Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

On Üç Günün Mektupları ve 1967-1978 Mektupları
On Üç Günün Mektupları ve 1967-1978 Mektupları

On Üç Günün Mektupları ve 1967-1978 Mektupları

Cemal Süreya

Düşünüyorum da aşk sözcüğünü de biraz eksik bulu­yorum şu senlen ben arasındaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir…

Düşünüyorum da aşk sözcüğünü de biraz eksik bulu­yorum şu senlen ben arasındaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım galiba. Ötesinde aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum; ve senin için her şeyim. Beni sevi­yorsun; ve benim için her şeysin. Bir insan için şu kısa hayat­ta bundan daha büyük ne olabilir ki.

Cemal Süreya, Temmuz 1972’de Okmeydanı SSK Hastanesi’ne yatan eşi Zuhal Tekkanat’a hastanede kaldığı on üç gün boyunca mektuplar yazmıştı. Zuhal’e ve oğulları Memo’ya olan sevgisini, hayallerini ve özlemlerini, mutluluk ve kaygılarını anlattığı, şiirinden tanıdığımız içtenlikle kaleme alınmış bu mektuplar, Süreya’nın ölümünün ardından Erdal Öz’ün sunumuyla kitaplaştırıldı. Kitabın ikinci kısmını oluşturan 1967-1978 tarihli mektuplarla birlikte On Üç Günün Mektupları, bir büyük aşkın “sevda sözleri”yle bezeli tanıklığı ve tarihçesi.

Yayıncının Notu

Bu kitabın hazırlığında mektupların aslı esas alındı. Yazarın üslübuna ve kelime seçimlerine müdahale etmeden sadece imlasını günümüz kurallarına uyarladık. Kitabın ikinci kısmındaki mektuplar Varlık ve Sözcükler dergilerinde 1994 ve 2014 yıllarında yayımlanmıştır.

Sevda Sözleri’yle
Dolu Mektuplar
Erdal Öz

1.

İnsan niye mektup yazar? Ya yüz yüze gelince anlatmak istediklerini açık açık söyleyemiyordur, ya da o ikinci kişi uzaktadır, onunla yüz yüze konuşma olanağı yoktur, oturur kâğıda döker anlatmak istediklerini.
Öyleyse, ikinci kişiye yazılan bir şeydir mektup. İki kişilik özel bir edimdir. Bu yüzden de gerek yazan, gerekse yazılan açısından çok çok kişiseldir.

İstediği kadar toplumcu özler taşısın, mektup bireyseldir. Bireyseldir ve temelde bir gizliliği vardır. Yazan, ister ki, yazdıklarını yalnızca ona yazdığı kişi okusun. Ama bunun hiçbir güvencesi yoktur. Mektubu alan, aldığı mektubu belki de birilerine göstererek, okutarak onunla övünecek ya da yerinecek, ama mektubun acı ya da tatlı tadını birileriyle bölüşmek isteyecektir. Oysa mektubu yazanın, yazdıklarını, yazdığı kişiden başka hiç kimsenin okumayacağı konusunda taşıdığı duygu, belki de mektup yazma özgürlüğünün en itici gücü, en belirgin özelliğidir.

Mektup, yazılan kişiden başka okuyucusu olmadığı duygusuyla yazıldığı sürece en güzel yazılır sanıyorum.

Ünlü olmuş kişiler, yazdıkları mektupların, günün birinde toplum önüne çıkabileceğini elbette bilirler, bunu bilerek yazarlar; bu yüzden de yazarken dikkatlidirler, açık vermemeye çalışırlar.

Gerçi her güzel mektupta, yazan açısından, aslında bir kendini savunma, kendini kanıtlama çabası vardır.

Ünlüler, bunu çok başka boyutlarda, kendilerini çok daha akıllı çok daha sevimli göstermeye çalışarak çözerler.

Bunu da büyük bir ustalıkla becerirler. Çok da güzeldir yazdıkları. Kafka’nın Milena’ya, Felice’ye yazdığı o tadına doyulmaz mektuplara kim karşı çıkabilir?

Ama bence güzel olan, onların böylesi duygulara kapılmadan, ünlerinin daha yaygınlaşmadığı genç dönemlerinde özgürce yazdıklarıdır. Tıpkı Van Gogh’un daha Van Gogh olmadan önce kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplar gibi. Sonsuz bir yazma, anlatma, konuşma, açılma,
açıklama, suçlama ve savunma özgürlüğü vardır o genç mektuplarda. Bu tür mektuplar, kendini anlatma biçimleri içinde en soylu olanıdır bence.

İlkgençlik yıllarımda ne çok mektup yazardım. Şimdi, her aldığım mektup, ona yanıt verme sıkıntısını da birlikte getiriyor.

Düşünüyorum da, en çok mektubu, iki yıl arayla ilk sevdalandığım iki güzel kıza yazmışım.Yıllar sonra da cezaevinden karıma yazdığım aralıksız mektuplar geliyor aklıma. Bu iki dönemin mektupları arasında çok büyük farklar var.

İlk mektuplar, duygu ve düşünce patlamalarının kâğıda özgürce dökülüşüyle oluşuyordu. Hiçbir önyargı, hiçbir ön sansür olmadan, birilerinin eline geçeceği düşüncesinden uzak, pervasızca yazılmış çok genç mektuplardı. Tanrı bilir, yazdığım mektupların sağına soluna çiçek resimleri de çizmişimdir.

Ama 12 Mart döneminde askerî cezaevinden karıma yazdığım mektuplar, zaten özgürlüklerimin kısıtlandığı bir ortamda yazıldığı, üstelik hele ancak görevlilerce okunup sakıncasız bulunursa postaya verileceği için büyük bir dikkatle yazılmış, pek çok şeyin satır aralarına sıkıştırıldığı, belki de daha ustaca yazılmış, ama kesinlikle gerçek duygularımın, düşüncelerimin, korkularımın, öfkelerimin alabildiğine kâğıda dökülemediği mektuplardı. Sakıncasız mektuplardı. “Görülmüştür” damgası yemiş mektuplardı. Pulsuz mektuplardı. Bir de Ardahan’da yedek subaylık yaparken okumak zorunda bırakıldığım asker mektupları vardı. Hepsi de belli kalıplarla başlar, belli kalıplarla biterdi. Bütün tanıdıkların bir bir adları sayılarak, uzun uzun “selam ederim” sözcükleri yinelenerek doldurulmuş mektuplardı.

Çizgili dosya kâğıtlarına eğri büğrü harflerle yazılmış ya da bir başkasına yazdırılmış bir örnek mektuplardı. Yürek resimleriyle, çiçek resimleriyle süslenmiş mektuplardı. Sık sık da, yazan, mektubun ortasına, renkli bir kalemle elinin suretini çizerdi. Genellikle de zarfın içine bir tane “asker” sigarası konulurdu. Asker mektuplarını da cezaevinden yazılmış mektuplardan ayrı düşünmemek gerek. Çünkü onlar da pulsuz mektuplardır. Pul, bir bakıma, mektubun özgürlük belirtisidir.

2.

Mektupların en güzeli, Cemal Süreya’nınkiler gibi olsa gerek. Aşk mektupları. Okuyunca göreceksiniz, bu tür mektupların en belirgin özelliği önceden tasarlanmış bir biçime bağlı olmadan, duyguların, düşüncelerin önlenemez patlayışının olanca savrukluğu içinde sözcüklerle kâğıda dökülmüş olmasıdır.

Cemal Süreya, her zaman olduğu gibi, bu mektupları da kendi güzel elyazısıyla yazmış. Yazdığı başka mektuplarını da gördüm. Bana da Ankara’ya yazdığı birkaç mektubu vardı. Hepsi elyazısıyla yazılmıştır. Arapça mektup sözcüğünün “yazılmış” anlamına geldiğini sevgili Ataç’ın Okuruma Mektuplar kitabından öğrenmiştim.

Bence mektubun en belirgin özelliği, yazanın elyazısıyla yazılmış olmasıdır. Cumhuriyet gazetesinin pazar eki olarak çıkan Dergi’de her hafta bir ünlünün mektubu yayımlanıyordu. Yayımlanan mektuptan alınmış önemli bir cümle, sayfanın üstünde elyazısıyla veriliyordu. Bakıyorsunuz, Balzac’ın mektubunun üstünde mektuptan alınmış bir cümle, elyazısıyla ve Türkçe yazılmış. Balzac nerden bilsin Türkçe yazmayı. Belli ki gazeteden biri yazıyordu o elyazısını. Ama o sayfayı hazırlayan belli ki mektubun elyazısıyla yazılmış olduğu duygusunu uyandırmak için böyle yapıyordu. Çok da iyi ediyordu. Bence de mektup, ancak elyazısıyla yazılınca mektup olur. Yazı makinesiyle yazılmış, faksla geçilmiş bir mektup, yazanın içtenliğini, elyazısının güzelliğini çirkinliğini gizleyen, araya üçüncü bir kişi gibi yabancı bir aracın girdiği yapay bir mektuptur. Çünkü içtenlik, doğallık, mektubun vazgeçilmez özelliklerindendir.

On Üç Günün Mektupları, –okuyunca göreceksiniz– ileride bir gün yayımlanacağı düşünülerek yazılmış mektuplar duygusu vermiyor. Çünkü bu mektuplar, Cemal Süreya’nın ’72 Temmuz’unda 41 yaşındayken yazdığı mektuplardır. Belli ki çok kişisel çok özel mektuplar.

Aşk dolu mektuplar.

Aşk mektupları, bir tür yazılı sevişmedir.

Bu mektuplar, belki cinselliğin ağır basmadığı mektuplar. Ama başka türlüsü de olamazdı. Çünkü hastanede ölümcül bir ameliyata yatmış olan sevgiliye yazılmış mektuplar bunlar. Sevdiği kadına yaşama sevgisi aşılamaya çalışan, güç veren, güven veren, sevgi yüklü mektuplar.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Mektup
  • Kitap AdıOn Üç Günün Mektupları ve 1967-1978 Mektupları
  • Sayfa Sayısı192
  • YazarCemal Süreya
  • ISBN9789750739774
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Güz Bitigi ~ Cemal SüreyaGüz Bitigi

    Güz Bitigi

    Cemal Süreya

    Merdivenlerin oraya koşuyorum,Beklemek gövde kazanması zamanın;Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,Bir şeyin provası yapılıyor sanki. Sıcak Nal’dan bir gün sonra yayımlanan Güz Bitigi, o kitabın...

  2. Günübirlik ~ Cemal SüreyaGünübirlik

    Günübirlik

    Cemal Süreya

    Cemal Süreya’nın 1970’lerin ortalarında Politika gazetesinde yayımladığı günlük yazılar, şairin edebiyatla kurduğu ilişkiyi en iyi gösteren metinler olabilir. Cemal Süreya, edebiyatı hele de şiiri...

  3. Üstü Kalsın ~ Cemal SüreyaÜstü Kalsın

    Üstü Kalsın

    Cemal Süreya

    Ölüyorum tanrım Bu da oldu işte. Her ölüm erken ölümdür Biliyorum tanrım. Ama, ayrıca, aldığın şu hayat Fena değildir.. Üstü kalsın.. İÇİNDEKİLER Şiir Hayatımızın...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Nasıl Kadın Olunur? ~ Caitlin MoranNasıl Kadın Olunur?

    Nasıl Kadın Olunur?

    Caitlin Moran

    MoranSimone de Beauvoir, “Kadın doğulmaz; kadın olunur,” demişti; hepsi bu olsa iyi… Nasıl Kadın Olunur?, benim kadın olmayı yanlış anladığım onca zamanın öyküsünü anlatıyor....

  2. Posta Kodu Aşk ~ Mehmet ŞamilPosta Kodu Aşk

    Posta Kodu Aşk

    Mehmet Şamil

    “Posta kutuma gönderdiğin yalnızlığım’ı aldım. Nazik düşüncene teşekkür. Uygun zaman ve şartlarda balkona sandalye atıp ağlamayı düşünüyorum. … Önce kendimi yazıyorum sonra katlıyor ve...

  3. Mektuplar – Behçet Necatigil ~ Behçet NecatigilMektuplar – Behçet Necatigil

    Mektuplar – Behçet Necatigil

    Behçet Necatigil

    Behçet Necatigil: Şiirimizde hikmet burcunun seçkin sakini. Sadece şiirlerinde değil, radyo oyunları, yazıları ve çevirilerinde de usta. Ayrıca değme bir mektup yazarı: Eşine yazdığı...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur