ÖLÜM BİZİ AYIRANA DEK…
Günümüzün en popüler fantastik edebiyat yazarları tarafından kaleme alınan on bir öykünün kahramanları cinler, periler, melekler, iblisler, hatta zombiler. Hepsi korkunç, hepsi tehlikeli, ama bir o kadar karşı konulmaz ve cezbedici. Ucunda ölüm bile olsa aşkları vazgeçilmez, öpücükleri sihirli.
***
İçindekiler
GİRİŞ 7
KATİL’İN ÇIRAĞI Michelle Zink 11
RUH KAVANOZU Karen Mahoney 36
KAYIP Justine Musk 92
VERMILLION Daniel Marks 116
NİCE MUTLU YILLARA Daniel Waters 178
LANGEAIS ZİNDANLARI Becca Fitzpatrick 208
KORUYUCU CİN Michelle Rowen 237
TAVŞAN AYI Carrie Ryan 274
HİÇ BÜYÜMEYEN AJAN Sarah Rees Brennan 311
MACERACI Diana Peterfreund 344
ULSTER’IN TAZILARI Maggie Stiefvater 304
Yazarların Biyografileri 409
Giriş
Zombi… Günlerinde Aşk?
Bu sözcükler, Nobel Ödüllü yazar Gabriel Garcia Marquez’in ünlü romanı Kolera Günlerinde Aşk’ı (okumadıysanız okuyun!) klasik anlamda çağrıştırmasa da, benim iddiam; Duyu ve Duyarlılık ve Deniz Canavarları ile Kraliçe Victoria: İblis Avcısı gibi eserlerden sonra, bunun da büyük bir olasılıkla bir sonraki sene ya da ondan sonraki sene yayınlanmak üzere bir yayınevi tarafından listeye alınmış olduğudur.
Aşkın öbür tarafına hoş geldiniz. Aşkın karanlık bir yüzü varsa eğer, (ki Tanrıya şükür vardır) bu odur. Burada aynanın içinden geçiyoruz, millet. Burası, Alice’in başını onca derde soktuğu yerdir. Kim onu suçlayabilir ki? Her şeyin öbür yüzü daima en iyi olandır ve geleneksel bir aşk, sizi yalnızca bir yere kadar götürecektir. (Ve “ölümcül”ün sizi kandırmasına izin vermeyin. O kadar da kötü değildir. Daha ziyade iyi Michael Jackson’ın tarzındaki “kötü” gibidir. Ama zaman zaman da… kötüdür -gerçekten, hakikaten, sahiden kötüdür… kesinlikle eğlenceli olmayan, dehşet verici bir şekilde o-denli-hoş olmayan bir türdedir.
Ölümcül öpücükler hafif ve canlıdır; büyülüdür -dünyadaki tüm kötülükleri giderecek ve sizi yenilmez kılıp tüm yaşam çizginizin kaos ve belirsizlikler dünyasına sürüklenmesine yetecek kadar hafiftir. Ölümcül öpücükler aynı zamanda zifiri karanlıktır, arzuyla doludur… Ölümcül arzuyla -gece yarısı kadar karanlık, ihanet kadar tehlikeli, kontrol edilemeyecek kadar ölümcül, kalbi durduracak ve umarsızca bağımlılık (arabalardan müzik setlerini çaldıran, bozuk para almak için büyük annenizin cüzdanını soyup soğana çevirdiğiniz türden bir bağımlılık) yaratan bir arzuyla. Bunlar karanlıklarda verilen ve alınan öpücüklerdir; anonim ve dile getirilmeyen… Meraklı gözlerden saklanan. Hepsi sırdır. Ve sırlar hakkında ne dediklerini bilirsiniz…
Kaçamak bir öpücük alıp ışığa, yaşayan canlıların dünyasına dönmek daha iyidir. Işıklar söndüğünde, paranormal aşkınızın kollarında çok uzun kalmamak en iyisidir, yoksa karanlıkta dönüş yolunuzu asla bulamazsınız. Bu başka türlü bir aşktır; aşkın diğer yüzü, büyük “A“harfiyle başlayan aşktır: Aşk. Her şeyin o kadar güzel gideceğini size kim söyledi? Aşkın bir tuzak olduğunu, bir yalan, şeytani bir sözleşme, sizi ölümcül darbeye hazırlamak için alçakça amaçlarla sizi yumuşatan sihirli yaratıklar tarafından yapılan bir büyü olduğunu anlamadınız mı?
Bir parça paranormal aktiviteyle uğraşmayı seçerseniz, ev yaşamınız katlanılmaz bir hâl alacaktır. Ebeveynleriniz muhtemelen iblislerle olan çifte randevunuza kaşlarını çatacaklardır, (“Ölülerle iletişim kurmak yerine, cebir ödevini yapman gerekmez mi, küçük hanım?”) Gözleri pırıl pırıl parlayan yakışıklı çocukların, sizi tamamen yutmadan önce, daha lezzetli gelmeniz için yalnızca sevgi sözcükleri fısıldayacaklarını herkes bilir. Şimdiye dek, bunu öğrenecek kadar peri masalı okumuşsunuzdur sanırım. (Ah, ama bu o kadar da kötü değildir. Michael Jackson’ı hatırlayın… yukarıya bakın.)
Ölümden sonra, ölümcül aşk, âşığın anılarında ölümsüz sadakatin, yaşamı olumlayan görkemini yaşamaya devam eder (ayyy…) Ama, öyle midir? Gerçekten aşk mıdır bu? Bu… ölebilen bir aşk mıdır? Nasıl iğrenç bir aşktır bu?
Paranormal aşkı seçin ve ilişkinizi sonsuza dek sürdürün! Demek istediğim, bütün gerçek aşkların bir reanimasyondan sağ salim çıkmayı başarması gerekmez mi… ya da ikisinden?
Trlsha Telep
.
Katil’in Çırağı
MICHELLE ZINK
Etrafımı saran adamlar tarafından itilip kakılmamaya çabalayarak kalabalığın arasında kendime yol açtım. Gür, sarı saçlarımı bir şapkanın altına saklamak benim için daima zor olmuştu ve şapkanın altında duracaklarından asla emin olamazdım. Saçlarım şapkanın altından çıkarlarsa, bu durum yalnızca odadaki kaba saba adamlar için değil, aynı zamanda onların aralarında pusuya yatmış zebani için de bir uyarı olacaktı.
Hem bir kadın, hem de Düşmüş Meleklerin Torunları’ndan biri olmamın ortaya çıkması, böyle bir topluluğun içinde öldürülmeme -veya daha da fenasına neden olabilirdi.
Adamlar iğrençtiler ve kalabalığa dalga dalga yayılan bir enerjiyle sıkıca sarmalanmışlardı. Heyecanlarını hissedebiliyordum. Çaresizliklerini. Bütün yaşamları boyunca çalışacaklar ve yetersiz bir ücretten ancak biraz daha fazlasını kazanabilecekler, ara sıra sokak kavgalarına karışacak ve erkenden ölümü yaşayacaklardı. Kalabalığın sınırlarına doğru ilerlerken, bir an onlar için bir acıma duygusuna kapıldımsa da bu duygum hızla kayboldu.
Bu insanlar asla bulundukları konumun ötesine geçemeyeceklerdi. Büyük bir olasılıkla kömür tozu solumalarından veya New York şehrimizdeki fabrikalardan birinde başlarına gelecek bir kazadan ötürü genç yaşta öleceklerdi.
Ve bu insanlar, ailelerinin Bael* gibi bir iblis tarafından infaz edildiklerini kesinlikle göremeyeceklerdi.
Ve bana göre, bu durum onlar için çok daha iyi olacaktı. Ben kalabalığın önlerine yaklaştıkça, adamlar da daha fazla itişip kakışmaya başladılar. Terk edilmiş binanın ortasına kurulmuş derme çatma ringi daha iyi görebilecekleri bir yer kapmaya çalışırlarken, bol gömlekleri terli vücutlarına yapışmıştı. İlk iki yarışmacının henüz dövüşçülere ayrılmış olan bölüme henüz girmemiş olmaları, Bael’i görmem için en iyi fırsatı sunuyordu bana. Dövüş başladığında, adamlar ön tarafa üşüşüp, iyice balık istifi gibi dizileceklerdi.
Saklanacak bir yer arayarak önlere doğru ilerledim ve aradığım şeyi duvarların dibinde pusuya yatmış gölgelerin arasında buldum. Dövüşü doğru düzgün göremeyeceğim kadar arkalarda bir yerdi, ancak odayı bütünüyle incelemem için mükemmeldi. Karanlığa karışıp ufalanan duvara yaslandım.
