Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti (1868-1911)
Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti (1868-1911)

Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti (1868-1911)

Hüsnü Ada

Kızılay / Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin kurulduğu ilk günden bu yana diğer cemiyetler ve sivil toplum kuruluşları arasında farklı bir yeri olduğunu; iç işleyişi, millî…

Kızılay / Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin kurulduğu ilk günden bu yana diğer cemiyetler ve sivil toplum kuruluşları arasında farklı bir yeri olduğunu; iç işleyişi, millî tarihimizdeki yeri, yaptığı kapsamlı faaliyetler ve hâlâ milletin gönlünde değişmeyen konumu itibariyle önemini koruduğunu söylemek mümkündür. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin tarihini okumak; gerek modernitenin Osmanlı/Türk deneyiminin izlenmesi, gerekse Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan devamlılığın takibi gibi temel tarihsel problematikler için adeta bir laboratuvar ortamı sağlamaktadır. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin, kuruluş döneminde yurt dışında kendisine muadil birçok cemiyete öncülük etmiş olması, bu cemiyetlerin Hilâl-i Ahmer ile karşılaştırmalı incelenerek farklı toplumlardaki sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkilerin farklı ve ortak noktalarını yakalayabilme imkânı da sunmaktadır.

Günümüzde hâlâ yurt içi ve yurt dışı faaliyetleriyle vazgeçilmez bir yere sahip olan Kızılay’ın köklü tarihi bugüne kadar farklı araştırmalara konu olmuş olsa da, tüm araştırmaların ortak noktası olarak 1911 öncesi dönemin kaynak yetersizliğinden dolayı yeterince aydınlatılamadığını söylemek gerekir. Bu kitap, işte kurum tarihindeki bu boşluğu doldurma gayesi taşımaktadır. Kitapta ATASE Arşivi, Uluslararası Kızılhaç Komitesi Arşivi, Başbakanlık Osmanlı Arşivi gibi arşivler başta olmak üzere birçok birincil kaynaktan elde edilen incelikli veriler titiz bir çalışma ile ortaya konmuştur.

Bir sivil toplum kuruluşundan daha fazlası olan Kızılay’ın, yine bir kurum tarihinden daha fazlası olan tarihini Dr. Hüsnü Ada’nın kaleminden bu kitapla okuyarak gerek Osmanlı’nın ve Cumhuriyet’in kritik dönemlerine gerekse günümüze uzanan toplumsal dinamiklerimize aydınlatıcı bir bakış açısı edineceksiniz.

İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ / 9
KISALTMALAR / 17
GİRİŞ / 19
1864 Cenevre Sözleşmesi Ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi / 23
BÖLÜM 1
OSMANLI HİLÂL-İ AHMER CEMİYETİ’NİN İLK KURULUŞ MACERASI
(1867-1877) / 29
Cenevre Sözleşmesi ve Osmanlı Devleti / 30
Macarlı Abdullah Bey ve Cemiyet Teşkili İçin İlk Girişimler / 32
Balkan Krizi ve Sırbistan-Karadağ Emaretleri Kızılhaç Cemiyetlerinin
Kurulması / 46
Yardım Cemiyetinin Teşkili İçin Yeniden Girişim / 54
BÖLÜM 2
OSMANLI-RUS HARBİ’NDE OSMANLI HİLÂL-İ AHMER CEMİYETİ TEŞKİLATI VE
MALİ TABLOSU / 71
OHAC Nizamnamesi ve Alt Düzenlemeleri / 71
OHAC Merkez Teşkilatı (Merkez Komite) Yapılanması / 79
OHAC Şubeleri (İkinci Komiteler) / 92
Mali Tablo (1 Haziran 1877- 30 Haziran 1878) / 116
BÖLÜM 3
OSMANLI HİLÂL-İ AHMER CEMİYETİNİN OSMANLI-RUS HARBİ’NDE YARDIM
FAALİYETLERİ / 131
Yardım Faaliyetleri / 134
Ordu İle İlişkiler ve Ordu Sıhhiyesine Muavenet / 142
Osmanlı Savaş Esirlerine Yönelik Ohac Faaliyetleri / 148
BÖLÜM 4
OSMANLI HİLÂL-İ AHMER CEMİYETİ HASTANELERİ ve TIBBİ PERSONEL / 155
Seyyar ve Sabit Hastaneler Talimatnameleri / 155
İstanbul’daki OHAC Hastaneleri / 158
Cephelerde Ve Cephe Gerisinde Açılan Sabit ve
Seyyar OHAC Hastaneleri / 174
OHAC Hastaneleri Ve Tıbbi Personeli Hakındaki
Genel İstatistiki Veriler / 201
BÖLÜM 5
OSMANLI-RUS HARBİ’NDE FAALİYET GÖSTEREN
YABANCI YARDIM CEMİYETLERİ / 211
Stafford House Komitesi / 211
İngiliz Kızılhaç Cemiyeti / 230
Diğer Yardım Cemiyetleri / 235
OHAC ve Yardım Cemiyetlerinde İstihdam Edilen Tıbbi Personel / 244
BÖLÜM 6
1878-1911 ARASI OSMANLI HİLÂL-İ AHMER CEMİYETİ / 247
1878-1897 Arası Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti / 247
1897 Osmanlı Yunan Harbi ve Hilal-i Ahmer Encümeni Faaliyetleri / 261
1897-1911 Arası Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti / 282
BÖLÜM 7
HİLÂL-İ AHMER ALAMETİNİN TARAFSIZLIK SEMBOLÜ OLARAK KABULÜ / 297
Osmanlı-Rus Harbi (1877-1878) ve Osmanlı-Yunan Harbi (1897) Esnasında
Hilal-i Ahmer Alameti / 300
Hilâl-i Ahmer Alametinin Kesin Olarak Tasdiki (1897-1911) / 305
Uluslararası Hukuk Kodifikasyonu Konferansları İle
Kızılhaç Cemiyetleri Konferansları / 306
SONUÇ / 333
KAYNAKÇA / 339
I. Arşiv Kaynakları / 339
II. OHAC Ve Türkiye Kızılay Derneği Eserleri / 341
III. Kaynak Eserler Ve İncelemeler / 343
IV. Gazeteler / 352
Görsel Kaynakçası / 352
EKLER / 357
DİZİN / 419

ÖNSÖZ

Hilâl-i Ahmer / Kızılay, Yakın Çağ tarihi çalışmaları adına verimli bir alandır. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde kurulup günümüzde hâlâ faaliyetini sürdüren kurum, gerek modernitenin Osmanlı/Türk deneyiminin izlenmesi gerekse Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan devamlılığın takibi gibi temel tarihsel problematikler için adeta bir laboratuar ortamı sağlamaktadır. Kurum, aynı zamanda, sivil toplum-devlet ilişkilerinin seyrini ve evrimini takip etme imkânı da tanımaktadır. Örneğin çalışmamızda görüleceği üzere ilk kurulduğu dönemde Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (OHAC), kesinlikle devlet aygıtının içinde yer almakla beraber, 1911 Yeniden Kuruluş (İhyaen Tesis) zamanında kamu yararına hizmet eden cemiyet sıfatıyla yarı-resmî bir hâle evrilmiş, günümüzde bu vasfını korumakla beraber geniş halk kitlelerinin de desteğini arkasına alan siyaset üstü bir konuma gelmiştir. Bir ayağının uluslararası hukukun başlangıcı sayılabilecek bir uluslararası sözleşmeye bağlı olması, gerek Avrupa’daki muadil Kızılhaç dernekleri gerekse öncülüğünü ettiği kardeş Hilâl-i Ahmer / Kızılay dernekleri ile organik yakınlığının bulunması; Osmanlı/Türkiye Hilâl-i Ahmer Cemiyeti vakasını karşılaştırmalı çalışmalar için de kullanışlı bir öge hâline sokmuştur. Denebilir ki gelecek akademisyenler, Türk Kızılayı ile örneğin Mısır Kızılayı’nı karşılaştırmalı inceleyerek iki Müslüman ve Osmanlı’nın devamı olan toplumda sivil toplum-devlet ilişkilerinin farklı ve ortak noktalarını yakalayabilme imkânına sahiptir. Modernitenin Osmanlı ve Avrupa tecrübesinin karşılaştırılması pekâlâ OHAC ile herhangi bir Avrupa Kızılhaçı üzerinden de kotarılabilir. Bu münbit alanda son yirmi beş yıl içerisinde hatırı sayılır akademik çalışma sergilenmiştir. Bu dönemde biri doktora beşi yüksek lisans olmak üzere altı tez çalışması yapılmış, özellikle Türkiye Kızılay Derneği tarafından kurumun tarihini anlatan eserler hazırlatılmış ve bazı birincil kaynaklar transkribe edilerek Latin alfabesine aktarılıp basılmıştır. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde halen öğretim görevlisi olan Zühal Özaydın’ın 1987 tarihli yüksek lisans tezi, Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Sâlnâmesi’nin (1329-1331) transkripsiyonudur. 407 sayfalık sâlnâme, OHAC’ın tarihini ve 1913 yılı sonuna kadar yapılan faaliyetleri detaylı bir şekilde ele almaktadır.

Zühal Özaydın’ın 195 sayfalık tezi bu noktada OHAC çalışmaları için temel birincil kaynaklardan birinin transkripsiyonu olarak konu üzerinde çalışacak araştırmacılar için kolaylık sağlamaktadır. Hülya Alphan’ın hazırladığı Hilal-i Ahmer Cemiyeti: Kuruluşundan Balkan Savaşları Sonuna Kadar isimli 64 sayfalık yüksek lisans tezinde, Zühal Özaydın’ın yapmış olduğu çalışmanın üstüne eklenecek şekilde bir yenilik ortaya konmamaktadır. OHAC hakkında en kapsamlı tez, Mesut Çapa’nın Kızılay (Hilal-i Ahmer) Cemiyeti (1914-1925) isimli 1989 yılında Ankara Üniversitesi’ne sunulan doktora tezidir. Görüldüğü üzere Çapa, ilk iki tezin bıraktığı tarihten itibaren OHAC’ın faaliyetlerini incelemektedir. Dolayısıyla tezler birbirini tamamlamakta ve kuruluşundan 1925 yılına kadar OHAC faaliyetleri bu tezlerde devamlılık sağlayacak şekilde izlenebilmektedir. 354 sayfalık tezinde Çapa, ele alınan dönemde OHAC faaliyetlerini, Kızılay ve ATASE arşivleri belgeleri ile 1913-1925 arası yayınlanan OHAC faaliyet raporlarına dayanarak detaylı bir şekilde ele almıştır. Çalışma şüphesiz hâlihazırda OHAC konusundaki en yetkin kaynak eser olmakla beraber Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nden yararlanılmamış olması önde gelen eksikliktir. M. Yahya Okutan’ın Osmanlı-Türkiye Hilal-i Ahmer Dergilerinin Analitik İncelenmesi (1921-1928) adlı 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’ne sunulan yüksek lisans tezinde ise 1921’den itibaren 15 günde bir yayınlanmaya başlayan Hilal-i Ahmer mecmuasının 1928 yılına kadar Osmanlıca olarak yayınlanan 85 sayısı tek tek incelenerek konu başlıklarına göre sınıflandırılmıştır. Tez danışmanlığını Zühal Özaydın’ın (Dr. Öğretim Üyesi) yaptığı bu çalışmada sadece araştırmacılara referans olması amacıyla konu başlıklarına göre dergi sayıları ve sayfaları listelenmiştir. Bunlar dışında diğer bir yüksek lisans tezi İngilizce olarak tarafımdan hazırlanan ve 2004 tarihli Sabancı Üniversitesi’ne sunulan The First Ottoman Civil Society Organizaton In The Service of The Ottoman State: The Case Of The Ottoman Red Crescent isimli çalışmadır. Bu çalışmada 1911 sonrası OHAC’ın devlet, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve halk grupları ile olan ilişkileri sivil toplum teorileri çerçevesinde ele alınmış; özellikle önde gelen şahsiyetlerin hayat hikayeleri ve Cemiyet’e katkıları irdelenmiştir. Söz konusu çalışma ile referans kaynakların sunduğu OHAC resmi ilk defa teorik olarak anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Bunlar dışında son olarak Mehmet Polat tarafından 2007 yılında Elazığ Üniversitesi’ne sunulan Hilal-i Ahmer Teşkilatının Kuruluşu ve Teşkilatlanması başlıklı bir yüksek lisans çalışması bulunmakta olup bu çalışma da önceki çalışmaları özetlemekte olup literatüre yenilik doğurucu bir katkı sunamamaktadır. Türkiye Kızılay Derneği, kurumun tarihini anlatan birçok eser yayınlamıştır. Bunlardan en kapsamlısı, Kızılay’ın 1869 yılındaki ilk kuruluşundan günümüze kadar tarihini ele alan Seçil Karal ile Murat Uluğtekin’in Hilal-i Ahmer’den Kızılay’a başlıklı 2000 yılında basılan iki ciltlik çalışmadır. İlk cilt 1862 yılında Kızılhaçların kurulma aşamasından 1924 yılında Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin kurulmasına kadar olan süreci ele almaktadır. OHAC ve Kızılay hakkında tüm dönemleri ele aldığı için temel referans kaynak durumundadır. Fakat Mesut Çapa’nın incelediği dönem göz önüne alındığında, bu dönemi Çapa’nın daha detaylı ele aldığı söylenebilir. Nadir Özbek’in doktora tezinin Türkçe versiyonu olarak 2002 yılında basılan Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet: Siyaset, İktidar ve Meşrutiyet 1876-1914 başlıklı kitapta OHAC’a yirmi sayfalık yer ayrılmaktadır. Özbek, OHAC’ı kurumsal tarih bazında incelemekten ziyade OHAC’ın devletle ve diğer benzer STK’larla ilişkisi üzerine yönelmiştir. Aynı zamanda eserin öncelikli konusu Abdülhamid dönemi sosyal yardım faaliyetleri olup OHAC ikincil önem arz etmektedir. Nadir Özbek’e göre OHAC, 1911’de İttihad ve Terakki tarafından Osmanlı kamusal alanın istedikleri biçimde şekillendirilmesi için kurulmuştu. OHAC, Osmanlı Devleti’nin, daha doğrusu ordu sıhhiyesinin bir uzantısı idi. Bu bağlamda OHAC, II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki tarafından Osmanlı kamusal alanının millîleştirilmesine ve militarizasyonuna en çok yardımcı olan yarı resmî dernektir. Gramsci’nin sivil toplumu hegemonya konsepti üzerinden okuması ile paralellik arz eden bu yorum doğruluk payı içerse de OHAC’ın 1911 öncesi dönemini açıklayamamaktadır. Nadir Özbek’ten önce Hilâl-i Ahmer üzerine yazılmış kaynakları incelediğimiz zaman hiçbirinin kurum üzerine kapsamlı bir yorum getirebildiği görülmemektedir. Bunlar arasında en kapsamlı yorum eski başbakanlardan Sadi Irmak’tan gelmektedir. Irmak’a göre OHAC deneyimi Türk Batılılaşma/ modernleşme sürecinde önemli bir basamaktır. Diğer bir deyişle OHAC’ın Batı tarzı başarılı bir cemiyet olarak ortaya çıkması Türk toplumunun Batılılaşma aşamalarından birini katettiğini ifade etmektedir. Türk toplumundaki devamlılık ve geleneği de bu sürece dâhil etmek isteyen Sadi Irmak, Hilâl-i Ahmer’i Ahilik müessessinde kendini gösteren, Türk halkının geleneksel yardımseverliğinin Batılı tarzlar ile kaynaşmasından neşet eden bir kurum olarak göstermektedir.1 Aynı şekilde Akgün ve Uluğtekin, dikkati OHAC Hanımlar Merkezi üzerine çekerek kadınların erkeklerle yan yana çalışabildiği bir kurum olarak bu Hanımlar Merkezi’nin Batılılaşma/modernleşme idealinin bir sembolü olduğunu ifade etmektedir. Yine de Hilâl-i Ahmer / Kızılay fenomeninin tam olarak anlamlandırılabilmesi, 1911 öncesi dönemin tam olarak aydınlatılmasına bağlıdır. Söz konusu çalışmalar neticesinde 1911 sonrası resim büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır. Fakat araştırmacılar kaynak sıkıntısının yaşandığı 1911 öncesi dönemi ısrarla göz ardı etmişlerdir. Tarihi birçok fedakârlık ve kahramanlıkla dolu olan Kızılay’ın 1911 öncesi dönemi tam bir bilinmezlikler yumağıdır. Öyle ki bu dönemde ilk resmî kuruluş tarihi ve ismi, Hilâl-i Ahmer ambleminin Kızılhaç ile aynı statüye geçirilmesi, 1911’e kadar Cemiyet’e kimlerin başkanlık ettiği gibi en temel soruların cevabı bile hiçbir çalışma tarafından ortaya konamamaktadır. Tüm çalışmalar ittifakla rapor suretinde birçok birincil kaynağın bulunduğu 1911 sonrası döneme odaklanmış, 1911 öncesi dönem ise ihmal edilmiştir. Elinizdeki çalışma işte zincirdeki bu boş halkayı doldurmak gayesi taşımaktadır. Bu çerçevede, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Genelkurmay ATASE Arşivi, Ankara/Etimesgut’taki Türkiye Kızılay Derneği Arşivi ve son olarak Cenevre’deki Uluslararası Kızılhaç Komitesi Arşivi’nde kapsamlı bir çalışma yapılmıştır. 1911 sonrası döneme ait birçok belgenin bulunduğu Kızılay Derneği Arşivi’nde maalesef 1911 öncesi döneme ilişkin çok az belge bulunduğu müşahede edilmiştir. ATASE Arşivi’nde ise savaş dönemlerine ilişkin (Osmanlı-Rus Harbi ve Trablusgarp Savaşı) kısıtlı sayıda evraka ulaşılabilmiştir. Uluslararası Kızılhaç Komitesi Arşivi’nde ise özellikle 1876 öncesi dönemi aydınlatacak bazı önemli belgelere ulaşılmıştır. Diğer taraftan Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde kurum tarihindeki boşlukları kapatacak miktarda çok sayıda belgeye erişilmiştir. Arşivler nezdinde yapılan çalışmaların yanı sıra özellikle Osmanlı-Rus Harbi’ne yönelik bilinmeyen birçok birincil kaynak da bu çalışma vesilesiyle gün yüzüne çıkarılmıştır. Bunlardan en önemlisi, OHAC’ın kuruluşu ve Osmanlı-Rus Harbi sırasındaki faaliyetlerin oldukça detaylı anlatıldığı, bizzat Cemiyet tarafından bastırılmış olan 1878 tarihli üç ciltlik Fransızca eserdir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgelerinde sıklıkla bahsedilen eserin orijinal adı Cemiyet’in o dönemki adının Fransızcası olan Societe Ottomane De Secours Aux Blesses Et Malades Militaires şeklindedir.2 Oldukça detaylı olarak hazırlanan eserde 1878 Haziran ayına kadar çıkarılan tüm nizamnameler, üyeler, kurulan hastane ve başhekimlerin raporları, Hilâl-i Ahmer İstanbul Merkez Komitesi’nin haftada iki kere gerçekleştirilen toplantı tutanakları, bağış olarak toplanan nakdi ve ayni eşyanın listeleri gibi bilgiler toplamda bin küsur sayfada derlenmektedir. Birçok çalışma tarafından dönemin yegâne birincil kaynağı olarak yararlanılan Ahmed Midhat Efendi’nin 1879 tarihli ve 125 sayfalık Hilâl-i Ahmer: Cemiyet-i İnsaniyenin Tarihi isimli eserinin, söz konusu Fransızca eserden yapılan Türkçe bir özet olduğu anlaşılmaktadır. Sıklıkla yararlandığımız diğer bir birincil kaynak ise Osmanlı yaralı ve hasta askerlerine yardım amacıyla kurulan İngiliz Stafford House Komitesi’nin 1879 tarihli faaliyet raporudur. Henüz OHAC kurulmamışken Aralık 1876’da Osmanlı-Sırp Emareti Harbi dolayısıyla yaralanan Türk askerlerine yardım amacıyla kurulan bu İngiliz Cemiyeti, 70.000’den fazla hasta ve yaralı askeri tedavi etmiş, OHAC kadar yetkin bir organizasyon teşkil etmişti. İki yüz sayfalık İngilizce rapor, OHAC raporu ile birbirini bütünlemekteydi. Dahası, Stafford House Komitesi ve OHAC bünyesinde çalışan bazı İngiliz hekimlerin savaş sırasındaki hatıratları OHAC hastane ve faaliyetleri hakkında aydınlatıcı bilgiler sunmaktadır. Giriş dahil sekiz bölümden oluşan çalışmanın ana eksenini OHAC’ın 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’ndeki faaliyetleri ile alamet meselesi (hilâl-i ahmerin kızılhaç amblemi ile aynı statüye getirilmesi) oluşturmaktadır. Giriş kısmında Kızılhaçların doğuşu ve özellikle Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin tarihsel evrimi ele alınmıştır. Birinci bölümde OHAC’ın kesin olarak kuruluşunun gerçekleştiği 14 Nisan 1877’ye kadar olan süreç irdelenmiştir. Resmî kuruluş tarihi, ilk kurulan Cemiyet’in ismi gibi literatürün üzerinde uzlaşamadığı konular tereddüde mahal vermeyecek şekilde kesinleştirilmiş; Cemiyet’le alakalı Sultan Abdülhamid iradeleri gün yüzüne çıkarılmıştır. İkinci bölümde OHAC’ın 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sırasındaki teşkilatı ele alınmıştır. Merkez Komite, Nizamnameler, üyeler, yurt içi ve yurt dışı şubeler ve mali tablo detaylı olarak resmedilmektedir.

Geniş hacminden dolayı Osmanlı-Rus Harbi sırasındaki yardım faaliyetleri ise üç bölüme ayrılmıştır. Önce, üçüncü bölümde OHAC yardım faaliyeleri kronolojik bir yaklaşımla sunulmuş; Osmanlı Ordu Sıhhiyesi ile ilişkiler ve özellikle harp esirlerine yönelik faaliyetler irdelenmiştir. Dördüncü bölümde ise savaş sırasında kurulan 28 OHAC hastanesi bünyesinde gerçekleştirilen hizmetler detaylı olarak verilmektedir. Beşinci bölümde ise başta Stafford House Komitesi olmak üzere savaş sırasında Osmanlı yaralı ve hasta askerleri ile muhacirlere yardım amacıyla Türkiye’ye gelen yabancı yardım cemiyetleri ve Kızılhaçların faaliyetleri detaylı olarak verilmektedir. Stafford House Komitesi, Lady Strangford, Sermaye-i Şefkat-i Osmaniyye gibi literatürde bulunmayan birçok yardım Cemiyeti’nin faaliyetleri Osmanlı tarihçilerinin dikkatine sunulmuştur. Altıncı bölümde ise 1879-1911 arası dönemde OHAC anlatılmaktadır. Bu dönem, literatürde 1879 öncesi dönemden daha karanlıktır. Ahmed Midhat Efendi’nin eserinden dolayı ilk kuruluş ve Osmanlı-Rus Harbi dönemi az çok bilinmesine rağmen 1879-1911 arasını ilgilendiren Osmanlı-Yunan Savaşı’ndaki faaliyetler gibi birçok husus tam bir muammadır. Bu yüzden bu dönem hep Cemiyet’in uykuya daldığı dönem olarak resmedilir. Halbuki Osmanlı-Yunan Harbi’nde Osmanlı Bankası ile ortaklaşa cepheye üç seyyar hastane gönderilmişti. 1897 Viyana ve 1902 Roma Kızılhaç Cemiyetleri Konferansları’na Osmanlı Devletince katılım sağlanmış; Rus-Japon Savaşı esnasında OHAC kanalıyla Sibirya’ya bir seyyar hastane gönderilmesi projesi gündeme gelmişti. Yedinci bölümde ise alamet meselesi tafsilatlı olarak ele alınmıştır. Osmanlı-Rus Harbi esnasında her iki tarafın arasında imzalanan protokol gereği Rusya geçici olarak hilâl-i ahmer alametinin tarafsızlığını tanımıştı. Lakin Cenevre Sözleşmesi’nde tarafsızlık alameti olarak kızılhaçın yanısıra hilâl-i ahmer ifadesinin de madde metnine girmesi, 1929 Cenevre Konferansı’nda gerçekleşmişti. Arada geçen Osmanlı-Yunan Harbi (1897), Trablusgarb Harbi (1911-1912), Balkan Harbi (1912-1913), Birinci Dünya Harbi ve Milli Mücadele döneminde Osmanlı ve Türk orduları ve OHAC; tarafsızlık alameti olarak hilâl-i ahmeri kullanmışlardı. Dolayısıyla bu tarihler itibarıyla ya hilâl-i ahmer de diğer taraflarca tarafsızlık alameti olarak kabul edilmiş ya da Osmanlı-Rus Harbi’nde olduğu üzere iki taraf arasında geçici protokoller yapılmıştı. Yedinci bölümde bu soruların cevabı detaylı olarak verilmekte, uluslararası hukuk konferansları tutanakları incelenmek suretiyle Osmanlı tarafının görüşlerinin evrimi irdelenmektedir.

Tezin ortaya çıkmasında şüphesiz en büyük pay, rahle-i tedrisinde bulunmayı şeref saydığım hocam ve tez danışmanım Prof. Dr. Ali AKYILDIZ’ındır. Saygıdeğer hocam sadece engin arşiv bilgisini bize aktarmakla kalmamış, sergilediği çalışma etik ve disipliniyle benim için örnek insan olmuştur. Umarım bu çalışmamla bana duyduğu güvenin gereğini bir parça olsun yerine getirebilmişimdir. Tez izleme komitemde yer alarak değerli katkılarını ve eleştirilerini esirgemeyen, mesai ve zaman harcayarak tezin ilmî ve akademik değerini artırıcı tavsiyelerde bulunan saygıdeğer hocalarım Prof. Dr. Zekeriya KURŞUN, Prof. Dr. Vahdettin ENGİN, Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK ve Prof. Dr. Süleyman KIZILTOPRAK’a minnet ve şükranlarımı arz ederim. Diğer taraftan, tezin hazırlanması esnasında Türkiye Kızılay Derneği’nin muazzam katkısı olmuştur. Başta Başkan Tekin KÜÇÜKALİ olmak üzere dernek çalışanları her konuda yardımcı olmuşlardır. Özellikle Kızılay Derneği Arşiv Sorumlusu Sayın Ataç AKÖZ’e ayrı bir parantez açmak isterim. Kızılay Derneği’nin yenilenen arşiv ve kütüphanesinin her metrekaresinde emeği bulunan Ataç Bey, çalışmam esnasında elinden gelen yardımı esirgememiş ve çok verimli bir çalışma ortamı hazırlamıştır. Yaptığı çalışmalar sonucunda yenilenen arşivde 1911 öncesi döneme ait bazı kritik belgelere erişme; Kızılay ile alakalı birçok ikincil kaynağa ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi eserleri ile arşiv belgelerine ulaşma imkânım olmuştur. Ataç Bey’in başkanlığında sürdürülen çalışmalar sonucunda Kızılay Arşivi’nin özlenen ve hak ettiği yere geldiğini bu vesile ile bildirmekten kıvanç duyarım. Sevgili doktora sınıf arkadaşlarım ve kardeşlerim Doç. Dr. Haydar ÇORUH, Dr. Muharrem VAROL ve maalesef yakın bir tarihte elim vefatını teessürle öğrenmiş olduğum kıymetli Cabir DUYSAK’a; Başbakanlık Osmanlı Arşivi nezdinde belgelerin takibi konusunda kıymetli katkılarından dolayı ayrıca teşekkür ederim. Değerli büyüğüm Atilla BASTIRMACI ve sevgili iş arkadaşım Burcu MENTEŞOĞLU TUNCER ise Cenevre’de bulunan Uluslararası Kızılhaç Komitesi arşivinden belge toplanmasında hatırı sayılır emek sarf etmiştir. Tezdeki bu hayati katkısı ve iş yaşamına ilişkin değerli tavsiyeleri için büyük bir teşekkür borçluyum. Sevgili kuzenim Eda Merve ÖZTÜRK’e ise sıkıntılı bir dönemde olmasına rağmen yaklaşık bin sayfayı bulan Fransızca kaynağı Türkçe’ye çevirmek suretiyle gerçekleştirdiği insanüstü emek için ayrıca teşekkür ederim. İş arkadaşlarım İsmail BOZDEMİR ile Sanem YUMURTACI’ya da iş yoğunluğu içerisinde Fransızca çevirilere vakit ayırdıkları için teşekkür ederim.

Son olarak, enerjimin tükendiği zamanlarda her zaman moral takviyesi sağlayarak ümit ışığım olan, hayatımın anlamı sevgili eşim Burcu SAĞLAM ADA’ya şükranlarımı sunarım.

GİRİŞ

19. yüzyılın ortalarına kadar savaş yerindeki yaralılar ile ilgilenecek hiçbir organizasyon mevcut değildi. Bu yüzden yaralıların çoğu ölüme terk edilirdi. Yakın döneme kadar var olan savaş hukuku gereğince yaralı ve hasta askerlerin savaş dışında olduğu telakki edilmez, dolayısıyla diğer askerlere yapılan aynı muameleye maruz kalırlardı. Silah teknolojisinin gelişmesi ile birlikte, savaş meydanındaki yaralı ve hasta askerlerin savaş ve çatışma dışı düşünülmesi gerektiği fikri yavaş yavaş yayılmaya başladı. Esasında bu ilkeyi ilk uygulayan, meşhur İslam Hükümdarı Selahaddin Eyyübi olmuştur. Selahaddin Eyyübi, 1189-1192 yılları arasında gerçekleşen Üçüncü Haçlı Seferi sırasında, çatışmaların birisinin ardından St. Jean şövalyelerinin Müslüman karargâhına gelerek yaralı Hristiyan savaş esirlerini iyileştirmesine izin vermiştir. Bu suretle Selahaddin Eyyübi, savaşların şahıslar arasında değil devletler arasında olduğu ilkesini ortaya koymuştur.1 Savaşın şahıslar arasında değil devletler arasında bir ilişki olduğu ve bu yüzden şahısların sadece işlevsel olarak birbirlerine düşman haline dönüştüğü şeklindeki hukuki argümanı ilk kez J. J. Rousseau dillendirmiştir. Dolayısıyla silahsız bir askerin düşmanlık vasfı kaybolur ve bu asker yaşamaya hak kazanır.2 Düşmanın yaralı ve hasta askerlerine bu şekilde davranılması mütekabiliyet esasına göre olacaktı. Bu uygulama sadece açık anlaşmalar nedeniyle değil aynı zamanda doğal insani dürtülerin sonucu olarak zamanla kökleşmeye başlamıştır. Hatta 25 Mayıs 1793 tarihli Fransız Kanunu’nda hasta ya da yaralı düşman askerlerinin Fransız askerlerinden hiçbir farkı olmayacak şekilde Cumhuriyet’in hastanelerinde tedavi edileceği duyuruluyordu.3 Fakat pratikte sorun hâlâ çözülmemişti. Savaşta yaralananlar için hukuki olarak tanınmış ve teknik olarak etkin gerçek bir sosyal yardım kuruluşunun gerekliliğini fark eden ilk şahıs, Napoli Üniversitesi’nde klinik cerrahi profesörü ve aynı zamanda orduda cerrah olan Ferdinando Palascino olmuştur.

