Evren sahnesinin perdesi açıldığından bu yana varız. Hem izleyicisi hem de oyuncusu olduğumuz bu sahnede bizden önce olanlar ve bizden sonra olacaklar üzerine pek çok teori ortaya atıldı. Taşkın Tuna bilimin ışığında evrenin serüvenini ele alırken, bizi keyifli olduğu kadar düşündürücü bir yolculuğa çıkarıyor. Uzay-zaman kavramı, kara delikler, atomun derinlikleri ve daha pek çok konu bu kez inaç felsefesinin ve İslam’ın ışığıyla aydınlanıyor. Bu kitabı, ayetleri doğrulamak için değil, bilimin gerçeklerini İslam’ın bakışı ile değerlendirmek üzere kaleme aldığını önemle vurguluyor Tuna.
Evrenin doğumunu açıklayan Big Bang teorisinin ayrıntılarıyla incelendiği çalışmada; elektronun hareketinden yıldızların oluşumuna, kuasarlardan bir bitkinin damarlarında yürüyen özsuya kadar sayısız bilgi arasında bir yolculuğa çıkıyoruz. 14 milyar yıl öncesinden günümüze kadar uzanan, roman tadında bir yolculuk..
ÖNSÖZ
Geçenlerde eskiden beri tanıdığım, faka! uzun süre görüşe mediğim öğretmen bir arkadaşıma rastladım. Hoş beşten sonra emekli olduğunu, fakat öğrencilerini bir türlü unutamadığını yana yakıla anlattı. Emekli olmadan bir gün önce, son sınıflara şöyle bir deney yapmış. Aslında gayet kolay ve basit bir deneymiş ama, sonradan öğrenciler derin anlamlar ve yorumlar yapmışlar. Merakım arttı, anlat şu deneyini, ben de öğreneyim dedim. Olduğu gibi anlattı. Ben de sizlere arkadaşımın deneyini onun ağzından aynen aktarıyorum:
“Sınıfa girdiğimde elimde sadece boş bir kavanozla biraz kum, bir bardak su ve irili ufaklı taş parçaları vardı. Çocuklara “Bakınız” dedim. “Şimdi size bir deney yapacağım. Deney bittikten sonra da sonuçlan tartışacağız”.
Boş kavanozun içine önce ceviz büyüklüğündeki taş parçalarını doldurdum. Sonra çocuklara sordum:
“Kavanoz doldu mu?”
“Doldu hocam” dediler. Dediler ama, yüzüme de tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Cam kavanozu elimle şöyle bir salladıktan sonra kavanozun bir hayli boş olduğu anlaşıldı. Bu kez içine fasulye büyüklüğündeki taşlan yerleştirdim. Sonra tekrar sordum.
“Şimdi doldu mu?”
Bu kez akıllanmalardı. “Hayır, dolmadı” dediler. Doğru söylüyorlardı. Kavanozda irili ufaklı taş parçaları iyice yerlerine oturmuşlardı ama. arada yine boşluklar vardı. Bu kez. beraberimde getirdiğim kaşıkla, kavanoza kum doldurdum. Yine her zamanki gibi, yüzlerine dikkatle bakarak sordum onlara:
‘”Söyleyin bakalım. Cam kavanoz şimdi doldu mu?”
“Yine dolmadı” diye hep bir ağızdan bağrıştılar.
“Evet doğru söylediniz” dedikten sonra kavanozu üç fincan suyla doldurdum. Kapağı da kapattıktan sonra iyice salladım. Şimdi kavanoz ağzına kadar dolmuş, içindeki irili ufaklı taşlarla, kum ve su birbirine tamamen karışmış, boş yer kalmamıştı.
“Söyler misiniz, şimdi doldu mu?” dedim.
“Şimdi doldu” diye bağrıştılar.
“Peki bu deneyden ne anladık?” diye sordum.
Ön sırada oturan biri hemen elini kaldırdı ve ben daha söz vermeden heyecanla bağırdı: “Doğa boşlukları sevmez!”
Doğrusu güzel bir kural yakalamıştı. Ama benim aradığım cevap bu değildi.
“Başka ne söyleyebilirsiniz? Düşünün bakalım” diye üsteledim.
“Boş zamanlarımızı iyi değerlendirmeliyiz” diye yan taraftan bir fısıltı geldi ama, ben duymazlığa geldim.
Gözlerinden zekâ fışkıran iri gözlüklü bir afacan ayağa kalkarak cevap verdi:
“Hayatta zamanlamayı iyi yapmalıyız!”
“Yani?”
“Yani, hangi işimizi ne zaman yapacağımızı iyi bilmemiz gerek!”
“Öncelikleri iyi değerlendirmek lazım” dedi bir başka öğrenci.
“İyi gidiyorsunuz, yaklaşımız” dedim.
Arka sırada oturan ve her zaman son sözü söyleyen sınıfın en parlak öğrenci kalktı: “Hocam” dedi. Sonra sakin bir sesle konuşmasını şöyle sürdürdü. “Eğer biz bu deneye önce iri taşlar yerine su ya da kum doldurmakla başlamaydık, kavanozu dolduramazdık. Burada sıralamanın çok Önemli olduğunu anlıyoruz. Arkadaşların dediği gibi. hayatta zamanlama ve sıralamada öncelik verdiğimiz konu veya kavramlara yer verebilirsek, başarılı oluruz.”
Cevap ben dahil herkesi memnun etmişti. Son söz yine ben
“Arkadaşınız soruma doğru yaklaştı” dedim. Sonra yumuşak bir sesle anlatmaya koyuldum. “Eğer yaptığımız deneyde iri taşlan kavanoza öncelikli olarak yeri eşi irme şeydik, kavanoz dolmazdı. Bu, bize yaşam boyunca nelere öncelik vereceğimizi anlatan güzel bir deneydir. Biliyorsunuz bugün son dersimizi yapıyoruz. Ben yarın emekli oluyorum. Uzun yıllar hizmet verdiğim okuldan ve sizlerden ayrılıyorum. Sizlere son olarak şunları söylemek istiyorum. Eğer bu deneyden de anladığınız gibi, sizler de, hayatta iri ve kalıcı parçalar olan ana hedeflerinizi, sağlam ideal ve kurallarınızı, yaşamınıza yön verecek temel prensiplerinizi, sizleri yücelten ulvî ve manevî değerlerinizi ön plâna çıkarırsanız, hayatta başarılı olursunuz. Başarılı olmak demek, mutlaka zengin olmak, makam ve rütbe sahibi olmak demek değildir. Tercihlerinizi, öncelikleriniz, yolunuz ve amacınızı çok dikkatli seçmeniz gerekiyor. Unutmayın ki, amacı olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez. Yok eğer. fasulye tanesi kadar küçük, geçici heves ve nimetlere öncelik verir; ya da su gibi her kalıba giren; her kabı dolduran zayıf karakterinizi öne çıkarırsanız, başarılı ve mutlu olma şansınızı kaybedersiniz. Çünkü yapabilenler yapar, yapamayanlar ise. o işin nasıl yapılacağını anlatır.
Sonra heyecandım titreyen bir sesle konuşmamı kısaca bağladım. “Hepinize elveda diyorum. Söylediklerimi unutmayınız.”
“iyi de hocam bu sözünü ettiğiniz iri taşlar da ne oluyor?” dedi bir Öğrencim.
“Onlar yüksek değerlerdir!”
“Hangi yüksek değerler?”
“Onlar ahlâk ve inanç değerlerinin tümüdür” diye cevapladım. Daha sonra kavanozumu ve taşlarımı yavaşça toplayıp sınıftan çıktım.”
Öğretmen arkadaşım doğru ve yerinde bir tespit yakalamıştı. Bu deneyden çıkarılabilecek ne güzel dersler, ne çarpıcı gerçekler vardı. Oturdum, şimdi elinize aldığınız bu kitabı yazmağa karar
verdim.
Ben de. en iri taş olan Big Bang’ dediğimiz yaratılış konusuna öncelik vereyim istedim. Evrenin yaratılış mucizesi öylesine büyük, öylesine muhteşem, öylesine çarpıcı ve sarsıcı bir konudur ki, onsuz hiçbir bilim yerli yerine oturamaz, yerleşemez!
Acaba yaratılışın kanıtlan için, elde güvenilir belgeler, bilimsel verilere ve gözlemlere dayalı sağlam deliller mevcut muydu? Yoksa Big Bang olarak isimlendirilen olay, içi boş bir senaryo, ya da gerçeklerden uzak hayalî bir kurgu muydu?
Konunun derinliğine indiğimde, sarsıcı ve şaşırtıcı gerçekler bir bir açığa çıktığında, fark ettim ki. Big Bang, yani ‘Büyük Patlama’, öyle hayal, masal ve hikâye türü, varsayımlara dayalı bir kurgulama değil, aksine tam anlamıyla bilimsel içerikli; çekici, hatta büyüleyici bir gerçek olaydır. Zamanımızdan 14 milyar yıl önce olan, oluşan ve evrenin yaratılışını kanıtlarıyla açıklayan ve ispat eden bir büyük olay!
Uluslararası düzeyde ün kazanmış üniversitelerin saygı ile anılan bilimcilerin sürdürdükleri araştırmalar son derecede dikkat çekiciydi. Her yıl yüzlerce genç bilim insanı bu konuya eğilerek doklara tezlerini tamamlıyor, dünyanın dört bir yanındaki araştırma kurumlan ile, seçkin laboratuarlarda görev yapan parçacık fizikçileri, evrenin ilk yaratılış sürecinde neler olup bittiğini arılamaya çalışıyorlar ve akıllan çatlatan, zihinleri iflas ettiren, insanı hayretten hayranlığa [aşkın bir heyecanla sürükleyen en son delillerin sonuçlarını teker teker açıklıyorlardı.
Kitabımızın ikinci bölümü işte bu kanıtlardan oluşmalıydı. Big Bang, iri taşlar ise, güvenilir kanıtlar da küçük taşlar olmalıydı.
Ama kavanozun dolması için daha boşluklar vardı. Kavanoz, incecik kum taneciklerinin, kocaman ve küçük taş parçalarının arasına iyice sızarak yerleşmesi; adeta bir çimento gibi onları sıkı sıkıya sarıp sarmalamasından sonra ancak dolacaktı. Kumlar; yaratılışın temel felsefesi, bir bakıma Big Bang’tan sonraki dönemlerde işin ince ayarı, doğanın hassas dengeleri olacaktı. Bu dengeler yerli yerine oturmadan, bu harikalar harikası düzenleme yerleşmeden, şu koskoca evren boşu boşuna mı yaratılmış olacaktı? Kitabımın üçüncü ve son bölümü işte bu hassas dengeleri ete almalıydı. Kozmosu; yani düzeni, intizamı, ahengi, mükemmelliği ve cemaliyeti temsil edeceklerdi kum tanecikleri. Çünkü şu kâinat baştan başa Allah’ın nuru ile dop dolu değil miydi?
Kavanoz şimdi dolu gibiydi. Ama sadece ‘gibi’!
Oysa kavanozun tam olarak dolması için suya ihtiyaç vardı. Su, cam kavanozun her tarafını; hem taşlan ve hem de kumu ıslatacak ve her yere, her köşeye girip, sızmış ve sinmiş olacaktı. Ama, bizim kavanoz bir türlü dolmuyor, eksiklikler gözle görünecek kadar fark ediliyordu. Su neyin simgesi olabilirdi?
Ama olmadı! Konulan sıraya koyup yazıya döktükten sonra, fark etlim ki. ‘kavanoz’ bir türlü dolmuyor, arada önemli boşluklar yine göze çarpıyordu. Bir yerde eksiklik vardı, ama nerede?
Günlerce düşündüm, nerede hata yapmıştım?
Birdenbire anladım. Boşluk belirdi, bütün açıklığı ile ortaya çıktı. Tabiî ya! Bulun bu bilimsel gerçekler. Kur’anın ışığı olmadan, o İlahî vahiy kitabı olmadan nasıl anlatılabilir. nasıl izah edilebilirdi’?
Çünkü ve çünkü, camideki ilim başka, okuldaki bilim başka değildi ki!
Çünkü hiçbir kavanoz, onsuz d ol m azdı, dolamazdı..
Kur’anın, o zaman ve mekân üstü gerçekleri olmadan, bilim ne kadar da kuru, ne kadar da ‘boş’ görünüyordu!
Kavanozu su ile doldurunca işte o zaman her şeyin yerli yerine iyice oturduğunu gördüm. Ayetlerin o harikulade anlam derinliği; kanıtların, delillerin, hassas dengelerin, ispat ve izahların hepsini çepe çevre çevrelemiş, kuşatmış ve hepsini birden içine almıştı.
Kavanoz dolmuş, taşlar yerli yerine oturmuştu! İçim rahat, gönlüm huzurla doluydu.
Taşkın TUNA Ankara, 2005
“Ol Dedi Oldu / Big- Bang’in Nefes Kesen Öyküsü 1” için bir yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Popüler Bilim
- Kitap AdıOl Dedi Oldu / Big- Bang'in Nefes Kesen Öyküsü 1
- Sayfa Sayısı312
- YazarTaşkın Tuna
- ISBN9756446492
- Boyutlar, Kapak 13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviŞule Yayınları / 2005
Taşkın Tuna Beyefendinin heme hemen bütün kitaplarını okudum. Bu kitabında da doyasıya bilgi vermektedir. Günümüzde bilimin bile üzerinde sözbirliği oluşturamadığı bir konuda Taşkın Bey olaya bir de Din açısını katarak okuyucusuna iki kat bilgi birikimi sunmaktadır. Kuantum’dan Kosmoz’a bir alemi gezmeye hazır olun. aman kaybolmayın. Hiçliğin nerede başlayacağı belli olmaz …