Bakışlarım kalabalığı taradı, gözlerim karşımdaki duvara dayanmış olan Bael’i görene kadar sakallı, pis adamları atlayıp geçti. Bael de benim gibi karanlıkların içindeydi ve ölümlü adamların geniş omuzlarıyla sakallı yüzlerinin arasından yüzünün sadece yarısı görülebiliyordu. Buna rağmen, cildi bir çocuğunki kadar pürüzsüz, giysileri tiril tiril ve lekesiz olduğu için onun kimliğinden emin olmak kolay olmuştu.
Bunun bir aldatmaca olduğunu biliyordum. Ailemi katletmiş olan iblisin, duvara yaslanmış olan yakışıklı ve sarışın beyefendinin kılığına bürünmüş olduğuna dair en ufak bir kuşku yoktu zihnimde. İçimde dalgalar hâlinde kabarmaya başlayan öfke, ayaklarımdan başlayarak yüzüme sıcak basana dek yoluna devam etti.
Bekleme süresi dolmuştu. Şimdi bu işi bitirmenin zamanıydı. Onunla.
Onun bedel ödemesinin vakti gelmişti artık.
Parmaklarım bakmadan bıçağımın sapını buldu ve ben hazırlık pozisyonumu alırken, babam bir an yanımda belirdi. Ben alanın karşısındaki uzak hedefime odaklanırken, babamın elinin hâlâ omzumda olduğunu ve kolumu yönlendirdiğini hissedebiliyordum.
Vur hedefini Rose, vur hedefini.
Bıçağı, Bael’in kara, kapkara yüreğine saplamaya can atarak öne doğru bir adım attım.
“Senin yerinde olsaydım bunu yapmazdım.” Duraksamama neden olan kulağımın dibindeki mırıltı değildi; donup kalmama, kolumun üst kısmını sımsıkı yakalamış olan el yol açmıştı.
Sırtımı Bael’e dönmeyecek kadar akıllıydım. Dönmek yerine, vücudumun hâlâ öne dönük olarak kalmasını sağlayıp başımı eğdim ve şapkamın kenarından, benimle konuşan genç adama düşmanca baktım.
“Ben de bunu yapmazdım.” Bakışlarımın, hâlâ kolumu kavramış olan eline kaymasına izin verdim. “Yani, senin yerinde olsaydım eğer.”
Odadaki gürültü ve hareketliliğin arasında, genç adamın yüzünden hızla bir dizi ciddi ifade gelip geçti. Belirgin elmacık kemikleri, kulaklarının üzerinde kıvrılmış koyu renk saçlar, ortamın loşluğunda bile parlayan koyu mavi gözler.
Kolumu tutan elini gevşeterek, “Anlıyorum,” dedi. “Ama görürse, seni de öldürür.”
Bir an için bütün sesler kesilmişti âdeta ve benim tek duyduğum onun sözleri olmuştu.
Görürse seni de öldürür.
Sanki ailemin katledilmesinden haberdardı.
Elimi bıçağın sapından çekip şaşkınlıkla genç adama baktım, “Öncelikle, anlamıyorsun. Muhtemelen anlayamazsın. İkincisi de…” kolumu sert bir hareketle çektim, “kimsin sen?”
* * *
“Gidelim.” Olanca gücümle kendimi kurtarmaya çabalamama karşın, genç adam hâlâ kolumu tutuyordu.
Binanın girişine doğru ilerlerken aslında korkmam gerekirdi. Ama o beni Bael’den uzaklaştırıyordu ve bu davranışı bir şekilde ikimizin de aynı tarafta olduğumuza inanmama sebep olmuştu.
Biz ilerlerken kalabalık ikiye ayrılıyor, herkes bir kenara çekilirken genç adam insanlarda tuhaf, dile getirilmeyen bir saygı uyandırıyordu.
“Tek başıma da yürüyebilirim, biliyorsun.” Kıvranarak son bir kez onun elinden kurtulmaya çabaladım, ancak parmakları bir kıskaç gibi koluma yapışmıştı.
“Hiç kuşkum yok,” dedi. “Fakat ben yakın durman gerektiğini düşünüyorum. Görünüşe göre bir refakatçimiz var.”
Ne kastettiğini anlayabilmem için biraz zaman geçmesi gerekti ve kapıya vardığımızda arkama, Bael’in durduğu yere baktım. İşte o zaman anladım.
Bael orada değildi.
Yerini hızla utanca bırakan feci bir korkuya kapıldım. Korku, intikamla aynı anda var olamazdı.
Genç adam beni kapıdan gecenin soğuk havasına çıkarırken, “Hiç olmazsa bana adını söyleyebilir misin?” diye sordum.
İçini çekti ve ben, görünüşe göre ikimiz de kaçmaktayken onun bu denli soğukkanlı görünmesine hayranlık duydum. “Adım Asher. Şimdi, ben Bael’in görüş alanından çıkmanın yolunu bulmak için düşünürken, biraz sessiz olabilir misin?”
Onun bu sözleri başka hiçbir şeyin susturamayacağı gibi susturdu beni. Bu sözler gerçekten de, onun Bael’i ismen tanıdığının doğrulanmasıydı. Babamla annemin dışında hiç kimsenin, iblisin adını yüksek sesle bir kez bile telaffuz ettiğini duymamıştım.
Bu da, kolumu tutan genç adamın tek bir şey olabileceği anlamına geliyordu.
Dünyanın dört bir yanına dağılmış olsalar da, Düşmüş Meleklerin başka torunları olduğunu biliyordum. Bael gibi pisliklere karşı kendilerini koruyabilmek amacıyla yeraltına inmişlerdi. Ve aramızda, Düşmüş Meleklerin Torunları’nın infaz edilmelerini yumuşatma girişiminde bulunan Katillerin de olduğunu bilmemize rağmen, onlar hakkında konuşmuyorduk. Katiller bizim dünyamızın karanlıkları arasında sessizce hareket ediyorlar, dünyevi bir güven ve birliktelik yaşamadan kendi görevlerini yapıyorlardı.
Asher adındaki genç adam beni telaşla, ufalanan taş basamaklardan aşağı indirip her birkaç adımda bir titreşen dumanlar çıkaran sokak lambalarının bulunduğu yan karanlık yola çıkardığında, daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Asher yalnızca bir kere arkasına baktı ve alçak sesle küfretti.
“Acele etmemiz lazım. Sanırım seni gördü. Onu ekene kadar gizlenebileceğimiz bir yer bulmak zorundayız.”
Aniden durdum, Asher’ı da durmaya zorladım. “Ben onu ekmek istemiyorum. Ben onu öldürmek istiyorum.” Sesimin titremesine içimden lanetler yağdırdım.
————
* Baal veya Bael: Hristiyan iblis. Cehennemin şeytanî güçlere sahip yedi prensinden biri. Şeytan ve cinlerin varlıklarını araştıran Hristiyan bilimine göre Bael Doğu’da hüküm süren ilk ve esas hükümdardır. İngiltere’nin bağnazlık dönemlerinde ya Şeytan’la kıyaslanmış ya da onun başasistanı olarak kabul edilmiştir. (ç.n.)
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Antoloji-Derleme Fantastik Roman (Yabancı)
- Kitap AdıÖp Beni Öldüresiye - On Bir Paranormal Aşk Hikayesi
- Sayfa Sayısı416
- YazarKolektif
- ÇevirmenFüsun Talay
- ISBN9786055261382
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviKarakedi Yayınları / 2013
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Işık Bahçeleri ~ Amin Maalouf
Işık Bahçeleri
Amin Maalouf
Hoşgörü peygamberi Mani’nin inancı ve öyküsü Hıristiyanlık çağının şafağında, İsa’nın ölümünden iki yüz yıl sonra başlar. Bizim çağımızın da kahramanı olabilecek Mani, yaşam öyküsüyle,...
- Bekleyiş ~ Ha Jin
Bekleyiş
Ha Jin
Askeri doktor olan Lin Kong, yaşlı anne babasının ısrarıyla, iyi huylu ama basit bir kız olan Shuyu ile evlenir. Ancak karısıyla hiçbir şeyi paylaşamaz. Lin başka bir şehirdeki askeri bir hastaneye tayin olunca, evinden ayrılır ve ailesini yılda sadece on gün ziyaret edebilir. Genç adam işi ve kitaplarıyla doldurduğu hayatından şikayetçi değildir.
- Bir Erkek Olarak Yaşamım ~ Philip Roth
Bir Erkek Olarak Yaşamım
Philip Roth
Peter ve Maureen’in bir sahtekârlığın üzerine inşa edilmiş tekinsiz evlilikleri çıkışı mümkün olmayan bir bataklığa dönüşür. Maureen, yetenekli bir yazar olan Peter’ın ilham perisi...