Palascino, ölümü göze alma pahasına, 1848’de Messina kuşatması sırasında, kumandanı General Filangeri’nin emirlerinin aksine kendi ordusundaki ve düşman ordusundaki yaralılara eşit muamelede bulunmuştur.4 Prof. Palascino konu hakkında konuşmalar tertip ettikçe, Fransa ve İsviçre’de fikirleri yayılmaya ve benzer düşünceler ortaya çıkmaya başladı. Örneğin bir Fransız, Henri Arrault 1861’de askerî doktor, hemşire ve ambulans personelinin üzerlerinde taşıyacağı rozet vb. simgeler suretiyle askerlerden ayrımının sağlanması neticesinde, savaş sırasında bunlara dokunulmaması gerektiğini yazdı. İsviçreli Doktor Luigi Appia ise millî ayrım yapmadan tüm taraflara tıbbi yardım sağlayacak tarafsız doktor ve hemşirelerden oluşan özel bir yapının kurulmasını öneriyordu.5 Kızılhaçların kurulmasına yönelik ilk somut hareket ise Henry Dunant’tan (1828-1910)6 geldi. 24 Haziran 1859 günü İtalyan Millî Birliğinin Kuruluşu Savaşı sırasında Fransız ve Sardunya güçleri ile Avusturyalı askerler Kuzey İtalya’da küçük Solferino kasabası yakınlarında karşı karşıya geldiler. O gün Dunant, 9.000 yaralı askerin ölüşüne şahit oldu ve gördüklerini hayatı boyunca unutamadı. 1862 yılında yazdığı ve dehşet gününün detaylarını anlatan Bir Solferino Hatırasıisimli kitabını şu soruyu sorarak neticelendiriyordu: “İdealist, adanmış ve konusunda uzman gönüllüler tarafından savaş zamanlarında yaralılara hizmet vermek amacıyla barış zamanlarında sosyal yardım dernekleri kurulması mümkün değil midir?”7 İşte bu soru, Kızılhaçların doğuşuna yol açmıştır. Henry Dunant’ın kitabı büyük bir başarıydı. Bir Solferino Hatırası hemen hemen tüm Avrupa dillerine çevrildi ve dönemin birçok etki ve nüfuz sahibi kişileri tarafından okundu. Bu kişilerden birisi de Cenevre vatandaşı avukat ve yerel bir hayır derneği (Cenevre Kamu Refahı Derneği) başkanı Gustave Moynier idi. 9 Şubat 1863’te Dunant’ın kitabında öngördüğü fikirleri derneğine sundu ve dernek, yazarın önerilerini çalışmak üzere beş kişilik bir komite oluşturdu. Moynier, Dunant, General Guillaume-Henri Dofour, Dr. Louis Appia ve Dr. Théodore Maunoir oluşturduğu ve önceleri “Yaralı Askerlere Muavenet Uluslararası Komitesi” olarak adlandırılan bu komite daha sonra Uluslararası Kızılhaç Komitesi8 olarak bilinecek ve ilk toplantısını 17 Şubat 1863’te yapacaktı. Komite 25 Ağustos 1863’te ordulardaki tıbbi servislerin yetersizliğinin üstesinden gelinmesi yollarını araştırmak amacıyla kendi sorumluluğunda Cenevre’de uluslararası bir konferans tertip edilmesi kararını aldı. Tüm Avrupa hükümetlerine ve önde gelen şahıslara davetiyeler gönderildi. 14 hükümet temsilcisi, 6 değişik organizasyon yetkilisi ve 7 özel şahsın da içerisinde bulunduğu 36 katılımcıdan oluşan Cenevre Konferansı 26 Ekim 1863’te yapıldı. Eylem planı olarak, Konferans sonucunda kabul edilen kararların imza koyacak devletler nezdinde bağlayıcılığı olan anlaşma kuralları formatına dönüştürmek amacıyla 1864’te diplomatik bir konferans tertip edilmesi kararlaştırıldı. 1864 Konferansı’ndan beklenen günümüz Kızılhaç ve Kızılay dernekleri haline gelecek olan savaşta yaralı askerlere yardım örgütlerinin kurulmasını temin ile savaş alanlarında bu yaralılara hizmet edecek tıbbi personelin tarafsızlığını (neutrality) tanınmasına yönelik uluslararası bir anlaşmanın imzalanmasını sağlamaktı.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih Türk-Osmanlı
  • Kitap AdıOsmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti (1868-1911)
  • Sayfa Sayısı448
  • YazarHüsnü Ada
  • ISBN9786050842869
  • Boyutlar, Kapak16,5x24 cm, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş Akademi / 2021

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur