Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

MüslümanCA Demokrasi – Bir Adalet Teorisi
MüslümanCA Demokrasi – Bir Adalet Teorisi

MüslümanCA Demokrasi – Bir Adalet Teorisi

Şahin Bal

Elinizdeki kitapta şu soruların yanıtı aranmaktadır: İslam’ın bir yönetim teorisi var mıdır? Neden Kur’an devlet ve yönetim şeklini tanımlamaktan çok adalete vurgu yapmıştır? Ve neden devletin başına gelecek kişileri belirlemekten çok gelecek kişinin uyacağı ahlakı belirlemiştir?

Elinizdeki kitapta şu soruların yanıtı aranmaktadır:
İslam’ın bir yönetim teorisi var mıdır?
Neden Kur’an devlet ve yönetim şeklini tanımlamaktan çok adalete vurgu yapmıştır?
Ve neden devletin başına gelecek kişileri belirlemekten çok gelecek kişinin uyacağı ahlakı belirlemiştir?
İslam’da bir demokrasi kültürünün zemini var denilebilir mi?
Demokratik kültürün Müslüman toplamlarda az olmasının nedeni İslam mıdır yoksa Müslümanlar mıdır?
Demokrasi laik olmak zorunda mıdır?
Demokrasiyi savunmak dinden çıkmaya neden olur mu?
Demokrasi bir itikat sorunu mudur ahlak sorunu mudur?
İslam’da “ilahi devlet” ve “beşeri devlet” diye bir ayırım var mıdır?
Demokraside halk sonsuz egemen midir? Mesela halk insan haklarını da kaldırabilir mi?

***

İÇİNDEKİLER

Önsöz 9
1. İslam ve Demokrasi Çelişir mi? 11
a-) Egemenlik Halkındır Demek Ne demektir? 12
b-) Demokrasi Beşeri Düzendir İslam’la İlgisi Yoktur Denilebilir mi? 16
c-) Neden Müslüman Demokrasi 18
2. Müslüman Demokrasi: Bir Adalet Teorisi 23
a-) İslam’da Adaletle Yönetmek Emrediliyor-İslam ve Demokrasi Uzlaşır mı? 23
b-) Allah’ın Adalet Sözü Ne anlama Gelir? 25
c-) Demokrasi: HAK’ikat Sorunu Bağlamında Bir Demokrasi Eleştirisi 26
d-) Demokrasi ve İslam’ın Ortak Tarafı İlkeliliktir, İlkesizlik Değil 30
3. Müslüman Demokrasi ve Ahlak İlişkisi 35
a-) Demokrasi Bir Ahlak İşidir 35
b-) Demokrasi, Bilim ve Ahlak 38
c-) İnsan Doğası (fıtrat), Demokrasi ve Ahlak 38
4. İslam’da Demokrasi Kültürünün Varlığına Dair 45
a-) Ehl-i Hal ve Akd ve Temsili Demokrasi Benzerliği 45
b-) Medine Site Devleti ve Bir Arada Yaşama Formülü 47
c-) Özgürlükler/Zorlama Olmaması 48
d-) Hukuk Devleti 51
e-) İstişare/Şura/Emr ve Bu bağlamda Cabiri’ye Bir Eleştiri 53
f-) Adalet: Adalet Dinin De Temelidir. 58
5. İslam Kültüründe Demokrasiyi Engelleyen Suni Dini Engeller 61
a-) Ehl-i Beyt 61
b-) Seyit ve Şerif Kurumları 63
c-) Şeyh/Mürşid-Pir/Dede/İmam 64
d-) Âlim Kavramı 66
e-) Müceddid 67
f-) Sünnet ve Cemaat 69
6. Müslüman Demokrasinin Teorik Çerçevesi 71
a-) Demokratik Çoğunluk ve Hakikat Arasındaki İlişki 71
b-) Totalitarizm/Faşizm İdealizmden mi Çıkar Realizmden mi? 73
c-) Muhafazakâr Demokrasi Yerine Müslüman Demokrasi 75
7. İlahiyat Kavramlarının Dünyevileştirilmesi Veya Tersi 79
a-) Halifenin Tekliğinin Tevhid İle İlişkilendirimesi 80
b-) Devlet ve Hukukun Teoloji-Politiği 82
c-) Ümmet ve Halife İlişkisinin Teoloji-Politiği 87
d-) Diyalektik Teoloji ve Devlet Fetişizmi 89
8. Sivil İslam’dan Siyasal İslam’a Epistemolojik Vesayet ve Aristokrasi Araçları 95
a-) Halifelik Vesayeti 95
b-) Kureyşilik Vesayeti 95
c-) Ehl-i Beyt Vesayeti 96
d-) İcma ve Ulema Vesayeti: 96
e-) Mezhep Vesayeti: 97
d-) İslam Siyasi Düşüncesinin Demokratik Açıdan Analizi 98
9. Demokrasi ve İslam’da Bilgi İktidar İlişkisi 101
a-) Demokrasi Küfür Rejimidir Diyen Müslümanlara Yanıt 101
b-) Müslüman Demokraside İnsanlar Her şeyi yapabilir mi? Özgürlük Sorunu 102
c-) İslam Sivil Bir Dindir 104
d-) İktidar Endeksli Mücadele Demokrasilerde İyinin Kötüye Kurban Olarak Sunulmasına Neden Olur. 106
e-) Hariciliğin İyi Tarafları Da Vardır: Otoritenin Tekelleşmesinin Engellenmesi 107
10. Müslümanlar İçin Demokrasi: -Bir İtikad ve İman Alanı Mı Yoksa Ahlak ve Muamelat Alanı Mı?- 109
a-) Müslüman Demokrasi Laik midir? 109
b-) Müslüman Toplumlarda Demokrasi Karşıtlığı 110
c-) Demokrasiye karşı çıkan Müslümanlar ile Demokrasinin Özümsenmesi ve İçselleştirilmesi Nasıl Olacaktır 112
d-) Arap Baharı ve Demokrasi Talebi 114
e-) “İslam’ın Nesi Eksik Ki Demokrasiye ihtiyaç Duyuluyor?” Sorusu Yanlış Bir Sorudur 119
f-) Seyyid Kutup İslamcılığından Radikal İslamcılığa Fırka-i Naciyeci Mantığı 120
g-) Batılılardan Farklı Bir Devlet Tasavvuru 122
h-) Hakimiyet Milletindir Demek Hakimiyet Allah’ındır Demekle Çelişir mi? 123
i-) İlahi Devlet Mümkün Müdür? 125
j-) Düzene Dâhil Olmak Şirk Midir? 129
k-) Türkiye Diğer Müslüman Ülkelere Demokrasi İhraç Etmelidir veya Ekonomik veya Laiklik Modeli Değil 132
l-) Yanlış Yapan Devlet Başkanını İktidardan Silahsız İndirmenin Yolu Var Mıdır İslam’da? 133
Kaynaklar 137
Dizin 139

***

ÖNSÖZ

Müslüman Demokrasi bir İslami yorumdur. Bilindiği gibi İslam’ın çok farklı yorumları vardır. Geçmişte mezhepler coğrafi, kültürel ve tarihi nedenlerle ortaya çıkmış farklı İslam anlayışlarını temsil ederler. Hatta bu mezhepler geniş kitlelere ve coğrafyalara dağıldığında birbirinden farklı çok sayıda yorum ve kimlik ile ortaya çıkarlar. Örneğin iki farklı İslam yorumu olan Şiilik/Alevilik ile Sünnilik birbirinden o kadar farklıdır ki İmanın şartları bile farklıdır. Örneğin Şiilikte imanın şartları yani usul ed-din beş tanedir: Tevhid, Adalet, Nübüvvet, İmamet ve Kıyamet şeklindeyken Sünnilikte Allah’a, meleklere, peygamberlere, kitaplara, ahirete ve kaza-kadere iman şeklindedir. İmanın şartları bu kadar farklı iken bu mezheplerin diğer mezheplerin alt dallarında yer alan alt mezheplerin kimisi çok aşırıya giderek bu farklılığı uç noktaya taşımıştır. Bu durum geçmişte olduğu gibi bu gün de hala devam etmektedir. Tabi burada daha da önemli olan şey de bu mezheplerin her birinin tek doğru yorum değilse bile en doğru yorumun kendi yorumları olduğunu söylemesi ve geçmişte de günümüzde de bu farklılıkların doğurduğu siyasal gerginlikler nedeniyle kimi zaman kanlı mezhep savaşlarına neden olmasıdır. Hz. Alinin, onun çocukları Hasan ve Hüseyin’in ve Hz. Osman gibi din büyüklerinin öldürülmesinden tutun bu gün ki Ortadoğu diye nitelendirilen Arap-İslam dünyasının siyasal krizlerinin çoğunun temelinde mezhep sorunlarının yattığını söylemek mümkündür. Herkesin kendi yorumunu asıl yorum olarak nitelendirdiği günümüz İslam dünyasında tek bir İslam yorumunun doğru diğerlerinin yanlış olduğunu söylemek İslam’ın ilahi ve evrensel mesajını bir grubun, zamanın veya kişinin yorumuna hapsetmek olur. Bu da İslam dinine mitoloji sokmaktır. Biz buna yeni İsrailiyat diyoruz. İsrailiyat bilindiği gibi peygamberimizin vefatından sonra Tevrat ve İncil kültürünün İslam’a sokulması olarak tanımlanabilir.

O nedenle İslam dininin geçmişte olduğu gibi bu gün de farklı yorumlarının olabileceğini öncelikli olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Hangi yorumun gerçek İslam’a en yakın olduğuna Allah karar verecektir. Bu dünya durdukça insanlar farklı İslam yorumları geliştirmeye devam edeceklerdir. Belki de İslam’ın evrenselliği de burada yatmaktadır. Bu yaklaşımdan hareketle Müslüman Demokrasi’nin İslam’ın bir yorumu olduğunu İslam’ın kendisi olmadığını söylememiz gerekmektedir. Nasıl bir yorum? İslam dininin İnsan ve adalet anlayışını merkeze alan bir yorumdur Müslüman Demokrasi. Daha çok devleti merkeze alan ve devleti kutsal bir varlık olarak algılayan İslam anlayışının karşısında bireyi ve insanı konumlandıran, devlete karşı insanı öne süren ve yücelten bir İslam anlayışını öngörmektedir Müslüman Demokrasi. Biz İslam dininin üstün ahlakı tesis etmeye ve yeniden diriltmeye geldiğini düşündüğümüz için dünyada devlet karşısında gücünü ve konumunu kaybeden insanın lehinde adaleti savunmayı ve düzeltmeyi amaçlayan bir İslam anlayışının Müslüman Demokrasi yoluyla savunulabileceğini kabul ediyoruz. Hilafet, imamet, devlet gibi siyasal kavramları İslam’ın merkezine alarak yapılan İslam yorumlarının çoğunlukla siyasal emeller taşıdığını ve İlahi ve dini kavramların ve kurumların siyasal iktidarı amaçlayan bir suistimalin yolunu açık tuttuğunu düşünüyoruz. O nedenle tarihsel olarak üretilmiş siyasal halifelik, imamet ve devlet gibi teoloji-politik kavramlar yerine doğuştan insana verilmiş olan akıl’a ve gönderilmiş olan vahiy’e uygun hak ve adalet temelli değerleri merkeze alarak bir İslam anlayışı geliştirmenin daha doğru olacağını bu kitapta ele alıp temellendirmeye çalıştık.

1. İSLAM VE DEMOKRASİ ÇELİŞİR Mİ?

İslam dininin yönetimle ilgili olarak önerdiği temel ilkelere baktığımızda Demokrasinin ilkeleriyle çok farklı olmadığı görülür. Özellikle ahlaki temele oturtulmuş olan adalet, hukuk, kişi hakları bakımından bir paralellik görebiliyoruz. İslam dininin tarihsel uygulamalarından hareket edilirse bu düşünceye muhalif bir sonuca ulaşılabilir belki. Ancak hangi dinin veya siyasal düşüncenin ilk eserleri ile onun uygulamalarını karşılaştırdığımızda belirgin bir farkın ortaya çıkmış olduğunu görebiliriz. Esasen kuramsal yapı ile nesnel ve pratik durumlar arasındaki örtüşme hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmiş değildir. Örneğin bir kilo elma aldığımızda aslında her zaman yaklaşık bir ağırlıkta elma alırız. Tam olarak yani yüzde yüz tam olan bir kilo elma almış olmayız. Çünkü bir kilo elma zihindeki bir kavram veya durumdur. Ama biz ne yapıyoruz? Marketten bir kilo elma almaya kalkıştığımızda yaklaşık ağırlıktaki değeri tam kabul edip parasını rakamsal olarak tam ödüyoruz. Örneğin daha pahalı bir nesne yani mesela bir elmas almaya kalktığımızda elma alırken ki duyarlılıktan daha fazla duyarlı davranırız. Çünkü elmanın fiyatı teorik bin gram ile elmanın bin gramı arasındaki farkı gözetmemizi gerektirecek kadar yüksek değildir. O bakımdan zihinsel olanın pratiğe uygulanması durumunda her zaman olduğu gibi İslam dininde ve demokraside de olan ile (is) olması gereken (ought to) arasındaki uçurum sürekli var olacaktır. O nedenle İslam ve demokrasi ilişkisi veya paralelliği söz konusu olduğunda tarihte yani varoluşsal olarak ortaya konmuş olan pratik ve tarihsel durumlardan yola çıkmak hatalı olur. Yapılması gereken ikisinin ilkesel ve teorik yapısına bakmaktır. Aradaki benzerlik veya farklılık burada aranmalıdır. Peki, tek bir İslam veya demokrasi teorisi var mıdır? Elbette tek bir İslam veya demokrasi yorumu yoktur. Bunların hangisi demokrasidir veya hangisi İslam’dır dendiği zaman genel bir uzlaşı olmadığı sır değildir. Yani birçok demokrasi ve din yorumu ve uygulaması vardır ki demokrasiye ve İslam’a tamamen terstir denilebilir rahatlıkla. Ancak burada hangi demokrasi veya hangi İslam dendiğinde kimsenin itiraz edemeyeceği birçok şey vardır İslam veya demokrasi adına. Yani ne kadar farklı yorumu olursa olsun İslam’ın temel bir takım kriterlerine veya ilkelerine hemen hemen kimse itiraz edemez. Aynı şey demokrasi için de öyledir. Kuramsal olarak en azından böyle söylenebilir ikisi için de. Buradan bakıldığında Demokrasi ile İslam arasında bir benzerlik olduğunu söylemek mümkündür. O nedenle ‘olması gereken’ ile ‘olan’nın farkı dinde de olduğu gibi demokraside de var olmaya devam edilecektir. Demokrasinin olması gerekeni ile İslam dininin ‘olması gereken’ini karşılaştırdığımızda büyük oranda benzerliklerin olduğunu göreceğiz. Bu konuya ilerleyen sayfalarda tekrar döneceğiz. Öncelikle teorik çerçevesinden bakıldığında iki anlayışın da birbiriyle büyük oranda çelişmedikleri görülecektir.

a-) Egemenlik Halkındır Demek Ne demektir?

“Hüküm Allah’ındır” (Yusuf Suresi/40) ayetini ele alalım. Bunun pratiği nasıl olacaktır? Bu soruya açık ve net bir yanıt verilmek istendiğinde te’vil yani yorumlamak kaçınılmaz olur. Başka bir ifade ile bu ayet ne demek istiyor dendiğinde eğer her zaman ve yerde aynı şekilde anlaşılmıyor ise ayetteki bu ifadenin mecazi olduğunu söylemek durumunda kalırız. İslam tarihinde de günümüz Müslümanları arasında da bu ayetin tek bir şekilde anlaşıldığını söylemek zordur. Ancak farklı anlamlarına veya anlam ihtimallerine rağmen ele alacağımız konunun akışı nedeniyle bu ayetin kast ettiği şeyin devlet yönetimi ve kamu denetimi olduğunu kabul edelim. Çünkü bu ayetin konumuzu ilgilendiren kısmı söz konusu anlamda alınmış olmasıdır. Yani bu ayetin anlamının “yönetmek Allah’a mahsustur” demek istediğini kabul edelim. Öyle bir durumda düşünülmesi gereken bir başka soru ise şudur: “Eğer hüküm kelimesiyle yönetim ve egemenlik kast edilmiş ise Allah’ın egemenliği ve yönetimi nasıl yürüteceğinin yanıtlanması gerekir. Kuşkusuz Allah’ın hükmetmesi bir kişi veya grup aracılığıyla olacaktır. Yani hükmü egemen kılacak olan Allah’ın kendisi değil insanlardır. O halde insanların Allah’ın hükmünü uygularken, yani “Allah’ın indirdikleriyle hükmederken” insani hatalar yapıp yapmayacakları önemlidir. Ayetleri yorumlarken veya uygularken yapılan hata insanidir. Dolayısıyla insanların “Allah’ın hükmü”nü uygularken düştükleri hatalar nedeniyle bu uygulamanın ilahi değil insani bir uygulama olduğunu düşünebiliriz. Peki, bu seküler bir yönetim midir, yani din dışı mıdır? Hayır. Çünkü bir yönetimi seküler veya dini kılan o yönetimin referans kabul ettiği meşruiyet kaynağıdır. Referans olarak siz ilahi olanı alırsanız hatalı olsa bile seküler değil dini bir uygulamadır denilebilir. Çünkü hatadan dönüldüğü zaman ilahi olanın uygulandığını görürüz. Benzer şekilde Allah’ı reddederek geliştirilen yönetim teorileri ve uygulamaları da, ilahi olana uygun olsa bile, sekülerdir dini veya ilahi bir uygulama değildir. Burada esas olan dayanak ve meşruiyet konusu olduğu için ilke olarak ilahi olanı yani Allah’ın hükmünü merkeze alıp hayatı ve devleti anlamlandırıp şekillendiriyorsunuz. “Hüküm Allah’ındır”, veya “Allah’ın indirdikleriyle hükmetme” niyetiyle devlet yönetenler bazen Allah’ın isteğinin tersine de hareket edebilirler. Demek ki burada esas olan söylem değil uygulama ve niyettir. Sadece uygulamanın isabetli olması yeterli değildir. Kriter olarak kabul ettiğiniz şey eğer seküler ve dünyevi bir kriter ise bunun başka bir gün veya başka bir grup tarafından reddedilmesinin bir engeli yoktur. Görelilik çıkmazına düşüldüğü zaman elde hiçbir dayanak kalmayacağından kriterin de buharlaşması kaçınılmaz olur. O halde kriter olarak ele aldığımız şey eğer akla uygun ise bütün insanların buna inanması olasılığını artırır. O zaman göreli olandan çok doğru kriteri bulmak zorundayız. Bir çeşit ‘olması gereken’in peşinde olmak gerekir. Bu da erdemdir. Akla uygun bir kriter bulmaya çalışmak ile İlahi olanın kriterini bulmak acaba birbirinden uzak anlayışlar mıdır? İlahi olan ile akla uygun olan arasında bir ilişki var olabilir mi? Eğer aklın da yaratılmış olduğunu kabul edersek kaynağının Allah olduğunu kabul etmiş olacağız. Bu durumda vahiy ile aklın çelişmesini kabul etmek bir çelişkidir. Kaynağı aynı olan iki şeyin çelişmesinin kendisi çelişkidir bir mü’min için.
Yani egemenlik halka verilince halk her şeyi değiştirme yetkisine sahiptir derseniz bu hüküm Allah’ındır ilkesiyle çelişir. Çünkü Allah’ın insanlara uygun gördüğü hakları da askıya alma veya reddetme hakkını vermiş oluyorsunuz ki bu Allah’ın şari’lik (hüküm koyan/değer saptayan) yetkisinin alanına müdahale etme girişimidir. Oysa hüküm Allah’ındır ilkesine Allah adına uygulamaya çalışan kişi veya kişiler Allah’ın yetki alanına, yani belirlediği hakları değiştirme hakkına sahip değildirler. Bu bağlamda rahatlıkla denilebilir ki İslam dininde devlet verili kişi haklarını inkar veya iptal etmeye yetkili değildir denilebilir. Benzer şekilde bu düşünce yani halka temel kişi haklarını yok etmek hakkını veren anlayış egemenlik milletindir anlayışını temel alan demokrasiye de aykırıdır. Çünkü seçimle iktidara gelen hükümetlerin kişi haklarını askıya alma hakkı yoktur. Gannuşi, hüküm Allah’ındır diyen İslamcıların çoğunluğunun bunu slogan olarak dillendirdiğini ve aralarında siyaset bilimci olmadığı için hüküm kelimesini egemenlik anlamında alanların çoğunun egemenliğin ne olduğunu bilmediğini ileri sürer. Buna dayanarak hüküm Allah’ındır diyen anlayışın sonunda halkın egemenliğini kast ettiği bir miktar analizden sonra hemen anlaşılması kaçınılmazdır, der. (Gannuşi, s. 86) Çünkü hüküm Allah’ındır deseniz de egemenlik halkındır deseniz de her ikisinde de bir takım sınırlamalarla bu egemenliği sınırladığınız görülür. Öyleyse egemenlik halkındır deseniz de hüküm Allah’ındır deseniz de bir takım kişi haklarının inkar ve ihlal edilmesine izin verilmemektedir. Bu anlamda demokrasi ile İslam dininin benzeştiğini söyleyebiliriz. Çünkü demokrasi de İslam da kişi haklarının ihlaline izin vermemektedir. Peki Müslüman demokrasi ne diyor burada? Müslüman demokrasinin normal demokrasiden veya seküler demokrasiden farkı kişi haklarının ihlal edilemeyeceğine inanmaktır. Her iki demokrasi de kişi haklarını kabul eder. Müslüman demokrasi bunun Allah’ın bir emri olduğunu kabul etmektir. Dolayısıyla emr (yönetme) konusunda yönetilecek kişilere danışmayı Peygambere emreden bir dinin halkın düşüncelerini önemsemediğini söylemek yanlıştır bize göre. Ayrıca biatı uygulayan bir peygamberin halkın düşüncelerini önemsemediğini söylemek yanlıştır. Ancak halkın düşünceleri her şeyin üstünde bir güç değildir. Hiçbir demokraside halkın mutlak egemenliği kabul edilmez. Temel haklar halkın oyuna sunulamaz. Ne İslam ne de demokrasi bunu kabul etmez. Bu konuda İslam ile demokrasi arasındaki fark ilkedir. İlke burada meşruiyet ve referans kaynağının ne olduğuyla ilgilidir. Birinde Allah ötekinde insandır. İnsanı merkeze alan insanı kutsallaştırıyor, beşeri olanı ilahlaştırıyor, Allah’ı merkezi ilke olarak kabul eden ise Allah’ı kutsal ve ilah kabul etmiş oluyor.
Raşid el Gannuşi’nin dediği gibi “hüküm Allah’ındır demek, hüküm ümmetindir” demektir. (İslami Yorum, Bahar 2011, Sayı 5) Çünkü kararı veren insan olmak zorundadır her durumda. O halde eğer hükmü verecek kişiler yani ümmet Allah’ın koyduğu haddi aşmayacaksa ümmet gibi davranmıştır. Aksi durumda, yani Allah’ı takmayan ve hesaba katmayan bir topluluk ümmet niteliğini yitirmiş demektir. Tersinden söyleyecek olursak bu durumu şöyle bir sonuç çıkar: Eğer bir topluluk hakkı ve adaleti gözeten bir egemenlik (hüküm) ortaya koyar ise o ümmetin hüküm Allah’ındır ilkesine uygun hareket ettiğini söyleyebiliriz. Burada hak ve adalet kavramlarının içinin boş olduğunu ileri süren görelilik kuramının oluşturduğu kuyuya ve çıkmaza girmek istemiyoruz. Görelilik ilkesiyle hareket eden kuşkucu ile konuşulacak hiçbir şey yoktur. Ön kabul olarak bu çalışmanın çeşitli yerlerinde ifade ettiğimiz gibi ön kabul olarak sofist tarzda yöntem kabul etmeyen kuşkuculuğa sonsuz rölativizmi doğuracağı ve anlamı buharlaştıracağı için karşıyız. Bu bizim ön kabulümüzdür. Zaten ister idealist ister realist yaklaşım veya bunların çeşitli türevlerini kabul edenler, kuşkuculuğu amaç olarak benimsemiş rölativist yaklaşımı reddederek felsefe ve bilim yapma imkânı elde etmiştir. Başka türlü bırakın felsefe veya bilim yapmayı konuşma bile yapamazsınız sonsuz rölativizm taraftarlığı ile.

b-) Demokrasi Beşeri Düzendir İslam’la İlgisi Yoktur Denilebilir mi?

Demokrasi bugün yeryüzünde yaygın olarak ideal rejim olarak kabul edilmektedir. İnsan hakları ve özgürlükler artık devletlerin bir lütfu olarak algılanmamaktadır. Devletler bir diğerine karşı uluslararası baskı unsurlarının da yardımıyla vatandaşlarının kişi haklarını iade etmek zorunda bırakılmaktadır artık. Dolayısıyla devletlerin insan hakları ihlallerindeki azalmalar devlet için gurur kaynağı kabul edilmektedir. Hak ihlali yapan devletler suçlu ilan edilebilmektedir. Bu gün dünyanın güçlü devletleri başta olmak üzere insan haklarına cidden riayet ediyorlar mı? Buna evet demek elbette mümkün değildir. Ama bizler hangi devlet olursa olsun bir ülkeyi kendi ülkelerindeki ve başka ülkelerdeki hak ihlallerine karşı resmi tutumlarıyla yargılayabiliyoruz. Örneğin bir basın toplantısında bir ülke yetkilisinin en zor durumda bırakacak konu her halde o ülkedeki insan hakları ihlallerini görmezden gelen resmi tutum ile suçlanması olur. Bu bütün devlet başkanları için söz konusudur. Bu şu anlama gelmektedir: devletler giderek kişi hakları konusunda iyileşmeyi sağlamak zorunda kalacaklardır. Demokrasinin temeli ve ruhu sayılan kişi haklarının teminatı çağımızda her ülkeden beklenen bir durumdur. Ülkeler bu konularda ayak direttikçe uluslararası kınamaya ve baskıya maruz kalacaklardır. Artık adaletin devletlerden alınması ve devletlerarası bir mekanizmaya bağlanması süreci içine girilmiştir. Eskiden olduğu gibi bir devlet, egemenliği altındaki halka “döverim de severim de” yaklaşımıyla kendi iç işleri olarak izah edemez artık hak ihlallerini. Devletler halkına karşı vicdanlarıyla baş başa değildirler. Komşu ülkeler ve uluslararası organizasyonlar her ülkeye baskı yapmaya yetkili konuma gelecektir önümüzdeki süreçlerde. Adaletin yüceltilmesi olarak adlandırabiliriz bu durumu. Tarihin işleyişi ile evrilen adalet ve hukuk anlayışı giderek bir insanlık vicdanına dönüşecektir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Düşünce-Genel
  • Kitap AdıMüslümanCA Demokrasi - Bir Adalet Teorisi
  • Sayfa Sayısı140
  • YazarŞahin Bal
  • ISBN9786059136082
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Amerikan Bristol Kapak
  • YayıneviMANA YAYINLARI / 2015

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sorgulanmadan Sorgulamak ~ Şahin BalSorgulanmadan Sorgulamak

    Sorgulanmadan Sorgulamak

    Şahin Bal

    Dogmatizme meydan vermemek ve zihinsel esaretin pençesine düşmemek için. Sorgulamalı insan yaşam boyu; bildiklerini ve bilmediklerini. Denetime açık tutmalı tüm önbilgilerini ve davranışlarını. Gözden geçirmeli tekrar tekrar tüm mirasını ve kazanımlarını. Sürekli sormalı; doğru mu inanıyorum, doğru mu düşünüyorum ve doğru mu yaşıyorum diye...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur