“Çoğu yetişkin, okuma sürecinin tek yönlü işlemesi gerektiğini düşünür zira bunun aksi gerileme, olgunlukta geriye gitme olarak görülür. Önce PeterveJane denen çift başlı canavarı, ardından Narnia’yı aşıp Patrick Ness ile devam edersiniz… Derken yetişkin edebiyatına geçerek zafer kazanır, sonra da hep orada kalır, bir daha asla geriye dönüp bakmazsınız çünkü geriye bakmak mevki kaybetmek demektir.
Ama insan yüreği tren gibi düz bir hatta ilerlemez. Okuma serüveni böyle bir şey değil, en azından benimkisi böyle değildi. Çocuk edebiyatını ıskartaya çıkarırsak, yetişkin gözüyle okuduğumuzda farklı bir simya yakalayacağımız zenginliklerle dolu bir mücevher kutusunu ıskartaya çıkarmış oluruz.”
Son dönemin en önemli yazarlarından Katherine Rundell, çocuk kitaplarının hayal gücünün fitilini nasıl ateşlediğini, dahası nasıl yeniden ateşleyebileceğini; çocuk edebiyatının cüretkâr ve oyunbaz tavrıyla, nasıl olup da içimizdeki eski açlıkları uyandırıp dünyaya dair yeni bakış açıları oluşturmamızı sağlayabileceğini gösteriyor. Yetişkin okur için keyifli ve ikna edici bir deneme.
*
Çocukken en sevdiğim yer Zimbabve’nin başkenti Harare’nin Mount Pleasant yerleşim bölgesindeki halk kütüphanesiydi. Görünüşe göre çocuk kitapları bölümüne 1950’lerden beri yeni kitap girmemişti; akan çatı ve cam kapılardan içeriye dolan, etkisini sadece tozun biraz olsun hafiflettiği yakıcı güneş oraya kendine has bir koku verirdi. Kitapların sırtı güneşten solmuştu; bazıları kütüphaneden o kadar nadiren alınmıştı ki kitap kartına iliştirilmiş iade fişlerindeki cezaların para birimi, uzun yıllar önce tedavülden kalkmış şilindi. O kütüphanede, yirmi civarında rafa dizilmiş kitapların hemen hepsini okumuştum: ihtimal dışı maceralar, bir yığın vasat at öyküsü ve kadın kahramanın gondolda seks yaptığı, sehven o rafa konmuş bir kitap. Ve de yediden yetmişe herkes için yazılmış, gelmiş geçmiş en muhteşem kurmacalardan bazıları.
Çocuk edebiyatı, uzun ve soylu geçmişi boyunca göz ardı edildi. Martin Amis1 bir söyleşide şöyle demişti: “Çocuk kitabı yazmayı düşünüp düşünmediğimi soruyorlar. Ben de onlara, ‘Ağır bir beyin hasarı geçirmiş olsaydım, bir ihtimal çocuk kitabı yazabilirdim,’ diyorum.” Ne işle meşgul olduğumu söylediğim zaman insanların yüzünde tuhaf bir tebessüm beliriyor; gören de elfler için kibrit kutusundan minyatür banyo mobilyaları yapıyorum sanır. Bilhassa Birleşik Krallık’ta överken bile az da olsa söveriz. Alan Garner’ın2 Where Shall We Run To? [Nereye Koşacağız?] adlı hatıratıyla ilgili Guardian’da çıkan yazıda şöyle diyor: “O hiçbir zaman sadece çocuk kitapları yazarı olmadı. Öyle olamayacak kadar zengin, sıra dışı ve derin bir yazar.” Demek ki çocuk edebiyatı bunun tam tersi: ne zengin ne sıra dışı ne de derin.
On yıldan uzun süredir çocuk kitapları yazdığım halde bu alanı tanımlarken hâlâ tereddüt ediyorum. Ama bir şeyden adım gibi eminim: Çocuk edebiyatı sadece çocuklar için değil. Yazarken, aslında iki kişi adına yazıyorum: Biri on iki yaşındaki ben, diğeriyse şimdiki ben ve yazdığım kitap, birbirinden farklı ama birbiriyle bağlantılı olan bu iki iştahı da doyurmalı. On iki yaşımdaki ben, bağımsızlık, tehlike, adalet, yiyecek ve her şeyin ötesinde, adımımı atar atmaz beni içine çekecek denli yoğun bir atmosfer isterdi. Yetişkin ben, bütün bunların yanı sıra başka şeyler de istiyor: korku, sevgi ve başarısızlığı, insanın içindeki haini kabullenmeyi. O yüzden yazarken, çocukların bilmesini, yetişkinlerinse hatırlamasını tez elden ve umutsuzca istediğim ne varsa, olabildiğince az sözle anlatmaya çalışıyor, sıkça başarısız olsam da denemekten vazgeçmiyorum. Çocuklar için yazanlar, onları bildiğimiz bütün doğrularla donatarak önlerinde uzanan hayata hazırlamaya çalışıyorlar. Ve belki yetişkinlere de ne olursa olsun tutunabileceğimiz doğruların hep var olduğunu ve olacağını hatırlatarak, hayatta verilmesi gereken tavizlere ve kaçınılmaz hicran yaralarına karşı onları gizliden gizliye hazırlıyorlar.
Korintlilere 1. Mektup, Bölüm 13 şöyle der: “Yetişkin biri olunca çocukça davranışları bıraktım.” Ama çocuk edebiyatı dediğimiz yazın türü çocukça bir şey değil. Burnunu karıştırıp parmağına bulaşanı ağzına atmak ya da istediği olmayınca kıyameti koparmak çocukça davranışlar. Amerika’nın 45. Başkanı çocukça davranıyor. Çocuk edebiyatının özünde çocukluk var ama bu çocukça olmakla aynı şey değil. Çocuk edebiyatı çocuklar tarafından yazılmaz; çocukların destekçisidir ama parçası değildir.
(Çocuk kitaplarının çocuklar tarafından yazılmaması herkes için en hayırlısı. İlk romanımı sekiz yaşlarındayken, babama doğum günü armağanı olarak yazmıştım. Kitabıma mavi ipekten bir kılıf dikip üzerine yıldızlar işlemiştim. Adı Sally’nin Sürprizi’ydi. Tekrar okuduğumda fark ettim ki kitaba adını veren sürpriz, muhtemelen bir olay örgüsünün olmamasıydı. Kitapta hiçbir şey olmuyordu. Yani bir bakıma Godot’yu Beklerkenvari, avangard bir romandı. Ama çok fazla at betimlemesi vardı ki bu açıdan o kadar da avangard sayılmazdı.)
Fakat çoğu yetişkin, okuma sürecinin tek yönlü işlemesi gerektiğini düşünür zira bunun aksi gerileme, olgunlukta geriye gitme olarak görülür. Önce Köpek Spot’u3 okursunuz, bir sonraki aşamada PeterveJane4 denen o çift başlı canavarı; ardından Narnia’yı5 aşıp Çavdar Tarlasında Çocuklar 6 ya da Patrick Ness7 ile devam edersiniz… Derken yetişkin edebiyatına geçerek zafer kazanır, sonra da hep orada kalır, bir daha asla geriye dönüp bakmazsınız çünkü geriye bakmak mevki kaybetmek demektir.
Ama insan yüreği tren gibi düz bir hatta ilerlemez. Okuma serüveni böyle bir şey değil, en azından benimkisi böyle değildi. Okumayı bir hayli geç söktüm; çok zorlandım, çok acı çektim, ta ki o hiyeroglif gözümün önünde birdenbire biçimlenip bir anlam kazanana dek. Ama sonra, yemek saatlerinde gösterdiğim o ilkesiz omnivorluğun aynısını okurken de takındım. Matilda’yı8 Jane Austen ile birlikte okudum, Narnia’yı ise Agatha Christie ile birlikte; üniversiteye giderken Diana Wynne Jones’un Yürüyen Şato’sunu9 bir can yeleği gibi göğsüme sıkı sıkı bastırıp yanımda götürdüm. Michael Bond gibi, yeryüzündeki mucizelerin kaostan daha güçlü olduğuna inanmaya ihtiyaç duyduğum zamanlar hâlâ Paddington10 okurum. Okumanın kendimizi optimize etmeye yönelik kaygılı bir çabaya dönüşmemesi, her yıl ocak ayında bir çift kaliteli spor ayakkabı alıp spor salonuna üye olmak gibi bir şeye benzememesi için bütün metinler herkese açık olmalı.
Okur olma yolunda ilerleme kuralı pek çok güçlük barındırır ki bunlardan biri de şudur: Yetişkinliğe geçişle birlikte gitgide daha karmaşık kitaplara yönelmek gibi bir yol izlerseniz, ölüm döşeğinde Finnegan Uyanması11 ya da yapısökümcü düşünce yönteminin kurucusu Fransız kuramcı Jacques Derrida’nın bütün eserleriyle kendinizi eğlersiniz.
Kuralın bir diğer güçlüğü, çocuk edebiyatını ıskartaya çıkarmasıdır. Günahı boynumuza; bence böyle yaparsak, yetişkin gözüyle okuduğumuzda farklı bir simya yakalayacağımız zenginliklerle dolu bir mücevher kutusunu ıskartaya çıkarmış oluruz.
*
W.H. Auden,12 “Sadece yetişkinlerin okuyabileceği iyi kitaplar, kitabı anlayabilmek için yetişkin tecrübesi gerektirir ama sadece çocukların okuyabileceği iyi kitap diye bir şey yoktur,” der.
Yetişkinlerin sadece, hatta öncelikle çocuk edebiyatı okumasını öneriyor değilim. Ama hayatta öyle zamanlar var ki işe yarayacak tek şey bu olabilir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme Edebiyat
- Kitap AdıNeden Çocuk Kitapları Okumalıyız (Ne Kadar Büyük ve Bilge Olursak Olalım)
- Sayfa Sayısı74
- YazarKatherine Rundell
- ISBN9786051981260
- Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hindistan’a Dair ~ Halide Edib Adıvar
Hindistan’a Dair
Halide Edib Adıvar
“Evvel zaman içinde, ahir zaman içinde…Bu başlangıç bugünkü Hindistan’a çok yaraşıyor, çünkü içinde Einstein’ın izafiyet nazariyesini hatırlatan bir şey var. Bir vaka en eski...
- Batı Notları ~ Nuri Pakdil
Batı Notları
Nuri Pakdil
Batı’ya dair tespitlerin yapıldığı bir kitap ‘Batı Notları’; iyiki okudum diyorum. Yazarın daha kitabın başında kurduğu şu cümle özet mahiyetindeydi: “Ama öykünmekle, inançları davranışları...
- Komşu Kızı Hijyen ~ Velaaddin Kılıç
Komşu Kızı Hijyen
Velaaddin Kılıç
Elinizden evinize kadar hijyen… Ne dünyayı “temizlemek” gibi bir iddiamız ne de bunu yapabilecek sihirli bir gücümüz var. Üstelik sağlıklı yaşamı bölgesel veya küresel...