Cezayir’de gizli ordu eliyle şehit edilen, Fransa Sosyalist Partisi’nin sadık aydınlarından ve bilim adamı Albert Meilleur şöyle der: “Yahudiler İslam toplumunda öylesine huzur içinde ve imkanlardan yararlanarak yaşıyordu ki 14 asır boyunca asla Filistin’e dönme ve bir ülkede toplanma fikrine kapılmadılar. Hatta bu dağınıklık halini ekonomik açıdan daha yararlı buluyorlardı. Çünkü İslam’ın toplum ve ekonomisinin kalbinde kendilerine özgürce alan bulabiliyorlar; hukuk, gelenek ve dinleri de İslam’ın tavsiyeleri doğrultusunda saygın kabul ediliyordu. Aşağılamalar, işkenceler, Yahudilere yönelik cinayetler, Yahudilerin yakılması, Yahudilerin katledildiği fırınlar ve kilisenin Yahudilik karşıtı fetvalarıyla onları birlik olmaya, kendilerine bir düzen kurmaya, kendilerini korumak için çare düşünmeye ve Avrupa’nın her yanında yaşadıkları bütün bu cinayetler, katliamlar ve hakaretlerden kurtulmaya zorlayan Hıristiyanlık ve Batı dünyası oldu.” Buraya kadar doğru, mantıklı ve insani. Fakat yüzyıllarca Yahudilerin sığınağı ve müşfik ev sahibi olan İslam dünyası, neden Batı’nın işlediği cinayetlerin kefaretini bir milletin yersiz yurtsuz bırakılmasıyla ödemektedir?
İÇİNDEKİLER
Ali Şeriati
Yayıncının Notu
Farsça Yayıncının Notu
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Hüseyniye-i İrşad
DOKUZUNCU BÖLÜM
Mektuplar
ONUNCU BÖLÜM
Çocuklar ve Gençler
ON BİRİNCİ BÖLÜM
Makaleler
ON İKİNCİ BÖLÜM
Karışık Yazılar
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Tercümeler
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Fişler ve Notlar
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
Bazı El Yazılarının Fotoğrafları
ALİ ŞERİATİ
23 Kasım 1933’te Horasan eyaletine bağlı Sebzivar’ın Mezinan köyünde dünyaya geldi. 1950’de Meşhed’deki Öğretmen Koleji’ne girdi. 1952’de Meşhed yakınlarındaki Ahmedâbâd köyünde öğretmenliğe başladı. 1955 yılında Mektebi Vâsıta’yı yazdı. Ebuzeri Gıfarî’yi tercüme etti. 1956’da Meşhed Üniversitesi’ne girdi. Ulusal Direniş Hareketi’ne üye olduğundan, babası ve diğer üyelerle birlikte tutuklandı, altı ay tutuklu kaldı. 1959’da Alexis Carrel’den Dua’yı tercüme etti. Üniversiteden başarıyla mezun oldu. 1960’ta Fransa’ya gönderildi, orada sosyoloji ve dinler tarihi üzerine çalıştı. Cezayir Kurtuluş Hareketi’ne aktif olarak katıldı. Bu faaliyetlerinden dolayı Paris’te tutuklandı; bu arada birçok makale, konuşma ve çevirisi değişik dergilerde yayımlandı. Sosyoloji ve dinler tarihi alanında doktorasını tamamlayarak 1962’de İran’a dönerken sınırda tutuklandı; aylarca hapiste kaldı. Hapisten çıktıktan sonra öğretmenlik yapmaya başladı ve Meşhed Üniversitesi ve diğer merkezlerde konferanslar verdi. Hüseyniyei İrşad 1973 Eylül’ünde kapatıldı. Savak, Şeriati’yi aramaya başladı. Kendisini bulamayınca babasını tutukladı. Babası bir yıl kadar hapsedildi. Şeriati teslim oldu ve on sekiz ay hücrede kaldı. 197577 arası Savak’ın takibinden sürekli kaçıp başkalarının evlerinde kalarak çalışmalarına devam etti. Sabahlara kadar süren konuşmalar yaptı. 16 Mayıs 1977’de Avrupa’ya hicret etti. Otuz gün sonra İngiliz İstihbaratı’nın yardımıyla Savak tarafından şehit edildi.
FARSÇA YAYINCININ NOTU
Değerli okuyucunun elinde bulunan eser, adından da anlaşılacağı üzere, şehid öğretmenin dağınık ve muhtelif eserlerini ve yazılarını içeriyor. Bu eserlerden bazıları, ya şimdiye kadar yayınlanmış kitaplarla konu bütünlüğü bulunmaması nedeniyle ya da eksiklik ve dağınıklık sebebiyle diğer eserlerin içinde yayınlanamamıştır. Bazı eserler de var ki (mesela Çocuklar ve Gençler) birbiriyle uyumlu olmakla birlikte bağımsız bir kitabın içinde yer alabilecek kadar hacim ve nicelikte değildiler. Nihayet diğer bir grup yazı, önceki kitaplar hazırlanırken elde bulunmayan ve hatta bu veya o kitapla homojenlik ve ilinti bakımından dahi onların içine yerleştirilmelerine imkân vermeyen çalışmalardan oluşuyor.
Bütün bunlarla birlikte zikredilmesi zaruri olan bir nokta daha var: “Bütün eserleri”n yayınlanması esas itibariyle ve mantıken “Derleyen”in işinin sona erdiği ve Dr. Şeriati’nin bütün eserlerinin takdim edildiği manasına geliyorsa da, bu, söz konusu eserlerde kaleme dökülmemiş hiç eser ve yazı bulunmadığı anlamı taşımaz. Çünkü bir taraftan, bir elin parmak sayısı kadar mevzuda -somut olarak söylersek, ilk gençlik ve gençlik dönemine ait bazı şiirler- bazı eserlerinin basılması gerekli ve yararlı görülmemiştir. Tabii ki bu kararın alınmasında şehid öğretmenin vasiyeti temel rolü oynamıştır. Öte yandan, gelecekte, Bütün Eserleri’nin içinde uygun yere konulması icap edecek dağınık veya basılmamış başka eserler de ele geçebilir. Son söylediğimiz konuda, elinizdeki cildin sonraki baskıları ve gözden geçirmeler sırasında gereken yapılacaktır.
Bu baskıda yeni birkaç konuşma ve yazı ilave edilmiştir.
Görüleceği üzere bu kitaplarda toplanmış eserler ve yazılar en ileri seviyede dağınıklık ve konu çeşitliliği arzetmektedir. Öyle ki muhtelif eserleri ayırıp bir yazıyla ilişkili evrakı başkalarıyla yanyana getirmek (bazı evrakların kaybolmuş bir yazının arasında geçebildiği ve bütünlüğü bozulabildiği göz önünde bulundurulursa) çok fazla zaman ve enerji sarfetmeye, oldukça yüksek bir dikkat ve gayrete ihtiyaç duyurmuştur. Bununla birlikte bu eserlerin hiçbir düzene tabi olmaksızın birbirini takip etmesi de doğru görülmemiştir. Aksine bu yazılar birkaç genel başlık ve konu altında sıralanmaya çalışılarak hepsini kapsayacak bir tertip oluşturulmuştur. Bundan dolayı elinizdeki makaleler aşağıdaki kısımları ihtiva etmektedir:
1. Tarih-Toplum
2. İnsan
3. İslam’ı Tanımak
4. Orta Çağ-Modern Çağ
5. Din-İrfan-İdealizm
6. Sanat
7. Yalnızlık Sözleri
8. Hüseyniye-i İrşad
9. Mektuplar
10. Çocuklar ve Gençler
11. Makaleler
12. Muhtelif Yazılar
13. Tercümeler
14. Fişler ve Notlar
15. Bazı El Yazılarının Fotoğrafları
On Dördüncü Bölüm, adından da anlaşılacağı gibi, Dr. Şeriati’nin muhtelif konularda başka kitap ve yazılardan aldığı notlar ve fişlerdir. Her ne kadar bu kısım -kelimenin özel anlamıyla- Dr. Şeriati’nin kendisine ait eserler arasında sayılamazsa da, bir yandan konu çeşitliliği, öte yandan meselelerin bütünlüğü ve zenginliği ve mevzuların ağırlıklı kaynakları, bizi, onları da bu külliyata dahil etmeye mecbur bırakmıştır. Araştırmacıların ve meraklıların bu notlardan istifade edeceğini umuyoruz. Özellikle de bazı konularda bu notların, onun kendi kanaat ve görüşlerini de içerdiği hatırlanırsa. Ama hemen burada şu noktayı da hatırlatmadan geçmeyelim: bu kısma ait çeşitli isimler ve okunaksız el yazıları bazı yerlerde öyle bir hal alıyor ki bütün çabalara, gösterilen dikkate ve özene rağmen, ister vaktin darlığı nedeniyle, ister zikredilen kaynaklara ulaşamama sebebiyle olsun isim ve kelimelerin bir bölümünün nakledilmesinde küçük de olsa dikkatsizlik veya hata meydana gelmiş olabilir. Bunlar belki yüzde birden de azdır ama gelecekteki baskılarda onları da tashih etmeye çalışacağız. Umarız bu konuda mazur görülürüz.
On Beşinci Bölüm, aşırı dağınık, yoğun ve okunaksız olmaları nedeniyle diğer eserlerin yanına konma imkânı bulunmayan veya zarureti ortadan kaldıran, sadece emanete riayet amacıyla ve tali faydalar gözetilerek fotoğrafları basılan yazı ve notları kapsıyor. Dolayısıyla söz konusu kısım, hem yeri itibariyle, hem muhteva bakımından, hem de varlık sebebi açısından diğer kitaplardaki numuneler “Bazı el yazılarının fotoğrafları” bölümünden farklıdır.
Son söz olarak aşağıdaki noktaları zikretmeyi gerekli görüyoruz:
1. Bazı kısımlarda, el yazılarında bizzat Dr. Şeriati, uygun kelimeyi bulamadığı için bilerek bazı yerleri boş bırakmıştır. Biz de emanete riayet amacıyla bu boş yerleri aynen koruduk ve [ ? ] işaretiyle gösterdik.
2. Başka bazı yerlerde de konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kelime veya kelimeler (kimi zaman da rakamlar) ilave edilmesi ihtiyacı duyulmuştur. Bunları da yine [ ] işareti içine aldık.
3. Bazı kelime veya kelimeler okunamamışsa, üstelik ne oldukları tahmin dahi edilemiyorsa bu durumda onların yerine “…*” işareti konmuştur.
4. Yazının baş tarafına ulaşılamadığı yerlerde başı olmadığını göstermek üzere “…**” işareti kullanılmıştır.
5. Diğer durumlarda, eğer herhangi bir değişiklik varsa kitapta buna değinilmiştir.
Dr. Ali Şeriati Mezinani Kültür Vakfı
Pûran Şeriat Rezevi
SEKİZİNCİ BÖLÜM
HÜSEYNİYE-İ İRŞAD
Hedefler
2. İslam’ın şeması -ki şu anda dinadamları, fakihler, hadisçiler, kelamcılar, usulcüler, İslam felsefecileri, müfessirler, tebliğciler, müderrisler, genel olarak hocalar, fazıl insanlar, dinî ilimler havzasında eğitim görmüş, “eski ilimler” içindeki herkes topluca “havas” arasında değerlendirilir. Buna mukabil, çarşıdan köylere, şehirlere ve kadınlara, hatta modern eğitim almış dindarlara, devlet memurlarından sermaye, sanayi ve kurum sahiplerine, modern teknoloji, finans ve iktisat şirketlerine kadar halkın geneli de “telkine dayalı duygusallık, miras kalmış akaid, resmi zevahir, geleneksel ve tekrarlanan teşrifata dönük âdâp ve adetler, dogmatik, dayatmacı, bilinçsiz, ibadet maksatlı ve taklide dayalı taassuplar ve kutsallar” topluca avama girer- o peçesiz çehrede, ilk orijinalliğiyle, dosdoğru ruhuyla ve hakiki kimliğiyle, yani bir “iman” çehresinde, insanî-sosyal-kurumsal-iktisadi-ahlaki-kültürel bir devrimin asıl oluşu; Kur’an’ın tabiriyle, “toplumsal değişime ulaşabilmek için insanın muhtevasında değişim” ve daha sonra da çağımızda ve neslimizin vicdanında, bir “bi’set”, “risalet”, “imamet”, “ümmet”, “davet”, “hakkı ve sabrı tavsiye”, “marufu emir ve münkeri nehiy”, “iman ve salih amel”, “hidayet”, “ruhun nüzulü”, “mesajın tebliğ edilmesi”, “hikmet”, “insanların zulmetten nura çıkması”, “kurtuluş”, “ahlaki değerlerin tekmili”, beyyinelerin gösterilmesi”, “rüşd ve gayy’ın birbirinden ayrılması ve aydınlatılması”, “halkın kıstla kıyamı için kitap, terazi ve demir misyonu”, “hayatın yüksek temposu ve zamanın hareketinin tam kalbinde, hayat sahnesinde, milletler, akımlar ve kültürlerin arasında bir ümmet oluşturma yükümlülüğü (vasat ümmet), kendini inşa ederken Allah’ın Rasulü’nü örnek alan ve kitleler için kendini inşa modeli olan insanlardan sorumlu ve aracı bir ümmet”, “halk için çıkarılmış, iyilik ve güzelliği temel alan, kötülük ve çirkinliğin kökünü kazıyan, Allah’a inanan en üstün ümmet” üzerine İslam hayatının yenilenmesi… Bilahare: “Yeryüzünde çaresizliğe ve güçsüzlüğe mahkûm olmuş halk kitlelerinin -en salih olanın seçilmesi ve salih kullar olarak seçilmesi temelinde- yeryüzünün önderleri ve dünyanın varisleri yapılması” hakkındaki Allah’ın planının kesin tahakkukuna dayalı tarihin takdiri felsefesi ve O’nun iradesinin mukadder tevili…
3. İslam binasının yenilenmesi -ki günümüzde “darmadağınık ve paramparça beden” halinde karmakarışık olmuş, çözülmüş ve her bir parçası şekilsiz, anlamsız ve yersiz yurtsuz bir köşeye savrulmuş; türlü türlü pisliklerle kirlenmiş ve diğer unsurlara karışmış veya kadim binalardan, cahili hatıralardan, aristokrasi, cahiliye, şirk ve küfür yapıları ve dokularından, kayserlik ve kisralık izlerinden, hazine muhafızları, büyücüler, palalı korumalar ve hurafeperestlerin tuzaklarından, yoldan çıkmışların taassuplarından ve ahdi bozmuşların ihanetlerinden, zalimlerin zehirli uydurmalarından geriye kalan parçalar biçiminde birbirine yapışmış ve sonuç olarak da hiçbir derde deva olmayan, teskin etmeyen, ama uyuşturan; ne imanın fayda edeceği, ne inkarın zarar vereceği, ne de bilinçlenme, özgürlük, eşitlik ve tekamül bakımından -ki insanın dört büyük ihtiyacıdır- bir millete yardımı dokunacak; Müslüman olan ile olmayanın hayat, toplum, kader ve tabiatı mukayese edildiğinde ancak ortadaki “farksızlığı” ispatlayan bir macun olmuştur. Ama İslam, sadece bir tez, bir teori veya bir felsefi akım, bilimsel teori ve toplumsal ideolojinin adı değildir ki bu yolla hakkında hüküm verilebilsin ve sonuçta da içi boş, absürd veya zararlı olmakla suçlanıp kınanabilsin. İslam aynı zamanda tarihte bir “başarılı tecrübe”, “ispatlanmış toplumsal devrim” ve “gerçekleşmiş fikri-pratik plan”dır. Doğaldır ki, bir akım veya hareketin nesnel gerçeklikleri, muteber belgeleri, özgün ve doğru örnekleri ve derin köklerini temel alıp hakikatin peşine düşmüş tarafsız her araştırmacı, kaçınılmaz olarak İslam’ı, felsefe, kelam, usül ve fıkıhta, Bihârul-Envâr, Müntehul-Âmâl, Kifâye veya Esfâr’da değil, Kur’an’da arar; dinadamlarının ve vaizlerin davranışlarında ve sözlerinde değil Peygamber’in sünnetinde arar; çarşı pazar, cami, tekke, sohbet toplantısı, cemiyette değil Medine’de, Mescidu’n-Nebi’de arar; mollalar, hacılar, türbe ziyaretçileri, tespih çekenler ve secdeden kalkmayanlar arasında değil, Ehl-i Suffe, Muhacirin ve Ensar arasında arar; Emevilerin Sünni hilafetinde, Safevilerin ve Kacarların Şii saltanatında değil, Ali’nin siyasi rejiminde ve Ali’nin kabul ettiği devlette arar; fırka savaşlarında, Haydarî-Nimetî, Bâlâserî-Pâyinserî1 mezhep kinlerinde, Osmanlıların Şii katli ve Safevilerin Sünni katlinde değil, Bedir, Uhud, Hendek, Sıffin, Kerbela savaşlarında; Mercu’l-Azra, Rebeze ve Kufe şehadetgâhlarında arar; çador, çakçur2, başörtüsü ve dinî partilerin sofrasındaki magneler3 içinde değil Hatice’nin şahsiyetinde, Fatıma’nın hayatında, Zeyneb’in mesajında arar; nihayet, bu çağın Afrika ve Asya’daki Müslüman milletlerinin fakirlik, cehalet, zaaf, tefrika, fikrî taassup ve tıkanıklık, geri kalmışlık, esaret ve sömürgeleşmesinde değil, manevi vahdet, dehanın çiçek açması, düşünce özgürlüğü, bilim ve kültürden nasiplenme, medeniyetin ışıldaması, bilim, edebiyat, sanat, felsefe, sanayi ve ekonominin ilerlemesi, askeri güç, maddi kalkınma, araştırma, içtihad ve seçme özgürlüğü, düşünce, inanç ve akım çeşitliliği, üniversitelerin kapısını mahrum kitlelere ve mağlup milletlere, hatta diğer dinlerin takipçilerine ve mevaliye açmakta; ifade özgürlüğü, hatta zındık, dehri, tabiatperest, sabii yazarlar, şairler ve mütefekkirler, din karşıtı, şüpheci ve mülhid filozofların dinlere, dinî kutsallara ve makamlara açıktan itiraz etme ve eleştirme özgürlüğünde arar… İslam’ın başlangıcından Kureyş, Kayser, Kisra aristokrasisindeki cahiliyenin, yarı vahşi Gazneli, Selçuklu, Guzze ve Moğol Türklerinin kabile asabiyeti, feodal düzen ve köleciliğinin İslam toplumunda henüz mutlak hâkimiyet kuramadığı dördüncü yüzyılın ilk yarısına kadar.
Gerçekliğe böyle bir bakış ve İslam’ın hakikatini elde etmek için yapılacak böyle bir araştırma, hakkaniyet sahibi ve hakperest her muhakkiki, İslam’a aydınlık, açık, makul, hareketli ve anlamlı bir dünyagörüşünün gözüyle bakmaya ikna edecek; hayatın zihinsel ve nesnel şartlarındaki devrimci, yaratıcı ve ilerici değişimde, varlığın müteal yürüyüşünde, ideallerin gerçekleşmesinde, değerlerin beslenmesinde, toplumların yapısal dönüşümünde, insani ilişkilerin kurulmasında, fıtratın özgür gelişimi temellerine oturan bir nizamın tesisinde, “özgürlük” hakkının ve “eşitlik” ilkesinin temin edilmesinde, “takva”nın asıl oluşunda ve “değerler”in faziletine, “bilgi, bilinç ve kemal” idealinde, üç ilahi bağışta: “Hayır”, “güzellik” ve “hakikat”te ve nihayet tarihin “ilim, adalet ve hak”ın mukadder zaferine, “yeryüzünün mustazafları”nın önderliğine ve “salih insanlar”ın nihai varisler olacağına kılavuzluk etmesinde, tarihin sonunda ve zamanın ahiretinde “tevhidin somut tahakkuku”nda, yani “insanın kurtuluşu”nda, “insanın Allah’ın siması”nda zuhurunda ve “insanın Allah’ın ahlakıyla ahlaklanması”nda, insanın “Allah’ın ruhu”yla yaşamasında… netice itibariyle insanın, günümüzün bilimsel, felsefi ve hümanist en yüksek dünyagörüşlerinin çatısından da öteye gidebildiği ve Batı’nın en üstün antropolojilerinin hakir dar kalıbını kırabildiği varoluşsal miracında, yani insanın, “Allah’ın tabiattaki vekili” yüksek makamına yükselmesinde İslam’ın misyonunu ve liyakatini kesin olarak itiraf ettirecektir. Böyle olunca da bugünkü Müslümanların zayıflığını yorumlayıp analiz ederken dış görünüşe bakan, analoji ve soyutlama yapan, çocukça genellemelere giden totolojistlerin ve polemikçilerin üslubuna değil, toplumsal meseleleri tahlilde ve tarihsel etkenleri araştırmada kullanılan bilimsel ilkeler ve mantıksal yöntemler esasına göre güçsüz bırakan kudretlerin, ekonomik düzenlerin, toplumsal altyapıların, sınıfsal ilişkilerin; üretim ve sömürüyle ilgili, siyasî ve kültürel etkenlerin; insanlığa aykırı felaketler ve halka düşman sistemlerin rolünü araştırır, bulur çıkarır, anlar ve halka mücadelenin doğru yolunu ve kurtuluşun gerçek çaresini gösterir; “hatacı aydınlar” gibi -bu çağda kaç nesli kandırdılar ve en kıymetli fırsatları heder ettiler- düşmanları hatalı ilan etmez; kinleri, sapkın savaşları ve yanlış mücadeleyi ortaya sürmez; yersiz ithamlarla, vehme dayalı düşmanlar uydurarak ve kusuru bulunmayan etkenlerin yakasına yapışarak fikirleri, gerçek sebebi araştırmaktan, asli faktörü keşfetmekten, halkın hakiki düşmanlarını tanımaktan, zillet, cehalet ve zorbalığı bize armağan eden ve Yezid’in akıbetini Hüseyin’in Şiasına dayatan gizli elleri ve kirli tezgahları bulup çıkarmaktan saptırmazlar.
“Müslüman kişinin ve İslam ümmetinin maddi ve manevi hayatını yenilemenin yolu, İslam’ın biset ve risalet veya tevhid ve imamet hayatını yenilemekten geçer” ilkesinin haklılığını ispat için hiçbir delile ihtiyaç yoktur. Bu iş için, bu bedenin darmadağın olmuş parçalarını ve etrafa saçılmış organlarını araştırmalı, üzerlerindeki kir pası yıkayıp paklamalı, endamlar arasında ve organların görevlerinde mantıksal uygunluk ve akıl-bilim ilişkisi esasını gözeterek ve parçaların her birini yerine koymak suretiyle, ne Doğu’ya ne Batı’ya ait olmayan, kökü yerin derinliklerinde sapasağlam ve dalları göğe eren “tertemiz ağaç ve bereketli zeytin”in bu güzel, hoş, ahenkli ve anlamlı bedenini yenilemelidir. Çünkü ancak böylelikle bu ceset anlam kazanabilecek, hakikati, varlık felsefesi, mahiyeti, değeri ve misyonu tanınabilecek, canlanabilecek, yeşerip meyve verir hale gelebilecektir.
4. İslam binasının “tevhid” temeline oturtulması. İslam’ın veya Şia’nın -günümüzde ortaya atıldığı gibi- üç ilkesinden veya beş şartından biri olarak değil, tüm parçaları ve organlarının birbiriyle mantıksal ilişkisi, hayati bağı ve organik uyumluluğu bulunan; doğal doğumla hayat bulmuş hedef sahibi diri irade ile, bilimsel, statik, istikameti belli ve şuurlu dakik bir sistem yaratan kaynakla arasında koordinasyon bulunan, ama aynı zamanda bu parçaların ve organların her birinin tevhidle doğrudan irtibatlı olduğu, ona kök saldığı, ondan beslendiği, bu altyapıya oturduğu, sadece onunla anlam kazandığı ve ancak böylelikle izah edilebildiği ve hayatta kaldığı İslam’ın aslı esası ve bu azametli yapının yegane altyapısıdır. Tam anlamıyla canlı bir beden gibi. Bunun yanısıra bu bedenin her bir organı, bu organın her bir parçası ve dokusu, bu parçanın veya dokunun her bir hücresi “ruh”la veya hayatın cevheriyle, bu canlı bedene hayat bahşeden güç ve özle irtibatlı olarak yaşam verir. Eğer ilişkisi kesilirse yerinde duruyor olsa da ve bedene bağlılığı devam etse de artık bedenin tamamının hayatını ve sağlığını tehdit eden ölü ve murdar bir parçadır o; kanserli bir doku veya çürümüş bir diş ya da felç olmuş organ, yahut iltihaplı apandist, ölmüş ve morarmış deri veya siyahlaşmış tırnaktır… sonuç itibariyle de ateş, ağrı, inleme, iltihap, zayıflık, hayati davranışların iptal olması, baş dönmesi, hezeyan, koma, nihayet elden ayaktan kesilmek, yatağa düşmek, evin bir köşesine bağlanıp kalmak, yorganın altında kıvrılmak ve sadece ölümü düşünmek, can çekişmektir, artık bunun adı yaşamaksa! Bütün bu belirtileri ve halleri bu çağda dinimizin hasta bedeninde görebiliyoruz.
Kur’an:
1. Kur’an’ın özgün ve şömiz ciltli tercümelerinin araştırılması. Şahsi kütüphanelerde, dünyadaki koleksiyonlar, kütüphaneler ve müzelerde, kimisinin “Kur’an hazine dairesi”ne sahip bulunduğu, muteber ve özgün tercümenin bütün şömiz ciltli nüshalarının mikrofilmlerinin hazırlandığı, özellikle de Meşhed’de Âstan-i Kuds, Mülk, Veziri, İslambol, Hindistan, Sovyetler, Avrupa, Afganistan… kütüphanelerinde bulunabilecek tercüme Kur’an’ların el yazmalarının incelenmesi.
2. Bu tercümelerin edebi ve linguistik yönden incelenmesi ve tahkik edilmesi, her birinin değerinin, kavramlar aslına döndürülerek tanıtılması, hem tercüme bakımından işe yarayacak, hem de bizzat kendisi tefsir değeri taşıyacak, çünkü mütercimin Kur’an kelamını nasıl anladığını ve algı tarzını gösterecek Kur’an’ın lafız, tabir ve kavramlarının tam karşılıklarının bulunması; nitekim pek çok müşkülatın giderilmesinde, lafzî ve manevi ukdelerin çözülmesinde, ihtilaf konusu olan mevzuların anlaşılmasında takdire değer yardımı dokunacaktır. Bu türden açık ve aydınlatıcı örnekler Taberi, Meybedi, Pâk… gibi tercümelerde ve Âstan-i Kuds’ün dört numaralı Kur’an’ında çoktur.
3. Meşhed’de Âstan-i Kuds’ün, hiç kuşku yok Kur’an’ın bilinmeyen ve baskısı yapılmamış en eski, en özgün ve en titiz tercümesi olan dört numaralı el yazma Kur’an’ın şömiz ciltli nüshasının edebi değeri bakımından kapsamlı bir incelemeye tabi tutulması, ilmi tenkitten geçirilmesi, tenkitli tashihinin yapılması ve diğer özgün bazı tercümelerle karşılaştırılması gerekmektedir. Bu tercüme Taberi ile yaşıttır. Dördüncü yüzyılda ve Hicri beşinci yüzyıl başlarındaki Horasan lisanının özgünlük, dikkat, güzellik ve temizliğini taşımaktadır. Baskısı, hem Farsça konuşanları -herkesin arzusu ve niyazı olan- Kur’an’ın hassas ve değerli bir tercümesinden yararlandırmaktadır, hem de Kur’an’ın hassas, güzel ve güvenilir tercümesi işine girişecek bireye veya topluma en büyük ilmi ve edebi yardımı dokunacaktır. Çünkü esasen bu kabil birkaç değerli tercüme elde bulunmadıkça ve önümüzde durmadıkça, çağımızda ve bu neslin Farsça’sına başarılı ve kapsayıcı bir tercüme sunulması mümkün olamayacaktır.
4. En acil ve en hayati iş, Kur’an’ın tefsiri, tercümesi ve konu incelemesinden önce, hem daha kolay ve pratik, hem de Kur’an’ı tanımada faydası daha fazla ve daha genel olan bir tür yeni iş ve girişimdir; buna belki “Kur’an’ın yorumu” adı verilebilir. Bu işin benzeri, büyük bir edebi veya felsefi eserin, yahut büyük bir şairin şiir divanının veya şiir eserleri külliyatının, edebiyat eleştirmenleri ve yorumcuları aracılığıyla analitik tanıtımı işinde gerçekleşmektedir. Şöyle ki, okuyucu, açıklıkla ve rahatlıkla Kur’an metninin yoldaşlığıyla ilerleyip meseleleri ortaya koyarken, konuları tahlil, tefsir ve şerh ederken, ilişkileri keşfederken Kur’an ayetleri ele alınır ve surenin sonunda, hatta Kur’an’ın bitiminde bütün anlamlar, tarihsel değinilerin detayları, edebi sanatlar, sözün güzellikleri, fikrî, pratik, sosyal, ahlaki, siyasi, ekonomik, hukuki vs. uygulamalı hükümler, her hükmün felsefesi, her inancın ya da emir ve yasağın sırrı okuyucunun eline geçmiş olmasına rağmen kolaylıkla ve net biçimde, bir surenin tümü hakkında belli bir tasvir, Kur’an’ın bir kıssası veya manevi ve edebi dokusunun tamamı zihnine yerleşir. Bu, bütün kitap okuyucularının Kur’an’a aşina olmasının ve büyücülerin yarattığı tılsımı bozmanın en iyi yöntemidir.
Tahkik-Telif-Tercüme
1. “İslam’ın analitik tarihi”nin gençlere özgü tam dönemi, destekleyici bir dizi yayınla birlikte ve tarihin manevi ve toplumsal bakımdan konu edilip içinin doldurulması esasına göre tanzim edilmelidir. Bunun yanısıra zaman çizelgesine de uyulmalı ve asli hedefi, İslam tarihinin ilim ve inanç açısından tanınması olmalıdır. Kavim ve fırka taassuplarından uzak, geçmişin ve bugünün hıyanetkâr tarih yapıcılarının tahrif ve uydurmalarını reddederek. Siyasi ve toplumsal gelişmeleri ve önemli olayları anlamaya çalışırken genç okuyucuları İslam’ın ruh ve düşüncesiyle tanıştıran bir tarih.
2. Şia’nın itikadi mektebine, sosyal istikametine, şiarlarına, ilerici ideallerine, felsefe, kelam, hadis, fıkıh ve diğer dinî ilimlerine vurgu yaparak, tarih boyunca ve olayların mecrası içinde yaşadığı değişim ve dönüşümler, bazı bölünmeler ve sapmalarla birlikte “Şia tarihi”nin sağlam ve tahkike dayalı bir tarihini tedvin edebilmek; yine, bölünen dallarını (Zeydiyye, İsmailiyye, gulat,) birbirinden ayırarak Şia’nın tüm sosyal, siyasal ve sınıfsal hareketlerini ve onun İslam tarihindeki devrimci rolünü tanıtmak için belge ve dökümanları derleyip toplamak ve bilimsel şemayı incelemek [ ? ]
***
Dünyada her dilde İslam’la veya Müslümanlarla ilgili olarak yayınlanan her bir kitap veya makalenin tahkiki, tedvini ve hazırlanması; Farsça’ya tercümeleri için mütalaa edilmesi ve aralarından en iyilerinin seçilmesi, tercümelerine başlanması ve yayınlanması ya da bazı değerli çalışmaların kritiği ve tanıtılması, oryantalistlerin, İslam uzmanlarının veya İranlı olmayan Müslüman bilimadamlarının yaptığı ve İslam akaidini daha derinden tanımamıza ve dini kültürümüzün gelişmesine yardımcı olan yeni, öğretici ve olumlu araştırmalar.
Bilimsel çalışma ve dinî araştırmalar, İslam’ı tanıma ve [ ? ] için belge, dayanak ve kaynakların tamamının incelenmesi, tahkiki ve derlenmesi.
Fikrî, ilmî, sosyal veya tarihsel açıdan mütalaa için [ ? ] faydalı ve doğrudan ya da dolaylı olarak inançlarımızla ilişkisi bulunan veya fikrî ve ahlakî gelişimde, insanî-toplumsal-bilimsel bilgimizin gelişmesinde etkili olabilecek kitapların ve makalelerin tanıtılması ve kritiği. Ama aynı zamanda yanlışları öğreten ve tahribatı olan; bilinçli biçimde inançlarda sarsıntı yaratmak veya ahlaki çöküntü meydana getirmek için ve komplo kurarak İslam’la mücadele etmek, hakikatleri tahrif etmek, tarih uydurmak ve gerçekleri yozlaştırmak amacıyla imal edilmiş ve yayınlanması zehirleyici ve tehlikeli olan, onlardan haberdar olmanın bütün şuurlu ve sorumlu Müslümanlar için zaruri olduğu eserlerin tanıtılması ve eleştirisi.
Halkın genelinin zihinsel yetişmesi için faydalı ve okunması gerekli kitaplardan, eğitim ve genel kültür ayrımı yapılmak suretiyle ve kısa tanıtımların da yer aldığı bir fihrist oluşturulması.
İlk gençlik çağları için eğitim dönemi ayrımı yapılmak suretiyle faydalı ve okunması gerekli eserlerden kısa tanıtım ve kritiklerin de yer aldığı bir fihrist oluşturulması.
Yaş ve eğitim yılına ayırarak çocuklar için faydalı ve değerli kitapların kritik edilmesi ve kısa tanıtımıyla bir fihrist oluşturulması.
Eğitimciler, babalar, anneler, üniversite öğrencileri, talebeler ve bütün kitap okuyucularının en büyük kılavuzu olan ve oldukça zaruri bu çalışma, gelişmiş toplumlarda halkın genelinin itimadını kazanmış uzman eleştirmenler veya edebiyat, sanat, din, düşünce ve siyasetin kendine özgü kesimleri ve güvenilir mecmualar aracılığıyla yerine getiriliyor. Çok az kişi bu kılavuzluk mecrası ve muteber mercilerin tavsiyesi olmaksızın kitap seçiyor. Bizim toplumumuzda böyle bir merci bulunmadığından, fikrî bakımdan bizimle uyumlu din, tarih, bilimler, edebiyat, çocuk vs. sahasında birkaç kitap uzmanının böyle ciddi bir sorumluluğu seçmesinin hayati zarureti vardır. Bu birkaç fihristi oluşturduktan sonra yayınlanan her yeni kitabı tanıtmalı, kritik edip incelemeli ve tahlilini yaptıktan sonra kitabın adını fihristlere eklemelidir. Bu fihristlerin her yıl bir kez yeni basımı yapılabilir veya polikopi biçiminde kütüphaneler, mescitler, dini kurumlar, okullar, fakülteler, medreseler ve kişilerin kullanımına sunulabilir. Bu iş, halka kılavuzluk etmeye ilaveten kitap seçimi için de iyi bir şeydir. Bu, eserleri, müellifleri, mütercimleri, hakperest ve düzgün düşünceli insanları teşvik eden ve yaygınlaştıran en büyük etkendir. Aynı zamanda bu mecrada kalem oynatanlara da bir çağrıdır.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Tüm Kitaplar
- Kitap AdıMuhtelif Eserler II
- Sayfa Sayısı464
- YazarAli Şeriati
- ÇevirmenKenan Çamurcu
- ISBN9786055482343
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- Yayınevi / 2012