Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Ne Düşünüyorsun?
Ne Düşünüyorsun?

Ne Düşünüyorsun?

Jean-Louis Fournier

Bu kitap son derece basit ve eğlenceli bir fikirden yola çıkıyor. Her şey Fournier’nin bir gün filozof kedisi Artdéco’yu seyrederken, “Acaba ne düşünüyor?” diye…

Bu kitap son derece basit ve eğlenceli bir fikirden yola çıkıyor. Her şey Fournier’nin bir gün filozof kedisi Artdéco’yu seyrederken, “Acaba ne düşünüyor?” diye sormasıyla başlıyor.

Bunu bir oyuna dönüştüren Fournier, farklı hayvanların zihinlerinden geçenleri ve insanlar hakkında neler düşündüklerini mizahi bir dille anlatıyor, Dominique Lange’ın özgün çizimleri ise baş döndürüyor.

Ne düşünüyorsun Artdéco?

Kedim beni gözlemliyor. Bakışları delici. Tüylerle, kıllarla, deriyle, pullarla kaplı o diken diken kafalarının içinde ve o şaşkın, çoğunlukla kaygılı gözlerin ardında neler olup bittiğini öğrenmeyi çılgınca istedim hep. Hayvanlar söz konusu olunca genellikle şöyle derler: Bir konuşmaları eksik. Eh, o zaman sözü onlara bırakacağım. Dilimi ödünç vereceğim kediye. Daha önce bir ineği, Noiraude’u ve yükseklikten korkan bir kuşu, Antivol’ü konuşturdum, niye başkalarını da konuşturmayayım? Yeryüzündeki tüm hayvanlarla bir soruşturma, zoolojik bir tür sokak röportajı yapacağım. Gerçekte ne olduklarını insanlara söyleme işini hayvanlara bırakacağım. Olur da hayvanlar insanlar hakkında kötü şeyler düşünüyorsa, bunu aktarmaktan kesinlikle kaçınmayacağım, hem de zevkle. Ama her şey hayal ettiğim kadar kolay olmadı. Hayvanlara her zaman kolayca yaklaşamıyorsunuz. Bu işin sakıncaları da yok değil. Hadi ters tarafından kalkmış, boyu 2 metreyi bulan bir kaplana Ne düşünüyorsun? diye sorun bakalım. Hayvanlarla bir güven ortamı kurmaya çalışmak gerek, çünkü insanlardan sakınmak ve korkmak için birtakım nedenleri var. Bizi ilk gördüklerinde elimizde sopayla yay vardı ve kovaladık onları. Sonra barutla tüfeği icat ettik, ağlar ördük, üstelik yalnızca kelebek ağları değil, son zamanlarda yunuslara kefen olan balık ağları. Arkasından endüstriyel hayvancılığı icat ettik… Ormanların yok edilmesinde rol oynadık, yeryüzünü betonla kapladık, Dünya’yı yakıp yıktık, kimi zaman cennetleri cehenneme çevirdik. Dünya tehlike altındaki bir başyapıta dönüştü…

Aslan avlamaya Afrika’ya giden Tartarin gibi bavulumu hazırlayacağım. Uzun bir yolculuğa çıkıyorum, dünyayı dolaşacağım, nadir türler bulacağım. Vıraklamalarının, melemelerinin, böğürmelerinin, gıdaklamalarının, kükremelerinin, anırmalarının, homurtularının, ötüşlerinin, hırlamalarının, kuğurdamalarının, miyavlamalarının, mırlamalarının, havlamalarının, cırıltılarının, cıyaklamalarının arkasında… gezegendeki hayvanların sevinçlerini, üzüntülerini, heyecanlarını ve duygularını keşfedeceğim. Ayrıca hakkımızda ne düşündüklerini öğreneceğim. Onlara “sen” demeyi yeğledim, böylesinin daha arkadaşça olacağını düşündüm. Tabii kraliyet ailesinden gelen kimi türlerde yine “siz”e dönmem gerekebilir her zaman. Bunu söylerken aklımda hayvanların kralı ve kaya kartalı var. Nihayetinde tek bir soruyla yetineceğim: Ne düşünüyorsun?

Ne düşünüyorsun yaşlı bilge balık?

Büyük beyaz gemi az önce yanaştı, Afrika topraklarına ilk kez adım atacağım, denizden biraz özlemle ayrılıyorum. Suyun yüzeyine yakın bir yerde yüzen yaşlı bir balık gemiden inişimi izliyormuş gibi görünüyor, sorumu ona sormak istedim, bu ilk olacak. Suya eğilip sordum. Kısa bir süre düşündükten sonra yanıtladı: “Yaşlı bir balık olmamı, ilginçtir, bir balıkçıya borçluyum. Anımsıyorum da gözleri açık renkti, deniz rengi. Bundan çok uzun zaman önce beni yakaladı, küçücük bir balıkken beni sudan çıkardı. Avlanabilmem için gereken boyda değildim daha. Olta iğnesini incelikle ağzımdan çıkarıp bahtımın açık olmasını dileyerek beni yeniden denize attı. Onun sayesinde büyüyebildim, yaşamın sevinçlerini tadabildim, bir ailem oldu, tehlikelerle de karşı karşıya kaldım, birçok kez az kalsın yakalanıyordum, o zaman gereken boya ulaşmıştım. Artık ağ ilmiklerinin arasından geçemiyordum. Bugün, pullarım yumuşayıp soldu, eskisi kadar parlak olmayan yaşlı bilge bir balığa dönüştüm. O balıkçıyı hiç unutmadım. Bana yaşlanma şansını verdi.”

Ya sen spesiyal istiridye?

Parka girmek için yağmurluk ve çizme giymem gerekti. Sorumu birçok kez yineledim. İstiridyenin bana açılması uzun sürdü, gerçekten spesiyaldi. Sonunda açıldı. “Yalnızlığa, sessiz sedasız evimde olmaya bayılırım. Başkalarını çok sevmem, gizlenip planktonumu tek başıma yemeyi yeğlerim. Nasıl ki insanlar sofrada on üç kişi olmak istemiyorsa, biz istiridyeler de sofrada sayımızın on iki olmasını sevmeyiz. Bir düzine olunca, çoğunlukla işin sonu kötüdür, son yolculuğumuza çıkarız. İnsanlara deli olmam. Buna karşılık, beni sek beyaz şarapla çok sevdiklerini biliyorum. Limon sıkmalarından nefret ediyorum, gözlerim yanıyor.”

Ya sen ekâbir balık?

“İnsanlar beni büyük bir düş kırıklığına uğrattı. Yumurtalarıma bayılıyor, tatlarına doyum olmadığını düşünüyor, onları ateş pahasına satın alıyor, hatta sahtelerini üretiyorlar ama tebrik edeni hiç duymadım. Kimse kalkıp bana şöyle demiyor: Yumurtaların çok güzel gerçekten…. İnsan nankör. Mersinbalığı olmaktan soğutuyorlar sizi.”

Artdéco araya giriyor

“Sonuçta, ben balıklı musu krokete yeğlerim ama daha nazik bir konudan söz etmek istiyorum. Adına ‘kadife pati’ denen bir ameliyat çerçevesinde kedilerin ayaklarındaki son parmak kemiği kesiliyor, bu işleme onikektomi diyorlar. Amaçları da Madam Sonradan Görme’nin perdeleriyle koltuklarını korumak!” Sonra da öfkeyle kanepemi tırmaladı.

Ya sen sevgi dolu zürafa?

Charente’ta, Port-des-Barques’ta tatildeydim. Berbere gidiyordum. Denizin karşısındaki gezi yoluna bir sirk çadırı kurulmuştu, bazı hayvanlar dışarıdaydı. Araştırmamı sürdürmek için yararlanacaktım bundan. Sorumu başı göğe değen bir zürafaya sordum. Yanıtlamadı ama başı hızla gökten indi ve beni şapır şupur öptü, bir şey söylemeden. Etkilendim ve duygulandım. Bir zürafa beni ilk kez öpüyordu. Berberime gidip yüzümü silmek için bir peçete istedim. Az önce beni bir zürafanın öptüğünü ona söylemeye cesaret edemedim. Uydurduğumu, böbürlendiğimi düşünürdü. O öpücük ne anlama geliyordu? Zürafa ne düşünüyordu? Evlenmeyi mi? Asla öğrenemeyeceğim. Bunu eşime anlatmayacağım, onu üzmek istemiyorum…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Anı - Anlatı
  • Kitap AdıNe Düşünüyorsun?
  • Sayfa Sayısı152
  • YazarJean-Louis Fournier
  • ISBN9789750865077
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam ~ Jean-Louis FournierAsla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam

    Asla Kimseyi Öldürmedi Benim Babam

    Jean-Louis Fournier

    “Bir sabah, çok erken vakitte, annem odama geldi, ‘Sanırım baban öldü’ dedi. ‘Yine mi…’ dediğimi hatırlıyorum. Kalkmak istemiyordum, yorgundum ve yorganın altına girdim. Babamı...

  2. Otopsim ~ Jean-Louis FournierOtopsim

    Otopsim

    Jean-Louis Fournier

    Daha ziyade aile anlatılarıyla tanıdığımız Jean-Louis Fournier bu kez otopsi masasına kendisini yatırıyor: Aşkları, eşi, iş yaşamı ve iz bırakmış anıları… “Otopsim” konusu, dili...

  3. Dul Ölümsüz Eş Arıyor ~ Jean-Louis FournierDul Ölümsüz Eş Arıyor

    Dul Ölümsüz Eş Arıyor

    Jean-Louis Fournier

    Eşi Sylvie’nin ölümünün ardından mutsuzluğun doruklarında yalnız ve dul kalan Fournier, hayal kırıklığı yaşamamak için ölümsüz bir eş arayışına başlar ve gazeteye bir ilan...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Beni Gözünüzde Büyütmeyin! ~ Gülse BirselBeni Gözünüzde Büyütmeyin!

    Beni Gözünüzde Büyütmeyin!

    Gülse Birsel

    Mutsuz olmak için milyonlarca sebep bulabilirsiniz: Ekonomi, ülkenin hali, küresel ısınma, gelecek kaygısı,  iyi dönerin artık çok zor bulunması… Ama gülmek için çok sağlam...

  2. Paris Bir Şenliktir ~ Ernest HemingwayParis Bir Şenliktir

    Paris Bir Şenliktir

    Ernest Hemingway

    Ernest Hemingway’in 1920’lerin Paris’inde yazdığı yazılarından oluşan, ilk basımı 1964’te yapılan Paris Bir Şenliktir kitabı hâlâ yazarın en sevilen eserlerinden biri olmayı sürdürüyor. Bu...

  3. Madalyonun İçi – Bir Psikiyatrın Not Defterinden ~ Gülseren BudayıcıoğluMadalyonun İçi – Bir Psikiyatrın Not Defterinden

    Madalyonun İçi – Bir Psikiyatrın Not Defterinden

    Gülseren Budayıcıoğlu

    Bu kitapta, Türkiye´de değişik nedenlerle psikiyatra başvuran her kesimden insanımızın hikâyelerini bulacak, başta aşk ve ölüm olmak üzere “insanlık halleri“yle karşılaşacaksınız. ınsanlar size içini...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    ×
    Yukarı
    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur