“Soruşturduğunuz konuyla ilgili bilgi vermek istiyorum ama korkuyorum.” -Taraftar- Gizli Tanık “Saat 16.54’ü gösterdiğinde Olgun Peker çok önemli birisi ile konuşmaya başladı. Tam da o sırada elindeki kalemle kâğıda karikatür çizen Hüseyin, hemen kalem kâğıdı bırakarak konuşmaya odaklandı.” Emniyet Dinleme Odası – 2010 Bugün de yapması gerekenleri yapacak, dinlenecek kişilerin tüm hayatlarını öğrenecek, içlerinden özel hayat ile suç bölümünü ayırarak yürüttüğü soruşturmalarda deliller oluşturacaktı. Sırada Banu’yu ailesinden istemek vardı… Komiser İlker, son aylarda iş için sık sık gittiği Fenerbahçe’ye, bu kez hayırlı bir iş için gidecekti. Ne Şike Bitti Ne Sevdam’da taraftarın takımına, kitlelerin futbola duyduğu aşk var. Bir de uykusuz geceler ve soluksuz takipler eşliğinde yeşeren büyük bir aşk Emrullah Erdinç ve Özkan Tamirak, ‘şike operasyonu’nun karanlık dehlizlerine iniyor. 3 Temmuz sabahı yeşil sahalarda bomba etkisi yaratan operasyonun gizli buluşmalar, konuşmalar, anlaşmalardan oluşan 220 günlük öyküsü Türk futbolunu derinden sarsacak.
TEŞEKKÜR
Kitaba katkılarından ötürü mesleki ustalarımız İsmail Küçükkaya, Erdoğan Aktaş, Rıdvan Akar ve Murat Gener değerli arkadaşlarımız Kenan İspir, Gökay Cako, Serhan Türk, Özkan Binol ve Feramuz Erdin’e, Alfa Yayınlan Editörü Sn. Rana Alpöz ve Alfa Yayınları Genel Müdürü Vedat Bayrak’a teşekkür ederiz.
Emrullah Erdinç-Özkan Tamirak
MADDE 48
Masumiyet karinesi ve savunma hakkı;
Kendisine karşı ithamda bulunulan bir kişinin, yasaya göre suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar masum olduğu kabul edilecektir.
Kendisine karşı ithamda bulunulmuş olan bir kişinin savunma haklarma saygı gösterilmesi teminat altına alınmalıdır.
AİHS 6/2 ‘e göre bir suçla itham edilen herkes yasalara göre suçluluğu ispat edilene dek masum kabul edilir.
O yüzden de hemen belirtelim. Bu kitapta yer alan bilgilerin tamamı polisin iddiasıdır. Yani şüpheliler hakkında hiçbir mahkûmiyet karan çıkmamıştır. Türkiye’de hazırlanan iddianamelerde sanıkların % 56’sı beraat ettiği göz önünde bulundurulduğunda, kitapta adı geçen isimlerin hepsinin beraat etme olasılığı bulunmaktadır. Okuyan kişilerin bunu göz önünde tutmaları gerekmektedir.
Soruşturmayı yürüten polislerin kitapta geçen adları deşifre olmamaları için değiştirilmiştir.
MANİFESTO
Futbol endüstriyelleşmiş olabilir.
Ama biz malul/meta değiliz.
Taraftarız.
Seyirciyiz.
Renklerine sevdalandığımız takımların tutkunlarıyız.
Hangi Beşiktaşlı başarısızlıktan dolayı takımını terk etmiş? Hangi Beşiktaşlı yenilgiden sonra takımına küsmüş?
Hangi Beşiktaşlı harama tevessül etmiş?
Yıllardır söyledik: Şimdi bağırmak zamanı.
‘Şeref’inizle oynayın. ‘Hakkı’nızla kazanın!
Beşiktaş’ı bir değerler manzumesine dönüştüren, “duruşumuzu” borçlu olduğumuz iki abide isme yakışanı yapın. Biz Beşiktaş taraftarları…
Elle atılan golle hüzünlendik. Hak etmemiştik.
Kendini yere atıp penaltı kazanan oyuncuya öfkelendik. Hak etmemiştik.
Rakibine dirsek vuranı, çelme takanı ıslıkladık. Efendi davranamamıştı.
Haksız yere ceza gören rakip oyuncuyu savunduk. “Eyyamcı hakem!” diye bağırdık.
Böyle olmalıydık.
Gündelik yaşamımızda peşinde koştuğumuz ahlakı, erdem dürüstlük ve olgunluğu sahada da görmeliydik.
Bizler Hatice’nin ahvalini de önemseyen, neticenin ille de başarısının birincil ölçütü olmadığına inananlardık.
Bugün Türk futbolu büyük bir sınavdan geçiyor. Kaybettiğimiz, üzüntüden kahrolduğumuz maçların nasıl parayla satın alındığını, nasıl “ille de başarı” diyenlerin hayatımızın biricik sevdasını istismar ettiğini öğreniyoruz.
Bugün maaşımızdan artırdığımız bir biletin, umudumuzu bağladığımız bir kuponun, harçlığımızdan biriktirdiğimiz bir deplasman biletinin ardında aslında ne oyunlar oynandığını, ne hile ve düzenbazlıklar olduğunu öğreniyoruz. Bugün sevdalandığımız renklerin süregelen soruşturmanın sadece mağduru değil, zanlısı da olabileceğini öğreniveriyoruz.
Mahkemenin kararını vereceği son güne kadar bu olayda ismi geçen bütün Beşiktaşlılar bizim için malumdur. Onlara önyargı ile bakmayacağız.
Ancak diğerlerinin yaptığı gibi arkalarından peşi sıra gitmeyi de reddetmeliyiz. Acılı ve sancılı da olsa doğrusu budur.
Artık “o” Beşiktaşlılar bize bizden olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Zira bizim yıllardır perde arkasını bilmeden yaşadığımız düş kırıklığını Kayseri’de yaşayan “Boz Baykuşlar” ile empati kurmadan gerçeğin peşinde koşamayız.
Şimdi iki takım var. Biri namuslu ve dürüst olanların takımıdır. Diğerinde ise şikeci, düzenbaz ve hile ile çıkar peşinde koşanlar var.
Biz Beşiktaşlılar ilkini temsil ediyoruz. Etmeliyiz.
Onun içindir ki masum olduğuna inandığımız, sonuna kadar inanacağımız “zanlı” Beşiktaşlılarla aramıza mesafe koymalıyız.
Masumiyetlerini kanıtlayıncaya kadar ne “büyük” diye bağırırız ne de “yanındayız” diye destek veririz.
Artık aidiyet değil hukuk devreye girmiştir. Adaleti simgeleyen o gözü bağlı kadın kadar tarafsız ve objektif düşünürüz.
Zira biliriz ki eğer ortada Beşiktaş’ımızı zan altında bırakacak bir iddia varsa biz utanacağız.
Eğer ki puan ya da kupa için anlaşılmışsa o kupaya saygı duymayacağız.
Eğer ki bir kişi bile vaatle Beşiktaş’a karşı yeterince koşmamışsa biz sevinemeyeceğiz.
Kimse “Beşikaşk” dediğimiz için her şeyi mubah göreceğimizi beklemesin. Biz sevdiğimiz renklerin sevdalısıyız, belalısı olmayacağız.
Diyoruz ki:
Arının… Temizlenin… Masumiyetinizi sadece yargıya değil, bizlere de kanıtlayın.
Sizi kucaklayalım. Coşkuyla gücünüze güç katalım.
Ama siz de arınıncaya, temizleninceye ve masumiyetinizi kanıtlayıncaya kadar Beşiktaş’la aranıza mesafe koyun. Beşiktaş’a yapılacak en büyük iyilik budur.
Diyoruz ki:
Tarihi bir fırsat elimizdedir.
Adını dürüstlüğü ile bizleri “şerefli ikinciliklerle” onurlandıran efsanevi başkanımızın diliyle adlandıralım.
“Fitbol’da temizlik hareketini biz Beşiktaşlılar başlatalım. Formalarımıza, atkılarımıza bir siyah kurdele bağlayalım. Bilelim ki o kurdele sahibi olan bizler “Fitbol’da Temizlik Hareketi”nin erleriyiz.
Manifestomuzu birlikte yazalım.
Ey diğer renklere gönül verenler…
Bu yazıdaki bütün Beşiktaş sözcüklerinin yerine kendi takımınızı, siyah-beyaz yerine kendi renklerinizi yazın…
Var mısınız?”
Çarşı Taraftar Grubu
İLK KIVILCIM
Karşısında devasa boyutlarda kocaman bir cam kapı duruyordu. Öyle bir duruşu vardı ki bu kapının, adeta kale kapısı gibiydi. İlk kez gelen birisinin bu girişi görünce ürpermemesi imkânsızdı. Meslek hayatında hiç böyle şaşaalı bir giriş kapısı görmemişti. Yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Ne de olsa geldiği yer İstanbul’un en ağır ağabeylerinin çalıştığı mekândı. O ağır ağabeylerin simgesi de tabii ki göklerin kralı unvanını elde eden yırtıcı kuşların en güçlüsü Asya Kartalı idi. Başındaki beyazlığıyla, iki kanadını açmış, Boğaz Köprüsü’nün üstünde uçan Asya Kartalı. O kartal, kötülüğün simgesi olan yılanların baş düşmanıydı. Orada çalışan polislere Organize Suçlar polisi deniyordu. Ve onların görevi kendilerine “mafya” diyen kötülerle mücadele etmekti.
Mafya, İtalyan kökenli bir sözcüktür. Ve mafya dendiğinde ilk akla gelen de şüphesiz Sicilya Mafyası’dır. Mafya sözcüğünü tüm dillere kazandıran İtalyan organize suç örgütlerinin iki yüzyıllık tarihi kan ve terörle yazıldı. Bazı kaynaklar Sicilya Mafyası’nın başlangıcını sekiz yüz yıl öncesine dayandırır. Ancak yaygın görüşe göre bugün tüm dünyaya yayılmış olan İtalyan organize suç şebekesi 1800’lerin sonunda kurulan küçük gruplar olarak tanınıyordu. O grupların oluşmasının nedeni de Sicilya’da geniş topraklara sahip olan zenginlerdi. Üst gelir grubuna sahip zenginler topraklarını savunmak için, para karşılığı silahlı adamlar tutmuşlardı. Bu kişiler de zaman içerisinde değişerek yasadışı güç haline geldiler. Sonra da giderek büyüyen ve bir ayağı Amerika Birleşik Devletleri’nde olan çetelere dönüştüler. Bugün tüm dünyada İtalya’nın en büyük organizasyonu olarak kabul ediliyor.
İtalyan mafyasının popüler kültürde işgal ettiği yerin gerçek nedeni, Amerika’daki faaliyetleri oldu. Pek çok romana ve filme esin kaynağı İtalyan Mafyası’nın Amerika’daki kolunun geçmişi 1900’lü yılların başına denk geliyor. ABD’nin doğu yakasında, özellikle de New York’taki İtalyan göçmenlerin varlığı mafya için uygun alan sağlıyordu.
Bilinen, Amerika’ya ilk göç etmiş Sicilya mafyası üyesi Giuseppe Esposito’ydu. Esposito ve beraberindeki altı Sicilyalı, kendi ülkelerinde işledikleri bir cinayet sonrasında New York’a kaçtı. Daha sonra da Amerika’da kendi suç örgütlerini kurdular. Zengin olmak için başta uyuşturucu ticareti olmak üzere adam dövme ve öldürme gibi şiddetin tüm yöntemlerini kullanmaya başladılar. Bu suç örgütlerine başkaları da katılınca yıllar içinde Amerika, Sicilya’dan göçen organize suç üyeleri ile doldu. Kısa bir süre sonra da bütün polis birimlerinin hafızalarına Sicilyalı suç aileleri kazındı.
Batı ülkelerinde bu tarz organize suç türü tam olarak belirlenememişti. Bu, çetelerin büyümesi için büyük bir fırsattı. Organizasyonun içindeki çeteler, suç işlerken geliştirdikleri yöntemlerle sürekli polis soruşturmasından rahatlıkla kurtuluyorlardı. Çete üyeleri yasal çerçevede faaliyet gösteren işadamları ile işbirliği yaparak her seferinde adaletin elinden kurtulmayı başarıyordu. Ancak 1970’li yıllardan sonra Batı polisi de bu suç türüne karşı kendini geliştirmeye başladı. Amaç, mafyanın bitirilmesi idi. Bu kapsamda da emniyet teşkilatları var güçleri ile mücadele etmeye başladı. Polisin tek felsefesi kendisine mafya diyen tiplerin ortadan kaldırılması idi. Etkin mücadele ile de öyle oldu. Tek tek mafya üyeleri tutuklandı ve demir parmaklıklar arkasına gönderildi.
Bizde ise durum biraz daha farklı idi. Organize Suç Örgütleri yakın geçmişimize kadar kabadayı alt kültüründen besleniyordu. Elinde tespih, ayağında yumurta topuklu ayakkabısı, omzuna asılı ceketi ve sol omuz aşağıda sağ omuz yukarda yürüyen kişiler dönemin kabadayı tayfalarındandı. 1970’li yıllara kadar kabadayılar, “haksızlığın karşısında duran, güçsüz ve mağdurun hakkını savunan, toplumda saygı gören” kişilerdi. 1970’li yıllarda kabadayılık karaborsacılığa dönüştü. “Baba” kültürü ile yozlaşarak 2000’li yıllara ulaşan mafya tipi yapılanma, bu kez kabadayılığın özünden çıkarak haksız çıkar için her şeyi mubah sayan, yandaşlarının bile hukukunu gözetmeyen, zorba yöntemleri benimseyen, sadece parayı düşünen bir oluşum haline geldi.
1998 yılından itibaren bu oluşumlarla mücadelenin etkili bir şekilde yapılması için Emniyet Genel Müdürlüğü’nün talimatıyla bir birim kuruldu. Organize polis, o tarihten itibaren çetelerin korkulu rüyası oldu.
Çetelerin adını bile duymaktan çekindiği birimin cam kapısı, yirmi yıllık polis memuru Erman’ın önünde ardına kadar açıldı. Karşısında Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’nün müracaat odası vardı. İki adım daha atıp nöbetçi polis memurunun yanına geldi, kendini tanıttı ve Asayiş Şubesi’nin spor bürosundan geldiğini, yetkili müdür yardımcısına gizli bir dosya getirdiğini söyledi. Sarı zarfı sol kolunun altından çekip polisin görebileceği şekilde uzattı. Nöbetçi, oturduğu yerden yarım kalkarak zarfa göz attı ve üzerindeki “gizli” ibaresini gördü. Tekrar yerine oturup telefonu kaldırdı. Büyük olasılıkla içeriden birilerine bilgi veriyordu. Konuşması bitince de yanında duran düğmelerden birisine basarak Erman’a içeri girip dosyayı teslim edebileceğini işaret etti.
Sivil polis olan Erman başıyla selam vererek açılan kapıdan içeri girdi. Onu orada başka bir polis karşıladı ve kendisini takip etmesini söyledi. Erman, önünde yürüyen polisi takip ederken bir yandan da şaşkınlıkla etrafını inceliyordu. Teknolojinin en son ürünlerinin kullanıldığı İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasının içi, adeta beş yıldızlı bir otel gibiydi. Yerler birinci kalite parke kaplıydı. Dahası bütün odalar parmak iziyle çalışıyordu. Teknik takibin yapıldığı odada ise ikinci bir güvenlik sisteminin olduğunu gördü. “Burası gerçekten de polis teşkilatının kalesi,” diye düşünürken tam o sırada önünde yürüyen polis durdu. Erman son anda fark edip durmasaydı polise çarpacaktı. Uzun boylu ve bir o kadar da iri cüsseli polis, kapıyı çalıp açarak Erman’a odayı işaret etti.
Erman içeri girer girmez baş selamıyla hemen kendisini tanıttı. Müdür yardımcısının dış görünüşü onu en az bina kadar şaşırtmıştı. Karşısında duran adam, vücuduna yapışan kahverengi dar takım elbisesi ve yine aynı renkte ince kravatıyla moda dergilerinden fırlamış bir manken gibiydi. Sol eli masanın yanında, sağ elindeki kalemle önündeki evrakı okuyan müdür Zafer, başını kaldırıp odaya giren polis memuruna oturmasını emretti.
Zafer, organize şube kurulduğunda komiser yardımcısı olarak mesleğe başlamıştı. Bu zaman zarfında on binlerce çete üyesi hakkında işlem yapmıştı. Birçoğu da bugün mafya babası olarak bilinen suçlulardı. Onlarca yıllık meslek hayatında, ilk kez masa başı görev yapıyordu. Bu yıl terfi etmiş ve meslekteki tabiri ile dördüncü sınıf emniyet müdürü olmuştu. Yani omzunda taşıdığı rütbe sarı renkte tek yıldızdı ve Organize şubedeki yeni görevi de müdür yardımcılığı idi.
Erman, Zafer Müdür’ün gösterdiği koltuğa oturdu ve sol kolunun altında sıkı sıkı tuttuğu dosyayı uzattı. Çiçeği burnunda müdür dosyayı aldı ve oturduğu koltukta geriye doğru yaslanarak kapağını açtı. Bir bacağının diğerinin üstüne attıktan sonra, gizli dosyanm içinde yazanları okumaya başladı. Okurken de sol eliyle yeni tıraşlı yüzünü ovuşturuyordu. Üç sayfalık yazıda şunlar kaleme alınmıştı:
“2009 yılı içinde Almanya adli makamları tarafından yürütülen kendi ülkelerine dönük şike ve bahis konuları ile ilgili yapmış oldukları tahkikat ülkemizde oynanan müsabakaları da içine alacak şekilde genişlemiştir. Alman adli makamlarının teknik takibine takılan ülkemizde bulunan bazı futbolcular, teknik direktörler, kulüp yöneticileri, başkanlar, çeşitli sporcu menajerleri ve spor camiası içindeki çeşitli kişiler bu tür suç unsuru içeren konulara karıştıkları belirlenmiştir.
Türkiye’de sporun özellikle futbolun 1980’li yıllardan sonra birçok işadamı, devlet görevlisi ve vatandaşı etkisi altına aldığı gibi illegal suç örgütlerini de devasa para trafiği yönünden cezp etmiş, zamanla bu suç örgütleri sporun özellikle futbolun içerisine girmişlerdir. Öncelikle tribün amigoluğundan başlayıp zamanla spor camiası içinde bulunan etkili kişilerin referansları ile çeşitli alanlara yönelip ekonomik menfaat sağlayarak büyük paralar kazanmışlar, hem de illegal işlerini örtecek itibarlı konumlara gelmişlerdir. Örneğin; Türkiye’deki en büyük suç örgütü liderlerinden olan Sedat Peker Fenerbahçe tribünlerinde amigo iken hızla mafya lideri olmuştur. Yine aynı suç örgütü liderlerinden Mecnun Odyakmaz Sivaspor Başkanı, Olgun Peker Giresunspor Başkanı olmuşlardır. PEKER grubuna bağlı birçok kişi çeşitli kulüplerde ve özellikle TFF içinde kendi örgütlerinin açıklarını kapatabilecek konumda oldukları değerlendirilmektedir.
Yine yapılan istihbarı çalışmalarda İstanbul ilinde kurulu bulunan Anadolu Hisar Futbol kulübünün PEKER grubu tarafından yönetildiği, bu kulüp çatısı oltandı suç örgütü üyesi birçok kişiye askerlikle ilgili sorunlarının çözülmesi için Futbolcu lisansı çıkartıldığı, bazılarının da bu lisanlarla futbol oynamadıkları halde futbolcu gibi denetimi altında tuttukları, iiğer kulüplere satılmış gibi gösterdikleri istihbar edilmiştir.
PEKER grubuna bağlı örgüt liderlerinden Olgun PEKER Türkiye’de legal veya illegal yöntemlerle örneğin kendilerine ve öğütlerine bağlı birçok spor adamı adına açılmış 26 ayrı fut bolcu menajerliği şirketi, direkt veya endirekt bağlantılarının olduğu çeşitli liglerde futbol kulübü bulunduğu, bu şirketlerle sözleşmeli yüzlerce futbolcu çeşitli liglerde birçok futbol kulübünde faaliyette bulundukları duyumu alınmıştır.
Bu futbolculardan birçoğunun örgüt liderleri adına futbol oynadıkları lig müsabakalarda şike olaylarını gerçekleştirdikleri istihbar edilmiştir. Örgüt liderleri adına bu suç unsuru işleri yaparken kendi adlarına müsabakalarda yasa dışı bahis oynadıkları hem basın yayın organlarından hem de çevreden alınan bilgilerden anlaşılmış, birçok vasat futbolu, çeşitli büyük kulüplerdeki kendilerine bağlı hareket eden teknik direktör ve menajer vasıtası ile kulüp başkanlarını kandırılarak veya ortak hareketle fahiş fiyatlara satıldıkları istihbaratına ulaşılmıştır.
Yukarıda izahı yapılan konularla ilgili herhangi bir örnekveya mağdur/müşteki konumunda kişilerin olup olmadığı aratırılmış, yapılan istihbarı çalışmalarda bu konulardan en çok mağdur olan kulüplerden birinin de Giresunspor kulübü olduğu görülmüştür.
Kulüp Başkam Osman Çırak’a yakın çevrelerden yapılan istihbarat çalışmasına göre 2010 yılı içinde Giresunspor a başkan olduğunu ancak başkanlık seçim sürecinde eski başkan Oğlun Pekerden ve adamlarından tehdit, kendisine yakını olan birçok kişilerden de uyarı aldığını tespit edilmiştir. Seçimden 1 gün önce Olgun Peker ve adamları 170 kongre üyesini üyelikten ihraç edip kendi adamlarını üye yapmalarına rağmen seçimi kendisinin altı oy farkla kazandığını belirlenmiş, ancak seçim ertesi Olgun Peker’in menajerlik şirketine bağlı ve Giresunspor’da futbol oynayan tüm futbolcuların şehri terk ettiğini, bu konuyu araştırdığında futbolcularla etik olmayan ve Türk Futbol Federasyonu kanun ve yöneltenliklerine aykırı şekilde yapılan sözleşme gereği seçim sonrası serbest kaldığını belirtmiştir. Giresunspor kulübünün hesap hareketlerini araştırdığında birçok kanun dışılığı görmesi üzerine Giresun ilindeki bir Mali Müşavirlik şirketine yetki vererek araştırma yaptırmış. Şirket sahibi araştırma sonunu sözlü olarak eski yönetimin bu hesaplara göre cezaevine gireceğini belirtmesine rağmen resmi olarak rapor hazırlamamıştır. Neden rapor hazırlamadıkları sorulduğunda Olgun Peker ve adamları tarafından tehdit edildiğini Osman Çırak’a anlattığını belirtmiştir. Kulübe kendi yönetimleri dönemine kadar giren tüm futbolcular araştırıldığında mevcut futbolcular haricinde futbol camiasında adı bilinmeyen ve futbol oynayıp oynamadığı bilinmeyen onlarca kişiyle sözleşme yapılıp para ödenmiş. Ancak hiçbiri Giresunspor’da futbol oynamadığı kendilerince tespit edilmiştir. Giresun ilinde kulübe gelir getirmek için faaliyet gösteren Giresun limanı otoparkında 1 milyon 200 bin TL’lik gelir olmasına rağmen kulüp defterlerinde yıllık gelirin 70 bin TL gösterildiğini belirtmiştir. Yönetimi devraldıktan sonra futbolcuların üst üste müsabaka kaybetmeleri üzerine bazı futbolcularla yapılan görüşmelerde Olgun Peker ve adamlarının çeşitli defalar kulübü bastıklarını ve futbolular yeni yönetim zor duruma düşürmek adına tehdit edip oynamamaya zorladıklarını belirtmiştir. Yine 10.11.2010 kulüp basın sözcüsü Ali Akdağ basında eski yönetim hakkındaki beyanları nedeniyle bazı şahıslar tarafından ağır şekilde darp edilmiş, şikâyetçi olması halinde çocuklarına zarar verileceği tehdidinde bulunulduğunu beyan etmiştir. Kulüp Başkanı kendi imkânları ile meydana gelen konuları araştırdığında Peker ve adamlarının Türkiye Futbol Federasyonundaki etkili kişiler tarafından korunduğunu ve bu kişiler tarafından tehdit edilerek uyarıldığını tespit edilmiştir *
Raporu okuduktan sonra Zafer Müdür tekrar dosyanın ilk sayfasına baktı. Aradığı, evrakın sağ alt kısmında bulunan kayıt mührüydü. Asayiş Şube Müdürü Yener Ülgütol’un imzasıyla gelen evrakta 26 Kasım 2010 tarihi yazıyordu. Diğer evrak kayıt numaraları tamamdı. Asayiş Şube Müdürlüğü’nün başlattığı soruşturma dosyası artık resmen Organize Şubeye devredilmişti. Zafer Müdür, Erman’a dönüp, “Demek bizim çocuk yine uslu durmadı,” diyerek evrakta adı geçen isme atıfta bulundu. Erman önce başını salladı ve ardından da araştırmayı kendisinin yaptığını belirterek konuşmaya başladı: “Evet, Olgun Peker’in son yıllarda futbol camiası üzerinde inanılmaz baskı ve yıldırma yöntemleri ile haksız kazanç elde ettiği konuşuluyor,” dedi.
Zafer Müdür, Olgun Peker’i hakkında daha önceden de defalarca işlem yaptığı için iyi tanıyordu. Gülerek ayağa kalktı ve Erman’ın elini sıkarak teşekkür etti. Konuşmanın bittiğini anlayan Erman da geldiği gibi yine kapının önünde başı ile selam vererek dışarı çıktı. Odada yalnız kalan Zafer Müdür evrakın ek belgelerini incelemeye başladı. Olgun Peker hakkında tutulan raporu ekleri ile birlikte tekrar gözden geçirdi. Sonra da elinde tuttuğu telsiz telefonla altında çalışan ekip amirlerini çağırdı.
Artık odada Zafer Müdür dışında biri emniyet amiri, üçü komiser 4 kişi daha vardı. Zafer Müdür hepsinin
(İmla hataları raporu hazırlayan polis memuruna aittir. Raporun orijinaline sadık kalınmıştır)
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Futbol
- Kitap AdıNe Şike Bitti Ne Sevdam
- Sayfa Sayısı432
- YazarEmrullah Erdinç - Özkan Tamirak
- ISBN9786051064406
- Boyutlar, Kapak13,5 X 21,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviAlfa Basım Yayım Dağıtım / 2012-2