Bu kitap, paraya çok sıkışıldığında babaannenin cebe sıkıştırdığı yüklü miktardaki harçlığın yarattığı duyguyu hatırlatıyor: Sevinç ve daha fazlasına duyulan utanmaz ihtiras… Feyyaz Yiğit daha ilk eserinde edebiyat ustalarının uzun yıllar içinde eriştiği bir mahareti kazanmış görünüyor. Donukluğun içindeki hareketi, saçmalığın içindeki sağduyuyu, sıradanlığın insana umut veren mucizesini ve beklenmeyen şeyleri aslında nasıl da beklediğimizi bize zahmetsizce sergileyiveriyor.
(Aziz Kedi)
*
Hayatımın tümüne “olduğu kadar” ismini verdim.
Öyle güçlü bir zırh ki “olduğu kadar”. Her zaman ve her şeye, gerekli veya gereksiz söyleyiver gitsin. Kendi kendine durduğun yerde arka arkaya beş bin kere söyle istersen. Tanıdığım ve tanımadığım herkes, biliyorum ki olduğu kadarıyla yetiniyor. Dünya çirkin bir yer olsun istiyorsan, “olduğu kadar” çirkindir. Birisini çok mutlu etmek istersen eğer, “olduğu kadar” mutlu edersin onu. Olduğu kadarı seni rahatsız ediyorsa, ona yine olduğu kadar itiraz edebilirsin.
“Olduğu kadar” dünyadaki bütün sorulara verilebilecek en güçlü cevaptır. Ama yine de hiçbir zaman “TAM” olarak tatmin edemez kimseyi. Özü gereği yine “olduğu kadar” tatmin etmek zorundadır. Tam değilse eksiktir, eksik “olduğu kadar” tamdır.
*
1.GÜN
Suat’ın kendini bilmez hallerinden bazılarının altını çizmeye çalışıyordum. Çay içiyorduk ve simit yiyorduk. Üç saat sonra adamın bir sınavı vardı ama ne sınavı olduğunu bilmiyordum. Birkaç farklı şekilde sormayı denedim. Cevap alamadım. Suat süratle samimi olmasını bilirdi. Bu yüzden hayatı da aynı süratle değişirdi. Süratle kazandığı arkadaşları ve düşmanları vardı. Suat’ı süratle sikip rahatlamak istiyordum aslında… Fakat lafı bir türlü cinselliğe getiremiyordum.
Konuşmamız sekse varamadan “Hadi kalkalım” dedi. Zaten ben nasıl bir rahatlamanın peşindeydim ki. Belki zihinsel rahatlamanın… “Suat söylesene lan ne sınavın var?” “Yolda anlatırım abi” dedi. Biz yine süratle yola koyulmuştuk ve yolda ne anlatırsa anlatsın anlayamayacaktım. Çünkü aklımdakiler, hiç ihtiyacım olmayan şeyleri hissetmem konusunda ısrarcıydı. Suat pembe yanaklı, kıvırcık sarı saçlı, 1.65 boyunda ve çok zayıftı. Yetenek- sizdi. Hiçbir şeysizdi. Sonradan anladım ki bu adamın ehliyet sı- navı var. Bana yeter ki birisini betimleyin. Saniye sürmez anlarım ne sınavına gireceğini. Suat’ın ehil olmak konusundaki hevesi zaten beni çok düşündürüyordu. Ama lütfen, “ben düşünecek adam değilim”. Düşünmeden söyleyebileceğim tek şey ise “Suat tam bir heves ehliydi”.
Kontor almak için duraksadık ve Suat kontor aldı. Burada dikkat edilmesi gereken şey Suat’ın kontörü duraksayarak almasıdır. Tam anlamıyla durmamış birine kimse kontör satmaz diye düşündüm ilk once. Ama sonra bundan daha doğal ne olabilir diye düşündüm. Hemen arkasından “Lan bu adam hızlı ve sami mi, herhalde sürekli birilerini araması gerekiyor” dedim içimden. Suat saniyeler sonra elinde 100 kontörle geldi ve “Al” dedi. “su 100 kontürü yükle telefonuna”. “Noluyor Suat” dedim, “bu ka- dar cins bir hayırseverliğe ilk kez şahit oluyorum, istersen ben de sana izola bant ısmarlayayım”. Birazcık sırıtarak döndü bana; “Oğlum benim telefon faturalı, napayım kontorú, sen burada misafirsin lazım olur diye aldım” dedi. Bu arada bulunduğumuz şehir Manisa’nın ta kendisidir. Şaka yapıyorum Bilecik’teyiz. Evet. Bana bırakılan tek seçenek, minnet duygusuyla Suat’ın etrafa saçtığı insaniyet ışığını usulca takip etmekti. Altta kalmamak adına yol boyunca Suat’a maniler okudum. Ayrıca benim telefonum da faturalı. Hızlıca temellendirilmiş bir arkadaşlığın bu kadar doyurucu olması bile bence büyük nimettir. Hem adam ne bilsin benim faturalı telefon kullandığımı? Suat’ın suçlanamayacağı bir konu daha… Ayrıca bana kontor alması da biraz fazlaydı bence. Sen kim oluyorsun ki. İşte, tam olarak “Suat’ın kendini bilmez hallerinden bazılarının altını çizmeye çalışıyordum” derken kastettiğim şey buydu.
Bu adamın ciddi bir yardıma ihtiyacı var. Ciddiyetle yapılan küçük bir dokunuş ya da ne bileyim güzel bir dayak. Bir insanın şu evrende bütünüyle kapsadığı şey her ne ise ben o şeyin altını çizmek istiyordum. Sonsuz evrenimizin bir köşesinde, uzaklarda bir yerde sadece gaz bulutu olarak bekleyen bir gezegen olduğunu bilerek, birbirimize kontör ve izola bant ısmarlayıp mâniler yazıyoruz. Evrendeki bütün Suat’laradır sözüm.
Caddeye inmemiz gerekiyordu yeşil dolmuşlara binmek için. Caddeye indik fakat tabanlarım yanıyordu. Tabanlarımın yandığını Suat’a hissettirmedim. Dolmuş gelsin diye beklemeye başladık. Yalnız yeterince bekleyenlerin binebildiği maviş bir dolmuş yanaştı. Sizler de iyi birer Suat olursanız binebilirsiniz maviş bir
dolmuşa. Fakat ne Suat ne de ben iyi birer Suat değildik. Neden yeşil dolmuş beklediğimizin açıklaması budur. Beklediğimiz dolmuş gelince atladık hemen. Şuradan iki kişi, 10’dan üç. 5’ten bir. 20 üstü, 50 üstü falan filan derken dolmuşta dönen bu büyük hesap beni çok etkiledi. Suat’a “Baksana abi” dedim, “neler oldu- guna”. Belki de dünyanın en zayıf dikkat çekme cümlesiydi bu ama Suat’a yetti. “Evet abi” dedi, “müthiş bir şey bu”. O da ister istemez dünyanın en zayıf şaşkınlığını sergiledi. Biraz havasızdık, nefes almakta zorlanıyorduk. Önümde oturan teyzeden camı açmasını rica ettim. Açmaya çalıştı ama açamadı. Gücü yetmedi. Kaptan aynadan durumu fark edip, “Teyzecim önce cama hafifçe vur sonra kendine çek” dedi. Teyze cama önce hafifçe vurdu sonra kendine çekti. Ama açamadı. Kaptan tekrarladı: “Teyzecim önce şu camın ön tarafına doğru hafifçe vur sonra kendine doğru bastırarak çek.” Kaptan bu cam açma mevzusunu teyze için daha komplike hale getirmekten çekinmiyordu. Teyze bir daha denedi. Once camın ön tarafına hafifçe vurdu sonra bastırarak kendisine doğru çekti. Ama açamadı. Ben olanları şaşkınlıkla izliyordum. Dolmuşta yarattığım kaosun altında ezilmek üzereydim. Daha önce hiç bu kadar aktif bir dolmuş yolcusu olmamıştım. Kaptan biraz yavaşladı ve arkasını dönerek teyzeye seslendi. “Açacağan cami sikeyim teyze.”
Bu konuyla ilgili hislerim;
1- Ayıp ulan, koca kadına dediğin lafa bak.
2- Eşek kadar adamsın, öğretmediler mi sana büyüklerinle nasıl konuşman gerektiğini?
3- Vallahi bravo abicim, 90 yaşına gelmiş kadın, daha dolmuşta cam açmayı beceremiyor.
4- E yani teyzecim insan biraz kendini bilir. Bu ne cesaret, bu nasıl bir özgüven? Açamayacaksın o camı, bu belli bir şey değil mi?
5- Ulan kadının zorlandığını görüyorsunuz, biriniz kalkıp dur teyzecim biz açıverelim demiyosunuz.
6- Kardeşim camlar bu kadar zor açılan şeyler olmamalı. Yolcularınıza biraz yardımcı olun lütfen. Kapıyı açmaya kalksam daha kolay açar atlarım aşağıya.
Dolmuşta bir kıyamet koptu ki tarifi imkansız. Değerlerine sahip çıkmaya çalışan bir dolmuş dolusu insandan bahsediyoruz. Teyze ağlamaya başlayınca yürekler dağlandı. Dahası hala hava girmiyordu içeri. Suat’ın kendini bilmez hali aniden dolmuşun geneline bıçak çekti. “Dur lan” dedim, “hayvan, napıyorsun sen?” Suat bağırdı bütün dolmuşa: “Müsait bir yerde inecek var.” Güzel arkadaşım inmenin sırası mı? Ayrıca o çektiğin bıçağı kimse görmedi ki. Kaptan yavaşladı. Herkes çok gergindi. Öyle bir özür diledi ki teyzeden, bir an için camlar kendiliğinden açılacak sandım. Dolmuş olarak her şeyin normale döndüğüne ikna ol- muştuk. Teyze incecik sesiyle, “Olur öyle evladım, kolay değil akşama kadar direksiyon başında” dedi. Hep beraber sakinleştik. Daha sonra teyze kimsenin ona bakmadığını düşündüğü bir anda camı açmayı tekrar denedi. Ama ben gördüm. Önce cama hafifçe vurdu sonra bastırarak kendisine doğru çekti. Ama açamadı. İçimden “Ateşle oynuyorsun teyze, bırak boğulalım” dedim. Sonra Suat’a dönüp “Oğlum ne acayipti lan, bak ellerim titriyor” dedim. Meğer Suat’ın bıçağıyla bağırarak inmek istediği yer bizim hakikaten inmemiz gereken yermiş. Bıçağını sakince kapattı, cebine koydu ve hiçbir Suat’tan beklemeyeceğim bir ses tonuyla “Müsait bir yerde inebilir miyiz?” diye sordu. İndik ve yürümeye başladık. Suat çok sinirliydi. Aynı sinirle bana dönüp “Oğlum yüklesene lan kontörünü, o kadar kontor aldık” dedi. Benim telefonum faturalı demeye korktum önce ama birisinin bunu ona söylemesi gerekiyordu. Kahkahalarla gülmeye başladık. Fakat kahkahalarla gülmeye başladığımız yer bir cenaze evinin önüymüş. Orta yaşlı bir amca “Sessiz olun lan” diye bağırdı. Cenazeye bıçak yardımıyla var olalım ki şu toplumda? Suat ve ben fikir saygımızdan bıçak opsiyonunu düşünmedik bile. Hem biz niye insanıyız. “Neden aklımıza ilk gelen fikir bıçak çekmek” diye düşündüm. Bunu Suat’a da sordum.
Suat’ın ibretlik cevabı:
henüz bir bıçak kadar keskin değil!” “Bizim düşüncelerimiz, bizim hislerimiz, bizim kararlarımız
İbretlik cevaba verilen cevap:
“Sevgili Suatcığım, insan bunu bilerek nasıl yanında bıçakla gezer? Bir keskinliğe ihtiyacın var ise fikirlerini bile. Haa diyorsan ki kim uğraşacak. O elindeki bıçağı yavaşça yere bırak, bütün dolmuşlara tam bir teslimiyetle bin ve cenaze evlerinin önünden geçerken gizle içindeki Suat’ı.”
Geç kalmıştık. Suat geç kalmıştı yani. Onu sınava almadılar. Suat’ın geç kalmasına sebep olan şeyler: 1- Dolmuşta açılmayan cam.
2- 100 kontör.
3- Cenaze.
Dedim, “Sevgili Suatcığım, bazen arabanla uzaklara gitmenin hayalini kurarsın, ehliyet alman gerekir. Derken dolmuşta cam açılmaz, arkadaşına kontor almak istersin ve bir cenaze evinin önünde kahkaha atarsın. Yani şimdi sen istersen hayatının sonuna kadar elinde birisine saplanmaya hazır bir bıçakla gez.” Hiç beklemediğim bir şekilde Suat bana bıçak çekti ve aramızda amansız bir kovalamaca başladı. Ben yaldır yaldır kaçarken bir yandan da “Ne gerek var Suatcığım?” diye bağırıyordum. -cığım eki bağırırken o kadar fena ki. Sadece bunun için beni öldürmek istese anlarım. Neyse ki sakinleştik. “Kardeşim senden çok özür dilerim, her şey üst üste geldi” diye özür diledi benden. “Rica ederim Suatcığım” dedim, “insanlık hali”. Niyeyse Suatcığım demekte çok direniyordum. Galiba yanı başımdaki koca “Suat” bir anda benim minik “Suatcığım” olmuştu. Onu bu kadar….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıOlduğu Kadar
- Sayfa Sayısı182
- YazarFeyyaz Yiğit
- ISBN9786054054855
- Boyutlar, Kapak12.9 x 19.7 cm, Karton Kapak
- YayıneviOkuyan Us Yayınları / 2019
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Çelişki ~ Barış İnce
Çelişki
Barış İnce
Çelişki’yi okudum ve bitirdim bu sabah. İçimde Cemal Süreya’nın kuşları. Havalı, esrik, fırlama ve canımı yakan bir dille yazmış Barış. “Kafamdan atamadığım soruları yüzüme...
- Hoyrat ~ Sepin Sinanlıoğlu
Hoyrat
Sepin Sinanlıoğlu
Hayat ağaç gibi, şehir gibi madde değildi, zamanın içindeydi. Hayatın ağaç gibi, şehir gibi çift dikişi yoktu çünkü insan ölümlüydü. Hayatın beni beklediği yoktu....
- Mezun Cinayetleri ~ Tuna Kiremitçi
Mezun Cinayetleri
Tuna Kiremitçi
İstanbul’un köklü liselerinden birinin aşure gününde, mezunlardan işadamı Murat Karaağaç lise binasının çatısından düşerek ölür. Şüpheli görünen vakayı araştırmaya başlayan Başkomiser Perihan Uygur’un soruşturması...