İtalya’nın Libya’yı işgali ve asi çetelerle yıllarca süren çarpışmalarıyla ilgili anıların henüz taze olduğu yıllarda geçen çocukluğumda sık sık anlatılan bir hikâyeyi anımsıyorum. İşgal kuvvetlerinin peşine takılan bir İtalyan maceraperest o dili hiç bilmese de kendini Arapça çevirmeni olarak işe aldırmıştı. İsyancılardan olduğu varsayılan biri yakalandığında sorguya tabi tutuluyordu; İtalyan subay İtalyanca olarak sorusunu soruyor, sahte çevirmen de uydurduğu Arapçasıyla bir şeyler söylüyordu; sorguya çekilen kişi hiçbir şey anlamıyordu ve kim bilir neler söylüyordu (olasılıkla yanıt da anlaşılamıyordu) ve çevirmen kendi keyfine göre şahsın yanıt vermeyi reddettiğini ya da her şeyi itiraf ettiğini uyduruyordu ve genellikle isyankâr idam ediliyordu.
Tahminime göre dalavereci arada sırada merhamete geliyor, sorguladığı zavallının ağzına onu kurtaracak sözler de uyduruyordu. Her neyse, bu hikâyenin nasıl sonuçlandığını bilmiyorum. Çevirmen belki hakkına düşen parayla onurlu bir hayat sürmüştür, belki de sahtekârlığı ortaya çıkmıştır ve başına gelebilecek en kötü şey işten atılması olmuştur.
Bu öyküyü anımsadıkça asıl çevirinin daima ciddi bir iş olduğuna, hiçbir yapısökümcü çeviri kuramının etkisiz kılamayacağı bir meslek ahlakı gerektirdiğine inanıyorum.
Umberto Eco’dan çeviri, çevirmenlik ve diller arası geçişler üstüne eşsiz bir kitap. Çeviri konusunda duyarlı tüm okurlara yeni ufuklar açarken neşeli anekdotlarıyla okuma sürecini son derece eğlenceli kılacak.
İçindekiler
Önsöz ………………………………………………………………………………………. 11
Giriş …………………………………………………………………………………………. 19
1/ALTAVİSTA’NIN EŞANLAMLILARI…………………………………. 37
1.1 Anlam eşdeğerliği ve eşanlamlılık ………………………………………. 40
1.2 Bağlamları anlamak…………………………………………………………….. 43
2/DİZGEDEN METNE…………………………………………………………….. 51
2.1 Dizgelerin eşölçülemezliği varsayımı …………………………………. 53
2.2 Çeviri olası dünyalarla ilgilenir…………………………………………… 61
2.3 Tözler olarak metinler…………………………………………………………. 64
3/GERİ ÇEVRİLEBİLİRLİK VE ETKİ……………………………………… 73
3.1 İdeal geri çevrilebilirlik ……………………………………………………….. 77
3.2 Bir geri çevrilebilirlik sürekliliği………………………………………….. 83
3.3 Duyurmak…………………………………………………………………………… 88
3.4 Aynı etkiyi yeniden yaratmak……………………………………………. 104
4/ANLAM, YORUM, MÜZAKERE ……………………………………….. 107
4.1 Anlam ve yorumlayanlar…………………………………………………… 112
4.2. Bilişsel tipler ve çekirdek içerikler…………………………………….. 114
4.3 Müzakere etmek: Fare mi sıçan mı? …………………………………… 118
5/KAYIPLAR VE TELAFİLER ………………………………………………. 123
5.1 Kayıplar…………………………………………………………………………….. 126
5.2 Taraflar arasında anlaşmalı kayıplar………………………………….. 130
5.3 Telafiler …………………………………………………………………………….. 137
5.4 Metni zenginleştirmekten kaçınmak………………………………….. 141
5.5 Metni iyileştirmeli mi? ………………………………………………………. 145
5.6 Yeniden yazarak telafi etmek…………………………………………….. 159
6/GÖNDERME VE DERİN ANLAM…………………………………….. 177
6.1 Göndermeyi ihlal etmek …………………………………………………… 179
6.2 Gönderme ve biçem ………………………………………………………….. 182
6.3 Gönderme ve “derin” hikâye …………………………………………….. 191
6.4 Fabula düzeyleri………………………………………………………………… 197
6.5 Rebus’ların göndermeleri ve göndermenin rebus’u ………….. 199
7/KAYNAKLAR, FOÇALAR, DELTALAR, HALİÇLER……….. 203
7.1 Kültürden kültüre çevirmek ……………………………………………… 206
7.2 İbn-i Rüşd’ün araştırması …………………………………………………. 209
7.3 Bazı vakalar ………………………………………………………………………. 212
7.4 Kaynak ve erek………………………………………………………………….. 214
7.5 Yerlileştirme ve yabancılaştırma ……………………………………….. 216
7.6 Modernleştirme ve arkaikleştirme …………………………………….. 226
7.7 Karışık durumlar……………………………………………………………….. 236
7.8 Gene müzakere hakkında …………………………………………………. 240
8/GÖSTERMEK……………………………………………………………………… 243
8.1 Canlandırma …………………………………………………………………….. 245
8.2 Halanın odası ……………………………………………………………………. 249
8.3 Ekfrasis ……………………………………………………………………………… 259
9/METİNLERARASI GÖNDERMEYİ HİSSETTİRME…………. 265
9.1 Metinlerarasını çevirmene fısıldamak ………………………………. 271
9.2 Zorluk ……………………………………………………………………………….. 275
10/YORUMLAMAK ÇEVİRMEK DEĞİLDİR ………………………. 279
10.1 Jakobson ve Peirce …………………………………………………………… 283
10.2 Hermeneutik çizgi …………………………………………………………… 285
10.3 Yorumlama türleri …………………………………………………………… 291
10.4 Göstergeiçi yorumlama …………………………………………………… 293
10.5 Diliçi yorumlama ya da riformülasyon ……………………………. 295
10.6 Önce yorumlamalı sonra çevirmeli ………………………………….. 301
10.7 Lectio difficilior………………………………………………………………….. 307
10.8 İcra…………………………………………………………………………………… 309
11/TÖZ DEĞİŞTİĞİ ZAMAN ……………………………………………….. 313
11.1 Başka gösterge dizgelerinde töz varyasyonları ……………….. 315
11.2 İki doğal dil arasında çevirideki töz sorunu…………………….. 317
11.3 Üç formül ………………………………………………………………………… 320
11.4 Şiirde töz………………………………………………………………………….. 323
11.5 Şiir çevirisinin neredeyse’si …………………………………………….. 337
12/RADİKAL YENİDEN YAZMA…………………………………………. 365
12.1 Queneau olayı………………………………………………………………….. 367
12.2 Joyce vakası …………………………………………………………………….. 372
12.3 Sınır vakalar…………………………………………………………………….. 383
13/MADDE DEĞİŞİNCE……………………………………………………….. 385
13.1 Parasinonim …………………………………………………………………….. 388
13.2 Dönüştürme veya uyarlama…………………………………………….. 392
13.3 Manipülasyonla dönüştürme…………………………………………… 397
13.4 Söylenmeyeni göstermek…………………………………………………. 398
13.5 Söyleneni göstermemek …………………………………………………… 403
13.6 Kaynak metnin bir düzeyini yalıtmak……………………………… 406
13.7 Başka türlü göstermek …………………………………………………….. 410
13.8 Yeni bir yapıt olarak uyarlama ………………………………………… 413
14/KUSURSUZ DİLLER VE KUSURLU RENKLER……………… 417
14.1 Tertium comparationis ……………………………………………………….. 419
14.2 Dilleri karşılaştırmak ………………………………………………………. 423
14.3 Çeviri ve varlıkbilim………………………………………………………… 425
14.4 Renkler…………………………………………………………………………….. 427
14.5 Son yaprak ………………………………………………………………………. 437
Kaynakça………………………………………………………………………………… 439
Önsöz
Umberto Eco’nun çeviriye dair bu kitabı İtalya’da ilk kez 2003 yılında yayımlandı. Eco’nun bu kitaba zemin hazırlayan pek çok başka çalışması çoktan yayımlanmış ve okurların büyük ilgisiyle karşılanmıştı. Çeviribilim camiası için hiç de yabancı olmayan Experiences in Translation (2000) bunlardan biriydi. Neredeyse Aynı Şeyi Söylemek az önce andığımız kaynağın, Eco’nun hem çevirmen hem de çevirmenleriyle yakın çalışan bir yazar olarak deneyimleriyle ve zengin örnekçesiyle genişletilmiş hali gibi görünse de ondan çok daha fazlası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kuşkusuz yazarımızı tanıtmak gerekmese de 20. yüzyıla damgasını vurmuş bir filozof, yazar, göstergebilimci ve dilbilimci olduğunu hatırlatarak bu kitapta yankısını hissedeceğimiz diğer çalışmalarına da kısaca değinelim.
Lector in Fabula (1979) örnek okur, örnek yazar, ansiklopedik bilgi, metnin niyeti ve yazarın niyeti; Kant ve Ornitorenk (1997), bilişsel tipler, çekirdek içerik ve molar içerik gibi kavramlarıyla bu kitapta yankılarını hissettirirken, Trattato di Semiotica Generale (1975) ve Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı (1993) da sık sık anılır. Eco Neredeyse Aynı Şeyi Söylemek’in giriş bölümünde bu çalışmayı bir çeviri kuramı kitabı olarak sunmak niyetinde olmadığını söylese de, her bölümde değişik gönderme ve eklemlenmelerle birbirini tamamlayan ana yaklaşımı aslında örtük de olsa bir çeviri kuramı sunar. Ülkemizde çeviribilim literatürü, araştırmacının dil alanına göre ağırlıklı olarak İngilizceden ya da Fransızcadan takip edilmektedir. Eco kitabın çeşitli bölümlerinde araştırmacıların literatürden tanıdığı isimlere hiç de yabancı olmadığını hissettirir. Ancak fazlasıyla kuramsal bulduğunu belirttiği çeviribilim araştırmacılarını alıntılamak ve onların metinleriyle tartışmaktansa hermeneutik geleneğe atıfta bulunmayı yeğler. “Yorumlamak Çevirmek Değildir” başlığını taşıyan onuncu bölümde hermeneutik geleneğin ünlü isimlerini tek tek anar ve Jakobson’un ünlü makalesi “Çevirinin Dilbilimsel Yönleri”nde yer alan çeviri türleri tanımlamasında geçen “yorumlama” sözcüğünün bir metafor olup olmadığını sorgular.
“Acaba bu metaforu ziyadesiyle ciddiye almak çeviribilim araştırmalarının ekseninde çeviri ile ‘yorumlamayı’ aynı şey saymaya vardıracak düzeyde bir bir sapma yaratmış mıdır?” tarzı örtük bir soruyla okuruna gizliden göz kırpar. Pek çok dildeki zengin örneklerle okurun hem bilgi dağarcığını geliştirebilecek hem de oldukça zorlayıcı olabilecek bu metin, dil barajını aşabilen okurlar için çok eğlenceli ve düşündürücü anekdotlar ve edebiyat tarihinden kesitler içerir. Eco kendi Sylvie ve Quenau çevirilerinden örnekler verir, Joyce’un bir çevirmen olarak kendi metniyle ilgili kararlarını ele alır. Poe’nun Kuzgun’unun Baudelaire ve Mallarmé tarafından yapılmış çevirilerini tartışır. İlahi Komedya’nın çeşitli kantolarının çevirilerinden örnekleri yeri geldikçe okurun gözleri önüne serer. Örneklerin çok dilliliğinin zorlayıcılığı dışında, bu metin kuramsal yaklaşımıyla da, hem çeviribilim alanından gelenler hem de dışındakiler için çetin olabilecek yanlar taşımaktadır. Eco her ne kadar bir çeviribilim kuramı ortaya koymak niyetinde olmadığını söylese de, bu kitapta Charles Sanders Peirce ve Hjlemslev’den aldığı kavramlarla ilginç bir bakış açısı geliştirir. Çeviribilim literatürü, dilbilim ve göstergebilim paradigmasından çok hızlı koptuğundan, bu yaklaşımı takip etmek çeviribilim alanından okurlar için bile biraz zorlayıcı olabilir. Mantık ve epistemolojiye katkılarıyla tanınan, modern göstergebilimin kurucularından biri sayılan Amerikalı filozof Peirce göstergebilim alanında her türlü anlamlandırma süreciyle ilgili (semiosi) bir teori geliştirir. Bu bağlamda Peirce bir göstergenin anlamını çıkarmayı mümkün kılan süreci “çeviri” kavramını kullanarak tanımlar. Gösterge, nesne ve yorumlayan gibi üç unsurun arasındaki ilişkiye dayanan bu süreçte, gösterge bir imge, bir gürültü, bir melodi, bir jest gibi, yorumlamaya neden olan herhangi bir şey olabilir.
Bir öğenin fiilen gösterge görevini üstlenebilmesi için, gösterge olarak algılanması ve bir nesneyle ilişkiye girmesi gerekir, bu ilişki öznenin, zihninde o göstergeyle o nesne arasında zihinsel bir temsil üretmesiyle tesis edilir. Bu süreçte en kilit kavram olan yorumlayan (interpretante) ise, göstergeyi yorumlayan bir özne değil, onu nesneye bağlayan bir düşünce ya da fikirdir. Bir gösterge her zaman aynı yorumlayanı ortaya çıkarmadığı gibi, farklı iki bireyin aynı göstergeye dair iki farklı yorumlayanı olacağına şüphe yoktur; dahası aynı göstergeyle, belli zaman aralıklarıyla iki kez karşılaşan bir birey bile iki farklı yorumlayan üretebilir. Böylece anlam oluşturma süreci (semiosi) sonsuza kadar gidebilir. Bu ilişkide nesne yorumlayan aracılığıyla göstergenin işaret ettiği şey olarak göstergeden bağımsız mevcut olmasına rağmen ancak gösterge aracılığıyla bilinebilir. Okuyacağınız bu kitabın diğer kilit kavramları, dili iki düzlemden oluşan katmanlı bir dizge olarak kabul eden Hjlemslev’den alınmıştır. Ünlü dilbilimciye göre anlamlandırma, ifade ve içerik düzlemlerinin öğeleri (biçim, madde ve töz) arasındaki ilişkilerle ilgilidir.
Göstergelerarası çeviri, dönüştürme (Jakobson) ve uyarlama bahislerinde de bu kavramlardan yararlanır. Kitabın başlığına gelecek olursak: Çeviri aynı şeyin söylendiği beklentisiyle tüketilen bir üründür. Bu beklentiye, O şey ne? Şey ne demek? Aynı şey nedir? gibi sorularla yanıt vermeye kalktığımızda yazarın hem giriş bölümünde hem de kitabın çeşitli bölüm ve satırlarında yaptığı gibi ontolojinin alanına gireriz. Neyse ki Eco, okurlarını bu tür ontolojik tartışmalarla yormak istemez, birkaç açık ya da örtük göndermeyle çeşitli kaynaklara işaret etmekle yetinir. Aynı şeyi söylemenin ancak müzakere kavramıyla mümkün olabileceğini ve çevirinin bir müzakere sürecinden ibaret olduğunu belirtir. Çeviribilim alanında sıkça kullandığımız eşdeğerlik, amaca uygunluk, sadakat veya çevirmenin inisiyatifi gibi kavramları da müzakere başlığı altında ele alır. Müzakerede bir şeyleri elde etmek için başka bazı şeylerden vazgeçilir. Müzakerenin tarafları bellidir: Kaynak metin, hayattaysa kaynak metnin yazarı, kaynak kültür, erek kültür, erek okurların beklentileri, erek metni yayımlayan yayıncılık endüstrisi. Eco’ya göre çevirmen bu taraflar arasında müzakereci konumundadır. Çevirmen müzakereci olarak bağlamı kavramalı, o bağlama en uygun çözüm için hem içerik hem de ifade düzleminde müzakeresini yapmalıdır. Çevirmenin, bağlam ve bağlam bileşenleriyle ilişkisini Lector in Fabula’da geliştirdiği, okurun yorumlayıcı işbirliği yaklaşımına göre açıklar. Bu yaklaşım, elinizdeki kitapta çok belirgin olarak anılmasa da yaklaşımın temel kavramları daha ikinci bölümde karşımıza çıkar.
Olası dünya, ansiklopedik bilgi, örnek okur, örnek yazar, metnin niyeti, yazarın niyeti gibi kavramlar yorumlayıcı işbirliği anlayışının temel kavramlarıdır. Çevirmen bir örnek okur olarak çevireceği metnin “olası dünyası”nı, “ansiklopedik bilgisi”ni kullanarak çözümlemeye çalışır. Bilgisini devreye sokmadan önce de ister istemez bir tahminde bulunmak zorundadır. Bu metin nasıl bir olası dünyadan söz ediyor? Bunu yaparken doğal olarak metnin yüzeysel yapısından (ifade düzleminden) yola çıkarak derin yapısını (içerik düzlemini) anlamlandırır. Yüzeysel yapı ifade düzleminde tezahür ettiğinden, herhangi bir doğal dilin örnek okuru için derin yapıyı kavramak daha kolaydır. Çeviride ise işler değişir, yüzeysel yapıda karşılaştığımız ifadelerin işlevleri üzerine düşünmek zorunda kalırız. Derin yapıda neye işaret etmektedirler? Bu işlevleri erek metinde de yerine getirebilmeleri için yüzeysel yapıda, yani ifade düzlemlerinde ne tür kararlar almak gerekir? Çevirmenin bu dilemmasında Eco onun yardımına daha önce de söylediğimiz gibi müzakere kavramıyla yetişir. Müzakere, metnin her dilsel biriminde çevirmenin farkına bile varmadan yaşadığı süreçtir. Müzakereden her zaman kazançla çıkılamayacağını, kayıpların da olabileceğini peşinen kabul etmek gerekir ama yazarın kendi çevirmenleriyle yaptığı müzakere örnekleriyle dolu bu kitapta bazı kayıpların kazançlara da dönüşebileceği gösterilir. Buna olanak veren de dil dizgelerinin her ne kadar eşölçülemez olsalar da kıyaslanabilir ve karşılaştırılabilir olmalarıdır. On dört bölümden oluşan bu kitap daha önce de belirttiğimiz gibi çok dilli örnekleri, eğlenceli anekdotları, yukarıda değinmeye çalıştığım kavramlarıyla maceralı bir okumaya davettir. Hele çeviri teknolojilerinin gelişmediği dönemlerden kalan Altavista aracılığıyla yapılan çevirilerden örnekler, makine çevirisinin bağlamsallaştırma problemini ortaya koymak için verilmekle birlikte bizleri biraz acı bir tebessüme de sevk ederler. Yapay zekânın işimizi elimizden alacağı korkusunu yaşadığımız bugünlerde, makine çevirisinin emekleme dönemine ait örnekler, o dönemki çevirmenlere muhtemelen bir kendinden eminlik ve emniyet duygusu sağlamıştır. Çeviribilim alanından gelen okurlar için keyifle takip edecek lerini umduğum, çevirmen dostlarım için, konusunun yanı sıra çeviri sürecinin de okurken değerlendirilebileceği bu kitap çeviri meselesiyle akademik ya da mesleki anlamda ilgilenmemiş okurlara ne söyleyebilir, doğrusu bilmiyorum. Belki çevirmen okurun yorumlayıcı işbirliğinin nasıl dinamik bir süreç olduğunu, ne kadar fazla bileşen içerdiğini, zorlukları yanı sıra keyifli yanları da olabileceğini gösterebilir. Okuma her aşamasında bir varsayım ve çıkarım süreci gerektiren sancılı bir süreçtir. Çeviri söz konusu olduğunda bu sancı daha da artar. Çevirmen/okur başlangıç varsayımları, tahminleri ve çıkarımlarıyla aldığı kararları çeşitli bağlamsal bileşenler, estetik etkiler ve metnin işlevi, kahramanların belli özelliklerinin öne çıkarılması ya da gölgede bırakılması konusundaki iç müzakereleriyle sürekli gözden geçirir.
Bu süreç aslında bu terimlerle ifade edilmese de her çevirmenin kaçınılmaz olarak yaşadığı bir maceraya işaret eder. Betimleyici Çeviribilim Araştırmaları bu süreci, çevirmenin hem kendisi hem de meslektaşları ve okurları için görünür kılması adına “öz-betimleme” anlayışını önermiş ve çevirmeni, çeviri kararlarını gerekçelendirerek görünür kılması konusunda cesaretlendirmiştir. Bütün bunlara rağmen literatür bu tür makaleler açısından çok zengin sayılmaz. Bunda paradigma değişimi nin de etkisi yadsınamaz. Kültürel dönüş ve onu müteakip çeşitli dönüşlerle yaşanan paradigma değişiklikleri, betimleyici çeviribilim araştırmalarına yeterince zaman ve emek harcanmamasında etkili olmuştur.
Oysa çevirmenin kaynak metinle müzakere sürecini gözler önüne serebilecek şey, kararlarını gerekçelendirdiği bir öz betimlemeden başka bir şey değildir. Bu durumda çevirmen metindeki baskın ya da egemen unsuru, nasıl seçtiğini, onu nasıl belirginleştirdiğini, kaynak metnin okurunda yaratmak istediği etkiyi erek metin okurunda nasıl yaratmaya çalıştığını açıklayabilir. Egemen unsur, çeviri amacına, kaynak metnin yazıldığı döneme, çevirmenin yaşadığı döneme ve benzer başka pek çok değişkeye göre değişebilir. Bu durumda Eco’nun çevirmene önerisi, bir metinde kendisi için egemen unsuru araması, seçimlerini ve dışarıda bırakacaklarını buna göre belirlemesidir. Neredeyse Aynı Şeyi Söylemek üzerine heyecanla konuşup yazabileceğimi hissediyorum ama bu heyecanı kitabın olası okurlarına bırakarak kitapla yolumun nasıl kesiştiğine değinip bitirmek arzusundayım. 2019 yılında bir özel üniversitede ders arasında bunalmışken evrene şöyle bir mesaj vermiştim: “Biri bana bu kitabı çevirmeyi teklif etse, bir de şöyle birkaç aylık bir çeviri bursu alsam, cebimde para, yüzümde güneş ve rüzgârın şefkatiyle sakin bir mekânda çeviri yapsam”. Evrene verdiğim tüm mesajlar gibi bunu da unutmuştum ki, 2023 yılının Nisan ayında değerli meslektaşım Eren Cendey’den bir e-posta aldım.
Bu kitabın editörlüğü için yazıyordu, çok çok memnun oldum, çünkü çok sevdiğim, çıkar çıkmaz aldığım, ara ara baktığım bir kitap söz konusuydu. Sonra ne olduysa oldu, araya başka işler, başka yazışmalar girdi ve 2024 Ekim’inde Aslı Güneş’in ısrarıyla çok kısa sürede konu editörlüğünü üstlenmiş oldum. Para, güneş ve rüzgârın şefkati gibi mesajlar evrenin hangi köşesine gitti bilemiyorum. Son iki aydır sevgili Aslı Güneş ile sürekli yazışarak pijama terlik halinde, bel ağrısı ve göz sulanmasıyla elimden geleni yapmaya çalıştım. Neden bu kadar kısa sürede böylesi kapsamlı bir işi kabul ettim? Her şeyden önce meslektaşımın bana güveni, benim mesleğime saygım bu kabulde belirleyici oldu (Çok kısa sürede söylediğim koşullarda elimden geleni yapmaya çalışmama rağmen, gözden kaçmış şeyler olabilecektir. Bu nedenle bu kitaptaki bütün sevapları çevirmene günahları da bana yazın lütfen). Mesleğe ve meslektaşlara saygı demişken bu çeviride kullandığımız çeviri örneklerini aldığımız çevirmenleri şükranla anmadan bitiremeyeceğim. Necdet Adabağ, Fatma Akerson, Erdoğan Alkan, Aysen Altınel, Kemal Atakay, Suphi Aytimur, Peral Bayaz, Oğuz Baykara, Murat Belge, Egemen Berköz, Barış Bıçakçı, Armağan Ekici, Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu, Şemsa Gezgin, A. Kadir, Şadan Karadeniz, Savaş Kılıç, Fatih Özgüven, Işıl Saatçıoğlu, Sabri Esat Siyavuşgil, Cemal Süreya, Rekin Teksoy, Tomris Uyar, Burcu Yalım, Nihal Yeğinobalı ve daha niceleri…
Yapay zekâ insanların yerine geçmeden birbirimizi unutmasak iyi olacak!
Betül Parlak Cengiz
Giriş
Çevirmek ne demektir? İlk ve yürek ferahlatıcı yanıt şu olmalı: Aynı şeyi bir başka dilde söylemek. Aslına bakılacak olursa, ilk aşamada “aynı şeyi söylemek” ifadesinin ne anlama geldiğini belirlemekte pek çok sorunla karşılaşırız ve açımlama, tanımlama, açıklama, formülasyon (yeniden ifade etme) ve daha da karmaşığı, eşanlamlılarla ikame girişimi gibi işlemler söz konusu olduğunda bunu bilmemiz zorlaşır. Bununla beraber çevrilecek bir metinde, o şeyin hangisi olduğunu bilemeyiz. Sonuç olarak, bazı durumlarda, söylemek ne anlama gelir, bu bile kuşkuludur.
İlyada1 destanı ya da “Asyalı Gezgin bir Çobanın Gece Türkü sü”nde,2 pek çok felsefi tartışmada çeviriye özgü sorunun önemini vurgulamak üzere, çevrildikleri her dilin ötesinde ve üzerinde saydamlaşması, parlaması gereken ya da tersine bir başka dil ne kadar çabalasa da asla elde edilemeyen bir Kendinde Şey olup olmadığının peşine düşmemize lüzum yok. Daha alçaktan uçmak yeter ve biz de ilerleyen sayfalarda bunu pek çok kez yapacağız. Varsayalım ki bir İngiliz romanında kahraman It’s raining cats and dogs diyor. Aynı şeyi söylediğini sanarak bunu sözcüğü sözcüğüne Kediler ve köpekler yağıyor diye çeviren çevirmen aptaldır. Bu, Bardaktan boşanırcasına yağıyor veya Gök delinmişçesine yağıyor diye çevrilecektir. Ya söz konusu olan bir bilimkurgu romanıysa ve “Charles Fort” tarzı olarak anılan bilimlerin bir çömezi tarafından yazıldıysa, hakikaten de gökten yağan kedilerden ve köpeklerden söz ediliyorsa, o zaman ne yapılır? İşte o zaman sözcüğü sözcüğüne çevrilmesi makuldür. Ama ya kahraman, kediler ve köpeklerle ilgili tuhaf bir takıntıdan mustarip olduğunu ve yağmur yağdığında bile kendini tehdit altında hissettiğini anlatmak için Doktor Freud’a gidiyorsa? Gene sözcüğü sözcüğüne çevrilir ama aynı zamanda deyimlere de takık olan o Kedilerin Adamı’nın nüansı yitirilmiş olur. Peki ya bir İtalyan romanında kedi köpek yağdığını söyleyen kişi konuşmasını yadırgatıcı İngilizce kökenli sözcüklerle bezeme hevesinden kendini kurtaramayan bir Berlitz öğrencisiyse? Sözcüğü sözcüğüne çevrildiğinde gafil avlanan İtalyan okur, onun İngilizceye öykündüğünü anlamayacaktır. Ya bu roman daha sonra İngilizceye çevrilirse, bu İngilizceye öykünme hevesi nasıl sonuç verecektir? O zaman kahramanın milliyetini değiştirmek ve onu İtalyancaya öykünmeye hevesli bir İngiliz ya da umutsuzca Oxford lehçesiyle konuşmakta inat eden Londralı bir işçi mi yapmak gerekir? Bu, tahammül edilemez bir girişim olur. Peki ya bir Fransız romanının kahramanı It’s raining cats and dogs diyorsa? Bu, İngilizceye nasıl çevrilir? Bir metnin iletmek istediği şeyin ne olduğunu ve onun nasıl iletileceğini söylemenin zorluğunu görüyorsunuz.
İşte size kitabın müteakip bölümlerinin anlamı: Asla aynı şeyin söylenmediğini bilerek neredeyse aynı şeyin nasıl söylenebileceğini anlamaya çalışmak. Bu noktada sorun yaratan artık aynı şey veya aynı şey kavramı değil, neredeyse kavramıdır.3 O neredeyse ne kadar esnek olmalı? Bu, bakış açısına göre değişir: Dünya, neredeyse Mars gibidir, ikisi de Güneş’in çevresinde dolaşırlar, küre şeklindedirler ama Dünya bir başka güneş sisteminde dolaşan bir başka gezegenle de neredeyse aynı olabilir; çünkü ikisi de göksel cisimdir, neredeyse kâhinin cam küresi veya neredeyse bir top ya da neredeyse bir portakal gibidir. Neredeyse’nin esnekliğini, kapsamını belirlemek başlangıçta müzakere edilmesi gereken bazı kriterlere bağlıdır. Neredeyse aynı şeyi söylemek göreceğimiz üzere, müzakere ışığında ele alınacak bir süreçtir (prosedürdür).
Sanırım kuramsal olarak çeviri sorunlarıyla ilgilenmem ilk olarak 1983 yılında Queneau’nun Biçem Alıştırmaları4 adlı yapıtını nasıl çevirdiğimi açıklamakla başladı. Doksanlara kadar katıldığım bazı konferanslarda yaptığım konuşmalarla bu soruna kısaca değinirken, yapıtları çevrilmiş bir yazar olarak kişisel deneyimlerime dayanmıştım.5 Çeviri sorunu benim Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı (1993b) üzerine yaptığım çalışmamda da elbette eksik olamazdı; daha sonra hem bir Joyce çevirim (Eco, 1996) hem de Nerval’den Sylvie (Eco, 1999b) çevirim hakkında konuşurken konuya değinmemek olmazdı.
1997-1999 yılları arasında Bologna Üniversitesi’nin, Göster gebilim alanında doktora araştırmaları için yılda iki kez düzenlediği seminerlerin ana konusu göstergelerarası çeviriydi; burada da doğal bir dilden bir başkasına çeviri değil, birbirlerinden farklı gösterge sistemlerine yapılan çeviriler söz konusuydu; örneğin bir romanın bir filme, epik bir destanın çizgi romana “çevrilmesi” ya da bir şiir temasından bir tablo çıkarılmasıyla ilgili. Çeşitli sunumlarda “asıl çeviri” denilen7 şey ile “göstergelerarası çeviri” arasındaki ilişki ele alınırken, doktora öğrencileri ve meslektaşlarımla yaptığım tartışmalarda çelişkili düşüncelere kapıldım. Bu tartışmaların konusu, çelişkiye düştüğüm kişilerle tartışırken ortaya çıkan uyarıcı ve kışkırtıcı düşüncelerim, bu kitabın sayfalarından net bir şekilde yansımalı. Benim o zamanki tepkilerim ve diğer katılımcıların sunumları VS 82 (1999) ve VS 85-87 (2000) dergisinin iki özel sayısında yer alıyor.
1998 güzünde Toronto Üniversitesi tarafından bir Goggio Lectures serisi için davet edildiğimde de konuyla ilgili düşüncelerimi geliştirmek için yeniden çalışmaya başladım. Bu konferansların sonuçları daha sonra Experiences in Translation (Eco, 2001) adıyla yayımlandı.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat İnceleme/Araştırma
- Kitap AdıNeredeyse Aynı Şeyi Söylemek
- Sayfa Sayısı456
- YazarUmberto Eco
- ISBN9786256162792
- Boyutlar, Kapak13,7x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Otelde Bulunmuş Kitap – Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle ~ Hazırlayan: Murathan Mungan
Otelde Bulunmuş Kitap – Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle
Hazırlayan: Murathan Mungan
Otel dendiğinde edebiyat tutanaklarının kalın defterlerinden biri olanca haşmetiyle açılır önümüze… Bir mekân olarak doğrudan otelin kendisini konu alan, otelde geçen olaylar ekseninde gelişen...
- Bilgiden Kurmacaya – Bir Çağdaş Edebiyat Çözümlemesi ~ Gürsel Aytaç
Bilgiden Kurmacaya – Bir Çağdaş Edebiyat Çözümlemesi
Gürsel Aytaç
Bir edebi eser nasıl oluşur? Edebi eserde bilimin ve felsefenin rolü nedir? Bu sorular, edebiyatın diğer alanlarla bağlantı kurduğu noktalarda güncel olarak varlığını sürdürmektedir....
- Şair Fatih:Avni ~ İskender Pala
Şair Fatih:Avni
İskender Pala
Fâtih. Gelmiş geçmiş en büyük ve en renkli hükümdar. Kültürlü. Asker. Matematik ve diğer müspet ilimlere meraklı. Doğu dillerini bilir. Batı dillerini bilir. Sultan....