Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Önemi Yok
Önemi Yok

Önemi Yok

Agota Kristof

Yarın, şu evim dediğim şeye sahip olacağım nihayet, büyük bir şehrin yoksul bir semtinde. Yoksul bir semt, zira insan yoktan nasıl zengin olur, dışarlıklıyken,…

Yarın, şu evim dediğim şeye sahip olacağım nihayet, büyük bir şehrin yoksul bir semtinde. Yoksul bir semt, zira insan yoktan nasıl zengin olur, dışarlıklıyken, hiç yeri yurdu olmamışken, zengin olmayı da istememişken?

Bir adam köpeğine son kez sarılırken heykele dönüşüyor. Bir kadın, kocasının uyurken tam da yerdeki baltanın üzerine düşüp ölmesine anlam veremiyor. Bir çocuk, doğar doğmaz onu terk eden ebeveyninden mektup bekleyerek her gün iki kez posta kutusunu kontrol ediyor. Bir başkası, çocukluğunun bir tren penceresinden kayboluşunu izliyor. Deliliğin, umutsuzluğun, yalnızlığın, yersiz yurtsuzluğun zehri, yaşamın her zerresini istila ediyor.

Yazarın 1956’daki zorunlu göçünün ardından hayallerinden, çocukluğundan ilhamla yazdığı yirmi beş öyküden oluşan Önemi Yok tuhaf, rahatsız edici, absürd ve bir o kadar da dokunaklı bir kitap.

“Kristóf’un cümleleri iskelet gibi, kan ve deriden titizlikle arındırılmış tarifsiz bir hüznün anıları.”

The New York Times

İçindekiler

Balta ………………………………………………………………………. 11
Kuzey Treni …………………………………………………………….. 13
Evimde …………………………………………………………………… 17
Kanal ……………………………………………………………………… 19
Bir İşçinin Ölümü ……………………………………………………. 23
Artık Yemek Yemiyorum …………………………………………… 25
Öğretmenler …………………………………………………………… 27
Yazar ……………………………………………………………………… 29
Çocuk ……………………………………………………………………. 31
Ev …………………………………………………………………………. 33
Kız Kardeşim Line, Erkek Kardeşim Lanoé ………………….. 39
Önemi Yok ……………………………………………………………… 41
Posta Kutusu …………………………………………………………… 43
Yanlış Numaralar ……………………………………………………… 47
Kırsal ……………………………………………………………………… 55
Sokaklar …………………………………………………………………. 59
Çark ………………………………………………………………………. 65
Hırsız …………………………………………………………………….. 67
Anne …………………………………………………………………….. 69
Davet …………………………………………………………………….. 71
İntikam ………………………………………………………………….. 75
Bir Şehirden ……………………………………………………………. 77
Ürün ……………………………………………………………………… 79
Düşünüyorum …………………………………………………………. 81
Babam ……………………………………………………………………. 85

BALTA

“Buyrun doktor bey. Evet, burası. Evet sizi çağıran bendim. Kocam bir kaza geçirdi. Evet, sanırım durumu ciddi. Hatta çok ciddi. Üst kata çıkmamız lazım. Yatak odamızda. Bu taraftan. Kusura bakmayın, yatak dağınık. Ortalığı kan revan içinde görünce elim ayağım tutmaz oldu haliyle. Temizleyecek cesareti bulabilecek miyim bakalım. Olduğu gibi bırakıp çıkar gider başka bir yerde yaşarım herhalde.

Oda burası işte, buyrun. Şurada, yatağın yanında, halının üzerinde. Kafasına balta saplanmış. Muayene etmek ister misiniz? Tabii yapın muayenenizi. Gerçekten saçma sapan bir kaza, değil mi? Uykusunda yataktan düştü, tam da şu baltanın üzerine düştü.

Evet, balta bizim. Normalde salonda durur, şöminenin yanında, odun kesmek için.

Yatağın yanında ne işi mi var? Hiçbir fikrim yok. Baltayı komodinin kenarına kendisi yaslamış olmalı. Hırsız girer diye korkuyordu herhalde. Evimiz epey tenhada.

Ölmüş diyorsunuz ha? Ben de görür görmez anlamıştım öldüğünü. Yine de en iyisi bir doktor baksın da kesin kararı o versin diye düşünmüştüm.

Telefon etmek mi istiyorsunuz? Ah sahi ya! Ambulans çağıracaksınız değil mi? Polis mi çağıracaksınız? Neden polis çağıracaksınız ki? Altı üstü bir kaza. Alt tarafı yataktan düştü, baltanın üzerine. Evet biliyorum, pek sık olmaz böyle kazalar. Ama bunun gibi bir sürü saçma sapan iş gelebiliyor insanın başına.

Ah! Yoksa baltayı yatağın kenarına benim koyduğumu mu düşünüyorsunuz, üstüne düşsün diye? Ama yataktan düşeceğini nasıl bilebilirdim ki!

Yoksa onu benim ittiğimi mi düşünüyorsunuz, sonra da sakin sakin uyuduğumu, kocaman yatağımızda nihayet tek başıma, horultusunu işitmeden, kokusunu duymadan!

Hadi canım, aklınıza böyle şeyler getiriyor olamazsınız doktor bey, yok artık…

Doğruya doğru, iyi uyudum. Yıllar var ki böyle iyi uyumamıştım. Sabahın 08.00’inde uyanabildim ancak. Pencereden dışarıyı seyrettim. Rüzgâr vardı. Beyaz, gri, puf puf bulutlar güneşin önünde oynaşıyorlardı. Kendimi mutlu hissediyor ve bulutların nasıl da bilinmezliklerle dolu olduklarını düşünüyordum. Belki dağılıp gideceklerdi –öyle hızlı geçip gidiyorlardı ki– belki de bir araya gelip tepemizden aşağı yağmur halinde ineceklerdi. Benim için fark etmezdi. Yağmuru çok severim. Zaten bu sabah her şey bana harika görünüyordu. Kendimi hafiflemiş, bir yükten kurtulmuş gibi hissediyordum, öyle uzun zamandır taşıyormuşum ki o yükü… İşte tam o sırada başımı çevirdim ve kazanın farkına vardım, hemen size telefon ettim.

Siz de mi telefon etmek istiyorsunuz? Telefon şurada. Ambulans çağırıyorsunuz. Cesedi götürmek istiyorsunuz değil mi?

Ambulansı benim için mi çağırdınız? Hiçbir şey anlamıyorum. Yaralı değilim. Hiçbir yerimde ağrı sızı yok, çok iyi hissediyorum kendimi. Geceliğimin üzerindeki kan, kocamın kanı o, üzerime fışkırmıştı, tam da…”

KUZEY TRENİ

Parkta bir heykel, terk edilmiş garın yakınında.

Bir köpek ve bir adamı tasvir ediyor.

Köpek ayakta, adamsa diz çökmüş, kollarını köpeğin boynuna sarmış, başını hafifçe eğmiş.

Köpek gözlerini dikmiş garın sol tarafında uzanan uçsuz bucaksız ovaya bakıyor, adam gözlerini, köpeğin sırtının üzerinden dümdüz ileriye dikmiş, uzun zamandır hiçbir trenin geçmediği ot bürümüş raylara bakıyor.

Hizmet dışı bırakılana kadar gar sayesinde hayata bağlanan kasaba terk edilmiş. Doğa ve sessizlik sevdalısı bir avuç kasabalı yaz aylarını geçirmeye hâlâ buraya geliyor ama hepsinin otomobili var.

Bir de parkta gezinen, köpek heykelini yonttuğunu ve hayvana sarıldığı sırada –onu çok seviyormuş çünkü–taşlaşıp kaldığını söyleyen yaşlı adam var.

O halde nasıl olup da hâlâ karşılarında kanlı canlı durabildiğini sorduklarında, bir sonraki Kuzey trenini beklediğini söylüyor saf saf. Artık Kuzey’e tren olmadığını, hiçbir yere tren olmadığını söylemeye kimselerin dili varmıyor. Arabayla götürmeyi teklif ediyorlar ama başını iki yana sallayıp itiraz ediyor.

“Hayır, arabayla olmaz. Garda bekliyorlar beni.”

Gara, Kuzey’deki hangi gara isterse oraya götürmeyi teklif ediyorlar.

Yine başını sallıyor.

“Hayır, teşekkür ederim. Trenle gitmem gerek. Mektup yazdım. Anneme. Ve karıma. Akşam sekiz treniyle geleceğimi yazdım. Karım çocuklarla birlikte beni garda bekliyor. Annem de bekliyor. Babam öldüğünden beri onu toprağa vermek için bekliyor. Cenazeye gideceğime söz verdim. Karımla çocuklarımı da tekrar görebilmeyi umuyorum… Terk ettiğim karımla çocuklarımı. Evet terk ettim onları. Büyük bir sanatçı olmak için. Resim yaptım, heykel yaptım. Şimdiyse geri dönmek istiyorum.”

“Ama tüm bunlar ne zaman yaşandı, annenize, karınıza yazdığınız mektuplar, babanızın cenazesi, yani hepsi?”

“Tüm bunlar… beni bırakmak istemeyen köpeğimi zehirlediğim zaman yaşandı. Ceketime, pantolonuma asılıyor, trene binmek istediğimde acı acı uluyordu. Ben de onu zehirledim ve heykelin altına gömdüm.”

“Heykel var mıydı o zaman?”

“Hayır, ertesi günü yaptım onu. Buraya, köpeğimin mezarının üzerine yaptım heykelini. Kuzey treni geldiğinde onu son bir kez daha kucakladım ve… boynuna sarıldığım anda taşlaştım kaldım. Ölü olsa bile onu bırakıp gitmemi istemiyordu.”

“Ama yine de buradasınız işte, tren bekliyorsunuz.”

İhtiyar gülüyor:

“Sandığınız kadar deli değilim. Var olmadığımı çok iyi biliyorum, taştanım ben, köpeğimin sırtına uzanmış kalmış… Buradan artık tren geçmediğini de biliyorum.

Babamın çok uzun zamandır toprağın altında olduğunu da, annemin, onun da öldüğünü ve beni hiçbir garda beklemediğini, kimsenin beni beklemediğini biliyorum. Karım yeniden evlendi, çocuklarım yetişkin oldu. Ben ihtiyarım efendim, çok ihtiyar, düşünebileceğinizden çok …

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat Öykü
  • Kitap AdıÖnemi Yok
  • Sayfa Sayısı96
  • YazarÁgota Kristóf
  • ISBN9789750762253
  • Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Büyük Defter – Kanıt – Üçüncü Yalan ~ Agota KristofBüyük Defter – Kanıt – Üçüncü Yalan

    Büyük Defter – Kanıt – Üçüncü Yalan

    Agota Kristof

    Agota Kristof’tan savaş, yıkım, göçmenlik, kimlik, insanlık ve yazmak üzerine tüyler ürpertici bir üçleme… Zamanın ve adın olmadığı bir coğrafyada, savaşın, felaketin, yoksulluğun ortasında...

  2. Okumaz Yazmaz ~ Ágota KristófOkumaz Yazmaz

    Okumaz Yazmaz

    Ágota Kristóf

    Şifreli yazılarımı tuttuğum hatıra defterimi ve ilk şiirlerimi Macaristan’da bıraktım. Erkek kardeşlerimi, annemi babamı, haber bile vermeden, bir veda bile etmeden geride bıraktım. Ama...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Deli Kadın Hikayeleri ~ Mine Söğüt Deli Kadın Hikayeleri

    Deli Kadın Hikayeleri

    Mine Söğüt

    Size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım.Sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten şeylerden ibaret,doğurmaya mahkûm,çocuklarını kaybetmekle mühürlü,yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.İçlerine açılan...

  2. Birinci Tekil Şahıs ~ Haruki MurakamiBirinci Tekil Şahıs

    Birinci Tekil Şahıs

    Haruki Murakami

    Belki de bir anlamda gerçek aşktı bu. Ya da gerçek yalnızlık… Hepimiz öyle ya da böyle maske takarak yaşıyoruz. Bu vahşi dünyada maske takmadan...

  3. Mavi Bozkır ~ Hayati SönmezMavi Bozkır

    Mavi Bozkır

    Hayati Sönmez

    Büyüklerin arasında dolaşır, sohbetlerini can kulağıyla dinlerdim. Kuruyup kararmış bu adamlar çay, sigara ve dedikodu ile beslenirlerdi. Hikâyeleri, hele ki din büyüklerinin cenkleri, kerametleri...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur