Amerika Birleşik Devletleri’nde peş peşe turtalar yapan Ohio’lu bir ev hanımı gerçeklik ve anlamsız bir bilgi fırtınası arasındaki boşlukları doldurmaya çalışırken bir yandan da çocukları, merhum anne babası, Afrika filleri, “mutlu çiftlerin” yatak alışkanlıkları, Kitle İmha Silahları ve bir tahtalı güvercin yavrusunun nasıl yumurtadan çıkacağı hakkında endişelenir. Alenen Silah Taşıyan adamlardan nasıl sakınılır, okul saldırıları ne olacaktır? Hastane borçları? Çevre kirliliği? Glazürlü limonlu kekin doğru tarifi nedir? Peki ya Jane Fonda’nın yaşam sırrı? Çocuğunuzun oyuncak traktörlerine basıp dururken, ülkenizin geçmişi çalınan topraklara ve bozulan anlaşmalara dayanırken insan kafasını nasıl toplar?
ABD’nin geçmişteki ve şimdiki barbarlıklarına karşı ağır bir suçlama, günümüz dünyasına ve yaşam biçimlerine bir eleştiri, çevresel felakete adım adım şuursuzca ilerlememize yakılmış bir ağıt. Ayrıca komik. Bilinç akışından ziyade bir bilinç taşkınlığı olarak adlandırabileceğimiz, yapbozu andıran bir üslupla yazılmış, yayımlandığı 2019 yılında Booker Ödülü Kısa Listesi’ne kalan Ördekler, Newburyport’ta Lucy Ellmann bizleri 4 çocuklu, orta yaşlarındaki bir kadının içsel monoloğuna davet ediyor ve sabırlı okurlara kolayca unutamayacakları bir okuma tecrübesi vadediyor.
Suçluluk, yas, öfke, pişmanlık, şefkat ve tüm öteki duyguların sağduyu ve mantığın kıyısında nasıl dengesiz bir gel-git halinde olduğunu gösteren olağanüstü bir edebi temsil. Ördekler, Newburyport’un biçimi belki de hayatın abes orantısızlığının bir göstergesi… Serbest çağrışıma dayalı akış birikerek müthiş bir biçim güzelliğine dönüşüyor, kendine özgü üslubun ritmi ve örüntüleri okuyucuyu müzik ya da şiir gibi sarmalıyor. Aynı ölçüde, bu kitap kapitalist patriarkaya karşı bir suçlama ve yazar bunu ustalıkla, tepeden bakma ve ahlaki üstünlük taslama tuzaklarına düşmeksizin yapıyor. Şayet sanat, topluma beceriyle ayna tutma kıstasıyla ölçülüyorsa, Ellman bu çağın en önemli romanını yazmış.
–The Paris Review–
*
Belki de başka hiçbir ülkede Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kadar berrak akarsular ve seyrüsefere elverişli
ırmaklar yoktur; hiçbir millet de bunlardan onun çalışkan ve maceraperest vatandaşları gibi faydalanamaz ve bu
avantajları onlar kadar hak etmez.
ZADOK CRAMER
Ohio’daki Grover’s Corners ve Parkersburg arasından
geçerken sizlere bir tarlayı anlatıyorum. Bu tarlada 51
sincap, 206 tarla faresi, 6 yılan ve milyonlarca böcek, karınca ve örümcek vardır. Tamamı kış uykusunda.
THORNTON WILDER
Tamamen enerji, mücadele ve yalnızlıktan ibaretsen, yavruların –yumuşak, tombul, korunmasız– sana avı çağrıştırabilir. Uyuyan bir yavru tarafından yüzüne vurulan patiyle uyanmak. Kalabalık mağaradaki nemli, tüylü yakınlık bazen ona bulantıya veya can sıkıntısına benzeyen o fazla ılık hissi veriyordu. Uzun bacaklarını boşluğun izin verdiği kadar esnetirken kavisli patikalarda, geniş arazilerde geyik aramanın özlemini çekiyordu. Rüyalarında bütün bir sürüyü katlediyordu. Geyiğin boynuna yapılan o ilk sert kenetlenmenin, sonrasında hayvanın derisi hızla açılırken ağzının sıcak, ıslak ve gerekli olan o şeyle dolmasının arayışındaydı. Hayatın tamamı gerilme ve sıçrama, gerilme ve sıçramadan ibaretti çünkü. Yeni tavrı tetikte olmaktı ama yavruların kolayca uyuklaması bulaşıcıydı. Daimi varlıkları, her uyandığında onu bir anlığına şaşırtıyordu. Yavrular canını sıkıyordu, çok muhtaçlardı: Eğer o ölürse, yavrular da ölürdü, hem de kısa sürede. Ve o, hepsini unuturdu. Ama şimdilik yavrulara aitti. Onun vücudundan acıyla ve derin soluklarla dünyaya gelen yavrular, varoluş sebebine kıyasla bilinçli bir tasa vermiyordu kendisine. Onları doğurmuştu ve şimdi sütüyle besliyordu. Yavrular hâlâ ondan birer parçaydı. İlk hafta boyunca onun gözünde yayılan, sürünen birer pelteydiler; müsamaha, nezaket, temizlik talep ediyorlardı. Hava onun mırıltılarıyla titreşiyordu. Onların kıpırdanan vücutları arasında, yeni adımlarla manevra yapmayı öğrendi. Onlar daha fazla kıpırdandıkça o da aralarından daha ustaca sıyrılmak zorunda kaldı. Onları asla yarım saatten fazla yalnız bırakmadı. Mağarada mızırdanan ve etrafı tırmalayan yavruların düşüncesi azmini azaltıyor, kendine güvenini azaltıyor, can almaktan duyduğu zevki mahvediyordu. Aç kalıyor, hatta mağaranın yakınlarında dolaşma cüretini gösteren kar ayakkabılı tavşanları yiyecek kadar alçalıyordu. Bir keresinde de tamamen tüy, ayak, gaga ve kemikten ibaret bir ördek yemiş ve hayal kırıklığına uğramıştı. Birbirlerinin sırtı üstünde uykuya sürüklenen küçük yavrular, annelerinin ne kadarlığına gittiğini veya nerelerde gezindiğini bilmezlerdi. Hâlâ mağarada, sadece birkaç santim uzaklıkta da olabilirdi. Umut içinde, kendilerini bacaksız birer fok balığı yavrusu gibi duvara doğru sürüklüyorlardı; kısa, güdük kuyrukları gelecekte dönüşecekleri kaslı, halatvari kuyruktan oldukça uzaktı. Mağarada yavaş çemberler çizerek dolanıyor, ayartıcı bir neşeyle onun dev patisinin ucunu veya uzun bıyıklarını hissetmeyi bekleyerek aranıyorlardı. Sıcaklığına, diline, güçlü, parlak sağrısına özlem duyarak kararlılıkla onu arıyorlardı çünkü onlar da birer avcıydı, kör ve güçlü ve korkusuzlardı. Umutsuzluğa kapılmayacak kadar cesurlardı. .
. . .
Gerçek şu ki rakunlar şimdi garajın önündeki boş bir yoğurt kabına vuruyor, gerçek şu ki sabahın erken saatlerindeki durgunlukta bu ses silah sesine benziyor, gerçek şu ki hava sisliyken, yolda buz ve etrafta insanların görüşünü engelleyen kar yığınları varken bile insanlar bizim köşeden, birçok küçük kazanın gerçekleştiği yerden hızla geçiyorlar, gerçek şu ki bir defasında kamyonet süren bir adam kayarak garajımıza girdi ve bir sonraki sefere kazayla girdiği yer bizim evimiz olabilir veya karşısına bir çocuk çıkabilir, Uyan Resmet Günü, dikamba, Kleenex, gerçek şu ki Dilly’yi bir pikap kamyonu öldürdü, gerçek şu ki o tam üç sene boyunca gelip geçen arabalardan sıyrılmayı başarmıştı, gerçek şu ki arabalar hakkında her şeyi bilirdi ama bu esnada trafik de gitgide artmıştı, gerçek şu ki artık trafik çığırından çıktı, gerçek şu ki Dilly öldükten sonra çocuklar, üstünde siyah kedi resmi olan büyük bir uyarı levhası yapıp bunu çitin yanına koydular ama onu kimse fark etmiyor, gerçek şu ki onu göremeyecek kadar hızlı sürüyorlar, ♫Kedi ölünce kediotu çayı yaptık♫, gerçek şu ki Ohio’daki her beş kazadan biri yol vermemekten kaynaklanıyormuş, gerçek şu ki 2009’dan bu yana trafik kazaları yüzde yirmi yükselmiş, gerçek şu ki Stacy trafikle başa çıkabilecek kadar büyük ama diğerleri henüz değil, gerçek şu ki daha geçen gün yoldan çıkan bir arabanın eve girmesiyle yatağında uyuyan küçük bir çocuk ölmüş, Ben uykuda, gerçek şu ki leylak ağaççığının üzerinde şu an iki kardinal kuşu var, esmer şeker, gerçek şu ki Amerikalıların yüzde on biri yakıt lambası yandıktan sonra da araçlarını sürmeye devam ediyormuş, gerçek şu ki, hadi ya, bu oranın yüzde seksen filan olmasını bekliyor insan, Ronny, tavuk yemi, gerçek şu ki makrofajlar varmış, gerçek şu ki rüyamda bir kaşık tarçın almak için Hindistan’a kadar uçuyordum ama döndüğümde ezilmiş bademe de ihtiyacım olduğunun farkına varıyordum, güvenlik, havada bekleme rotası, buyur buradan yak, benden uzak olsun da, gerçek şu ki vergilerimizi kendimiz bildiriyoruz ve en ufak kazancımızı veya giderimizi hatırlamaya çalışmamız gerekiyor, gerçek şu ki ikincisi ilkinden daha fazla, Family Dollar mağazası, Zyker’s, parola, kullanıcı adı, “Kartınız aktif ve kullanıma hazır”, gerçek şu ki yalnızca gelir ve giderlerimizi hesaplamak zorunda değiliz, bir de nasıl daha fazla para kazanacağımızı çözmemiz ve bunu da ölene kadar sürdürmemiz gerekiyor, Herkes İçin Medicare, HIM, gerçek şu ki Leo emekli olacağı yaşa geldiğinde muhtemelen o para bir sandviçi bile karşılamayacak kadar düşük olacak, değil bir şişe şarabı karşılasın, gerçek şu ki şarapsız bir yaşlılığa doğru yol alıyoruz, eyvah, vah vah, gerçek şu ki Leo’nun yarın Philly’ye gitmesi gerekiyor ve ben yalnız başıma iyi değilim, gerçek şu ki Ben küçük bir çocuk için fazla şey biliyor, belki de çok fazla, gerçek şu ki Ben ilaçların moleküler seviyede etkili olduğunu ve bu etkilerin logaritma ve Schild’in merdiveni aracılığıyla hesaplanabileceğini söylüyor ama ben onları sadece yutuyor ve kalanını talihe bırakıyorum, kahvaltı, çalar saat, çamaşırlar, Spinbrush diş fırçası, gerçek şu ki bir kokteyl daveti düzenlememiz gerekiyor ve ben ne giyeceğimi bilmiyorum, gerçek şu ki daveti düzenlemenin şunlara karar verme kısmı, kanapeler, kokteyller, kokpit, koko, pipi, ay üstüme iyilik sağlık, gerçek şu ki kafamda kelimeler böyle birden beliriveriyor, olur şey değil, gerçek şu ki tarçınlı rulonun hamuruna başlamam gerekiyor, gerçek şu ki en azından artık akşamları yemekli davet düzenlemiyoruz, buna ben ön ayak oldum, ♫Ayakların çok büyük♫, büyük güç, özgürlüğün gücü ve gücün özgürlüğü, gerçek şu ki düzenlediğimiz davetler zaten fiyaskoydu çünkü çocuklar yemeğin ortasında tulumlarıyla aşağıya inip tatlılıklarıyla tüm sohbeti bitiriyorlardı, gerçek şu ki o kıyafetlerle yavru kutup ayılarına benziyorlar ve bunun farkındalar da, gerçek şu ki bazen içki servisini de onlar yapıyordu, gerçek şu ki Prof. Pranump buna ne tepki verirdi bilmiyorum, sonuçta kadın alkol karşıtı, yeşil çay, çay, Triscuit bisküvileri, Ritz krakerleri, tuzlu krakerler, Fritos, Doritos, Frito-Lay, Planters yerfıstığı, Blue Diamond kavrulmuş bademler, İçki Yasağı, Bazıları Sıcak Sever, gerçek şu ki yakında kutup ayılarının ve morsların gidecek bir yerleri kalmayacak çünkü kutup buzulları eriyor, peynirli ananaslı çubuklar, çedar peynirli toplar, okul servisi, öğütülmüş kakule, kurutulmuş vişne, lezzet, gerçek şu ki morslar 600 kilometreye kadar yüzebiliyor tabii, ama sonsuza kadar değil, Tanrı aşkına, gerçek şu ki hayvanlar bizim gibi mantıksız davranmaktan gurur duymuyor, gerçek şu ki gezegendeki memelilerin yarısı, Ben’in söylediğine göre, 2050’ye kadar yok olacak, günde iki yüz türün nesli tükenecekmiş veya öyle bir şey, gerçek şu ki Ben’e göre dünyadaki herkes yakında açlık çekecek veya boğulacak veya SARS’tan veya Ebola’dan veya H5N1’den ölecek, gerçek şu ki H5N1’in birkaç defa daha mutasyona uğraması yeterli, sonra hepimiz yolcuyuz, o yüzden belki de insanlığın başarısı, hepsi bir hiç içindi, ama o an gelene kadar hâlâ vergilerimizi hesaplamalıyız, ve Leo’nun garaj kapısını tamir etmesi lazım, gerçek şu ki takılıp duruyor, eksik düğme, banyo derz işi, gerçek şu ki Stacy muhtemelen küresel bir pandemiyi uygun bulacaktır, yeter ki biz de dahil olalım, en yakınları ve en değer verdikleri, gerçek şu ki küçük zavallı su kaplumbağalarımızı Northwestern’daki ufak gölete neden bıraktığımızı bilmiyorum, gerçek şu ki onların orada mutlu olacaklarını düşünmüştük, özgür, gerçek şu ki kimse bize onların tropik su kaplumbağaları olduğunu söylemedi, gerçek şu ki onların serbestçe yüzmeyi seveceklerini düşünmüştük cidden, o dondurucu soğukluktaki gölette, gerçek şu ki orada bir defasında ölü bir kuduz köpek görmüştüm, gölete yakındı, buna göre teoride kaplumbağalarımız önce kuduz olmuş olabilir, donarak ölmeden önce, gerçek şu ki belki de biz pek de iyi evcil hayvan sahipleri değiliz, Bread Loaf’taki bombus arısı, gerçek şu ki bizim en çok sevdiğimiz yer Büyük Bina’ydı, Babacığımın çalıştığı yer, çünkü orada bazen bedava kurşun kalem verirlerdi, gerçek şu ki dışarıdaki boyalı büyük kayaya tırmanmaya bayılıyorduk, gerçek şu ki binanın tam önünde böyle büyük bir kaya vardı, gerçek şu ki o şeyi biri mi oraya sürüklemişti veya üniversiteyi inşa ederken kaya oradaydı da kurtulamadılar mı bilmiyorum, gerçek şu ki üzerindeki boya ilginç bir şekilde ufalanmış ve altında kaç boya tabakasının olduğunu görebiliyorsunuz, mavi, kızıl, beyaz, sarı, yeşil göz, iris, Chris Rock, gerçek şu ki herhalde kayayı her sene yeni bir renge boyuyorlardı, Wolfgang Amadeus Mozart, gerçek şu ki Mozart’ın bir sığırcığı varmış, gerçek şu ki dişi sığırcıklar da ötüyor, yalnızca erkek sığırcıklar değil, sığırcık sürüsü, Ohio Blue Tip kibritleri, telefon görüşmesi, büyük bir rica, gerçek şu ki cep telefonumun nerede olduğunu bilmiyorum, gerçek şu ki bunu hiçbir zaman bilmiyorum, gerçek şu ki cep telefonları sahiplerinden sürekli kaçmaya çalışıyor, gerçek şu ki depremler ve hortumlar ve tsunamiler ve volkanik patlamalar oluyor, o kenarları altın rengi kırmızı kadife minderi nerede görmüştüm, Gillian’ın pullu uzun kuşu, keçe Noel süsleri, Noel zamanı, zayıf ışıklı yatak odalarında Anneciğimle birlikte, spot ışık, stadyum, saha, oyun çizgileri, gerçek şu ki Stacy Frank’ten hiç bahsetmiyor, yani, en azından bana, Telsiz Robot Adam Rex, gerçek şu ki bence Stacy onu hiç özlemiyor, Reader’s Digest, 2. Cadde’deki Hardee’s, Arby’s, Hy-Vee süpermarket, akşama doğru Anneciğimle Babacığımın yatak odası, gerçek şu ki Noel süslerini hep sevdim, gerçek şu ki Stacy bir üvey babası olmasını dert etmiyor bence, gerçek şu ki bugünlerde çoğu çocuğun kız veya erkek üvey kardeşi var, sanırım bu yüzden alışkın oluyorlar, gerçek şu ki aslında biz normal bir Pledge, Crest, Tide, Dove, Woolite, Palmolive, Clorox, Rolaids, Pepto-Bismol, Alka-Seltzer, Desitin, Advil, Aleve, Tylenol, Anacin, Bayer, Excedrin, Vitamin C, Kleenex, Kotex, Tampax, Altoid, Barbazol, Almay, Revlon, Cetaphil, Right Guard, Old Spice, Gillette, Q-Tip, Johnson & Johnson, Vaseline, Listerine, Head ‘n’ Shoulders, Safe Owl, Eagle Brand, Jolly Green Giant, Land O’Lakes, Lucerne, Sealtest, Clover, Blue Bonnet, Half & Half, Snyder, VanCamp, Wish-Bone, French’s, Skyline, Purina, Vlasic, Oreo, Shredded Wheat, Arm & Hammer, Jell-O, Pez, Sara Lee, Chock Full o’ Nuts, Libby’s, Pepperidge Farm, Fleischmann’s, Morton, General Mills, King Arthur, Bell’s, Reese’s Pieces, aileyiz ve herkesinki gibi sorunlarımız var, “Houston, bir sorunumuz var”, tüm bu makrofajlar ve tardigradlar etrafta dolaşırken bile, artık onlar her neyseler, gerçek şu ki makrofajlar ve tardigradlar varken erken saatte kalkmak insana kendini yalnız hissettiriyor, “Neşelen”, gerçek şu ki iki Land O’Lakes paketini kesip doğru yerden katlarsanız sütçü kızın dizleri şey gibi görünecektir, yani çok çok büyük şeyleri varmış gibi, gerçek şu ki bunu neden düşündüğümü bilmiyorum, Tanrı aşkına, gerçek şu ki Çin’deki bir çölün ortasında Yueyaquan Gölü adında küçük bir göl varmış, gerçek şu ki bunu neden biliyorum ki, yüzen morslar, gerçek şu ki orada 150 santimetre uzunluğunda bir penguen fosili bulmuşlar, gerçek şu ki bu devasa, ve tüm paleontolojistlerin tek söyleyebildiği şey “İyiymiş,” olmuş, kayıp küpem, Ben’in su projesi, Ben uyuyor, Gillian uyuyor, gerçek şu ki Jake’in hâlâ merdivenlerden aşağı paldır küldür inmemiş olmasına şaşırıyorum, minik battaniyesini emerek, yüzü heykel gibi, Rushmore Dağı Anıtı, Başkan Taft, gerçek şu ki dört çocuk sahibi olmanın en iyi tarafı insanların sizi rahat bırakması, gerçek şu ki muhtemelen çocuklarımın arkasına fazla saklanıyorum, gereğinden fazla, Kaplan anneler, saçını süpürge eden anneler, kuralcı anneler, oyun kuralları, gerçek şu ki eğer çocuklarınız varsa sizi kimse görmek istemiyor, en iyi arkadaşlarınız bile, Nanya, Anat, Jess, gerçek şu ki hepsi de kafam çocuklarla meşgul olduğu için düzgün düşünemediğimi varsayıyorlar, ve haklılar da, aşağı yukarı, çoğu zaman, ateşböcekleri, helikopter böcekleri, sivrisinekler, meyve sineği, el bileği, FOOSH sakatlığı, gerçek şu ki artık Jess’in adresini dahi bilmiyorum, gerçek şu ki onca insan hayatınızdan çıkıyor, onları bırakıyorsunuz, tüm eski arkadaşlarınızı, ve sonra da çocuklarınız büyüyüp evden gidiyor, bundan sonra siz ne yapacaksınız asıl sorun bu, boyunburanlar, sinekkuşları, ala kanatlı karatavuklar, dalgıçkuşları, gerçek şu ki Ben en az altmış milyar dünya benzeri gezegen daha var diyor, sırf Samanyolu’nda, ve acaba hepsinde annelik kavramı var mıdır merak ediyorum, gerçek şu ki acaba o gezegenlerde Land O’Lakes ürünleri var mıdır, kutup ayıları, buz dağları, aysberg, marul, Titanik, gerçek şu ki Bourgogne kazası belki de Titanik’ten daha feciydi, gerçi Titanik’te daha çok insan ölmüş, gerçek şu ki Titanik’te yolcu sayısının yalnızca üçte birine yetecek kadar cankurtaran filikası varmış ve bunları da denize indirmeyi filan kimse bilmiyormuş, gerçek şu ki bu düpedüz aptallık, gerçek şu ki Titanik’in enkazı hâlâ denizin beş bin metre altında öylece yatıyor, gerçek şu ki epey aşağıda, duygusal enkaz, gerçek şu ki Lucerne tereyağını Land O’Lakes’inkilere tercih ediyorum, AEP, ATM, AA, AAA, A-AAABA Çilingir Hizmetleri, IBM, ICBM, BM, gerçek şu ki çok fazla et tüketiyoruz, gerçi Leo da çok fazla karbonhidrat tükettiğimizi söylüyor, gerçek şu ki her üç beş yılda bir eriştenin ölümcül bir gıda olduğuna karar veriyorlar, ama ben inanmıyorum, gerçek şu ki erişte bana gayet masum görünüyor, genel olarak, çocuklar varken pratik de, gerçek şu ki Krispy Kreme veya domuz rostosu gibi şeylerin tehlikelerinden hiç bahsetmiyorlar, bunca tehlike varken ortalıkta, ortanca çiçeği, gerçek şu ki “ortanca” gibi bir kelimeye pek ihtiyacınız olacağını düşünmezsiniz ama yine de cebinizde durması iyidir, gerçek şu ki ihtiyaç duyduğunuz zaman aklınıza gelmezse sizi utandırabilecek türden bir kelime bu, gerçek şu ki tıpkı Hamlet, veya Cher veya Miley Cyrus gibi isimleri unutmaya benzer bir şey, gerçek şu ki İrlandalılar “hatıralarla sarhoş” oluyorlar, gerçek şu ki insanlar sizden ortanca kelimesi gibi belli şeyleri bilmenizi bekliyorlar, evet bunu yapıyorlar, en azından bazı insanlar, ortanca, ortanca, ve bilmiyorsanız sizin tuhaf olduğunuzu düşünüyorlar, gerçek şu ki bu zıkkımı bir yere yazmam gerekiyor ki tekrar unutmayayım, ama o zaman da nereye yazdığımı unutacağım, her neyse “ortanca”yı bir daha unutacağımı sanmıyorum zaten, gerçek şu ki bu konuda dersimi aldım, elmalar, elma-soyucu, gerçek şu ki buzdolabına yapıştırabilirim, yazdığım kâğıdı yani, elma-soyucuyu değil, gerçek şu ki onu orada kimse fark etmez, bir sürü magnet ve ıvır zıvırın arasında, ve fark etseler dahi onu oraya koyduğumu asla tahmin edemezler, gerçek şu ki bir defasında Casanova’nın ismini unutmuştum ve bunu saklamak zorunda kalmıştım, gerçek şu ki konu nereden oraya geldi bilmiyorum ama bir şekilde geldi, gerçek şu ki sanırım öyle ya da böyle bahsi geçen o isimlerden, gerçek şu ki lavaboya gitmem gerekiyor, hela, tuvalet, alet, gerçek şu ki bazen neredeyse iş işten geçene kadar bekliyorum, ışığı yak, ışık düğmesi, Bu ferahlık için, çok teşekkürler, gerçek şu ki hepimiz sürekli tuvalete gitmek zorundayız ve bu usandırıcı, çok usandırıcı, dolunay, sabun, gerçek şu ki şimdi de gözüme bir şey kaçtı, Tavuklar yumurtlar derler, vazelin, kulak çubuğu, gerçek şu ki çocukların banyosunda biraz vazelinimiz vardır kesin, KULLANMAYIN, gerçek şu ki çocukların banyosunu ne zaman kullansam siyatiğim tutuyor, yani, ufak bir sancı en azından, gerçek şu ki eğilmeyi sevmiyorum, ve oturacak yer çok alçakta, gerçek şu ki ne zaman gerilsem siyatiğim tutar, gerçek şu ki bu yüzden şu an etrafı süpürmüyorum, veya ağır şeyler kaldırmıyorum veya mutfak zeminini yıkamıyorum veya çocukların lavabosunu kullanmıyorum çünkü benim için çok alçak, yüksük, burgu makarna, burmak, origami, ocakbaşı, pilav, lapa, mısır unu lapası, mısır unu turtası, lapa lapa, can cana baş başa, topraktan yine toprağa, yürek yüreğe, ♫Misk faresi misk özünü nasıl korur? Yüreğiyle!♫, yürek, kalp, kalp yarası, kalp ameliyatı, Korkunç Kazada Sekiz Can Kaybı, gerçek şu ki herkes kalkmadan önce bulaşıkları yıkamam gerekiyor, yıkamam şart, gerçek şu ki ben pasaklıyım, pasaklı, pespaye, pipi, çük, küçük, küçük eller, T-Rex, sarı oyuncak traktör, gerçek şu ki birkaç parça bulaşığı yıkamak çok da uzun sürmüyor, en fazla on dakika, atla deve değil, o zaman neden bu direniş, gerçek şu ki her gün kendimi zorlamam gerekiyor, günde on defa filan, gerçek şu ki diğer ev işlerini de coşkuyla yapmıyorum ama bulaşıklar iç sıkıyor derdi Anat hep, ve çocukların da onlardan içi sıkılsın istemiyorum, veya Leo’nun da, veya benim de, gerçek şu ki Leo’nun burada tüm gün ne olup bittiğinden haberi yok, gerçek şu ki işin içeriğini bilseydi kafayı yerdi, dört çocuğu beslemenin, giydirmenin, yerleştirmenin, onlara çobanlık etmenin ne olduğunu bilseydi, onları gütmenin, çocuk-gütme, gerçek şu ki artık tüm yaşamım onların ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılamakla geçiyor, tuvaletleri temizlemekle, beslenme çantalarını hazırlamakla, kişisel eşyalarını etiketlemekle, saçlarını yıkayıp taramakla, her şeyi tartışmakla, kayıp şeyleri aramakla, bulmama yardımcı olsunlar diye fanuropita kekleri yapmakla, kalasta yürümekle, Aziz Fanuryos, “Ahoy, canlarım!”, asker mutfağı, levazımcı, Subay Yemekhanesi, ekmeğini taştan çıkarmak, kayıp şeylerin azizi, ve kayıp davaların ve ümitsiz vakaların da, gerçek şu ki ben de ümitsiz bir vakayım, azizler, Katolikler, Yunan Ortodoks, Aziz Martin, gerçek şu ki Aziz Martin’i severim, gerçek şu ki Polonya’da onun adına özel bir kruvasan yapıyorlar, gerçek şu ki o gerçekten de fakirlere yardım etmeyi severmiş, ve biz fakiriz, borç almak, yaş almak, babayı almak,
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıÖrdekler, Newburyport
- Sayfa Sayısı1043
- YazarLucy Ellmann
- ISBN9786259926100
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviYedi Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yüzyıllık Yalnızlık ~ Gabriel Garcia Marquez
Yüzyıllık Yalnızlık
Gabriel Garcia Marquez
Yüzyıllık Yalnızlık‘ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli, kocaman bir evde, toprak yiyen...
- Boncuk Oyunu ~ Hermann Hesse
Boncuk Oyunu
Hermann Hesse
Hesse, on yılı aşkın meşakkatli bir çalışmanın ardından, tüm dünyanın savaş cehennemini yaşadığı 1943’te İsviçre’de yayımladığı “BONCUK OYUNU” romanında, Doğu ve Batı felsefelerinin kusursuz...
- Kaçırılan ~ Robert Louis Stevenson
Kaçırılan
Robert Louis Stevenson
17 yaşındaki David Balfour, mirasını almak için yola koyulsa da amcası tarafından tuzağa düşürülür ve Amerika’da köle olarak satılmak üzere Ahit gemisiyle kaçırılır. Ancak...