Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Osmanlı Nüfusu – 1830-1914
Osmanlı Nüfusu – 1830-1914

Osmanlı Nüfusu – 1830-1914

Kemal Karpat

19. yüzyıldan bugüne Balkanlar, Anadolu ve Ortadoğu topraklarındaki toplumsal ve siyasal dönüşümün kavranabilmesi için Osmanlı nüfusunun büyüklüğü, gelişim hızı, dini-etnik bileşimi gibi konuların kapsamlı…

19. yüzyıldan bugüne Balkanlar, Anadolu ve Ortadoğu topraklarındaki toplumsal ve siyasal dönüşümün kavranabilmesi için Osmanlı nüfusunun büyüklüğü, gelişim hızı, dini-etnik bileşimi gibi konuların kapsamlı bir biçimde incelenmesi gerekir.Ve bilinenin aksine Osmanlı tarihi, nüfus araştırmaları açısından karanlık bir geçmiş değildir. Tımar defterleri, kadı sicilleri, salnameler ve diğer resmi evrak Osmanlı’nın toplumsal ve demografik yapısı üzerine ciddi veriler sunmaktadır. 1800’lerin başından itibarense sistemli nüfus sayımları yapılmıştır. 19. yüzyıl boyunca ve erken 20. yüzyılda yapılan tüm Osmanlı nüfus araştırmaları üzerine inşa olan kitap, Osmanlı toplumunun sadece demografik yapısını analiz eden kuru bir bilimsel eser değil, aynı zamanda son dönem Osmanlı’daki kentleşme oranını, gelir düzeyini, yeni ekonomik birimleri, zenginleşen ve güç kaybeden “milletleri”, ulusçuluk hareketlerini Prof. Dr. Kemal H. Karpat’ın tuttuğu ışıkla daha iyi anlamayı sağlayan eşsiz bir kaynak.

İÇİNDEKİLER
TÜRKÇE BASKIYA ÖNSÖZ……………………………………………….. 7
İNGİLİZCE BASKIYA ÖNSÖZ ………………………………………….13
GİRİŞ………………………………………………………………………………….19
Kaynaklar ve Kısaltmalar………………………………………………..23
BÖLÜM 1
OSMANLI’DA NÜFUS ÇALIŞMALARI
Kavram ve Yöntem Sorunları…………………………………………25
Osmanlı’da Nüfus Çalışmaları: Bir Değerlendirme ………..28
Resmi Osmanlı İstatistikleri: Değeri ve Kullanımı …………34
Nüfus Sayımları ve İdari Bölünme ………………………………..38
Osmanlı Nüfus Sayımı İstatistiklerinden Yararlanırken
Karşılaşılan Sorunlar …………………………………………………………….41
BÖLÜM 2
NÜFUS DAĞILIMI VE OSMANLI’DA
NÜFUS SAYIMININ GELİŞİMİ, 1800-1914
Nüfus Araştırmaları, 1800-1878…………………………………….61
1831-1853 Yılları Arasındaki Osmanlı Nüfusuna İlişkin
Tahminler………………………………………………………………………75
Tuna Vilayeti Sayımı ve 1878 Yılına Dek
Nüfus İstatistikleri …………………………………………………………78
1831-1878 Yılları Arasındaki Osmanlı Sayımlarının ve
İstatistiklerinin Bir Değerlendirmesi ……………………………..84
1831-1878 Yılları Arasındaki Nüfus Kayıt Düzeni: Berlin
Antlaşması’nın Sonuçları……………………………………………….90
1881-82 Sayımı ve Kayıt Düzeni ……………………………………96
1881-82 Nüfus Sayımı ve Kayıtlarının
Yürürlüğe Girmesi……………………………………………………….104
Son Osmanlı Sayımı, 1905-6………………………………………..110
BÖLÜM 3
OSMANLI NÜFUSUNUN DİNİ VE ETNİK DAĞILIMI:
GENEL BİR DEĞERLENDİRME
Giriş…………………………………………………………………………….121
Rumlar…………………………………………………………………………125
Bulgarlar………………………………………………………………………132
Ermeniler…………………………………………………………………….140
Müslümanlar……………………………………………………………….151
Toplumsal Koşullar………………………………………………………161
BÖLÜM 4
İSTANBUL’UN NÜFUSU, TOPLUMSAL VE EKONOMİK
DÖNÜŞÜMÜ: OSMANLI MİKROKOZMOSU
Giriş…………………………………………………………………………….165
Dönüşümün Eşiğindeki İstanbul: Toplumsal ve
Ekonomik Yaşam ………………………………………………………..167
II. Mahmud Döneminde İstanbul (1808-1839)…………….176
Yeni Bir Toplumsal Sınıfın Yükselişi: Bürokrasi……………181
19. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul…………………………..192
Pera’nın Yükselişi ve Avrupa Tarzı
Dükkânların Açılması………………………………………………….199
İstanbul’un Nüfusu ………………………………………………………213
İSTATİSTİK EKLERİ………………………………………………………..223
İNDEKS ……………………………………………………………………………460

BÖLÜM 1
OSMANLI’DA NÜFUS ÇALIŞMALARI
KAVRAM VE YÖNTEM SORUNLARI

Nüfus hareketleri, toplumların dönüşümünde daima etkin bir rol oynamıştır. Gerçekten de dünya tarihine bakıldığında, göçün ve yerleşik hayata geçmenin etkisi -aynı şekilde doğum ve ölüm oranlarının yüksek veya düşük olmasının ve bu demografik olayların toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal etkileri- açık ve yaygın olarak görülebilir. Ortadoğu tarihinde bunun mükemmel örnekleri vardır. İslam takvimi MS 622’deki bir göç olayıyla, yani Hicret’le başlar. Kırsal kesimden kentsel merkezlere göç edenlerin ya da İslam dinine düşman bölgelerden kaçanların, Müslüman ülkelerin toplumsal ve siyasal yazgısı üzerinde önemli bir etkisi olmuştur. 15. ve 16. yüzyıllarda İspanya’dan Kuzey Afrika’ya kaçan mülteciler; 18. yüzyıldan 20. yüzyıla dek Rusya’dan (Kafkaslar’dan ve Kırım’dan) göçe zorlanan Müslümanlar; 1948 yılından bu yana Hindistan, Pakistan ve Filistin’deki nüfusun yer değiştirmesi, bütün bunlar, Müslüman dünyasının toplumsal dönüşümünü kısmen de olsa açıklayan belli başlı etkenler arasında sayılabilir. (İranlı köktendinci eğitimci Ali Şeriati [1933-1977], Kuran sayesinde, İslam’da göçün öneminin farkına vardığını belirtir.) 

Ortadoğu’nun 19. yüzyıldaki toplumsal, siyasal ve ekonomik tarihini büyük ölçüde büyük nüfus hareketleri belirlemiştir. Nüfus hareketleri, toplumsal devinimi artırmış, doğum ve ölüm oranlarını değiştirmiş, kentleşmeyi yoğunlaştırmış ve bunlara bağlı olarak çeşitli değişimlere yol açmıştır. Günümüzde köyden kente göç, neredeyse bütün Müslüman ülkelerin demografik çehresini değiştirmekte, toplumsal ve siyasal değişimde güçlü bir etken olmaktadır. Örneğin, İran’daki İslam devriminde Tahran’a yeni yerleşenlerin katılımı devrimin başlıca etkeni olmuştu.

Şimdiye dek Ortadoğu’daki nüfus hareketleri, özellikle de Osmanlı dönemindekiler, apaçık önemlerine karşın geniş bir tarihsel ve kavramsal çerçevede ele alınmamıştır. Mevcut birkaç çalışmada demografik sorunlar, tarihsel, siyasal ve bölgesel boyutları göz ardı edilerek, yalıtılmış olgular olarak incelenmiştir. Günümüzde, birkaç sayfada özetlenen ve uzun zaman fark edilmeyip takdir edilmeyebilecek bir bilgiyi toplamak için tozlu arşivlerde yüzlerce belge üzerinde aylar boyu durmaksızın dikkatle çalışacak zamana ve sabra sahip çok az sayıda araştırmacı vardır. Bu durumda, söz konusu bölgedeki toplumun dönüşümünü ve bütün tarihini açıklamak için “kavramlar”, “kuramlar” ve “modeller” oluşturmaya yönelik kayda değer bir imgelem gücünün ve yaratıcılığın varlığı anlaşılabilir. Kuramcıların, Ortadoğu’da olan biteni, bu yabancı kavramların uygulanabilirliğini sınırlayan kültürel, tarihsel deneyim ve hedeflerdeki farklılıkları dikkate almadan, dağınık izlenimler ya da Batı’nın peşin kavramları temelinde yorumlayarak genel ve yanlış iddialarda bulundukları durumlar olmuştur. Yine de, paradoksal olarak, genelde Ortadoğu toplumuyla, özellikle de nüfusuyla ilgili çalışmaların en önemli eksiği, Ortadoğu’nun toplumsal ve tarihsel deneyimini kendi değer sistemi, değişim ve kültürler arası etkileşim modeli içinde dile getirebilecek kavram ve kuramların yoksunluğundan kaynaklanmaktadır.

Uygun kavram ve kuramların geliştirilmesi, öncelikle ve elbette, yararlanılabilir ampirik verilerin toplanmasına bağlıdır. Nüfusun büyüklüğüyle ilgili yetersiz veriler ve doğum ve ölümlerin kaydedilme yöntemleri hakkındaki bilgisizlik; Ortadoğu’da nüfus sorunları, özellikle de doğurganlık ve ölüm oranları ya da tarihin belirli bir döneminde ve belirli bir bölgedeki aile büyüklüğü gibi belli konular üzerinde çalışmaya girişen herkesi kösteklemektedir. Gerçekten de Ortadoğu’nun nüfus tarihi üzerine yapılan çalışmalarda, toplumsal ve kültürel koşullara uyarlanan yöntemleri ve teknikleri uygulamadaki başarısızlıkların yanı sıra, temelde bilgi eksikliğinden kaynaklanan sorunlar da yaşanmaktadır. Bölgedeki arşivler, özellikle de İstanbul ve Ankara’dakiler, nüfusun büyüklüğü ve kayıt sistemleri konusunda pek çok malzeme içerdiği halde bunların çok azı sınıflandırılmış ve belirli demografik sorunların ele alınmasında pek azından yararlanılmıştır. O halde Ortadoğu, Güneydoğu Avrupa ve Kuzey Afrika’nın toplumsal tarihi ve dönüşümüyle ilgilenen bir araştırmacının ilk görevi, Türk arşivleri ve diğer yerlerdeki nüfus istatistiklerini toplamak, düzene sokmak, çözümlemek ve bu istatistiklerin toplanma yöntemleri üzerine çalışmak olmalıdır. Bu, özellikle nüfus hareketlerinin, toplumsal ve siyasal değişimlere yol açma bakımından Osmanlı devletinin tarihinde görülmemiş ölçüde etkili olduğu 19. yüzyıl açısından son derece önemlidir. 

OSMANLI’DA NÜFUS ÇALIŞMALARI: BİR DEĞERLENDİRME 

Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyıldaki nüfusu hakkında yazılanlar yetersiz olmamakla birlikte, bunların çoğu etnografik çalışmalardır. Bu konuyla ilgili herhangi bir çalışmada bu yazılara gerek duyulabilir. Bununla birlikte, söz konusu yazılar genel olarak çok önemli değildir ve başlıca üç kusurları vardır. Öncelikle, çok azı gerçek nüfus sayımlarına dayanan güvenilir istatistiksel bilgiden yararlanır. İkinci olarak, bu çalışmalar çoğu kez salt imparatorluk sınırları içindeki bazı etnik ve dini toplulukların siyasal iddialarını desteklemek amacıyla ele alınmıştır; Müslüman yaşantısının neredeyse her yönüyle ilgili korkunç bir bilgisizlik sergilemelerinin yanı sıra, yazarlarının ya da bilgi kaynaklarının siyasal önyargılarını da yansıtırlar. Daha da kötüsü, bu yazıların bir kısmında yer alan istatistikler, mevcut ya da potansiyel bir siyasal devletin toprak talebini desteklemek üzere alenen çarpıtılmış veya değiştirilmiş durumdadır. Üçüncü olarak, Batılılılar tarafından yapılan bu “nüfus çalışmaları”nın (daha doğru bir deyişle etnografik araştırmaların) çoğu, Anadolu’yla ve Arapça konuşulan ülkelerle ilgili hiçbir açıklama getirmemekte ve Osmanlı devletinin sadece Avrupa topraklarını ele almaktadır. Balkanlar’ın büyük kısmında, istenilen bağımsızlığın kazanılmasından sonra (1878) nüfusa ilişkin çalışmaların hızı ciddi ölçüde kesilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda toprak ve nüfuz kazanma uğruna çevrilen dolapların çok derin bir etkisi olduğu için nüfus istatistiklerinin yanıltıcı olarak kullanılması konusu üzerinde burada biraz ayrıntılı olarak duracağım. Rusya, demografik verilerin siyasal amaçlara alet edilmesinde öncü olmuştu; böylece, bu yaklaşım bir çırpıda yasallık kazandı. 19. yüzyılda büyük bir gücün her eylemi için bu durum geçerli olsa gerek; o dönemde Osmanlı yönetimine karşı ileri sürülen her bahane doğru ve uygun görüldü. Balkanlar’daki “reformlar”ı (aslında özerkliği) tartışmak üzere 1876 yılının Aralık ayında düzenlenen İstanbul Konferansı’ndaki konuşmalar sırasında bir Rus delege, büyük bir otorite tarafından hazırlandığı iddia edilen, nüfusla ilgili bir dizi istatistik sundu. Bu istatistiklere göre Bulgarlar, Balkanlar’ın orta ve kuzeydoğu bölgelerinin büyük bir bölümünde -yani 1878 yılında imzalanan Ayastefanos Antlaşması gereğince Büyük Bulgaristan’ın bir parçası olan alanda- çoğunluğu oluşturuyorlardı. Rus istatistikleri aslında Vlahları, Yunanları ve Sırpları tümüyle göz ardı ederek ve Müslümanların sayısını az göstererek Bulgarların sayısını yüksek çıkarmıştı. Yunanlar ve zaman zaman diğer bazı topluluklar, Rus istatistiklerine karşılık kendi istatistiklerini yayımladılar. İngiliz idaresi, Bulgaristan’a dahil edilmeye karşı koyan ve sayıca Müslümanlardan daha az olmayan Hıristiyanların bu sert tepkisi karşısında Yunanların, Müslümanların ve Trakya’nın yanı sıra çekişme konusu olan diğer bölgelerdeki başka etnik toplulukların sayısını da araştırmaya karar verdi. Bu bölgelere gönderilen çok sayıda askeri görevlinin hacimli nüfus raporları (çoğu kez Yunanların lehine çarpıtılmış olsa da) incelenmeye değerdir.2 Kanımca bu kayıtlar, İngilizlerin, 1878 yılındaki Berlin Kongresi’nde, Balkanlar’ın orta ve güney kesimindeki toprakların Bulgaristan’a devredilmesine karşı çıkmasında kısmen de olsa etkili olmuştur. (Pek çok yerde çoğunluğu Müslümanlar oluşturduğu halde yine de İngilizler bu toprakları Yunanların elde etmesini ümit etmişlerdir.)

Nüfus istatistiklerinin çeşitli etnik ve dini topluluklar tarafından siyasal amaçlara alet edilmesi çok “kurnazca” ve yaygın bir tutumdu. Örneğin, 20. yüzyılın başında Rum Patrikhanesi, yayımladığı rakamlarla Batı Anadolu’daki Yunanların sayısını 1,7 milyon olarak göstermeyi amaçlıyordu. Raporu kaleme alanlar, bu rakamların resmi Osmanlı sayımlarından alındığını belirtmişlerdi. Gerçekten de Yunan ve Osmanlı istatistiklerinde verilen toplam rakamlar tam tamına çakışıyordu. Bununla birlikte, Yunan kaynaklı istatistikler nüfusu etnik kökene göre sınıflandırırken, Osmanlı sınıflandırmasını dikkate almayıp, onun yerine Yunanlar için şişirilmiş rakamlar koymuşlardı.3 Bu yanlış istatistikler, Yunan Başbakanı Eleutherios Venizelos tarafından 1919 yılında Versailles’daki Barış Konferansı’nda, Yunanistan’ın Batı Anadolu’da hak iddia etmesine temel oluşturmak üzere kullanılmıştır; Milletler Cemiyeti daha sonra Türkiye’den göç eden Yunanların sayısını hesaplamada bu rakamlardan yararlanmıştır. Ermeni patriği ise Osmanlı devletindeki Ermenilerin sayısını şişirmek için farklı bir yöntem uygulamıştı. 1878 yılında Berlin Kongresi’nde sunulan bu yanıltıcı rakam, o tarihten bu yana pek çok araştırmacı ve siyasetçi tarafından yaygın olarak kullanılmaktadır. Patrik söz konusu eyaletteki Ermenilerin sayısına düpedüz bir veya birkaç komşu eyaletteki Ermenilerin sayısını eklemiş ve bulduğu sonuçtan Müslümanları, göçmenleri ve yerine göre Kürt Yörükleri çıkarmıştı. Bu hile, doğu eyaletlerinde reformları yerine getirmekle görevli İngilizler tarafından ortaya çıkarılmış ve sonunda patrik “hatasını” kabul etmek zorunda kalmıştı (Bkz 3. Bölüm).

Çeşitli toplulukların savunucularının başvurduğu bir diğer hile ise bütün Hıristiyanları “Bulgar” , “Yunan” ya da seçilmiş başka bir ulus olarak yeniden sınıflandırmaktı.4 Tercih konusu topluluğa sayısal çoğunluk kazandırmak amacıyla Müslümanların, aşiret toplulukları veya “Şii” ya da “Sünni” olarak bölündüğü ve bunların “Müslüman olmayanlar” şeklinde sınıflandırıldığı durumlar da olacaktı. Örneğin, Ermeni patriği tarafından 1912 yılında çıkarılan istatistik tablosu, doğunun altı eyaletindeki (Van, Bitlis, Sivas, Erzurum, Harput ve Diyarbakır) Hıristiyanların toplam sayısını 1.183.000 olarak ya da toplam nüfusun % 45,2’si olarak; Ermenilerin sayısını ise resmi Osmanlı sayımındaki rakamın neredeyse iki katı olan 1.018.000 olarak verir. Patrik, Müslümanların toplam sayısını 1.178.000 veya toplam nüfusun % 45,1’i olarak, yani Hıristiyanların yüzdesinden küçük bir farkla daha az olarak belirtmiştir. Patriğin istatistiklerine göre, nüfusun geri kalan % 9,7’sini “diğer dinler” oluşturmaktaydı.5 Başka bir sütunda, söz konusu olan “diğer dinler”, Kızılbaş, Zaza, Çarıklı ve Yezidilerden, yani Sünni olmayan diğer Müslüman topluluklarla Alevilerden oluşmaktaydı. Bunlar, Hıristiyanların Doğu Anadolu’da çoğunluğu oluşturduğu savını desteklemek üzere “Müslüman olmayanlar” diye sınıflandırılmıştı. Bu saçma iddiayı, en önyargılı Avrupalı devlet adamları bile kabul etmemiştir.

19.yüzyılda nüfus üzerine yapılan çalışmaların içerdiği hatalar, Nikola V. Mikhov’un pek çok ciltten oluşan anıtsal kaynakça eserinde açıkça gözler önüne serilmektedir.6 Mikhov bu çalışmayı, kısmen Bulgar ulusalcılığını haklı çıkarmak ve (dolayısıyla) Bulgarların Makedonya üstünde hak iddia etmelerine önayak olmak, kısmen de Yunanların ve Sırpların Bulgarları kendi topluluklarına dahil etme çabalarına karşı koymak için yürütmüştür. Her zaman için tarihsel bir kaynak ve Mikhov’un azimkâr araştırmacılığına adanmış bir eser olmasına karşın bu çalışma, bazı temel noktaları bakımından zayıftır. İlk dört ciltte 3.050 kitap ve makalenin başlıklarıyla birlikte Bulgar tarihi ve toplumu üzerine bilgi ve istatistik içeren alıntılar sıralanmıştır. Bu başlıklar, Almancadan 1.126, Fransızcadan 1.123, İngilizceden 731, İtalyancadan 63 ve diğer Avrupa dillerinden 7 alıntı içermektedir. Eserde Türkçeden hiçbir alıntı yer almamaktadır. Mikhov bu çalışmasında A. Ubicini, David Urquhart ve Ami Boué gibi Batılı yazarların ve E. G. Ravenstein ve Hugo Kutschera gibi istatistikçilerin ve nüfus bilimcilerin rakamlarına ve yazılarına gönderme yaptığı halde, resmi Osmanlı sayımlarından hiçbir alıntıyı doğrudan kullanmaz. (Selahaddin Bey’in A. Ubicini’den alınan rakamlarına yapılan bir gönderme dışında) Avrupa’da bile 19. yüzyılın başına dek düzenli ve sistemli bir nüfus sayımı yapılmadığı için Mikhov’un, Osmanlı devletinin az sayıda resmi sayım yapmış olmasını normal olarak değerlendirmesi ilginç olsa gerektir. Mikhov, adı geçen çoğu yazarın Osmanlı nüfusunu öznel yargılarına ya da yerel halktan sağlanan yanlış bilgilere dayanarak tahmin ettiği gerçeğini dikkate alır. Bir örnek olarak, seyyahların 1800-1878 yılları arasındaki dönemde Bulgarların toplam nüfusunu 500 bin ile 8 milyon arasında değişen rakamlar şeklinde tahmin ettiklerine işaret eder. Benzer bir yanıltmacaya, Yunanların 18. yüzyılın sonunda 8 milyon oldukları iddiasını ciddiye almayan William Eton tarafından da daha önce dikkat çekilmiştir.

Osmanlı meseleleri hakkında, kendi özel bilgi ve görüşlerine dayanarak, asılsız iddialarda bulunan bazı Avrupalılar, resmi Osmanlı nüfus rakamlarının doğruluğuna ilişkin kuşkularını dile getirmişlerdi. Bu kişiler, daha çok Osmanlı devletinin sadece Avrupa’daki kentlerinde yaşamış, yalnızca Hıristiyanlarla iletişim kurmuş ya da imparatorluğun uzak köşelerinde çalışmış seyyahlar ya da meslek adamlarıydı. Bu “uzmanlar”, ülkelerine döndüklerinde kitaplar yazmış, Osmanlı yaşamının her yönüyle ilgili düşünce ve görüşlerini yayımlamışlardı. 1872’den 1876’ya dek bir demiryolu şirketinde inşaat mühendisi olarak çalışan ve Batı’ya döner dönmez kendi nüfus istatistikleri dizisini yayımlayan F. Bianconi buna iyi bir örnektir. Güvenilir hiçbir kaynaktan yararlanmamış olduğu halde Türkleri ve istatistiklerini eleştirerek kendi güvenilirliğine paye kazandırmaya çalışmıştır.8 Bianconi’nin rakamları, çok çarpıtılmış olmasına karşın Osmanlı nüfusu konusunda başlıca bilgi kaynağı olarak sıkça alıntılanmıştır.

RESMI OSMANLI İSTATİSTİKLERİ: DEĞERİ VE KULLANIMI 

Osmanlı nüfusuna ilişkin istatistiklere güvenmeyen, yanlış bilgilendirilmiş birkaç kişinin görüşleri, Avrupa basınında geniş yankı uyandırmışsa da diğer Avrupalıların tanıklığı bu durumu telafi etmiştir. Çeşitli uluslardan çok sayıda Avrupalı, uzun yıllar Osmanlı devletinde diplomatik temsilci (konsolos, askeri ataşe, konsolosluk sekreteri vs.), öğretmen ya da şirket temsilcisi olarak çalışmıştı. Bu kişiler Osmanlı dilini öğrenmiş, yerel basını takip etmiş ve Osmanlı bürokrasisini yakından tanımışlardı. Kendi ülke yönetimlerinin önemli siyasal ve ekonomik kararlar alırken gereksindiği somut bilgileri elde etmek üzere Osmanlı ticareti, askeri gücü ve savunma kapasitesi gibi konularda istatistikler toplamaya çalıştılar. En güvenilir bilgi kaynaklarını soruşturup bulmak zorundaydılar; ciddi bir incelemeden sonra, çoğu kez bazı teknik yetersizlikleri giderici düzenlemeler yapmış olmalarına karşın, sonunda resmi Osmanlı istatistiklerinin temelde güvenilir olduğunu kabul ettiler.9 Sözünü ettiğimiz bu Avrupalılar, bazı rakamlar konusunda kuşkuya düştükleri durumlarda, Osmanlı vezirlerine ve sadrazamlarına başvurdular: Örneğin Ubicini, nüfusla ilgili bazı rakamlarını Ahmet Vefik Paşa’ya kontrol ettirmişti. Bu Avrupalılar, Osmanlı nüfus istatistikleri konusunda sağlıklı ve saygılı bir tutum geliştirdiler ve sık sık Avrupa’da yayımladıkları bu rakamlardan geniş ölçüde yararlandılar. Neticede resmi sayımların içerdiği veya imparatorluk ya da vilayet yıllıklarında yayımlanan istatistikler sağlıklı kabul edildi ve (sonraki bölümde gösterileceği gibi) Ubicini, Boué, Urquhart, Kutschera, Paul Boutet, A. Ritter zur Helle von Samo, Ernst Behm, H. Wagner, Vital Cuinet ve diğerleri tarafından kullanıldı.10 Bu kişilerin çalışmaları, sonradan, daha önemsiz bazı yazarlar ve çeşitli dergilerce kaynak olarak alındı. Günümüzde, bir dönem Osmanlı idaresi altında yaşamış ve o dönem Osmanlı politikasını eleştirmiş olan etnik ve ulusal topluluklardan gelen araştırmacılar bile Babıâli’nin resmi istatistiklerinin temelde güvenilir olduğunu kabul etmişlerdir.

Osmanlı nüfus istatistikleri, önemli idari ve askeri ihtiyaçları karşılamak üzere geliştirilmişti. Sayımlar, arazi tetkikleri ve kalıcı bir nüfus kayıt sistemi 19. yüzyıl idaresi açısından son derece önem kazanmıştı. Merkezileşme, hükümeti yeni idari sorumluluklar üstlenmek zorunda bırakmış ve bunların başarılı biçimde işlemesi için imparatorluğun beşeri ve mali kaynaklarına ilişkin bilgi edinilmesi zorunlu hale gelmişti. Modern bir orduya asker alınması ve ordunun etkin ve yedek birimler olarak örgütlenmesi zorunluluğu, erkek nüfusun yaşı ve sayısı hakkında doğru bilgi edinmeyi gerektiriyordu. Müslümanların askere alınmasıyla ilgili olarak II. Mahmut tarafından 1838 yılında yürürlüğe sokulan sistem, ardından 1855 yılında bu sistemin bütün topluluklar için uygulamaya konulması (gerçekte Hıristiyanlara hiçbir zaman uygulanmadı), özellikle de askerlik hizmetiyle yükümlü erkeklerin sınıflandırılması ancak sağlıklı bir kayıt sistemi sayesinde yürütülebilirdi. 19. yüzyılın ikinci yarısında Müslüman erkekler, askeri yükümlülükleri ayrı ayrı tanımlanan dört yaş grubuna ayrıldılar: Etkin görev grubu (muvazzaf), yirmi yaşından itibaren dört yıl hizmet ediyordu; etkin yedek grubu (ihtiyat), iki yıl daha görev başında kalıyordu; etkin olmayan yedekler (redif), 14 yıl daha yükümlülük altındaydı; son olarak da bölgesel/yerel askerler (mustahfızlar), dört yıl hizmet ediyordu. (Böylelikle her Müslüman erkek, 24 yıla kadar çıkabilen bir çeşit askerlik hizmetini yerine getirmiş oluyordu.) Bu nedenle Osmanlı askeriyesi, nüfus kayıtlarıyla yakından ilgilenen, nüfus sayımı yapılması ve nüfusun düzenli olarak kaydedildiği bir sisteminin uygulanması için sultana ve hükümete baskı yapan ilk kurum oldu. Ordu mensupları, gerçekten de Osmanlı sayımlarında etkin rol aldılar, Müslümanların kayıtlarını kendileri tuttular ve 19. ve 20. yüzyıl boyunca sivil nüfus memurlarıyla sıkı işbirliği yaptılar.

O dönemde Osmanlılar, bu baskın idari ihtiyacı karşılamak üzere hem devlet hem de eyalet için nüfus sayımlarını ve yıllıkları (salname) geliştirdiler. Bunlar, nüfusun genel dini kompozisyonu ile büyüklüğü ve aynı zamanda Hıristiyanlar arasındaki etnik bölünmeler hakkında temel ve güvenilir bilgi kaynakları oldu. Sayım yöntemleri ve istatistiklerin niteliği sürekli bir evrim geçirerek, 1881/82-1893 yılları arasındaki sayımlarda oldukça gelişmiş bir düzeye ulaştı.12 (Erken tarihli rakamlar da genelde güvenilir olmakla birlikte 1880’li yıllarda yapılan nüfus sayımı verilerinden daha yüksek bir hata payı içerir.)

19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında çeşitli dönemlerde yapılan sayımlar, Osmanlı nüfusu konusundaki belli başlı bilgi kaynaklarıdır. Bunların bir kısmı özet halinde kamuya aktarılmış olmakla birlikte bütün olarak henüz yayımlanmamıştır: Örneğin, önemli bir sayım olan 1844 sayımı, Ubicini ve Boré tarafından yayımlanan rakamlar dolayısıyla bilinmektedir. Sayımın toplam rakamlarına temel oluşturan ayrıntılı listeler (1866 yılında Tuna vilayetinde yapılan sayımın listeleri kısmen hariç olmak üzere), 19. yüzyılla ilgili bütün Osmanlı belgeleri tam olarak katalog haline getirilinceye dek muhtemelen hazır olmayacaktır. 

Osmanlı nüfusu konusundaki ikinci önemli bilgi kaynağı ise yıllıklardır.13 Bütün iktidar alanını kapsayan imparatorluk salnameleri 1847 yılında (H. 1263) yayımlanmaya başladı ve imparatorluğun tümü için verilen nüfus rakamları ilk kez 1877-78 yılında basılan bir ciltte göründü. İlk vilayet yıllığı (Bosna için) 1866 yılında yayımlandı. 1868 yılına gelindiğinde, vilayetlerin nüfusunu veren çeşitli salnameler bulunuyordu. Birçok Avrupalı etnografın ve istatistikçinin yaygın olarak kullandığı bu rakamlar gerçek sayımlardan ve vergi kayıtları gibi vilayet yöneticilerinin elindeki diğer bilgilerden sağlanmış önceki rakamlara dayanıyordu. Pek çok Avrupalı araştırmacı ve diplomatinkiler kadar Osmanlı coğrafyacısı ve ansiklopedicisinin nüfus tahminleri de yayımlanmış olan bu resmi kayıtlara ya da nüfus işlerinden sorumlu görevlilerin sağladığı bilgilere dayanıyordu. Yıllıkların yayın tarihlerine göre düzenlenmiş bir liste, sonraki bölümde Ek A.1’de verilmektedir.

19.yüzyılda Osmanlı idaresi tarafından derlenen istatistik tabloları, kentleşme düzeyinin ölçülmesinde de kusursuz bir kaynaktır. Sayım sonuçları vilayet/eyalet, liva/sancak ve kaza olarak, yani dönemin başlıca yönetim birimlerine göre verilmektedir. Çoğu kez, belirli bir idari merkezin adından sonra gelen ilk rakam, genellikle merkez kazası adı altındaki başkentin nüfusunu vermektedir. Edirne vilayeti örneğinde olduğu gibi, merkez kaza, asıl kenti ve civarındaki köyleri kapsamaktadır. Merkez kazanın alan büyüklüğü değişmekle birlikte, köylerin nüfusu nadir olarak kentin kendi nüfusundan daha fazladır; dolayısıyla, merkez kazanın toplam nüfusundan, idari açıdan ona bağlanmış olan köylerde yaşadığı varsayılan belirli insan sayısı çıkarıldığında, kent için kesin olmayan bir nüfus sayısı elde edilebilir. Bazı sayımlar özellikle belirli bir kentin nüfusuyla ilgilidir; 1831 sayımı Konya, Edirne, Manastır (Bitolia) ve diğer küçük kent örneklerinde olduğu gibi, kent nüfusunu da içermektedir. Kenti çevreleyen komşu bölgelerin (nahiyeler) ayrı olarak belirtilmesi, kentsel ve kırsal nüfusun karşılaştırılmasına olanak sağlamaktadır. 

NÜFUS SAYIMLARI VE İDARİ BÖLÜNME 

Osmanlı nüfusu üzerine yapılan bir çalışma, imparatorluğun idari bölünmesini gösteren ve doğru güncelleştirilmiş haritaları dayanak almak zorundadır. İmparatorluk içindeki nüfus hareketleri, sonuç olarak insanların bir idari birimden diğerine geçmesinden ibarettir. 19. yüzyılda Osmanlı devletinin idari bölünmesi, bu süreçle yakından ilgili olmayanları yanıltabilen bazı değişikliklerden geçmiştir. 15. yüzyılın ikinci yarısında kabul edilmiş olan ilk bölünme, bazı değişikliklere karşın o tarihe dek sürdürülmüştü. Kâtip Çelebi’nin (1609-58) artık bir klasik sayılan yapıtı Cihannüma, söz konusu idari bölünmeye ilişkin oldukça kapsamlı bilgi sağlamaktadır. İlerleyen dönemlerdeki idari bölünmeye dair ayrıntılı bir …

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih Türk-Osmanlı
  • Kitap AdıOsmanlı Nüfusu - 1830-1914
  • Sayfa Sayısı464
  • YazarKemal Karpat
  • ISBN9786051141411
  • Boyutlar, Kapak13,5 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş / 2010

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Türkiye ve Orta Asya ~ Kemal H. KarpatTürkiye ve Orta Asya

    Türkiye ve Orta Asya

    Kemal H. Karpat

    Bu kitapta bir araya getirilen çalışmalar, bir yandan Türkiye’nin 1950 sonrasındaki genel dış politikasının ve özellikle Sovyetler Birliği’ne dönük politikasının değerlendirmesini yapıyor; diğer yandan...

  2. Türkiye’de Siyasal Sistemin Evrimi 1876- 1980 ~ Kemal H. KarpatTürkiye’de Siyasal Sistemin Evrimi 1876- 1980

    Türkiye’de Siyasal Sistemin Evrimi 1876- 1980

    Kemal H. Karpat

    Kemal Karpat’a göre, Türkiye’nin modern siyasal sistemi sürekli olarak değişen dinamik bir sosyo-ekonomik yapı ile dışarıdan alınmış statik anayasal modeller arasındaki karşılıklı etkileşimin ürünüdür....

  3. Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı ~ Kemal KarpatCumhuriyet’in İlk Yüzyılı

    Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı

    Kemal Karpat

    “Saltanat ve cumhuriyet rejimleri arasındaki temel farkın, ulus-devlet olmanın gerektirdiği yeni politik bağlılıklardan ve tabiiyetlerden kaynaklandığı söylenebilir. Cumhuriyet rejimi, bu yeni politik bağlılıklara ve...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur