Devletler, müesseseleriyle ayakta dururlar. Bir devletin müesseseleri ile bunların birbirleriyle olan karşılıklı ilişkilerinin bilinmesi, tarihî olayların izahının olmazsa olmazıdır. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin teşkilat yapısı, karar alma mekanizmaları ve zaman içerisinde bu yapılarda meydana gelen dönüşümlerin tespiti çok önemlidir. 19. yüzyıl öncesinin teşkilat ve müesseseleri nisbeten ortaya konulmuş olmasına rağmen, Tanzimat ve yenileşme döneminde gerçekleşen bürokratik değişim ve dönüşüm süreci yeterince incelenmemiştir.
Yaptığı titiz çalışmalarla akademide ve tarih çevrelerinde son derece itibar gören Prof. Dr. Ali Akyıldız, bu kitapta, günümüzde karşılaşılan birçok meselenin düğümlendiği, siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadi tarihimiz açısından önemli bir dönüm noktası olan Tanzimat dönemi reformları ile Osmanlı bürokrasisinin yenileşme ve dönüşüm serüvenini birinci el kaynaklara istinaden açıklıyor.
İÇİNDEKİLER
Yeni Baskıya Önsöz………………………………………………………………. 9
Birinci Baskıya Önsöz …………………………………………………………… 11
Kısaltmalar………………………………………………………………………….. 16
Giriş…………………………………………………………………………………… 17
BİRİNCİ BÖLÜM
SADARET………………………………………………………………. 23
Sadaretin Başvekâlet’e Dönüştürülmesi……………………………….. 28
Sadarete Bağlı Birimler …………………………………………………….. 32
Muamelât Düzenlemeleri………………………………………………….. 62
İKINCI BÖLÜM
NEZARETLER………………………………………………………… 77
I- MECLİS-İ VÜKELÂ’YA DAHİL OLAN NEZARETLER…. 80
Dahiliye Nezareti ………………………………………………………… 80
Hariciye Nezareti ………………………………………………………… 87
Maliye Nezareti…………………………………………………………… 114
Ticaret Nezareti ………………………………………………………….. 152
Ziraat Nezareti ……………………………………………………………. 164
Nafıa Nezareti…………………………………………………………….. 167
II- MECLİS-İ VÜKELÂ’YA SONRADAN DAHİL OLAN
NEZARETLER……………………………………………………………… 171
Evkaf-ı Hümayun Nezareti…………………………………………… 171
Divan-ı Deavi Nezareti ……………………………………………….. 196
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MECLİSLER…………………………………………………………… 209
I- NEZARETLER ÜSTÜ MECLİSLER……………………………. 214
Meclis-i Vükelâ …………………………………………………………. 214
Meclis-i Âli-i Umumi………………………………………………….. 220
Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye……………………………………. 225
Dâr-ı Şûra-yı Bâbıâli …………………………………………………… 259
Meclis-i Maarif-i Umumiye………………………………………….. 263
Meclis-i Tanzimat……………………………………………………….. 296
II- NEZARET MECLİSLERİ………………………………………….. 306
Meclis-i Umur-ı Nâfıa…………………………………………………. 306
Karantina Meclisi……………………………………………………….. 313
Meclis-i Muhasebe-i Maliye…………………………………………. 326
Meclis-i Ziraat …………………………………………………………… 331
Meclis-i Ticaret………………………………………………………….. 336
Meclis-i Es’ar …………………………………………………………….. 337
Meclis-i Maadin…………………………………………………………. 340
REFORMLARIN DEĞERLENDIRILMESI
YA DA SONUÇ YERINE ……………………………………………………. 343
BİBLİYOGRAFYA………………………………………………………………. 365
DIZIN……………………………………………………………………………….. 379
GİRİŞ
18. yüzyılın sonlarına kadar Paşa Sarayı, Paşa Kapısı, Bâb-ı Âsafî, Sadrazam Kapısı, Vezir Kapısı veya sadece Kapı ile ifade edilen sadrazamın sarayına, I. Abdülhamid döneminden itibaren Bâbıâli denilmeye başlanır1 ve bu isim zamanla giderek yaygınlaşıp diğerlerinin önüne geçer. 16. ve 17. yüzyıl kaynaklarında Bâbıâli tabiri Bâb-ı Hümayun ve Divan-ı Hümayun anlamında kullanılırken, zamanla anlam kaymasına uğrayarak önce sadrazamın dairesini2 ve yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra da Osmanlı hükümetini nitelemeye başlar.3 17. yüzyıla kadar ikametlerine tahsis edilmiş belli bir sarayları olmayan ve yerleştikleri, Topkapı Sarayı’na yakın konakların selâmlık bölümlerini hükümet merkezi olarak kullanan sadrazamlar, 1654’te Sadrazam Derviş Mehmed Paşa’nın Alay Köşkü’nün karşısında bulunan Halil Paşa Sarayı’nı sadaret konağı olarak kullanmaya başlamasıyla birlikte sabit bir sadaret konağına kavuşurlar. Bununla birlikte, sadrazamlara tahsis edilip Paşa Kapısı olarak kullanılan konakların zaman zaman değişik yerlerde olduğu da vakidir.4 1755-1839 seneleri arasında beş kere tamamen yanmış olan Bâbıâli, her seferinde, yeni binası inşa edilinceye kadar çalışmalarını değişik yerlerde yürütmüş; bürokrasinin işleyişi ve davaların görülebilmesi için gerekli olan, güncel veya geçmişe ait olup müracaat edilmek üzere dairelere getirilmiş olan evrakın bir kısmı bu yangınlarda telef olmuştu. 29 Eylül 1755’te çıkan yangında Bâbıâli ve Defterdar Kapısı’nın yanması üzerine yeni binası inşa edilinceye kadar Esma Sultan’ın Kadırga Limanı’ndaki sarayı Paşa Kapısı olarak kullanılırsa da bir sene içerisinde yeni yerine taşınır.5 3 Aralık 1788’de ise kethüda bey kâtibinin odası altındaki kahve ocağından çıkan kıvılcımla yine Bâbıâli’nin önemli bir kısmı yanmışsa da kurtarılabilen sarıkçı, yatak ve hazine odalarıyla harem dairesi, bina onarılıncaya kadar Bâbıâli olarak kullanılır.6 Bâbıâli, 16 Kasım 1808’de gerçekleşen Alemdar Mustafa Paşa olayında da yeniçeriler tarafından tamamen yakılır; arsa bir sene kadar boş kaldıktan sonra başlayan inşaat tamamlanarak 30 Aralık 1810’da yeni binaya taşınılır.7 Bu süre zarfında ise, Beyazıt’ta Mürekkepçiler Kapısı karşısında bulunan Mihrişah Valide Sultan’ın kethüdası Yusuf Ağa’nın konağı, Paşa Kapısı olarak kullanılır.8 2 Ağustos 1826’da çıkıp rüzgârın etkisiyle süratle yayılan ve 36 saat sürüp İstanbul’un birçok mahallesini yok eden büyük Hocapaşa Yangını’nda Bâbıâli binalarının tamamen yanması üzerine Ağa Kapısı geçici bir süreliğine Bâbıâli olarak kullanılır. Bâbıâli, 6 ay gibi kısa bir süre içerisinde inşaatı tamamlanan yeni binasında 29 Ekim 1827 tarihinden itibaren hizmet vermeye başlar.9 Bu yangından yaklaşık 13 yıl sonra, 20 Ocak 1839’da binanın dahiliye kısmında çıkan bir yangında Bâbıâli tamamiyle yanar. Beyazıt’taki Necib Efendi Konağı kısa bir süre için Bâbıâli’ye merkez olursa da, yeni kurulan Mekteb-i Maarif-i Adliye’ye tahsisi düşünülen eski Defterdarlık binası Bâbıâli’ye verilir ve 2 Nisan 1844 tarihinde yeni yerine taşınıncaya kadar çalışmalarını bu binada sürdürür.10 Divan-ı Hümayun toplantılarının normal olarak yapıldığı zamanlarda hükümet merkezi saraydı. Bilindiği gibi, devletin ilk dönemlerinde her gün toplanan Divan, önce haftada dört, daha sonra iki, nihayet 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de üç ayda bir kere toplanmaya başlar. Divan, böylece, esas fonksiyonunu kaybederek kapıkulu askerlerine mevâcib dağıtmak ve elçileri kabul etmekle yükümlü sembolik bir birime dönüşür; önemli devlet işleri ise Meclis-i Meşveret’te görüşülüp ele alınır. Divan’ın ehemmiyetini kaybetmesine paralel bir şekilde hükümet işlerinin tedricî olarak sadrazam sarayına ve İkindi Divanı’na kayıp Bâbıâli’nin önem kazanması üzerine Divan-ı Hümayun Kalemleri, Reisülküttaplık, Çavuşbaşılık, Teşrifatçılık gibi müesseseler ile bunlara ait defter ve kayıtlar da Bâbıâli’ye nakledilir. Bütün bu görevliler, sadrazamın kendi maiyet memurları olan kethüda bey ve mektupçuyla birlikte hademe-i Bâbıâli ismiyle anılırlardı.11 III. Ahmed’in, Pasarofça Antlaşması’ndan sonra devlet merkezini Edirne’den tekrar İstanbul’a nakletmesi ve Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın gayretleri neticesinde önem kazanmaya başlayan12 Bâbıâli, bu dönemde harem, selâmlık ve kalem daireleri olmak üzere üç ana kısımdan oluşur; göreve başladığı zaman buradaki harem dairesine taşınan sadrazam, böylece gece gündüz devlet işleriyle ilgilenebilme fırsatı bulurdu. Hükümet işlerinin görüldüğü selâm ve kalem daireleri ise başlıca şu bürolardan müteşekkildi: Arz Odası, Divan Odası, Kürk Odası, Kethüda Bey, Reis Efendi, Çavuşbaşı, Âmedi, Beylikçi, Mektupçu, Tezkire-i evvel, Tezkire-i sâni, Kapıcılar Kethüdası Odaları, Teşrifatçı, Tahvil, Ruus, Mühimme, Mektubi, Kethüda Kalemleri, Hünkâr Köşkü, Sarık, Hazine, Yatak Odaları ve Havuzlu Köşk. Bu dairelerin en önemlileri, kabul ve merasimlerin gerçekleştirildiği Arz Odası, sadrazam divanının toplandığı Divanhane ve devlet memurlarına hil’atlerin giydirildiği Kürk Odası idi.13 Bâbıâli’nin üç bölümünden biri olan harem dairesi ise Tanzimat’ın ilânından hemen sonra kaldırılır.14 Sadrazamın kendi maiyeti memuru olup devlet teşrifatında yerleri olmayan sadaret kethüdası ile sadaret mektupçusu, Bâbıâli’nin hükümet işlerinin merkezi olmasından sonra devlet yönetiminin en üst kademelerine tırmanmalarına rağmen, ilgili kısmında da belirtildiği üzere, yine de devlet protokolünün dışında tutulurlar. Sadaretten gönderilen yazıları hazırlamak ve taşradan gelen yazıların özetlerini çıkararak asıllarıyla beraber sadrazama sunan ve bu haliyle sadrazamın özel kalem müdürü mevkiinde olup daha sonra reisülküttapın maiyetinden sayılan mektupçunun emri altında 30 civarında kâtip bulunur ve bunlar başhalife, halife ve şâkirt şeklinde sıralanırdı.15 Mektupçulardan beylikçi, tezkireci, hatta, reisülküttap atandığını biliyoruz.16 Yukarıda zikredilen Reisülküttaplık, Çavuşbaşılık, Tezkirecilik, Teşrifatçılık gibi memuriyetler kitabın ilgili kısımlarında incelendiği için burada yeniden ele alınmadı. Bâbıâli’deki bu resmî görevlilerden başka ayrıca temsil ettikleri kişi veya kuruluşların işlerini takiple görevli bazı memurlar daha vardı ki, bunlar, şeyhülislâmın kâtibi olan telhisçi, beylerbeyi, mültezim, Eflâk ve Boğdan voyvodaları ile Rum ve Ermeni patriklerinin kapıkâhyaları, devlet erkânı ve ulemanın kapıçukadarları ve yabancı sefirlerin Bâbıâli’deki işlerini takiple görevli tercümanlarıydı.17 Hükümet işlerinin Bâbıâli’ye intikalinden ana hatlarıyla bahsedildikten sonra kitabın esas konusu olan Tanzimat Dönemi’nde merkez teşkilatında yapılan bürokratik değişikliklerin incelenmesine geçilebilir.
BİRİNCİ BÖLÜM
SADARET
Devlet işlerini padişah adına idare eden ve ondan sonra gelen en büyük görevliye, vezir; sayıları birden fazla olunca da birinci vezire veziriazam denirdi. Çandarlı Halil Hayreddin Paşa, hükümet işleri ile ordu kumandanlığını şahsında birleştirerek kendinden sonra gelen veziriazamların da bütün işlerde padişahın vekil-i mutlakı olmaları geleneğini oluşturur. İlk devirlerde genelde ilmiye sınıfından ve Türklerden seçilen veziriazamlar, daha sonra devşirmelerden atanır oldu. Veziriazamlar, padişah adına iş görmeye yetkili oldukları için padişahın mühr-i hümayun denilen altın mührünü taşırlardı. Sadrazam, ilmiye de dahil olmak üzere devletin bütün atama ve görevden alma işlemleriyle terfi ve terakki muamelelerini yürütür, barış dönemlerinde vezir, kadıasker ve şeyhülislâm gibi yüksek görevliler için yapılacak muameleler ile vezirlerin idamı gibi önemli hususlarda padişahın fermanını alır, sefer zamanlarında ise başkumandan olarak tam bir serbestî içinde hareket eder ve merkezdeki işleri kendi adına yürütecek birini sadaret kaymakamı olarak İstanbul’da bırakırdı. II. Mehmed’den itibaren padişahların Divan’a başkanlık etmeleri usulünden yavaş yavaş vazgeçilmesi üzerine Divan başkanlığı ve devlet işlerinin bütün sorumluluğu da sadrazamlara intikal eder. Sadrazam Divan-ı Hümayun’da sonuçlanmayan ve arza gerek görülmeyen konuları, Salı ve Perşembe günleri dışında sarayında topladığı İkindi Divanı’nda ele alır, bu divanda Türkçe bilmeyenlerin davalarına bakabilmek amacıyla tercüman da bulundurulurdu. Ayrıca, İstanbul, Eyüp, Galata ve Üsküdar kadılarının katılımıyla çarşamba günleri toplanan ve daha ziyade adli meseleleri ve haksızlığa uğrayanların davalarını ele alan Çarşamba Divanı ile Cuma
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma/İnceleme Tarih Türk-Osmanlı
- Kitap AdıOsmanlı Merkez Bürokrasisi
- Sayfa Sayısı400
- YazarAli Akyıldız
- ISBN9786050827200
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- YayıneviTimaş / 2024