Metin And, 1985’te yayımladığı bir yazıda “Çarşı Ressamları” deyimini ilk kez kullandığı zaman, hem sanat tarihi terimlerimize yeni bir kavram eklemiş hem de bu sanatçıların dünyasını, nasıl çalıştıklarını, neleri resmettiklerini, bu eserlerin nerelerde bulunduğunu, sanat ve kültür tarihi araştırmalarında bunlardan nasıl yararlanılacağını örnekleriyle göstermişti. 2007’ye kadar devam eden bu yazılar, yer yer tekrarlanan içerikleriyle bir tanıtma, benimsetme ve bilgilendirme çalışmasının uzantısı olarak anlaşılmalıdır.
Çarşı Ressamları ve eserleri başlangıçta minyatürlerle birlikte anılmış, ilk örnekleri yayımlayan F. Taeschner de bu resimleri minyatür olarak adlandırmış, ayrı bir ad verme ihtiyacı duymamıştır. Bunları benzerlerinden ayırmayı, tasvir sanatlarının farklı bir dalı olarak tanıtmaya çalışmayı ilk kez Metin And denemiş, dünyanın dört bir yanına dağılmış olan “Çarşı Resmi Albümleri”nin görüntülerini binbir güçlükle temin ederek yazılarında, kitaplarında kullanmıştır.
Osmanlı Tasvir Sanatları 2: Çarşı Ressamları, 1985-2007 arasında yayımlanmış on iki makale ve Tülün Değirmenci’nin uzun bir giriş yazısıyla muhtasar bir Albüm’den oluşuyor. And’ın hayatı boyunca tutkuyla peşlerinden koştuğu tasvirler ve yazılar, onun yazılmış ama yok olmuş ya da hiçbir zaman yazılamamış kitabının ayak sesleri yalnızca…
İçindekiler
Sunuş / M. Sabri Koz
Osmanlı’nın Çarşı Ressamları • 7
Giriş / Tülün Değirmenci
Metin And ve Çarşı Ressamlarının Serencâmı • 11
ÇARŞI RESSAMLARI
17. Yüzyıl Türk Çarşı Ressamları • 43
Türk Resminde “Çarşı Ressamları”nın Yeri ve Önemi • 53
17. Yüzyıl Türk Çarşı Ressamlarının Padişah Portreleri • 67
17. Yüzyıl Türk Çarşı Ressamları ve Resimlerinin Belgesel Önemi • 77
Çarşı Ressamları • 89
Türk Çarşı Ressamlarının Gözünden Çalgıcı Cariyeler • 103
I. Abdülhamid’in Prusya Elçisine Armağan Ettiği Osmanlı Kıyafetleri Albümü • 115
Çarşı Ressamları • 125
Varşova’da Bir Çarşı Ressamı Albümü • 129
Çarşı Ressamlarının Gözünden İstanbul’un Sokak Satıcıları • 139
Anonim Bir Çarşı Ressamının Yaptığı İki Ciltlik İstanbul Albümü • 147
Çarşı Ressamlarının Gözüyle Harem • 159
ALBÜM • 167
Kısaltmalar • 231
Kaynakça • 233
Dizin • 237
Sunuş: Osmanlı’nın
Çarşı Ressamları
M. Sabri Koz
Metin And, bir “hezârfen”di; “bin fenli”, “bin fen” diyenler de var bu söz için ama “eski meski/eskimez ki” tekerlemesine itibar ederek burada “hezârfen”den vazgeçemiyorum, affola… Metin And ile “hezârfen” bir araya geldiklerinde yadırganmıyor, aksine konunun derinleşmesine yol açıyor. Hukuk öğreniminden sanata, sanatın her dalına sıçrayan ve el attığı her konuda faydalı, kalıcı, “yeni” ve yol açıcı olmayı başaran bir insana, bir kocaman çocuğa bu sıfat az bile. Türk Folklor Araştırmaları’ndaki yazılarıyla, öğrenciyken okuduğum Dionisos ve Anadolu Köylüsü (1962), Geleneksel Türk Tiyatrosu: Kukla, Karagöz, Ortaoyunu (1969) kitaplarıyla tanıyıp “hayran” olduğum kişiye hayatının son yedi yılında YKY ile ilişkileri dolayısıyla hizmet etmek, yardımcı olmak, hayatında yer almak benim için bir teselli ikramiyesi. Metin And’ı yitireli tam 10 yıl oluyor. Yapılacak çok işi olanlar için ölüm, kendi acısı kadar hizmetin yarım kalmasından doğan acıları da getirir. Onunki de böyle oldu. Arkada kalanlar bakımından bunları tamamlamak her zaman mümkün olmaz, olsa bile asıl fikir sahibinin düşündüğü gibi olmaz, olamaz. Yakından bildiğim için yazabilirim: Metin And, ardında tamamlanamamış çok az dosya bıraktı. Yazamadıkları, yayımlayamadıkları yapmak isteyip de yapamadıklarıdır. 1965’te Fransızca olarak yayımladığı, Şehir Tiyatroları kurucusu Andre Antoine’ın Chez Les Turcs (Türkler Arasında) isimli eserini, bulduğu yeni belge ve resimlerle zenginleştirerek Türkçe bastırmak istiyordu. Kim bilir belki de bu malzemeler bulunur ya da kitap olduğu gibi Türkçeye çevrilir ve “Şehir Tiyatroları Tarihi”ni iyi bilen bir araştırmacının giriş yazısıyla basılır. Sihirbazların İzinde ise yalnızca bir bölümü yazılamamış, eğlendirici ve bilgilendirici bir dosya. Dizilip okunmuş, görseller için kızı Esra And’ın gayretlerini ve bu sanatın içinden bir editörün himmetlerini bekliyor. Tekrar baskı için sırada olan kitaplarından bir daha söz etmeye gerek yok, diğerleri gibi onlar da uzamış doğum sancılarının sona ermesini bekliyorlar. Sevgili And’ın makalelerinden oluşan ve konu bütünlüğü taşıyacak olan birçok kitap tasarısı var editörün gündeminde, ancak zaman ve insan hali nelere elverir bilinmez. Osmanlı Tasvir Sanatları 1: Minyatür cildinin YKY baskısına yazdığım yazıda Metin And’ın buna ikinci cilt olarak yazmayı düşündüğü kitabın içeriğinden söz etmiş, gelecekte bunun yerini tutmasa da bir derleme eser hazırlama arzusunda olduğumu belirtmiştim. Ayrıca, Metin And’ın çizdiği çerçeve içinde yalnız çarşı ressamlarına yer verilebileceğini, öteki konulara girilemeyeceğini de eklemiştim. Hoca’yı uğurlamak için Teşvikiye Camii avlusunda olanlardan bir kısmı ailenin iki ferdinin etrafında toplanmıştık: Kardeşi Tuncay Çavdar, kızı Esra And. Tuncay Bey, “Ağabeyim Çarşı Ressamları’nı hazırlamak istiyordu, ne oldu bilemiyorum. Onu çıkarırsanız çok iyi olur” demiş, ben de “Elimizden geleni yapacağız” diye cevap vermiştim. Bu ve buna benzer sözleri çok kişiden duydum. Minyatür’deki değinme, bu isteklerin bendeki yansımasıydı. Elinizdeki kitap ise Tuncay Bey’e verdiğim sözün ete kemiğe bürünmüş hali. “Çarşı ressamları” kavramını sanat tarihimize armağan eden Metin And için bu ad altında ayrıntılı, kavrayıcı, tüketici bir kitap hazırlamak bir hayat projesi idi. Öyle sanıyorum 60 ya da 70’li yıllarda, kimsenin görmediği bir dosyası vardı konuyla ilgili. Yazılarında böyle bir kitap dosyasından söz ediyor ama babasının terekesini en iyi bilen Esra And böyle bir dosyaya rastlamadığını söyledi. Öyleyse ya bir gün beğenmedi yaptığı işi ve imha etti ya da birçok kez altüst olmuş hayatının bir evresinde kaybetti. O’nun kendisine biçtiği görev, Osmanlı tasvir sanatlarının bir dalı olarak gördüğü “çarşı ressamları”nı ve bu dala hizmet edenleri tanıtmaktı. Bu amaçla yazdığı yazılar konu ve resim tekrarlarıyla, biraz daha derinleşince bazı küçük çelişkilerle, bazılarında da yeni buluşlar ve gelişmelerle devam eder. Hatta bazı resim okumalarında bile çelişkiye rastlanabilir. Bu yazıların, 1985-2007 arasında okurdan gördüğü ilgi, albümlerin kimlik ve içeriklerinin, maceralarının keşfi kadar toplumun her katmanını insan, yapı ve manzara olarak tanıtmayı amaçlayan yönlerinin açıklanması, bir tür “tasvir okuma” denemesi olduğu bir araya getirildikleri bu kitapta da bir daha görülecektir. Minyatür’deki editör yazısında ne dedimse geç ama kendi düzeni içinde ve ağır aksak yürüdü. Hoca’nın “çarşı ressamları”yla ilgili yazıları kronolojik olarak bir araya getirildi. Esra And, olağanüstü bir gayretle Metin Bey’den kalan diaların çok büyük bir kısmını tasnif edilmiş bir halde istifademize sundu, sağ olsun… Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Tülün Değirmenci, kitaba Metin Bey’in çarşı ressamlarıyla ilgili çalışmalarını değerlendiren ve bu resimlerin bulunduğu albümlerin Osmanlı hayatı, tasvir ve gösterim sanatları, giyim kuşam tarihi gibi konular bakımından önemini ele alan bir makale kaleme aldı: “Giriş: Metin And ve Çarşı Ressamlarının Serencâmı”. Tülün Hanım’ın varlığı, yazısı, birikimi bu projeye güç kattı, orta direk oldu. Tülün Hanım, Albüm bölümünün bütün yükünü çektiği gibi burada kısa giriş yazıları ile “Sultanlar”, “Saraylılar”, “Askerler”, “Dervişler”, “Şehirliler”, “Hikâye Kahramanları” konularında tasvirleri seçip açıklamalar kaleme aldı. Ben de Hoca’nın aynı konudaki yazısına rağmen “Sokak Satıcıları”, “Gezici Esnaf” konulu birkaç katkıda bulunmaya çalıştım Albüm için. Çorbada tuzum bulunmalıydı… Metin And’ın vaktiyle bin bir güçlükle ve bedelini ödeyerek temin ettiği, yazılarında, kitaplarında yıllar boyunca kullandığı solmuş diaları kaynaklarını göstererek biz de kullandık. Bunları bugünler için saklayan Hoca’ya ve orijinallerini korumakta olan kurum ve kuruluşlara teşekkür ederiz. Kaynakça’yı çalışma arkadaşım Değirmenci’nin katkısıyla, Hoca’nın eksik bıraktığı yerleri tamamlayarak düzenledim. Her kitabına seve seve yaptığım gibi buna da çok yönlü yararlanmaya açık genel bir Dizin ekledim. Hoca’dan, kitapları için hazırladığım “Dizin”ler konusunda hep güzel sözler işittim. Umarım bu sefer de yararlı bir iş ortaya koymuşumdur. Çarşı Ressamları, Türkçe yanında İngilizce olarak da yayımlanıyor.
“Yörüğün göçü gide gide düzelir” atasözünü haklı çıkartırcasına, katarımızın yolda düzene girmesine tanıklık edip katkılarda bulunan ve bizimle birlikte heyecanla işe sarılan, uyarılarıyla zihnimizi açan, “sabır taşı” çevirmenimiz Feyza Howell da unutulmamalı, sağ olsun… İngilizce baskının editörü Darmin Hadzibegoviç de zaman zaman yaptığı haklı uyarılarla her iki baskının daha tutarlı olmasına katkıda bulunarak teşekkürü hak etti, sağ olsun… Son olarak, bu çok uzun yol ve yolculuğun müsebbibi, ilk yayının ve fark edilen ilk albümün sahibi, Metin Bey’in dostu Franz Taeschner’i de saygıyla anmak boynumuzun borcudur. Bir mevsim sonu imecesi oldu Çarşı Ressamları, bir vefa denemesi. Ama gerçekten “olup olmadığına” okurlar karar verecek. Ölümünün onuncu yılında onu saygıyla anıyoruz. Ruhu şâd olsun Metin And Hocamızın, huzur içinde uyusun…
Acıbadem, 30 Eylül 2018
Giriş:
Metin And ve Çarşı
Ressamlarının Serencâmı
Tülün Değirmenci
Dost ve meslektaşlarının bir Rönesans insanı olarak andıkları Metin And “çarşı ressamları” tanımlamasını ya da kendi ifadesiyle yakıştırmasını Sanat Tarihi literatürüne kazandıran kişidir. Çarşı ressamları, sadece Sanat Tarihi alanındaki en güzel adlandırmalardan biri değildir; aynı zamanda en ilham verici olanlarındandır. And, 1985 yılından 2005 yılına kadar yazdığı bir dizi makalesi ile hem bu tanımlamayla neyi kastettiğini anlatmış hem de yıllar içindeki konuyla ilgili edindiği birikimi çoğaltarak, tazeleyerek okuyucularına aktarmıştır. Elinizdeki kitabın konusunu oluşturan bu makaleler sadece çarşı ressamlarının değil, bir “eski zaman” âliminin serencâmının ve de her dem taze bilimsel heyecanın kanıtları olarak bize miras kalmıştır. Bu yazıda ilk önce Metin And’ın çarşı ressamları hakkındaki yıllar içinde zenginleşen, hatta kimi zaman değişen, görüşleri ve bulguları kısaca aktarılacak; ardından da And’ın bu ufuk açıcı tanımlamasının yol verdiği yeni çalışmaların konuyu ne şekilde zenginleştirildiği ve değiştirdiği ortaya konmaya çalışılacaktır.1 Son bölümde ise Metin And’ın yazılarında dile getirdiği sorulardan birine çeşitli yanıt önerileri aranarak bu kitapta derlenen çalışmalarına mütevazı bir zeyil eklenecektir. Bu tartışma gösterecektir ki, Metin And’ın bize armağan ettiği bu kavram sadece Sanat Tarihi terminolojisine eklenmiş basit bir tanımlama olarak kalmamış, kendinden sonra gelen nesillere yepyeni düşünce kapıları aralayan “kışkırtıcı” bir izlek görevi de üstlenmiştir.
Tüm bu ciddi meselelere geçmeden evvel, Metin And’ın yazılarından cesaretle bu yazının hikâyesini de kısaca anlatmak isterim. Nitekim Metin And’ın pek çok makalesinde büyük bir kadirşinaslıkla yoldaşlarını, onların yardım ve desteklerini de anlatması, bu kişisel notu düşmede bana cesaret vermiştir. Bu yazının öyküsü 21 Ekim 2008 tarihinde, yani bundan tam on yıl evvel, Yapı Kredi Sermet Çifter Kütüphanesi’ndeki bir tesadüf ya da tevafukla başladı. İncelemek üzere Sultan III. Murad (1574-1595) devrinin meşhur yazarı ve kıssahanı Cinânî’nin Kitâb-ı Letâîf ’ini kütüphaneciden istediğimde, elinde tuttuğu yazmayı bizzat bana getiren Sabri Koz hocam beyaz sakalları ve babacan gülüşüyle Hızır’ı hatırlatmıştı o zamanlar bana. O sırada eser üzerine çalışmakta olduğundan, bu kıymetli kitaba bakmak isteyeni merak etmiş; o yüzden de bizzat kendi eliyle getirmek istemişti yazma eseri. Minyatürler üzerine çalıştığımı öğrendiğinde ise dün gibi hatırımda olan gözlerindeki ışıltı ile bir koşuda Metin And için hazırladıkları armağan kitabını getirerek hediye etmişti. Bu esnada da Metin And’ı ve onun Osmanlı tasvir sanatlarına olan katkılarını hayranlık ve heyecanla konuştuğumuzu da anımsıyorum. Yıllar sonra Sabri hocam Metin And’ın çarşı ressamları makaleleriyle ilgili bu kitabı hazırlamak üzere beni davet ettiğinde ise sesinde/sesimizde aynı heyecan öylece duruyordu. Bu kısa derkenardan sonra tekrar konumuza dönersek, Metin And sonrasındaki pek çalışmaya ilham kaynağı olan bu tanımlamasını ilk olarak 1985 yılında Tarih ve Toplum dergisinde yayımladığı yazısında kullanır.2 Bu makalede, sonrasında ise diğer tüm yazılarının girişinde aktardıklarına göre And’ın çarşı ressamları ile neyi kastettiğini, çoğunlukla kendi ifadeleriyle şu şekilde özetleyebiliriz:3 Çarşı ressamları, çarşıda dükkânları olan, müşterilerin ısmarladığı konularda resimler yapan profesyonel halk ressamlarıdır. Bunlar şehirdeki işliklerinde daha çok Avrupalı müşteriler için kıyafet albümleri yapmışlardır. Osmanlı ülkesine gelen yabancılar, tıpkı şimdinin hediyelik eşya, kartpostal alan turistleri gibi bu kıyafet albümlerini alarak kendi ülkelerine götürmüşlerdir. Kıyafet albümlerinin neredeyse tamamının günümüzde Avrupa Müzelerinde bulunmasının sebebi de budur. Nitekim tasvir edilen figürlerin hemen altında ya da üstünde Batı dillerinde yazılmış kısa tanımlama ve açıklamaların yer alması da kıyafet albümlerinin Avrupalılar için yapıldığını göstermektedir. Ekseriyeti Avrupalılar için yapılsa da bu albümlerin Osmanlılar için olanları da vardır. Ancak bunların pek çoğu günümüze ulaşmamıştır. Bunun nedeni de Avrupa’dan farklı olarak kültür değerlerimize gerekli özeni göstermememiz, tasvirlere karşı bir çekingenlik ya da belki de bu resimlerin çoğunun erotik konularda olmasından dolayı yok edilmiş olma ihtimalinden kaynaklanmıştır. Her ne kadar 16. yüzyıldan albüm örnekleri olsa da, çarşı ressamları ve onların yaptıkları kıyafet albümleri 17. yüzyılda yaygınlık kazanmıştır. Bu geleneğin 17. yüzyılda ortaya çıkışı ise bir tesadüf değildir. Bu türün prototipi Sultan I. Ahmed için hazırlanan ve I. Ahmed Albümü olarak bilinen eserdir – And, ileride değinileceği gibi bu görüşünü son yazılarından birinde revize edecektir. Bu eser sadece metinsiz olmasıyla değil, aynı zamanda gündelik hayattan konuları betimleyen tasvirleriyle de kıyafet albümlerinin bollaşacağı bir dünyanın muştusu olmuştur. Tasvirlerin özelliklerine geldiğimizde ise, çarşı ressamlarının üsluplarının temel özellikleri Saray nakkaşlarının geliştirdiği şemalara dayanır; yani her iki grup da aynı gelenekten beslenir. Ancak aralarında ortaklık olduğu kadar farklılık da vardır. Ortak bir şemadan hareket etseler de Saray ressamları artırmalı, çarşı ressamları ise eksiltmeli bir yöntem uygulamışlardır. Yani Saray nakkaşları temel şemaya daha fazla renk, yaldız, süs ekleyerek daha ayrıntılı ve zengin resimler yaparken çarşı ressamları temel şemadan gereksiz olan her türlü ayrıntıyı atarak daha az malzeme ile daha sade resimler yapmışlardır. Çarşı ressamlarının bu ekonomik tutumu resimlerini daha çok karikatüre yaklaştırmıştır. Bu bağlamda padişah portreleri iyi bir örnektir. Her iki grubun elinden çıkan padişah portreleri kıyaslandığında çarşı ressamlarının sadeliği daha iyi anlaşılır. Ancak bazı durumlarda ise tam tersi söz konusudur. Mesela, çarşı ressamları tarafından yapılan Sultan I. Selim (sal. 1512-1520) portresinde sultanın elindeki gürz ya da I. Osman (sal. 1299-1326) portresinde sultanın elindeki kılıç gibi yeni ikonografik eklemeler bunlar arasındadır.4 Metin And çarşı ressamları hakkındaki yukarıda özetlemeye çalıştığım bu genel kanılarını pek çok yazısının girişinde aktardıktan sonra konuyla ilgilenmesinin hikâyesini de anlatır. Bu anı sadece Metin And’ın bilimsel yolculuğunun bir parçası olmakla kalmayıp, yakın tarihe hoş bir tanıklığı da içerir. Bu hikâyenin başlaması 1950’lere gider. And’ın bu meseleye ilgi duyması ilk olarak ünlü şarkiyatçı ve aynı zamanda da And’ın dostu olan Franz Taeschner’ın Ankara ziyaretlerinden birinde başlar. O yıllarda sürekli Türkiye’yi ziyaret eden; fotoğraf makinesi ve ses kayıt cihazıyla Anadolu yollarına düşen; hatta And’ın ifadeleriyle beyaz sakalı ve nur yüzüyle gittiği yerlerde bir din adamı ya da ulu kişi olarak karşılanan Taeschner, her ziyaretinde Metin And’ın Ankara’daki evinde konuk olurmuş. Bu ziyaretlerinden birinde, 1925 yılında yayımladığı ve 1914 yılında satın aldığı bir Osmanlı albümünün tıpkıbasımı olan kitabını And’a hediye eder.5 Söz konusu el yazması ne yazık ki II. Dünya Savaşı sırasında saklandığı kasada kaybolmuştur. Bu yüzden de hediye edilen kitap Metin And için epeyce kıymetli olur. Bu eserle Metin And’ın fazlaca ilgilendiğini gören Taeschner, kitap kadar kıymetli bir başka hediye daha verir; bu Albüm’e çok benzeyen bir başka örneğin daha olduğunu ve de Venedik’te bulunduğu söyler. Taeschner’ın bahsettiği ve And’ın yayınlarında V. Albümü olarak bahsettiği bu eser günümüzde Venedik’te Museo Civico Correr’de bulunan Cicogna Albümü’dür (Cod. Cicogna 1971).6 O yıllarda Türk tiyatrosu ve şenlikleri ile ilgilenen Metin And bu çalışması için yararlı görseller bulmak ümidiyle Venedik’e gittiğinde bu eseri inceler. Bir sokak fotoğrafçısına çektirdiği siyahbeyaz fotoğrafları çeşitli yazılarında kullanmaya başlar. Bu fotoğraflar o sıralar The Ottoman Empire. The Classical Age (1300-1600) kitabını yazmakta olan dostu ve meslektaşı Halil İnalcık tarafından da kullanılır. Dijital bir ortamın henüz olmadığı, görsel ya da yazılı her türlü bilgiye ulaşmanın epeyce güç olduğu yıllarda Metin And’ın bu jesti Halil İnalcık için epeyce kıymetli olmalıydı. Metin And bu hikâyeyi çarşı ressamları hakkında yazdığı pek çok yazısında tekrar eder ve daha ilk andan itibaren isabetli bir şekilde, Taeschner tarafından yayımlanan Albüm’le Cicogna Albümü’nün aynı ressamın elinden çıktığını ve birbirinin devamı olan iki eser olduğunu dile getirir ki bu görüş günümüzde de geçerliliğini korur. Bu buluşmadan on beş yıl sonra, 1965 yılında Metin And Almanya’nın on iki şehrini kapsayan bir dizi konferans daveti alır. Çağrıyı yapanlardan bu şehirlerin arasına Münster’i de eklemelerini rica eder. Tabii ki amacı dostu Franz Taeschner’i ziyaret etmektir ki bu onu son görüşü olacaktır. 1956 yılındaki bu buluşmada da aralarındaki konu yine Cicogna Albümü’dür ve Metin And hâlâ Albüm’ün renkli resimlerine ulaşamamaktan şikâyet etmektedir. Bu görüşmede And, Cicogna Albümü’nün İtalyanca metnini istemeyi unutur ve bir daha da kime başvuracağını bilemediğinden bu metni görme şansı olmaz. Nihayet yıllar sonra Cicogna Albümü’nün renkli dialarına ulaşan Metin And, bir dostunun da yüreklendirmesi ile bu konuda bir kitap yazmaya karar verir. Bu kitap her ne kadar 17. yüzyıl çarşı ressamları üzerine olsa da esas nüvesini Taeschner Albümü ve Cicogna Albümü oluşturacaktır. Pek çok yazısında baskıya hazır olduğunu söylediği bu kitabı Metin And ne yazık ki yayımlama şansı bulamaz. Bu nedenle de elinizdeki makaleler toplamından oluşan bu kitap Metin And’ın her zaman yayımlamayı hayal ettiği, birçok yazısında hazır olduğunu dile getirdiği “Çarşı Ressamları” kitabının okuyucular için küçük bir “avuntusu”, Metin And’a da bir vefa borcu olarak hazırlanmıştır. Metin And’ın günümüzdeki mesafeli makalelerle karşılaştırıldığında sıcak ve samimi bir şekilde, yazdığı her makalenin başında bu hikâyeyi nakletmesi, onun bilimsel yolculuğuna ve heyecanına da tanıklık etmemizi sağlar. Bir yandan da eserlerinin dibace bölümünde “bir dostun” isteği, ricası üzerine eserlerini kaleme alan Osmanlı müverrihlerini anımsatır. And, bu hikâyelerle sadece kendi yolculuğunu anlatmaz; yolda karşılaştığı yoldaşlarına ilişkin de ilginç anılar aktarır; meslektaşlarından gördüğü yardımı büyük bir cömertlikle paylaşır. Makalelerinin aralarına sıkıştırdığı bu öyküler, hem bir bilim insanının kariyerini daha yakından tanımayı sağlarken hem de yakın tarihimizin belgeleri olurlar ki 2016 yılında kaybettiğimiz kıymetli âlim Halil İnalcık’la ilgili naklettikleri bunlardan sadece biridir. Benzer bir hikâyesi de Kırk Gün Kırk Gece kitabının hazırlıkları sırasında tanıştığı İsmail Hakkı Uzunçarşılı hakkındadır. Ankara’dan İstanbul’a yapılan bir tren yolculuğunda, And’ın kitap projesini ilgiyle dinleyen Uzunçarşılı, Osmanlı Arşivi’ndeki gösterim sanatları ve sanatçıları hakkındaki belgelerin bir listesini kendisine verir. And bu belgeleri sonraki çalışmalarında kullanacaktır. Bir diğer makalesinin girişinde ise çarşı ressamları tanımlamasının meslektaşı Nurhan Atasoy tarafından benimsenerek kullanılmasından duyduğu mutluluk ve heyecanı büyük bir samimiyet ve içtenlikle okuyucularıyla paylaşır. Yukarıda özetlenen genel makaleler dışında Metin And, çarşı ressamlarının elinden çıktığını düşündüğü albümlerde yer alan resimlerden yola çıkarak tematik yazılar da yazar. Elinizdeki kitapta bir arada okuma şansına kavuşacağımız bu yazılarda, çarşı ressamlarının gözünden sokak satıcıları, müzisyenler, Harem’deki kadınlar gibi konular ele alınır ve böylece bu albümlerde yer alan benzer konulardaki tasvirleri yan yana, bir arada görme şansını ediniriz. Yine bunun dışında bazı makalelerinde de albümlerdeki tasvirlerin “gerçekçiliğini” sorgulayarak tasvirlerle dönemin yazılı kaynaklarında verilen bilgileri karşılaştırır ki bu bağlamda en çok başvurduğu metin Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâmesi’dir. Bu tür yazılarında resmedilen mimari eserlerin bir dedektif gibi peşine düşer; hatta kimi zaman, İstanbul’daki yapılar için özellikle, Semavi Eyice gibi bu konuda uzman dost ve meslektaşlarının bilgisine başvurur. Bazı yazılarında ise And, özel olarak seçtiği kıyafet albümlerini konu alır. Mesela, Sultan I. Abdülhamid tarafından Prusya Elçisi’ne armağan edildiğini düşündüğü Diez Albümü ya da Varşova Albümü’nü irdelediği makaleleri bunlar arasındadır. Yazdığı her makalenin sonuna sürekli güncelleyerek çoğalttığı ve çarşı ressamlarına ait olduğunu düşündüğü, günümüzde ise çoğunlukla Avrupa’nın çeşitli müze ve kütüphanelerinde bulunan albümlerin listesini eklemeyi de unutmaz. Burada kısaca özetlemeye çalıştığım konuları ve elbette ki çok daha fazlasını, çok daha keyifli bir üslupla yazılmış bir şekilde bu kitapta derlenen makalelerde bulacaksınız. Bu nedenle yazının bundan sonraki bölümünde Metin And hocamızın açtığı kapıdan ilerleyen, bazen onun bulgularını çoğaltan bazen de sorgulayarak değiştiren çeşitli çalışmalar üzerinde durulacaktır.
METIN AND’IN ARDINDAN
Metin And’ın ardından yapılan çalışmalara baktığımızda, doğrudan çarşı ressamlarıyla ilgili olmamakla birlikte onlara atfedilen kıyafet albümleri hakkındaki en ufuk açıcı çalışmalardan biri Leslie Meral Schick’e aittir.7 Schick, konuyla ilgili yazdığı iki makalesinde söz konusu albümlerin üretim biçiminden ziyade, kıyafetnâme türünün Osmanlı görsel geleneğindeki anlamı ve kökeni üzerine bazı genel değerlendirmeler yapar. Schick’in tarifine göre, kıyafet albümleri sultandan saray çevresindeki üst düzey görevlilere, oradan halk tabakalarının en alt katmanındaki sokak satıcılarına kadar Osmanlı tebaasından çeşitli tiplerin portrelerini içeren küçük el kitaplarıdır. Bu albümler, tıpkı Metin And’ın da hep söylediği gibi, meraklı Avrupalılar için Osmanlı tebaasını tanıtmak üzere hazırlanmıştır. Söz konusu iki yazısında da albümlerdeki “sınıflandırma” üzerinde duran Schick’e göre, kıyafet albümlerinde herhangi bir fondan, mekândan ari bir şekilde tasvir edilen bireylerin bağlamı kıyafetleriyle oluşturulmuştur. Bir başka söyleyişle, tasvir edilen figürlerin mekânı kıyafetleridir. Kıyafetin sadece mekânla değil, statü ve rütbe ile de sıkı bir ilişkisi vardır. Nitekim hem Avrupa’da hem de Osmanlı’da farklı toplumsal kesimlerin kıyafetleri sıkı kurallarla belirlenmiştir. Schick’e göre, ilk olarak Avrupa kültürü içinde ortaya çıkan kıyafet albümleri “ötekini”, yani bu tartışmada Osmanlı’yı, düzenlemeye ve ehlileştirmeye yönelik bir projedir. Bu merakın kaynağında ise Avrupalı’nın hümanist ve proto-antropolojik bir yaklaşımla her şeyi sınıflamaya olan merakı yatmaktadır ki bu merak Osmanlı’daki benzer bir eğilimle örtüşmüştür. Bu bağlamda, Schick’e göre Osmanlı şehirlerinin ve de şehirlilerinin bir çeşit tasnifine ayrılmış olan şehrengiz edebiyatı ile kıyafetnâmeler arasındaki benzerlik ilgi çekicidir. Bu benzerlik kıyafet albümü geleneğinin kolayca benimsenerek yeniden üretilmesini sağlamıştır. Her iki yazısında da bu albümleri üreten sanatçıların kimliği konusuna değinmeyen Shick, ele aldığı örneklerin Metin And tarafından çarşı ressamlarına atfedilen albümler olduğunu belirtmekle birlikte bu tanımlamayı sorunlu bulduğunu da ilave eder. Bu noktada amacının albümleri üreten ressamları aynı kategoriye alıp almamanın doğruluğunu tartışmak olmadığını belirtmesinden, Schick’in Metin And’ın çarşı ressamları tanımlamasına koyduğu ihtiyat payının, bütün albümleri yapan sanatçıları yekpare bir grup olarak görmesine yönelik olduğu anlaşılır. İleride değinileceği gibi, Metin And’ın da konuyla ilgili son yazılarından birinde çarşı ressamı olarak gruplandırdığı sanatçıların içine farklı çevrelerin de dahil olabileceğini belirtmesi bu kaygının haklılığını gösterir. Bu minvalde, çarşı ressamları tanımlaması her ne kadar araştırmacılar için ufuk açıcı bir adlandırma olsa da bazı riskleri de barındırmaktadır ki bunların başında 17. yüzyıldan neredeyse 19. yüzyıla kadar üretilmiş ve birbirinden çok farklı olan örnekleri tek bir sanatçı grubuna mal etmek, dahası bu grubu da homojen bir yapı olarak kabul etmektir. Kuşkusuz ki Metin And, ömrü vefa etseydi ve son yıllardaki Osmanlı tarihi ile ilgili ufuk açıcı yeni çalışmaları görme şansı olsaydı fikirlerini daha da revize edecekti; tıpkı son çalışmalarında yaptığı gibi. Nitekim elinizdeki kitapta yer alan makaleleri okuduğunuzda And’ın her dem kendini tazeleyen ve düzeltmekten de hiç çekinmeyen tavrını izlemek mümkündür. Mesela, neredeyse tüm yazılarında kıyafet albümü geleneğini ilerleyen satırlarda üzerinde durulacak olan I. Ahmed Albümü ile başlatırken 2005 yılında yazdığı bir yazısında yine bu bilgiyi tekrar ettikten sonra büyük bir içtenlikle, okuyanda hafif bir tebessüm yaratan şu sözleri de ilave etmekten hiç çekinmemiştir:
“Gerçi bundan önce I. Ahmed Albümü olarak bilinen murakka’nın çarşı ressamlarının prototipi olduğunu söylemiştim. Bu tam doğru değil, çünkü bu murakka’dan az önce yapılmış çarşı ressamları albümü de bulunmaktadır. Bunların asıl prototipi, yukarıda değinildiği gibi, 16. yüzyılda resim yapan Avrupalılardır.”
Aslında, Metin And’ın her iki fikri de muhtemelen doğruluk payı içerir; ama tek başına da eksiktir. 17. yüzyılla birlikte Osmanlı resim sanatında belirgin bir şekilde artış gösteren ve kıyafet albümleri olarak adlandırılan bu eserlerin ortaya çıkmasında Avrupalıların –hem Osmanlı’yı ziyaret eden sanatçılar hem de bu tür eserlere ilgi duyan tüketiciler olarak– ve de bu arzın talebe dönüşmesine imkân sağlayan çevrelerden biri olan elçiliklerin katkısı önemli olmalıydı. Ancak bu eserleri tamamıyla onlara bağlamanın da meseleyi anlamada eksiklik yaratacağı aşikârdır. Nitekim kıyafet albümlerinin bollaşacağı bir zamanda, 17. yüzyılın hemen başında hazırlanan ve hem türü hem de içeriği ile Osmanlı tasvir geleneğinde yeni bir eğilimin ilk önemli örneği olan I. Ahmed Albümü’nün bazı resimlerinin kıyafetnâmelerle olan bağlantısı ve de bu geleneğin ivme kazanmasındaki rolü göz ardı edilemez. Osmanlı Sarayı’nda, doğrudan Sultan’ın isteği üzerine hazırlanan bu albüm, 17. yüzyıl başında şehre, şehirlilere ve de şehirde olanlara karşı olan ilgi ve merakın sadece Avrupalılara mahsus olmadığını açıkça gösterir.
17. YÜZYIL BAŞLIYOR:
I. AHMED ALBÜMÜ
17. yüzyılın hemen başında, Sultan I. Ahmed (sal. 1603-17) için Kalender Paşa (ö. 1616) tarafından hazırlanan ve de Osmanlı tasvir sanatının en ilginç ve renkli örneklerinin başında gelen I. Ahmed Albümü (TSMK, B. 408) hem türü hem de içeriği ile kuşkusuz ki Osmanlı resim geleneğinin kırılma noktalarından birine işaret eder. Ve yine kuşkusuz ki Metin And’ın bu eseri çarşı resmi geleneğinin başlangıcı olarak kabul etmesinde de pek çok isabetli yan vardır. Nitekim And’ın da söylediği gibi, I. Ahmed Albümü, daha sonra yapılacak olan kıyafet albümlerinde devam edecek bir içeriğin ilk örneği olarak kabul edilebilir. Eser hem bu türün adeta olmazsa olmaz bir unsuru olan Osmanlı padişah portresi dizisini içerir hem de yine kıyafet albümlerindeki tasvirlere benzer bir şekilde Osmanlı dünyasına ait farklı “tiplerin” portreleri Albüm’de yer alır. Sultan portrelerinin yanı sıra, hemen Albüm’ün başına yerleştirilen ve 15. yüzyıl tarihlerinden Bayatlı Mahmud’un Câm-ı Cem’inden alınmış bazı olayları canlandıran ve de olasılıkla 16. yüzyıl sonunda hazırlanmış bir kitaptan alınmış anlatımcı tasvirler, bu eserin düzenlenmesinde Osmanlı tarihine yapılan vurguyu göstermesi bakımından ilginçtir.8 Kısacası içerik, düzenleme konu seçimi bakımından I. Ahmed Albümü’nün 17. yüzyılda artacak geleneğin en erken örneği olduğu yönündeki Metin And’ın dile getirdiği saptamayı bir ölçüde doğru kabul etmek mümkündür. Ancak, bir diğer yandan da barındırdığı tematik çeşitlilikle bu eser daha katmanlı ve karmaşık bir görsel birikime işaret etmekle kalmaz aynı zamanda da üretildiği bağlam ve hamilik biçimi ile aslında yukarıda özetlenen “çarşı resmi” tanımlamasının tam da karşısında durur. Şöyle ki, I. Ahmed Albümü, Kalender Paşa tarafından Sultan I. Ahmed için hazırlanmış hem oldukça benzer hem de farklı üç eserden biridir. Bunlardan ilki içinde çeşitli hat örneklerinin yer aldığı bir murakka (TSMK. H. 2171), diğeri ise tasvirli bir fal kitabıdır (TSMK, H. 1703). Bu üç eserin de girişinde bu el yazmalarının hazırlanma süreçleri hakkında detaylı bilgi veren ön sözleri vardır. I. Ahmed Albümü’nün önsözünden eserin bizzat Sultan I. Ahmed’in isteği doğrultusunda hazırlandığı açıkça anlaşılmaktadır. Önsözde verilen bilgilere göre, Sultan elde olan bazı kıymetli kıtaların ve yaprakların birbirine münasebetine göre düzenlenerek bir albüm içinde toplanmasını istemiştir.9 Albüm’ün içeriğinin bir bölümünü Farsça şiir kıtaları oluşturur. Albüm’de yer alan tasvirleri ise birkaç farklı grup olarak düşünebiliriz. Bunlardan ilkinde Safevi albüm resimlerinden ilhamla yaratılmış, hatta bazı örneklerde doğrudan onlardan kopyalanmış tasvirler yer alır. İkinci grubu ise Osmanlı resim geleneğinin özgün örnekleri oluşturur. Bu grupta yer alan tek sayfa resimlerin 17. yüzyılda yaygınlık kazanan kıyafet albümleri ile bağı da aşikârdır.10 Bir diğer grup ise kendilerine eşlik eden bir anlatı olmamasına rağmen anlatımcı olan tasvirlerdir. Yani tek bir figürü değil, birkaç figürle belirli bir konuyu/hikâyeyi canlandıran resimleridir. Tımarhane, hamam ya da kadınlar ve erkekler arasındaki meclisler gibi belirli temaları işleyen bu tasvirlerin de ana konularının aşk olduğu; resimlerin art arda yerleştirdikleri ve teması aşk olan Farsça şiirlerle ilişkili olduğu düşünülmektedir.11 I. Ahmed Albümü’nün en özgün resim grubu ise kıyafet albümleri ile akraba olan tek figürlerdir. Bu tasvirlerden bazıları Osmanlı tebaasını yansıtan jenerik tiplerken bazıları da 17. yüzyıla gelindiğinde yazılı ve sözlü edebiyatta oldukça popüler olan ve olasılıkla da meclislerde sözel olarak tüketilen hikâyelerin kahramanları olmalıydılar. Nitekim bu genç kadın ve erkek figürlerinin Albüm içinde karşılıklı sayfalara yerleştirildiği dikkat çeker. Sadece karşılıklı olarak yerleştirilmeleri değil, figürlerin ikonografik özellikleri de bu savı destekleyici niteliktedir. Örneğin genç, sakalsız, yalın yüzlü oğlanlar son derece süslü giysiler içindedir; tıpkı İstanbul hikâyelerinin şehir oğlanları gibi. Bellerindeki hançer onların hikâyelerdeki bıçkın karakterlerine, ellerindeki mecmualar ise meclislerdeki rollerine işaret ediyor olmalıdır. Keza yine karşılarında duran, kimi zaman önlerinde diz çöktükleri genç kadınlar da dekolteli giysileri, ellerinde tuttukları çiçeklerle, hikâyelerde âşıklarını türlü maceralara sürükleyen maşukları hatırlatırlar. Nitekim I. Ahmed Albümü’nde betimlenen kadınların çok benzerlerinin bulunduğu bazı albümlerde isimlerinin yazılı olduğu –bu örneklere ilerde detaylı bir şekilde değinilecektir–, bu isimlerin niteliğinden de bu kadınların dönemin meşhurları olduğu anlaşılmaktadır.12 Tüm bu özellikleriyle I. Ahmed Albümü’ne bakıldığında hem doğrudan Saray’ın hamiliğinde hazırlanması, hem tasarım ve üslubundaki belirgin İran etkisiyle çoğunlukla Osmanlı Sarayı’nın himayesinde gelişen köklü resim geleneğinin bir devamıdır. Bununla birlikte, bazı resimleriyle de hem içerik hem de üslup olarak yüzyıl boyunca yaygınlaşacak kıyafet albümleriyle akrabadır. Bu noktadan baktığımızda, Metin And’ın I. Ahmed Albümü’nü çarşı ressamlarına atfettiği geleneğin öncüsü olarak görmesi haklıdır. Ancak, tek bir eserin incelenmesi bile çarşı ressamları gibi genel tanımlamaların işlevsel olduğu kadar tehlikeli de olabileceğini bize göstermektedir. Zira eser üzerine yapılan ve yukarıda kısaca değinilen çalışmalar I. Ahmed Albümü’nün hem üslup ve ikonografi hem de hamilik ilişkileriyle genel bir kategoriye dahil edilemeyecek kadar karmaşık ve katmanlı olduğunu gözler önüne sermiştir. Buna karşın elbette çarşı ressamları tarafından “seri” olarak üretilen ve ortak pek çok özellikleri ile bir grup olarak nitelenebilecek albümler de vardır ki bunların pek çoğuna ilk olarak Metin And değinmiştir. 17. yüzyıl kıyafet albümleri üzerine yazdığı makalesinde Günsel Renda 1640 ile 1660 yılları arasında yapılmış ve aralarındaki üslup ve ikonografi benzerliğinden dolayı olasılıkla aynı atölyeden çıkmış bir grup eseri değerlendirir.13 Kıyafet albümü geleneğini 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaret ederek gravürlü kitaplar hazırlayan Avrupalı seyyah ve diplomatlara dayandıran Renda, incelediği 17. yüzyıl albümlerinin de bu geleneğin Osmanlı uygulamaları olduğunu düşünür. Bu albümlerin şehirde atölyeleri olan ressamlar tarafından yapıldığını söyleyen Renda, Metin And’ın çarşı ressamları tanımlamasını benimsemekle birlikte bu grup hakkındaki bilgilerin son derece az olduğu notunu da ekler. Renda’nın makalesi bir yandan Metin And’ın görüşlerini doğrularken diğer yandan da kıyafet albümlerinin ve de çarşı ressamları tanımlamasının içinde barındırdığı çeşitliliği gözler önüne seren önemli çalışmalardan biridir. Bu albümleri belirli gruplar altında düşünmek ve yaygın bir üretimin parçası olarak görmek konuyu anlamak açısından oldukça mühimdir. Ancak, her bir eserin ayrıca üretildiği bağlam içinde tek başına değerlendirilmesi de daha nüanslı ve bütüncül bir tarih oluşturmak için aynı ölçüde elzemdir. Nitekim bir çeşit resim derlemesi olan ve farklı devirlere ve çevrelere ait malzemenin de bir arada bulunabildiği bu albümler, çalışılması bakımından halihazırda pek çok güçlüğe sahiptir. Berlin’de bulunan ve albümü düzenleyen Prusya elçisi Heinrich Friedrich von Diez’den (1751-1817) dolayı Diez Albümleri olarak bilinen derlemelerin içindeki Osmanlı materyali bu çeşitliliği görmek için iyi bir fırsat yaratır; aynı Albüm’ün içinde yan yana, art arda farklı çevrelere ait resimlerin nasıl bir arada olabildiğini güzel bir şekilde örnekler. Bu resimlerden biri mesela, 16. yüzyılın son çeyreğinde yapılmış resimli bir Hüsrev ile Şirin nüshasından alınmıştır ve de Saray ikonografisinin özelliklerini taşır. Geriye kalan on dört tasvir ise 18. yüzyıla tarihlenmektedir. Bunlardan dördü çarşı ressamlarının üslup ve ikonografi özelliklerini yansıtmaktadır. Çoğunlukla genç ve sakalsız şehir oğlanlarını betimleyen diğer on tasvir ise daha özenli ve zengin üslup/ikonografileri ile Saray atölyelerine işaret etmektedir. Diez tarafından İstanbul’da toplanan farklı dönemlere ait bu resimler muhtemelen Berlin’de bir albüm haline getirilmiştir.14 Böylece farklı dönem ve çevrelere ait tasvirler bir arada, yan yana, art arda karşımıza çıkmıştır.
VENEDIKLI İZLEYICILER, OSMANLI NAKKAŞLAR: CICOGNA VE TAESCHNER ALBÜMLERİ
Albümler içinde yer alan tasvirleri yekpare bir bütün olarak kabul etmek ne kadar güçse, Saray dışında üretildiği düşünülen eserlerin yaratıcıları çarşı ressamlarını da homojen bir grup olarak düşünmek bir o kadar güçtür. Çarşı ressamlarına atfedilen kıyafet albümü geleneğinin Avrupa resmi ve de Avrupalı müşterilerin talepleri ile olan bağlantısı hem Metin And hem de daha sonra konuyla ilgili yazan araştırmacılar tarafından hep vurgulanan bir mesele olagelmiştir. Bu bağlamda özellikle İstanbul’da bulunan elçilik çevreleri ve de bu çevrelerde çalışan gayrimüslim sanatçıların katkısı üzerinde sıklıkla durulmuştur. Metin And’ın çarşı ressamlarına atfettiği eserlerin başında gelen Cicogna Albümü üzerine son yıllarda yapılan monografik bir çalışma konuya dair ilginç görüşler sunmuştur. Bu çalışmaya geçmeden evvel, And’ın bu albüm hakkında söylediklerini kısaca özetleyelim. Bu yazının girişinde de anlatıldığı gibi Metin And’ın çarşı ressamları tanımlamasını yapmasını ve de bu konuya ilgi duymasını sağlayan iki önemli albüm vardır. Bunlar birbirinin devamı olan Taeschner Albümü ve Venedik/ Cicogna Albümü’dür (Cod. Cicogna 1971). And daha sonra çarşı ressamlarına atfettiği eserleri çoğaltsa da çıkış noktası olan bu iki albümü makalelerinin odak noktası yapmaya devam etmiş; deyim yerindeyse bu iki eser üzerinden kurguladığı dünyaya diğerlerini de eklemiştir. Bu iki albüme özel olarak önem vermesini ise çarşı ressamlarına ait diğer örneklerde çoğunlukla tek figürler yer alırken, kalabalık ve zengin kompozisyonlara sahip bu iki eseri görsel açıdan daha değerli bulmasıyla açıklamıştır.15 Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi, Metin And daha ilk baştan bu iki eserin kıyafet albümü olarak adlandırılan türden farklı olduğunu görmüştür. Metin And’ın ilk yazılarından itibaren fark ettiği bir diğer önemli husus da bu iki albümün birbirinin devamı olduğu saptamasıdır; bu hipotezini de her iki albümde resmedilen konuların birbirini tamamladığına işaret ederek ispatlamıştır. Örneğin, Cigogna Albümü’ndeki padişah portresi dizisinde yer almayan Osmanlı sultanları ki bunlar I. Ahmed ve II. Osman’dır (sal. 1618-22), Taeschner Albümü’nde yer almaktadır. Keza, her iki albümde de yer alan ve Osmanlı-Venedik ilişkilerini betimleyen tasvirler yine birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Ve her iki eser de And’a göre çarşıda çalışan anonim bir ressamın elinden çıkmıştır. Metin And, hakkında yazdığı kıyafet albümlerini çarşı ressamlarına atfetmekle birlikte, Saray’da çalışan sanatçılarla kıyaslandığında bu grup hakkında bilgi veren yazılı kaynakların eksikliğinden de hep şikâyet etmiştir. Yukarıda çeşitli vesilelerle değinilen çarşı ressamları hakkında yazdığı son yazısında ise yine bu görüşünü yineledikten sonra çarşı ressamları içinde elçilik sanatçılarının da olabileceğini belirtmiş, ancak kökenleri ne olursa olsun bu sanatçıların “yerli” ve “İstanbullu” olduklarını vurgulamıştır. Bu bağlamda, bahsi geçen yazısında öncekilerden farklı olarak Cicogna Albümü’nün Venedik Balio’su Giovanni Soranzo için elçilik dragomanı Marco Tarsia tarafından yaptırılmış olabileceğini söylemiştir. Tarsia’nın olasılıkla uzun yıllar İstanbul’da yaşadığını ve Albüm içindeki bir iki tasvirde de portresiyle karşımıza çıktığını belirtmiştir. Buna mukabil, “Ancak hemen belirtmeli ki metni kaleme alanla resimleri yapan aynı kişiler olsa da üslup yine yerli, Osmanlı üslubundadır. İtalyanların verdiği bilgiler ve taslaklar üzerine bu resmi de gene bir çarşı ressamının yapmış olabileceği düşünülebilir” diyerek bu eserin üretimindeki İtalya bağlantısını dile getir miş olmasına rağmen tasvirlerin Osmanlı resim geleneğinin bir ürünü olduğu savını da sürdürmüştür. Cicogna Albümü üzerine yapılan ve yukarıda bahsedilen çalışma ise Metin And’ın son yıllarına kadar görme fırsatını bulamadığı İtalyanca metni de dikkate alarak yapılmış olması açısından önemlidir. Bu metnin detaylı bir şekilde incelenmesi hem konuyla ilgili bilgileri zenginleştirmiş hem de Metin And’ın çok önceden dikkat çektiği bazı hususlardaki haklılığını göstermiştir.16 Söz konusu çalışmada Cicogna Albümü’nün İstanbul’un çarşılarında piyasanın kendi dinamikleri içinde üretilen bir eser olmadığı; bilakis İstanbul’daki Venedik elçiliği çevresinde belirli bir amaç için hazırlandığı öne sürülmüştür. Makalede, Cicogna Albümü ile Taeschner Albümü’nün içerik olarak karşılaştırması yapılarak birbirinin devamı olduğu yazarın bir hipotezi olarak sunulmuş –ki yukarıda belirtildiği gibi bu konu Metin And tarafından pek çok kez söylenmişti– ve bu takımın 1660 yılı başlarında İstanbul’daki Venedik kâtibi ve de fiili elçisi Giovanni Battista Ballarino için Osmanlı toplumunu tanıtmak amacıyla hazırlatılmış bir tür el kitabı olduğu; Ballarino’nun sadece resimleri yaptırmakla kalmayıp metni de bizzat yazdığı iddia edilmiştir. Elçiye sunulan bir tür murakka gibi görülen bu eserin hem yazılı hem de görsel içeriğinin kıyafet albümlerinden farklı olduğu, eserin ikonografisini Osmanlı-Venedik ilişkilerinin belirlediği söylenmiştir. Bu savların temel dayanaklarından biri Albüm’ün hemen başındaki Osmanlı sultanlarının portre dizisine eşlik eden metnin genel bir Osmanlı tarihinden ziyade sultanların askeri tarihini ve Venedik’le olan diplomatik ilişkilerini vurgulayan bir içeriğe sahip olmasıdır. Yani yazara göre bu metin sıradan ve dışardan bir okuyucu için değil de tüm bu tarihe aşina birine, yani İstanbul’daki Venedikli diplomatlara belirli olayları yeniden hatırlatmak amacıyla yazılmış izlenimi vermektedir. Yine benzer bir tutumla Albüm’deki mimari tasvirlerde de dini yapılardan ziyade sivil yapılar, özellikle de diplomatların ilgisini çekebilecek askeri ve ticari binalar öne çıkarılmıştır. Mimari tasvirlerde dikkat çeken bir diğer husus da betimlenen eserler arasında klasik devre ait hiçbir yapının seçilmemiş olmasıdır. Bu durum binaların birer turistik yerden çok kent yaşantısının önemli merkezleri olarak sunulduğunu göstermektedir. Tüm bu yazılı ve görsel içeriğin yaratıcısı ise, yazara göre, elçilikte çalışan dragomanlardır. Ballarino’ya metni yazarken yardım ettiği düşünülen dragomanlar hem metinde hem de tasvirlerde kendilerini bu ilişkinin yaratıcısı olarak sunmuşlardır. Bu projedeki dragoman ise büyük bir olasılıkla İstanbul’da uzun yıllar bu işi yapan ve İtalyanca metinde de adları geçen Tarsia ailesine mensup biridir ki bu ihtimal yukarıda değinildiği gibi Metin And tarafından da dile getirilmişti. Söz konusu makalede albümlerdeki resim üslubuna hiç değinilmeden eserlerin sarayla sıkı bağlantısı olan yerel sanatçıların ya da elçilik çevrelerine bağlı Avrupalı sanatçıların işleri olabileceği ileri sürülmüştür. Bu sanatçıların kimliği konusunda kesin bir şey söylenmemekle birlikte, Metin And’ın çalışmaları zikredilmeden çarşı ressamları meselesine değinilmiş; 17. yüzyılda varlığı iddia edilen ve Saray dışı, çoğunlukla da Avrupalı bir müşteri kitlesi için çalışan çarşı ressamları fikrinin daha çok resimler üzerinde yer alan Latin harfli açıklamalara dayandığını; oysa farklı dillerde ve farklı türde malzemelerle yazılmış bu yazıların tıpkı kitapların kenarlarındaki okuyucu notları gibi eserlerin sonraki sahipleri tarafından eklenmiş olabileceği öne sürülmüştür. Ardından da bu notların tasviri tanımlayan kesin bir bilgiden ziyade, atölye çalışanlarının yaptıkları işleri tanımlamak için koydukları notlar olabileceği söylenmiştir. Kuşkusuz ki burada göz ardı edilen nokta çarşı ressamları yakıştırmasının tek dayanak noktasının iddia edildiği gibi resimlerin üzerindeki notlar olmamasıdır. Metin And’ın üslup ve ikonografi bağlamında çarşı ressamlarına özgü gördüğü pek çok hususiyet vardır ki bu konulara ne yazık ki bu çalışmada değinilmemiş; Cicogna ve Taeschner Albümü’nün şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde Osmanlı üslubunda resimlerden oluşmaları konusuna yeterince yer verilmemiştir. Avrupalılar için yapılan, belki de daha doğru bir ifadeyle Avrupalılar tarafından satın alınan bir diğer önemli albüm hakkındaki taze bir çalışma da konu hakkındaki fikirlerimizi zenginleştirici niteliktedir. Bu eser kıyafet albümlerinin ilk önemli örneklerinden biri olan Mundy Albümü’dür.17 1616-20 yılları arasında İstanbul’da bulunan İngiliz tüccar Peter Mundy tarafından İstanbul’da satın alınan bu eserin en önemli özelliği yine Mundy tarafından İngilizce olarak yazılan bir metne sahip olmasıdır. Söz konusu çalışmada, Mundy Albümü’nün üzerinde 1618 tarihi not edilmekle
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Resim Sanat Sanat Tarihi
- Kitap AdıOsmanlı Tasvir Sanatları 2: Çarşı Ressamları
- Sayfa Sayısı248
- YazarMetin And, Hazırlayan: Emin Nedret İşli, Hazırlayan: M. Sabri Koz, Hazırlayan: Tülün Değirmenci
- ISBN9789750864315
- Boyutlar, Kapak22.5 x 28 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2024