Hugo’nun, Adèle Foucher ile acı, sevinç, kıskançlık ve mutluluk dolu yazışmalarının yer aldığı Nişanlıya Mektuplar, yazarın bir genç adam olarak portresini sunarken, tutkulu ve tutkun kalbiyle aşk üzerine düşüncelerinin yanı sıra “edebiyatçı gururu”nu da gözler önüne seriyor.
I
OCAK 1820 – HAZİRAN 1821
Victor Hugo, Sonbahar Yaprakları’nda bu mektupların öyküsünü bize kendisi anlatmıştır:1
Ah aşk, erdem, gençlik mektuplarım
Demek sizsiniz! Sizin coşkunuzla başım dönüyor hâlâ: Diz çökerek okuyorum sizleri.
İzin verin de bir gün olsun sizin yaşınıza döneyim! Ben ki mutlu ve bilge kişi, bırakın saklanayım sizinle ağlamak için.
On sekizdi yaşım demek! Demek düşler içindeydim! Yalanlarla oyalıyordu beni umut.
Bir yıldız aydınlatmıştı yolumu!
Bir tanrıydım senin için sadece yüreğimde olan adı! Demek o çocuktum, ne yazık! Önünde utanıyor bugün
Ah düş ve güç ve şükran günleri!
Geçen bir elbiseyi beklemek her akşam!
Öpmek düşürülen bir eldiveni!
Her şeyi istemek hayattan, aşk, güç ve şöhret!
insan!
Dürüst olmak, gururlu olmak, yüce olmak ve inanmak bütün yüreğiyle!
Sağlığa sonuna kadar!
İşte bu, “aşk, erdem, gençlik mektupları” “nişanlı” tarafından özenle korunmuştur; hem çocuksu oyunbazlıklarla hem derin düşüncelerle dolu, hem iffetli hem tutkulu, hem masum hem ağırbaşlı mektuplardır bunlar: coşkuları, yılgınlıkları, yakınmaları, neşeleri, serzenişleri, sevgileri, zevkli barışmaların izlediği büyük kavgalarıyla hepsi de arzunun titrettiği, kıskançlığın kanattığı mektuplar. Muhakkak ki sevgilinin dışında, başkaları tarafından okunması için yazılmamışlardı: Yazar birçok kereler sevgiliye onları yakmasını tavsiye etmiştir, bu yüzden sayıca az oldukları kadar değerlidirler de. Böyle genç, temiz ve derin bir aşkı tüm doğallığı, içtenliğiyle ve adeta pınarından fışkırdığı gibi taze ve mahrem halde yakalamak her zaman mümkün değildir.
Victor, Adèle’i tanıdığında çok küçüktü; Hugo ve Foucher aileleri, onların doğumundan önce tanışmaktaydılar; çocuklar birlikte büyümüşlerdi, birbirlerine sen diye hitap ediyorlardı.
Victor Hugo aşklarının doğumunu şöyle anlatır:
“Neşeli ve saf bir okul çocuğu olduğum zamanki halimi canlandırıyorum gözümde; karanlık Val-de-Grâce Kilisesi’nin kurşun çatısının altında, eskiden rahibelerin dolaştığı ve benimse ilk yıllarımın geçtiği bu bahçenin büyük ağaçlık yolunda, kardeşlerimle birlikte oynuyor, koşturuyor ve bağırıyorum…”
Aradan dört yıl geçtikten sonra, “hâlâ çocuk, ama daha o zamandan hayalci ve tutkulu” olduğunu söylüyor. Bir genç kız var o zamanlar. “Kocaman gözleri ve uzun saçlarıyla, esmer ve tunç rengi bir teni, kırmızı dudakları ve pembe yanakları” var bu kızın…
“Annelerimiz birlikte koşmamızı söyledi. Biz gezindik. Oynamamız söylendi ve biz sohbet ettik, aynı yaşta ama farklı cinsiyette iki çocuktuk.
Oysa çok değil, bir yıl önce birlikte koşuyor, dövüşüyorduk. Elma ağacındaki en güzel elmayı ona kaptırmamaya çalışıyordum, bir kuş yuvası uğruna ona vuruyordum. Ağlıyordu, bense şöyle diyordum: “Oh oldu!” Ve ikimiz birden, yüksek sesle bizi hatalı bulduklarını ve alçak sesle bize hak verdiklerini söyleyen annelerimize koşuyorduk, şikâyet için.
Şimdi, koluma yaslanıyor ve ben çok gururlu ve heyecanlıyım. Yavaşça yürüyor, kısık sesle konuşuyoruz. Mendilini düşürüyor, ben yerden alıyorum. Ellerimiz, birbirine değdiğinde titriyor. Küçük kuşlardan, uzakta görünen yıldızdan, ağaçların ardında batan güneşin kızıllığından ya da okuldaki kız arkadaşlarından, elbisesinden ve kurdelelerinden söz ediyor bana. Masum sözcükler söylüyor ve ikimiz birden kızarıyoruz. Küçük kız, genç kıza dönüştü…”
Bu kez de “nişanlı” anlatmayı sürdürüyor.
“1818 Ağustosu’nda, Madam Hugo artık Feuillantines’de oturmuyordu: generalin yarım aylığı bahçeli bir evin masrafını karşılayamıyordu artık. Petits-Augustins Sokağı’nın 18 numaralı apartmanının üçüncü katında daha ucuz bir dairede kalıyordu…
Akşam yemeğinden sonra Madam Foucher’yi ziyaret ederdi genellikle. İki oğlu okuldan çıkınca, onlar da anneleriyle giderlerdi. 1818-1819 kışı boyunca neredeyse her akşam Toulouse Konağı kapıcısı, kol kola girmiş Eugène ve Victor’la arkalarından elde çantası, üzerinde kaşmir şalının örttüğü yünlü elbisesiyle annelerinin içeri girdiğini gördü.
Madam Foucher, derin bir yüklüğü olan kendisine ait geniş yatak odasını kullanmaktaydı. Ziyaretçi hanım, şöminenin bir yanında koltuğunu hazır bulur, şalını da şapkasını da çıkarmadan oturur, çantasından el işini çıkarır ve çalışmaya koyulurdu. Mösyö Foucher şöminenin diğer yanında olur, bir etajerin üzerinde enfiye kutusuyla mumu dururdu. Madam Hugo’yla aralarındaki yuvarlak masanın etrafında…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Dünya Klasikleri Edebiyat Hasan Ali Yücel Klasikleri Roman (Yabancı)
- Kitap AdıNişanlıya Mektuplar 1820-1822
- Sayfa Sayısı272
- YazarVictor Hugo
- ISBN9786254290398
- Boyutlar, Kapak12,5 x 20,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Takip ~ Karen Robards
Takip
Karen Robards
Çaylak avukat Jessica Ford, çalıştığı tanınmış hukuk şirketinin en büyük ortağı olan patronu John Davenport’tan gelen telefona yanıt verdiğinde, patronunun epeyce sarhoş olduğunu anlamakta...
- Ölü Ozanlar Derneği ~ N. H. Kleinbaum
Ölü Ozanlar Derneği
N. H. Kleinbaum
Geleneklere olan bağlılığı ve katı disiplin kurallarıyla ünlü Welton Akademisi’nin öğrencilerinin okul ve yatakhane arasında geçen tekdüze hayatları yeni İngilizce öğretmenleri John Keating’in okullarına...
- Kırmızı Pazartesi ~ Gabriel Garcia Marquez
Kırmızı Pazartesi
Gabriel Garcia Marquez
Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez’in 1981’de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus...