöküşü

    Buddenbrooklar – Bir Ailenin Çöküşü

    Thomas Mann

    Buddenbrooklar, 20. yüzyılın en saygın yazarlarından Thomas Mann’ın ilk romanıdır. Ama birçok eleştirmenin gözünde, Venedik’te Ölüm’den de büyük bir romandır Buddenbrooklar. Mann’ın 1900 yılında,...

  3. Mutlak Mutluluk Bakanlığı ~ Arundhati RoyMutlak Mutluluk Bakanlığı

    Mutlak Mutluluk Bakanlığı

    Arundhati Roy

    Parçalanmış bir hikâye nasıl anlatılır? Yavaş yavaş hikâyedeki herkese, Hayır, hikâyedeki her şeye dönüştürerek. İçindekiler 1. Yaşlı Kuşlar Ölmek İçin Nereye Gider? ………………….. 17...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur