Yılın en romantik ve komik kitaplarından biri olmaya aday!
Bir hata olmalı! Mutlaka hata olmalı!
Diyorsun!
Ne yani, kırk yılın başı bir partiye gittim ve şimdi kucağımda bir bombayla mı oturuyorum?.. Gerçi Aslı’nın teklifi de fena değil ama… Ya önerdiği o küçük oyun işleri daha da karıştırırsa? Ya da daha kötüsü… İşe yaramazsa?
Bundan daha kötü ne olabilir, diyeceğim Ezgiciğim ama…
Offff! Hayatımı toptan değiştirmek zorunda olmam yetmez gibi olur olmaz yerde durmadan konuşan Ey Yargıç, sen bir sus!.. Allah’ım no’lur yardım et!
Elimde patladı iyi mi, canım biricik “Mükemmel Plan”ım! Şimdiii… Eskiye döneyim desem, eh çok mümkün değil; yeni bir Plan deneyeyim desem, o da.. Mükemmel değil!
Aşk ve romantizmin mizahi bir dille ustaca harmanlandığı, yaşamlarınızın bir noktasına dokunacak ve en az bir cümlesinde kendinizi okuyacağınız Mükemmel bir hikâye!
***
Bir
Olamaz! Mümkün değil! Bu benim başıma gelmiş olamaz!
İçimden taşan öfkeyle gözümü aynaya diktim.
“Tabii! Lütfen çekinme! Ne kadar aptal olduğumu bir daha söyle. Söyle ki kimsenin bir kuşkusu kalmasın! Başta da benim…”
Böyle yüksek perdeden bağırmaya devam edersen tatlım, ne kadar aptal olduğunu ilk anneannen öğrenecek, hiç merak etme!
“Ih!” Lavabonun kenarından son anda kaptığım havluyu ağzıma bastırıp var gücümle haykırdım. Yoksa eşiğinde olduğum sinir krizini yedi düvele ilan edecektim.
Havluya çemkirirken biraz da tepindim. Bu deli saçması hareketler beni birazcık rahatlatmıştı. En azından vücudumdaki fazla enerjiden kurtulmuştum ki bu da bir şey!
Elimdeki havluyu beyaz mermerin üzerine fırlatırken avazım çıktığı kadar bağırma isteğim azalmıştı. Öfkemse olduğu yerde duruyordu. Ona öfkeliydim! Kendime öfkeliydim! En çok da Aslı’ya öfkeliydim! Bütün bu işleri başıma o sarmıştı.
Diyorsun!.. Yetişkin gibi mi davransaydın o zaman?
“Ayyyy… Canım arkadaşım, affedersin. Senin ne suçun var, öyle ya! Aptal olan benim! Aptalsın işte kızım! Aptal Ezgi! Aptal!” Derin bir iç geçirip olanca kuvvetimle nefesimi dışarı verdim.
“N’olur Allah’ımmm… N’olur doğru olmasın! Bu gördüğüm gerçek olmasın, yemin ederim gidip çocuk okuturum! Yeter ki…” Tak! Tak! Tak! Tak! Tak!
Kapının sertçe vurulmasıyla yerimde sıçradım.
“Ezgiiiiii! Kubura mı düştün? N’apıyorsun bir saattir? Hem kiminle konuşuyorsun sen? Tuvalet çocuğum orası, ayıp!”
“İyi ki kendi kendime konuşuyordum, yoksa sayende rezil olmuştum anneanne,” diye ciyaklamak geldi içimden ama onun yerine “Kimseyle konuşmuyorum anneanne. N’oldu, bir şey mi var?” diye seslendim.
“Merak ettim yavrum… İki saniye diye gittin, iki saat oldu.” Bir saat değil miydi o az önce?..
“Birazdan geliyorum anneanne!”
Bul bir bahane, bul bir bahane! “Eee… Saçlarımı şımartıyordum… Geçenlerde aldığım çam terebentin zımbırtısından sürüyorum.” Şahane! Şimdi bir de kafamı yağlamam gerekecek.
Banyo dolabında bulduğum yağ şişesine yüzümü buruşturarak baktım. Anneannemse, kapının arkasından benimle laflamaya devam ediyordu.
“Haaa! İyi, iyi. Geçenlerde Cahiş de kullanmış, pek memnun kalmış. Ben de mi kullansam acaba? Ne dersin Ezgi?”
Ağzımdan gayriihtiyari “Mahiş değil miydi o?” sorusu kaçınca kendimi tokatlayasım geldi. N’apıyorum ben ya? İki de kahve söyleyeyim bari tam olsun.
“Eee, Zarifeciğim… Bu konuşmayı ben banyodan çıkınca mı yapsak, ne dersin? Her tarafımdan yağ damlıyor da…”
Konuşurken mecbur, açtığım yağ şişesini bal kahve tonundaki saçlarıma sürmeye başladım. Kafamın içinde hiç durmadan konuşan, başımın belası Yargıç pis pis sırıttı.
Yine çok başarılı bir yalan attın Ezgiciğim, tebrikler! “Tamam ama fazla oyalanma. Dizi başlayacak birazdan.” Anneannemin yere sürttüğü terliklerinden çıkan sesi duyunca
ağır ağır salona gidişi canlandı gözümde. Meraklı dudu n’olacak! Kucağımda tuttuğum bombaya(!) rağmen gayriihtiyari güldüm. Evin içinde gölge gibi peşimde oluşu çoğunlukla beni delirtse de az önceki öfke nöbetime kısa devre yaptırmasına minnettardım. Gerçi birazdan, kafamda deli sorularla, evde olduğum her akşam mecbur kaldığım rutinimize yelken açacaktım. Yazık ki canım dedem bu dünyaya yuf borusu öttürdüğünden beri böyleydi. Eskiden beraber izledikleri televizyonu, dedem aramızdan ayrıldıktan sonra anneannem benimle paylaşmaya başlamıştı. Daha doğrusu nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde dedemin televizyon partnerliği görevini ben devralmıştım.
Yuf borusu öttürmek… Ne de severim bu tabiri… Çalıkuşu’nu okuduğum an itibariyle ölümü tahammül edilir hale getirmişti benim için. Aslında içinde bulunduğum durumu göz önüne aldığımda dünyaya yuf borusu öttürmek fena fikir değildi.
Saçlarımın yeterince yağlandığına ikna olarak kapalı klozetin üstüne bıraktım kendimi. Ne yapacaktım? Ne diyecektim? Neye karar verecektim?
Çalıştığım yapım şirketi tam anlamıyla bir cadı kazanıydı. Şirketin editörlerinden biri olarak yönetime yakın konumdaydim ve maalesef, kazanda kaynatılmak için çok sağlam bir “malzemem” vardı artık. Tabii o malzemeyi ortadan kaldırmazsam… Oooofff! Ne diyorum ben? Buna cesaretim var mı ki? Ha, yapmaya cesaretin vardı yani?
“Sen bir sussan mı acaba?” Sinirle başımı salladım.
“Millet ne der?” değildi zaten derdim. Anneannemdi. Yani önce o… Sonra da maaile aynı binada yaşadığımız sülalenin geri kalanı. Dayımlar, yengemler, Cahiş, Mahiş… Benim “millet”im onlardı ve onların ne diyecekleri, ne hissedecekleri umurumdaydı. Amaaaaan! Keşke hepimiz ağaç kovuğundan çıksaydık! O zaman ne dert olurdu ne tasa, ne sorgu olurdu ne de sual. Herkes ne güzel gül gibi yaşayıp…
“Ezgiiiiiiiiiii! Hadi, başlamak üzereeeee!”
Anneannemin salondan yankılanarak banyoya ulaşan sesiyle “Kendim Sorup Kendim Cevaplayamadım” isimli azap oyunum sona erdi.
Konuyla ilgili ne yapacağımdan hâlâ emin olmamakla birlikte ilk yapmam gereken, deve gibi çöktüğüm klozet kapağından kalkmaktı. Hiç değilse bundan emindim.
Maşallah! Ne de kuvvetli hislerin var!
“Kalk kızım, kalk! Bu pabuç dilliyle sonra didişirsin!” Lavabonun üstündeki aynaya baktım. Rengim mi uçmuş ne? Saçıma sürdüğüm yağın keskin kokusu damarlarımı tıkamış olmahydı. Ensemden ve şakaklarımdan sicim gibi akan yağı, aynada kendimi görene dek fark etmemiş olmam normal değildi çünkü.
Boynumu ve yüzümü temizlemek için elimi sabuna uzattığımda bir süredir mermer tezgâhın üzerinde duran şey yeniden gözüme çarptı.
Lanet olasıca koyu renkli çift çizgi!
Nasıl da öyle pozitif pozitif bakıyordu. “Bana bakmayı keser misin lütfen?”
Mükemmel! Beynimin suyu da aktı. Tabii hamilelik testiyle konuşan birinin beyin sahibi olduğunu söylemek artık ne kadar doğruysa… Avuçlarımı kenarlarına dayadığım mermerin üstünde duran çift çizgili zımbırtıyı elime aldım. Karman çorman duygularla bir süre öylece baktım.
Belki şimdi sorumlu bir yetişkin gibi davranırsın!
İşte buna lafım yok! İlk kez Yargıç’la aynı fikirdeyim. Otuz altı yaşında koskoca bir kadın olduğuma göre elbet bir çözüm bulurum.
Aynı girdapta daha fazla dönüp durmamak için dikkatimi saçımdan sızan yağları temizleme işine verdiğimde aklıma takılan kelime, hiç şüphesiz delilik emaresiydi: kubur!
Kubur da ne biçimsiz ve çirkin bir kelime Allah aşkına! Peh, kuburmuş!..
***
İki
Bir elim banyo kapısının kolunda, az evvel aradığım Aslı’yla,
telefonu kapatsın diye cebelleşiyordum. “Tamam, cumar-
tesi o zaman… Yok bir şey Aslı, neyim olacak? Hem tutma beni daha fazla, anneannem bekliyor. Hadi, ben de öptüm.” Telefonu kapatırken “Biraz merak et bakalım,” diye söylendim. Elbette sesimin tınısından bir şeyler döndüğünü anlamıştı ama bu devasa haberi telefonda patlatacak değildim.
Telefonu eşofmanımın cebine koyup partnerlik görevimi yerine getirmek üzere salona yöneldim. Anneannemden sonra evdeki diğer gölgem Zeytin de beni takip etti.
“Gel, kızım.”
Kucağıma aldığım Zeytin, rahat bir tavırla patilerini omzuma dayayınca yarım yamalak gülümsedim. “Ne o, başımın dertte olduğunu mu hissettin yoksa?”
Tam o sırada arka odadan oğlanların bam güm kovalamaca sesleri yükseldi. Dönüp aralık kapıdan içeri baktım. Beni görünce eli şeker kavanozunda yakalanmış çocuk gibi kalakaldılar. “Pişt! Nazik! Tigir! N’apıyorsunuz orada?”
Biri koyu, diğeri daha açık renk minyatür kaplan kılıklı tekirler hayretler içinde yüzüme baktı. “Hayat size güzel tabii! Oynayın bakalım, oynayın.” Kucağımda Zeytin’le uzaklaşırken oğlanlar oyunlarına kaldıkları yerden devam ettiler. Bam güm çat!
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıMükemmel Plan
- Sayfa Sayısı336
- YazarElçin Barlas
- ISBN9786057479815
- Boyutlar, Kapak13.2x19.5 cm, Karton Kapak
- Yayınevi25M2 Kitap / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Her Şey Dahil ~ Kerem Aslan
Her Şey Dahil
Kerem Aslan
“Babamın kışın ölmesi iyi olmadı, haberi kokusuyla birlikte yayıldı. Komşusu Neriman Teyze o akşam çöpü çıkarmak için kapıyı açtığında, bu pis kokunun elindeki poşetten...
- Yılankale ~ Miyase Sertbarut
Yılankale
Miyase Sertbarut
Yılanların kraliçesi Şahmeran, ölüme giderken kızgındı insanlara. Ama içini rahatlatan bir yumurta bırakmıştı yerin yedi kat altında. Günü gelince yılanların kraliçesi o yumurtadan çıkacaktı....
- Seni O Sanmıştım ~ Bige Bilgen
Seni O Sanmıştım
Bige Bilgen
Sema Bozok’un imrenilecek bir hayatı vardı. Başarılı, yakışıklı bir koca, herkesin hayallerini süsleyen bir iş, huzurlu bir ev… Daha ne isterdi ki insan? Ama...