Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

N veya M ?
N veya M ?

N veya M ?

Agatha Christie

İkinci Dünya Savaşı’nda Kraliyet Hava Kuvvetleri, Luftwaffe savaş uçaklarını İngiltere sınırlarının dışında tutmaya çalışırken düşman içeride sinsi bir tehdit oluşturmaktadır. Nazi casusları sıradan vatandaş…

İkinci Dünya Savaşı’nda Kraliyet Hava Kuvvetleri, Luftwaffe savaş uçaklarını İngiltere sınırlarının dışında tutmaya çalışırken düşman içeride sinsi bir tehdit oluşturmaktadır. Nazi casusları sıradan vatandaş maskesi altında amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Artan baskı nedeniyle gizli haber alma servisi sıradışı iki casusa görev verir. Tommy ve Tuppence Beresford adındaki karıkocanın görevi deniz kenarındaki Sans Souci Pansiyonu’ndaki renkli kişiler arasında gizlenen iki haini bulup ortaya çıkarmaktır. Bu görev deniz kenarındaki gezilerden ibaret değildir. N ve M İngiltere’nin en iyi ajanının yaşamına son vermişlerdir..

***

I
Tommy Beresford pardösüsünü dairesinin holünde çıkardı.
Özenle astı. Şapkasını da bir diğer çengele astı.
Yüzüne yapay, huzurlu bir gülümseme ifadesiyle, omuzlarını dikleştirdi ve karısının kahverengi yünden kulaklıklı bir başlık örmekte olduğu oturma odasına girdi.
1940 yılının ilkbaharıydı.
Bayan Beresford yan gözle kocasına baktı ve örgü örmeye devam etti. Ve birkaç dakika sonra sordu.
Akşam gazetelerinde bir haber var mı?
Blitzkreigt doludizgin yaklaşıyor. Fransa’da durum kötü.”
Tuppence, “Dünyanın durumu hiç de iç açıcı değil,” dedi.
Kısa bir sessizliğin ardından Tommy yanıt verdi.
İyi de niye sormuyorsun? Bu kadar anlayışlı olmana da hiç gerek yok.
Yıldırım Harekâtı -İkinci Dünya Savaşı- Alman Orduları’nın saldırılarına verilen isim.
Biliyorum, diyerek ona hak verdiğini belirtti Tuppence.
“Anlayışlı olmak da çoğu zaman çok sinir bozucu olabiliyor.
1
N veya M Agatha Chiristie Ama soru sorduğum zaman daha da sinirleniyorsun. Ayrıca sormama hiç gerek yok. Neler olduğu yüzünden belli oluyor.”
Görünüşümün o kadar da iç karartıcı olduğunun farkında değildim.
Hayır, sevgilim, dedi Tuppence. “Ama yüzündeki gülümseme öylesine eğreti ki, şimdiye dek böylesine kederli bir çehre görmediğimi söyleyebilirim.”
Tommy gülümseyerek, “O kadar mı kötü?” diye sordu.
Daha da kötü. Haydi, içini dök. Bir şey yapamıyorlar mı?
“Hayır, yapamıyorlar. Hiçbir şekilde beni istemiyorlar.
Biliyor musun Tuppence, kırk altı yaşında bir adama bunak bir dede muamelesi yapılması bana çok acı geliyor. Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri hep aynı, hepsi aynı şeyi söylüyor. Çok yaşlıymışım. Belki daha sonra bana ihtiyaçları olabilirmiş.”
Tuppence, “Benim için de durum aynı. Benim yaşımda hastabakıcılara ihtiyaçları yokmuş, ilgime teşekkür ettiler, hepsi bu. Başka işler için de durum aynı. Yaşamı boyunca bir yara bile görmemiş, pansuman yapmamış aklı bir karış havada genç kızları yeğliyorlar, hem de benim gibi tam üç yıl (1915 – 1918) çeşitli hastanelerin hariciye koğuşlarında çalışmış, ameliyathanelerde hemşirelik yapmış, her çeşit hastayla meşgul olmuş, ticari araç ve sonraları bir generalin sürücülüğünü yapmış biri dururken bile. Ve daha başka yaptığım onca şeye rağmen hem de ısrarla üzerinde durmama, başarılarıma açık olmasına rağmen. Bu durumda artık ben de evde eli kolu bağlı, sessiz sedasız oturup örgü örmek istemeyen çaresiz, girişken, bezgin orta yaşlı bir kadınım,” dedi Tommy sıkıntıyla, “Bu savaş cehennemden farksız,” dedi.
Savaş olması zaten yeterince kötü de, dedi Tuppence. “Hiçbir şey yapamadan eli kolu bağlı oturmak zorunda kalmak çok daha kötü.”
2
N veya M Agatha Chiristie Tommy avutmak istercesine, “Neyse ki Deborah bir iş buldu,” diye belirtti.
Deborah’ın annesi yanıtladı.
“Ah evet, onun işi iyi. İyi de çalışıyor. Ne düşünüyorum biliyor musun Tommy? Belki de Deborah’a destek verebilirim.”
Tommy gülümsedi.
Kabul edeceğini sanmam.
Tuppence, “Kız çocuklar çok zor olabilirler,” dedi. “Özellikle de sana karşı sevecen davranmak isteğindeyseler.”
Tommy mırıldandı. “Genç Derek’in bana arada sırada para konusunda destek olmasına katlanmakta bazen o kadar
zorlanıyorum ki. Hele gözlerindeki ‘Zavallı İhtiyar Babacığım,’ diyen o ifade yok mu, beni deli ediyor.”
Tuppence, “Doğrusu,” dedi. “Çocuklarımız aslında çok sevimli, iyi kalpli olmalarına rağmen bazen de insanı çileden çıkarabiliyorlar.”
Ancak ikizlerinden, Deborah ve Derek’ten bahsederken Tuppence’in gözlerinde yine de son derece sevecen bir ifade belirmişti.
Tommy düşünceli bir havada, “Sanırım biz: insanlar artık orta yaş grubuna girdiğimizi ve bazı şeyleri yapmanın bizden geçtiğini kabullenmekte zorlanıyoruz,” dedi.
Tuppence sinirli bir şekilde homurdanarak, parlak siyah saçlarını geriye doğru attı ve kucağındaki haki yün yumağı yere yuvarlandı.
“Yaşlandık mı, bazı şeyleri yapmak bizden geçti mi?
Gerçekten öyle mi? Yoksa etrafımızdakiler üstü kapalı bir şekilde bize bunu kabul ettirmeye mi çalışıyorlar? Bazen aslında hiçbir zaman işe yaramamışız gibi bir hisse kapılıyorum.”
Tommy, “Haklı olabilirsin, ben de,” dedi.
3
N veya M Agatha Chiristie
“Belki de gerçekten öyle. Yine de bir zamanlar kendimizi önemli hissetmiştik. Şimdi ise bazen kendimi sanki o günleri hiç yaşamamış gibi hissediyorum. Yoksa bütün bunları yaşadık mı Tommy? Bir zamanlar uçağının düştüğü, Alman ajanların eline düştüğün gerçek mi? Yine bir zamanlar tehlikeli bir katili izleyip gerçekten de yakalamayı başardık mı? Peki ya zavallı bir kızı kurtarıp önemli evrakları ele geçirdiğimiz ve bundan dolayı hükümet tarafından ödüllendirildiğimiz, tebrikler aldığımız, bütün bunlar gerçek mi? Biz! Sen ve ben!
Şimdi hor görülen, istenmeyen Bayan ve Bay Beresford mu yaşadı bütün bunları?”
Kendine gel sevgilim. Bütün bunların bir yararı yok.
Tuppence gözyaşlarını tutmaya çalışarak, “Her neyse,” dedi.
“Şu bizim Bay Carter da beni hayal kırıklığına uğratıyor.”
Bize çok hoş, gönül alan bir mektup yazmış. “Yine de bir şey yaptığı yok. Hatta bir umut bile vermedi.” “O da bizim gibi artık olayların dışında. Oldukça yaşlandı. İskoçya’da yaşıyor, günlerini balık tutmakla geçiriyor.”
Tuppence ısrarla, “Hiç olmazsa Milli İstihbarat’ta bir görev verebilirlerdi,” dedi.
Belki de artık yapamayız, dedi Tommy. “Eskisi kadar soğukkanlı olamayabiliriz.”
Bilmem ki, dedi Tuppence. “Gerçi insan kendini hep aynı hissediyor ama. Yine de, senin her zaman söylediğin gibi, iş başa düşünce…”
Tuppence içini çekti ve ekledi.
“Ne tür olursa olsun bir iş bulmak istiyorum. İnsanın düşünmek için bu kadar çok zamanı olması da çok kötü.”
Gözleri bir an duvarda asılı fotoğraftaki havacı üniforması giymiş, yüzünde Tommy’ninkine çok benzeyen bir gülümseme olan çok genç adama takıldı.
Tommy, “Bu bir erkek için çok daha kötü,” dedi. “Sonuçta 4 N veya M Agatha Chiristie kadınlar hiç olmazsa örgü örebiliyor, paketlemede ya da ordu kantininde yardımcı olabiliyorlar.”
Tuppence, “Bu dediklerini yirmi yıl sonra da yapabilirim,” dedi. “Şimdilik kendimi bu gibi işlerle tatmin olacak kadar yaşlı hissetmiyorum. Genç değilim ama ihtiyar da değilim.”
O sırada ön kapının zili çaldı. Tuppence ayağa kalktı.
Oturdukları daire küçük bir yerdi.
Kapıyı açtığında karşısında paspasın üzerinde duran geniş omuzlu, gür sarı bıyıklı, kırmızı güleç yüzlü bir adam buldu.
Nazik bir ses tonuyla, “Siz Bayan Beresford musunuz?” diye sordu.
“Evet. Benim ismim Grant. Lord Easthampton’nun arkadaşıyım. Kendisi sizi ve kocanızı ziyaret etmemi söyledi.”
“Oh ne iyi. İçeri buyrun.”
Tuppence, adamı oturma odasına aldı.
“Kocam, şey, yüzbaşı…”
“Bay… Bay Grant. Kendileri Bay Car… Lord Easthampton’nun arkadaşıymış. İstihbarat Servisi’nin eski şefi olan dostlarının savaş sırasındaki takma ismi olan Bay Carter asıl unvanından daha kolay geliyordu diline.”
Birkaç dakika üçü neşeli neşeli konuştular. Grant rahat tavırlı, konuşkan bir adamdı.
Az sonra Tuppence odadan çıktı. Döndüğünde elinde bir şişe şeri ve birkaç kadeh vardı.
Birkaç dakika sonra, kısa bir sessizlik olduğu bir anda Grant, Tommy’ ye sordu.
“İş aradığınızı duydum Beresford.”
5
N veya M Agatha Chiristie Tommy’nin gözleri hevesle parladı.
“Evet, haklısınız. Yoksa…”
Grant gülerek başını salladı.
“Oh, hayır. Öyle bir şey değil. Korkarım artık bu gibi işleri genç aktif kişilere ya da bu işlere yıllarını vermiş kişilere bırakmak gerekiyor. Size yapacağım öneri oldukça tekdüze bir iş, hoşlanacağınızı sanmıyorum. Büro işi. Evrakları doldurmak. Bürokrasinin gereklerini yapmak ve dosyalamak, işte bunun gibi bir şey.”
Tommy’nin yüzündeki neşeli ifade kayboldu.
“Anlıyorum.”
Grant cesaret verircesine konuştu.
“Yine de hiçbir şey yapmamaktan daha iyi olabilir. İlk fırsatta gelip beni ofisimde ziyaret etmelisiniz. Savunma Bakanlığı, Levazım, 22 numaralı oda. Sizinle bir konuda uyuşabiliriz.”
Tam o sırada telefon çaldı. Tuppence ahizeyi kaldırdı.
“Alo… evet… ne?” Diğer uçta cırlak, telaşlı bir ses duyuluyordu.
Tuppence’in bir anda yüzü değişti. “Ne zaman? Aman Tanrım… Tabii hemen gelirim…”
Telefonu kapattı..
Tommy’ye, “Maureen’di,” dedi.
Tahmin etmiştim. Sesini buradan bile tanıdım.
Tuppence telaş içinde açıkladı.
“Çok özür dilerim Bay Grant. Hemen bu arkadaşımın evine gitmeliyim. Düşüp ayağını incitmiş. Küçük kızından başka kimsesi yok, oraya gidip onun adına bazı işleri ayarlamalıyım.
Ayrıca gelip ona bakacak birini de bulmam lazım. Beni bağışlarsınız değil mi?”
Elbette Bayan Beresford. Anlıyorum.
Tuppence, ona gülümseyerek divanın üzerinde duran
6
N veya M Agatha Chiristie paltosunu alıp telaşla giydi. Sonra aceleyle dışarı çıktı. Dairenin kapısı arkasından gürültüyle çarptı.
Tommy konuğunun kadehine yeniden şeri doldurup, “Biraz daha kalın,” dedi.
Teşekkür ederim. Adam kadehi eline alıp bir an sessizlik içinde yudumladı. Susuyorlardı.
Sonra konuya girdi. “Biliyor musunuz,” dedi. “Karınızın çağırılması bir bakıma çok iyi bir rastlantı oldu. Öylece zaman kazanacağız.”
Tommy hayretle bakıyordu.
Anlayamıyorum.
Anlayacağınız Beresford, eğer ofisime gelseydiniz size bir iş
teklif edecektim.
Tommy’nin çilli çehresine yavaş yavaş renk gelmeye başladı.
Yani şey mi demek istiyorsunuz?
Grant başını salladı.
Easthampton sizi önerdi. Bu işi yapabilecek tek adam
olduğunuzu söyledi.
Tommy derin derin iç çekti.
Anlatın.
‘Tabii ki bu çok gizli bir iş.”
Tommy başını sallayarak onayladı.
Hatta karınızın bile bilmemesi lazım. Anlıyorsunuz, değil mi?
Peki öyle istiyorsanız öyle olsun. Ama daha önce hep onunla birlikte çalışmıştık.
Evet, biliyorum. Ama bu iş özellikle yalnızca size veriliyor.
Anlıyorum. Pekâlâ.
“Görünüşte size daha önce de sözünü ettiğim şekilde bir iş, Bakanlığın İskoçya’daki şubelerinden birinde, yasaklı bölgede bir büro işi vermiş olacağız. Böylelikle karınız size eşlikedemeyecek. Ama aslında siz başka bir yerde bulunacaksınız.
Tommy sabırsızlanıyordu.
Grant, “Gazetelerde Beşinci Kol’u okudunuz mu?” diye sordu.
“Bir şekilde kabaca da olsa bu sözcüklerin anlamını biliyor musunuz?” Tommy, “İçimizdeki düşman…” diye mırıldandı.
“Kesinlikle doğru. Bu savaş Beresford, iyimser bir ruhla başladı. Başka insanlar bu konuda ne düşünüyorlar bilmiyorum, ama biz bu savaşa girerken tamamıyla neyle karşı karşıya olduğumuzu düşmanımızın etkinliğini, hava gücünü, kuvvetini, öldürücü kararlılığını ve bu savaş makinesinin mükemmel planlanmış koordinasyonunu, silah bakımından üstünlüğünü biliyorduk. Ancak ülkemizin iyi kalpli, öngörüsüz demokratik vatandaşı inanmak istediğine inanıyor Almanların bozguna uğrayacağını, bir devrimin eşiğinde olduklarını, savaş
silahlarının teneke olduğunu ve ordudakilerin yürüyüşe geçtiklerinde yığılıp kalacak kadar az beslenmiş olduklarını sanıyorlar. İşte bunun gibi bir sürü saçmalık. Yani başka bir deyişle, umut dolu düşünceler içindeler, sokaktaki söylentiler bu merkezde.
Neyse, sonuçta savaş böyle gelişmedi. Kötü başladı ve giderek de kötüleşti. Adamlarımız” iyiydi, savaş gemilerindeki, uçaklardaki ve siperlerdeki adamlarımız. Ama kötü yönetim ve hazırlıklı olmayış, belki de kalitemizdeki eksiklikler bunlardan kaynaklandı. Savaşı gerçekte istememiştik, ciddiye almamıştık, dolayısıyla da iyi hazırlanmamıştık^, “İşin en kötü kısmını geride bıraktık. Eksikliklerimizi giderdik, hatalarımızı düzelttik, yavaş yavaş doğru adamı doğru göreve getirmeyi de başarıyoruz. Şimdi savaşı gerektiği şekilde sürdürüyoruz ve bu savaşı kazanabiliriz de tabii artık bu konuda hata yapmazsak ve de elbette kazanmadan önce kaybetmezsek. Ve bu kaybetme tehlikesi dışardan Alman bombardıman uçaklarının gücünden, tarafsız ülkeleri zaptetmelerinden ya da yeni, üstünlük kazanabilecekleri saldırı noktalarından değil, içimizden kaynaklanıyor. Bizim için söz konusu olan tehlike aynen Truva’nınki gibi, yani sınırlarımız içindeki tahta attan kaynaklanıyor.
İsterseniz bunu Beşinci Kol olarak adlandırabilirsiniz. Onlar burada, bizim aramızda yaşıyorlar. Kadını erkeği, bazıları oldukça yüksek mevkilerde, bazıları gösterişsiz pozisyonlarda, ama hepsi gözden uzak, anlaşılmaz bir şekilde Nazi amaçlarına ve Nazi ilkelerine iman edercesine inanmış kişiler, bizim demokratik rejimimizin çok yönlü, rahat özgürlüklerinin yerine bu katı, verimli ilkeleri yerleştirmek istiyorlar.”
Grant öne doğru eğildi. Ve tekdüze bir sesle ekledi:
Ve biz bunların kimler olduğunu bilmiyoruz.
Tommy kekeledi. “Ama hiç kuşkusuz…”
Grant sabırsızlık içinde, “Ah, küçük balıkları yakalıyoruz. Bu kolay. Asıl sorun diğerleri.
Onlar hakkında bilgimiz var,” dedi. “Deniz Kuvvetleri Komutanlığında oldukça üst görevde en azından iki kişi olduğunu biliyoruz. Bunlardan biri General G…’nin maiyetinde.
Hava Kuvvetleri’nde de üç ya da daha fazla kişi var. Ve tabii en azından iki kişi de Milli İstihbaratın kadrosunda ve bunların hükümetin sırlarına ulaşmaları mümkün. Olayların gidişatına bakınca bunun böyle olması gerektiğini biliyoruz. Düşmana ulaşan bilgilerden bu sızıntının en üst düzeydeki biri tarafından verildiği anlaşılıyor.”
Tommy’nin yüzündeki huzurlu ifade kaybolmuştu, çaresizlik içinde sordu.
Benim size ne yararım olabilir ki? Bu adamların hiçbirini tanımam. Grant başını salladı. “Kesinlikle, onların hiçbirini tanımıyorsunuz ve onlar da sizi tanımıyorlar.”
Söylediklerinin anlaşılması için kısa bir süre bekledikten sonra ekledi. “Bu bahsettiğim kişiler, bu yüksek kademedeki kişiler, bizim ekibimizdeki kişileri tanıyorlar. Gizli bilgilerin onlardan saklanması pek mümkün değil. Nerede ise aklımı kaçıracaktım. Bunun üzerine Easthampton’a gittim. O gerçi şimdi hasta ve ihtiyar bir adam, ama aynı zamanda yaşamımda karşılaştığım en zeki kişi. Onun aklına da hemen siz geldiniz.
Sizin İstihbarat Servisi için çalışmanızın üstünden yirmi yıl geçti değil mi? İsim zaten önemli değil. Yüzünüz çoktan unutulmuştur. Ne diyorsunuz bu görevi üstlenecek misiniz?”
Bu teklife sevinen Tommy’nin yüzünde güller açtı.
“Üstlenmek mi? Kabul edeceğimden emin olabilirsiniz. Ama hâlâ size ne şekilde yararlı olabileceğimi anlayamıyorum. Ben bu konuda tamamıyla bir amatörüm.”
Dostum, sevgili, Beresford, zaten bize gerekli olan da bir amatör. Bu konuda profesyoneller kesinlikle sakıncalı. Şimdi en iyi adamımızın ya da öyle olan adamımızın yerini
alacaksınız.
Tommy’nin şaşkın bakışları karşısında Grant açıkladı. “Evet.
Kendisi geçen hafta salı günü St. Briget Hastanesi’nde öldü.
Kamyon çarpmış, yalnızca birkaç saat yaşayabildi. Görünürde basit bir kaza ama aslında kaza değildi.”
Tommy yavaşça, “Anlıyorum,” dedi. Grant sakince ekledi.
“Farquhar’ın bir iz yakalamış olduğuna inanmamızın nedeni de bu zaten sonuçta bir şeyin peşindeydi. Ölümü de asla bir kaza değildi. Tommy karşısındakini soran bakışlarla süzdü.”
Grant devam etti.
“Ne yazık ki Farquhar’ın ne keşfettiği hakkında hiçbir bilgimiz yok. Farquhar metodik bir çalışmayla bulduğu izlerin peşinden giderek, bağlantıları incelemekteydi. Ancak yine de bunlardan birçoğu bir sonuca ulaşmıyordu.”
Grant kısa bir aranın ardından ekledi.
“Farquhar ölmeden birkaç dakika öncesine kadar kendinde değildi. Ama son nefesözcükler oldu. N veya M? Song Susie.”
Tommy, “Bu pek bir şey ifade etmiyor,” dedi.
Grant gülümsedi.
“Düşündüğünüzden biraz daha fazla. N veya M. Biliyor musunuz, bu bizim daha önce de duyduğumuz bir terim. Bu harfler en önemli ve güvenilir iki Alman ajanının kodları. Diğer ülkelerdeki faaliyetleri de dikkatimizi çekti ancak haklarında çok az bir bilgimiz var. Diğer ülkelerde Beşinci Kol’u organize etmek görevini yüklenip, söz konusu ülkeyle Almanya arasında bir tür gizli irtibat subayı gibi faaliyet göstermekteydiler. N’nin bir erkek, M’nin ise bir kadın olduğunu biliyoruz. Bildiğimiz tek şey de bunların Hitler hükümetinin en güvenilir ajanları oldukları. Savaşın başlamasına yakın bir zamanda şifreli bir mesajı çözümlediğimizde şöyle bir ifadeyle karşılaştık.
İngiltere için N veya M’yi öner. Tüm güçler…”
Anlıyorum. Ve Farquhar…
“Anladığım kadarıyla Farquhar bunlardan birinin izini bulmuştu. Yine ne yazık ki hangisininkini olduğunu
bilmiyoruz. Song Susie pek anlaşılır bir ifade değil, zor bir şifre.
Ama Farquhar’ın Fransızca aksanının da pekiyi olduğunu söyleyemem. Cebinde bir Leahampton bileti bulduk, bu bir anlam ifade edebilir. Leahampton güney sahillerinde
Bournemouth veya Torquay’a yakınında bir yer. Burada birçok otel ve misafirhane bulunur.
Bunlardan birinin ismi de Şans Souci…”
Tommy, “Song Susie… Sans Souci… Anlıyorum,” dedi.
Grant, “Öyle mi?” diye sordu.
Anladığım kadarıyla, dedi Tommy. “Oraya gitmemi ve etrafı araştırmamı istiyorsunuz.”
Evet.sini vermeden hemen önce bir an kendine geldi ve bir şeyler söylemeye çalıştı. Söyleyebildiği yalnızca şu Tommy’nin gülümseyişi yarıda kaldı.
Biraz belirsiz, değil mi? diye sordu. “Ne aradığımı bile bilmiyorum.”
Bu konuda size yardımcı olamam. Ben de bilmiyorum. Artık bu size kalmış bir iş.
Tommy içini çekti. Omuz silkti.
Bir bakalım. Aslında pek o kadar zeki bir adam değilimdir.
Duyduğuma göre geçmişte çok önemli hizmetleriniz olmuş.
Tommy mahcubiyetle, “Oh, bunlarda şansın da çok büyük payı vardı,” dedi.
İyi ya bizim de ihtiyacımız olan zaten şans!
Tommy birkaç dakika düşündü ve sonra, “Şu yer,” diye sordu.
“Şans Souci…”
Grant omzunu silkti.
“Belki de zararsız bir yerdir. Bir şey söyleyemem. Farquhar
‘Susie Bacı askerlere gömlek dikiyor’ diye başlayan şarkıyı da kastetmiş olabilir. Bütün bunlar tamamen bir tahmin.”
Ya Leahampton?
“Diğer yerler gibi bir yer. Böyle yerler çok. Yaşlı bayanlar, emekli generaller, hastalıklı ihtiyarlar, evde kalmış kız kuruları, gizemli konuklar, şüphe uyandıran ziyaretçiler ve birkaç yabana. Yani kozmopolit bir yer.”
N veya M de bunların arasında mı?
“Olması şart değil. Belki de orada N veya M ile bağlantısı olan biri vardır. Ama N veya M’nin onların arasında olması da mümkün. Orası deniz kenarında dinlenmek isteyenlere uygun göze çarpmayan bir tatil beldesi.”
Peki, aradığımız kişinin kadın mı yoksa erkek mi olduğu hakkında bir fikriniz de mi yok?
Grant olumsuzca başını salladı.Tommy, “Neyse, hiç olmazsa deneyebilirim,” dedi.
Bu denemenizde size iyi şanslar dilerim, Beresford. Şimdi ayrıntılara gelince…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Poirot’nun İlk Davaları ~ Agatha ChristiePoirot’nun İlk Davaları

    Poirot’nun İlk Davaları

    Agatha Christie

    Poirot dünyanın en iyi dedektifi olmasıyla övünür ve bunu sık sık yenilemekten büyük zevk duyar. Yıllar öncesine dönüp ona profesyonel meslek yaşamında haklı bir...

  2. Güvercinler Arasında Bir Kedi ~ Agatha ChristieGüvercinler Arasında Bir Kedi

    Güvercinler Arasında Bir Kedi

    Agatha Christie

    Meadowbank, zengin aile kızlarının eğitim gördüğü ünlü bir yatılı okuldur. Gece yarısı spor salonundan gelen esrarengiz ışık iki öğretmenin dikkatini çeker. Salona gidip baktıklarında...

  3. Ölüm Çığlığı ~ Agatha ChristieÖlüm Çığlığı

    Ölüm Çığlığı

    Agatha Christie

    Miss Jane Marple ilk kez bu romanda okur karşısına çıkıyor. Albay Protheroe öldürülüyor. Köy halkı buna şaşırıyor fakat içlerinde Protheroe´nun ölmesini isteyen bir çok kişi var. Cinayeti Jane Marple çözüyor.

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Kumdan Yürek ~ Abdulrazak GurnahKumdan Yürek

    Kumdan Yürek

    Abdulrazak Gurnah

    Kumdan Yürek, 1960’ların Zanzibarı’ndan 1990’ların Londrası’na uzanan yürek parçalayıcı bir sürgün, göç ve ihanet hikâyesi. Anne-babasının geleneksel Zanzibar toplumunda ayrı olmalarına anlam veremeyen Salim,...

  2. Bir Parmak Bal ~ Ian McEwanBir Parmak Bal

    Bir Parmak Bal

    Ian McEwan

    1970’ler, İngiltere. Cambridge mezunu Serena Frome, MI5’ta memur olarak işe alınır. Fakat bir süre sonra, Serena’nın edebiyat merakına güvenen patronları, onu Soğuk Savaş’ın kültürel...

  3. Çıplak Tekillik ~ Sergio De La PavaÇıplak Tekillik

    Çıplak Tekillik

    Sergio De La Pava

    Çıplak Tekillik Brooklyn’de yaşayan, Manhattan’da çalışan ve şimdiye kadar hiçbir davasını kaybetmeyen, Kolombiyali göçmen bir ailenin ferdi olan kamu müdafii Casi’nin hikâyesini anlatıyor. Roman...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur