Johnny Kavanagh her şeye sahipti.
Ragbi sveasında dikkate değer bir rakipti. Yıldız olmaya kararlı bir şekilde zirveye doğru tırmanıyordu. Yoluna herhangi bir engelin çıkması imkânsızdı, değil mi?
Tommen Koleji’ne yeni gelen utangaç kız bile bunu başaramazdı. Kederli gözleri ve gizlediği morlukları olan kız. Daha önce kimsenin yapamadığı kadar dikkatini dağıtan kız.
Uluslararası Yaz Kampı’nın sınırındaydı ve dengesini kaybetmemeye çalışırken aklını oyundan ayırmaması gerekiyordu. Dikkatini dağıtacak şeylerin büyük resmin önüne geçmesine izin vermemeliydi.
Peki ya kederli gözlere sahip yalnız bir kız bu resmin tamamını oluşturmaya başlarsa ne olurdu?
Shannon Lynch için hayat hiçbir zaman kolay olmamıştı.
Zorbalığa ve işkenceye uğramış, yeni bir başlangıç yapma umudu ve sürekli peşinde olan şeytanlardan kurtulma isteğiyle öğretim yılının ortasında Tommen Koleji’ne geçmişti.
Bu prestijli özel okuldaki ilk gününde, kötü şöhretli Johnny Kavanagh’la tanıştı.
Ona karşı hisleri yüzünden tam bir çıkmaza girmişti ve okulda dikkat çekmemeye çalışıyordu. Ancak ragbinin yükselen yıldızıyla hassas bir bağ kurduğu için yeniden zorbaların hedefi haline gelmeye başlamıştı.
Johnny ve Shannon kendilerini karmaşık bir arkadaşlığın içinde bulup aralarındaki inkâr edilemez çekimle boğuşurken, ilişkilerini tehdit eden engellerle yüzleşmek zorunda kalacaklardı.
*
1
BÜYÜK UMUTLAR
SHANNON
Takvimler 10 Ocak 2005’i gösteriyordu.
Yepyeni bir yıla girmiştik ve geçirdiğimiz Noel tatilinden sonra, bugün okulun ilk günü olacaktı.
Çok gergindim. O kadar gergindim ki, şu ana kadar en az üç defa kusmuştum.
Nabzım endişe verici bir hızla atıyordu. Dengesiz kalp ritmimin suçlusu olan anksiyete’ aynı zamanda kusma refleksimi kaybetmemin altında yatan sebepti.
Yeni okul üniformamı düzeltip banyo aynasındaki yansımama baktığımda kendimi güçlükle tanıyabildim.
Tommen Koleji armasına sahip lacivert bir süveterim, beyaz bir gömleğim ve kırmızı kravatım vardı. Diz hizasındaki gri eteğim cılız ve yeterince gelişmemiş bacaklarımı ortaya çıkarıyordu. Ten rengi külotlu çorap, lacivert renkli kısa bir çorap ve iki santimlik topuğa sahip ayakkabılarla dış görünüşüm tamamlanıyordu.
Oraya ait değilmiş gibi görünüyordum.
Kesinlikle öyle hissediyordum.
İçimi rahatlatan tek şey, annemin aldığı ayakkabıların boyumu 1.58 yapmış olmasıydı. Ancak buna rağmen yaşıma göre komik bir şekilde ufaktım.
Aşırı zayıf bir vücudum vardı, kızarmış yumurtaya benzeyen göğüslerimle yeterince olgunlaşmamış gibi görünüyordum. Benim yaşımdaki her kızı değiştiren ergenlik döneminden hiçbir şekilde etkilenmemiştim.
Sırtımdan aşağı dökülen uzun kahverengi saçlarımı kırmızı bir bandanayla yüzümden uzaklaştırmıştım. Yüzümde hiç makyaj olmaması, hissettiğim kadar genç ve ufak görünmemi sağlıyordu. Mavinin korkutucu bir tonuna sahip olan gözlerim yüzüme göre fazla büyük sayılırdı.
Beni daha insancıl gösterebileceğini düşünerek gözlerimi kısıp dolgun dudaklarımı ağzımın içine doğru çektim, onları daha ince bir hale getirmeye çalışıyordum.
Hiçbir işe yaramadı.
Hayal kırıklığıyla iç geçirirken parmak uçlarımla yanaklarıma dokunup kesik kesik nefesler verdim.
Kısa boyumun ve göğüslerimin eksikliğini olgun kişiliğimle telafi ettiğimi düşünmeyi seviyordum. Aklı başında, yaşlı bir ruha sahip olan bir kız gibi hissediyordum.
Büyükanne Murphy, hep omuzlarımın üstünde yaşlı bir zihinle doğduğumu söylerdi.
Bu bir noktaya kadar doğruydu.
Hiçbir zaman erkeklere ya da geçici heveslere düşkün biri olmamıştım.
Sadece… içimden gelmiyordu.
Bir verde. bizi olgunlaştıran şeyin yaş değil, hayatımızdaki acılar olduğunu okumuştum.
Eğer bu doğruysa, duygusal açıdan emekli olmuş bile sayılabilirdim. Çok uzun bir süre, diğer kızlar gibi olmadığım için endişe duymuştum. Kızların karşı cinse duyduğu dürtü ve ilgiye sahip değildim. Hiç kimseye karşı ilgi duymuyordum. Erkekler, kızlar, ünlü oyuncular, seksi modeller, palyaçolar. köpekler… Elbette sevimli yavru köpekleri ve tüylü büyük köpekleri seviyordum. Fakat geri kalan şeyler beni çok fazla ilgilendirmiyordu.
Öpüşmek. dokunmak veya bedendeki herhangi bir okşama ilgimi cekmiyordu. Düşüncesine bile katlanamıyordum. Sanırım ebeveynlerimin ilişkileri boyunca geçirdikleri boktan fırtınalar, hayatımı başka biriyle birleştirme fikrinden soğumama sebep olmuştu. Eğer sahip oldukları ilişki aşkı temsil ediyorsa, hiçbir şekilde bunun bir parçası olmak istemiyordum.
Yalnız olmayı tercih ederdim.
Dönülmez bir noktaya gelmeden önce şiddetli düşüncelerimden kurtulabilmek için başımı iki yana salladım. Aynadaki yansımama bakıp kendimi böyle günlerde nadiren yaptığım bir şeyi yapmaya zorladım.
Gülümsedim.
Derin nefes al, dedim kendi kendime. Bu senin için yeni bir başlangıç. Musluğu açıp ellerimi yıkadıktan sonra içimi yakıp kavuran kaygıyı söndürmek için çaresizce yüzüme su çarptım. Yeni bir okuldaki ilk günüm hakkında hakkında düşünmek ürkütücüydü.
Herhangi bir okul, arkamda bıraktığım okuldan iyi olmak zorunda. Aklıma gelen düşünce utançla irkilmeme sebep oldu. Okullardan, dedim keyifsiz bir şekilde. Çoğul konuşuyorum.
Hem ilkokulda hem de ortaokulda acımasız zorbalıklara maruz kalmıştım.
Yaklaşık dört yaşından beri bilinmeyen, zalimce bir neden yüzünden etrafımdaki çocukların öfkelerinin hedefi oluyordum.
Sınıfındaki çoğu kız, anaokulunun ilk günü benden hoşlanmadıklarına ve benimle iletişim kurmak istemediklerine karar vermişti. Oğlanların şakaları o kadar sadistçe olmasa da çok farklı bir tavır sergilememişlerdi.
Sokağımızdaki diğer çocuklarla iyi anlaştığım ve büyüdüğüm yerde hiç kimseyle en ufak bir tartışma bile yaşamadığım için bu durum bana mantıklı gelmiyordu.
Peki ya okul?
Okul benim için cehennemin yedinci çemberinden farksızdı. Dokuz senelik ilköğretim hayatım -normalde sekiz sene olsa da- bir işkence gibiydi”.
Anaokulu benim için o kadar stresli geçmişti ki, annem ve öğretmenim anaokulu yeni bir sınıfla tekrar etmem konusunda ortak bir karara varmıştı. Yeni sınıfımda da eskisi kadar acınası durumda olsam da birkaç yakın arkadaş edinmiştim. Claire ve Lizzie’nin dostluğu, okulu benim için daha katlanılabilir bir yer haline getirmişti.
Son senemizde, bir ortaokul seçme zamanımız geldiğinde arkadaşlarımdan ne kadar farklı olduğumu fark etmiştim.
Claire ve Lizzie gelecek eylülde Tommen Koleji’ne gidecekti. Çocuklarına paranın satın alabileceği en iyi eğitimi vermek isteyen ailelerin tercih ettiği pahalı ve seçkin bir okuldu. Ayrıca zengin ebeveynlerin kahverengi zarflarından gelen muazzam bir sermayeye ve birinci sınıf tesislere sahipti.
Bu arada, ben de kasaba meydanındaki aşırı kalabalık devlet okuluna kaydolmuştum.
Hala arkadaşlarımdan ayrılmanın sebep olduğu o korkunç hissi unutamamıştım.
Zorbalardan kurtulmaya o kadar çaresizce ihtiyaç duyuyordum ki, egitimimi bitirebilmek için Alice teyzem ve ailesiyle birlikte Beara’ya gitmek konusunda anneme yalvarmıştım.
Babam, teyzemin yanına taşınmama karşı çıktığında ruhumu ele geçiren mahvolmuşluk hissini tarif edebilecek tek bir kelime dahi yoktu. Annem beni severdi ama güçsüz ve bitkindi. Babam Ballylaggin Devlet Okulu’na gitmem konusunda ısrarcı olduğunda onunla tartışmamıştı.
Bundan sonra her şey daha kötüye gitmişti.
Daha sertti.
Daha şiddetliydi.
Daha fizikseldi.
Ortaokul birinci sınıfın ilk ayında, onlara vermek istemediğim şeylerin peşinde olan bir grup erkek beni sürekli rahatsız etmişti.
Bunun sonrasında, hayatımı yıllarca cehenneme çeviren çocuklardan etkilenmediğim için frijit’ olarak etiketlenmiştim.
Daha acımasız kişiler, frijit olma sebebinin eteğimin altındaki erkek organları olduğunu iddia ederek beni transeksüel olarak etiketlemişlerdi.
Fakat erkekler ne kadar zalim olursa olsun, kızlar çok daha yaratıcıydı. Ayrıca çok daha kötü.
Benim hakkımda korkunç dedikodular yaymış, anoreksiya hastası olduğumu ve her öğle yemeğinden sonra yediklerimi tuvalette kustuğumu iddia etmişlerdi.
Anoreksiya” ya da blumia” hastası değildim.
Ama okulda resmen donup kalıyordum, bu yüzden bir parça yemek yemeye bile katlanamıyordum. Kustuğum tüm o zamanlar, -bu çok sık ….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıOn Üç'ü Bağlamak - Tommen Erkekleri Serisi 1
- Sayfa Sayısı720
- YazarChloe Walsh
- ISBN9786253661151
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviMartı Yayınevi / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Tanner Kardeşler ~ Robert Walser
Tanner Kardeşler
Robert Walser
Hem yaşayıp hem de hayatımı küçümseyemem. Kendime bir hayat aramak zorundayım, yeni bir hayat, tüm hayatım sadece bir hayat arayışından ibaret olarak kalsa bile....
- Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı ~ Vladimir Nabokov
Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı
Vladimir Nabokov
“Ben Sebastian’ım ya da Sebastian ben ya da belki ikimiz ikimizin de tanımadığı bir başkasıyız.” “‘Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı’, kayboluşların, kaybedilenlerin, bir yere konulup...
- Gülmenin Cevheri Üzerine ~ Charles Baudelaire
Gülmenin Cevheri Üzerine
Charles Baudelaire
Yaşamının hastalıklar ve yoksullukla başa çıkmaya çalıştığı zorlu yıllarında yazdığı bu felsefi metinde Baudelaire, mutluluk göstergesi olarak değerlendirilen gülme tepkisini bambaşka bir açıdan, insanın...