Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Muasır Avrupa’da Siyasi ve İctimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar
Muasır Avrupa’da Siyasi ve İctimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar

Muasır Avrupa’da Siyasi ve İctimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar

Yusuf Akçura

20. yüzyıl Türk fikir hayatının en üretken kalemlerinden Yusuf Akçura; Muâsır Avrupa’da SIyâsî ve İctimâî Fikirler ve Fikrî Cereyanlar kitabında yalnızca Avrupa’nın değil, bütün…

20. yüzyıl Türk fikir hayatının en üretken kalemlerinden Yusuf Akçura; Muâsır Avrupa’da SIyâsî ve İctimâî Fikirler ve Fikrî Cereyanlar kitabında yalnızca Avrupa’nın değil, bütün dünyanın seyrini değiştiren fikir akımlarını ve o fikir akımlarının “millet”, “hürriyet”, “müsavat” [eşitlik], “adalet”, “emek” gibi o efsunlu kavramlarını tetkik ediyor.

Yusuf Akçura; Türk tarihinin belki de en muhataralı, en sancılı döneminden yani “imparatorluk”tan “ulus-devlet”e geçilen yolda, en ufak bir panik emaresi göstermeden, Türk fikir ve toplum hayatını derinden etkileyen siyâsî ve toplumsal fikirleri, ilk ortaya çıktıkları andan o güne kadarki mevcut durumlarına varıncaya dek tartışıyor. Akçura, hiç şüphe yok ki, yeni yüzyılın “kitle” yüzyılı olacağını erken müşahede etmiş ve “kitle”leri harekete geçiren büyük fikir akımlarını mercek altına alarak, bunların yeni Türk devletinin varlığını sürdürmesinde ne gibi katkıları olabileceğini tahlil etmiştir.

Sunuş

Yusuf Akçura’nın 1339 (1920-21) tarihinde yayınlanmış olan bu küçük kitabını gençlerimizin rahatlıkla okuyup anlamaları için bugünkü dilimize uygun bir metin halinde elinizdeki kitabın ilk bölümü olarak vermeyi faydalı gördük. Fakat ilmî araştırma ve inceleme konusu yapabilecek akademik çevreler için de metnin yeni yazıya aktarılmış orijinal halini ikinci bölümde ayrıca aynen vermeyi uygun bulduk. Bugünkü dile aktardığımız bölümde yer yer bazı notlar ekleyerek, bunları Akçura’nın notlarından ayırt etmek üzere işaret ettik. Okuyucular öyle umuyoruz ki bu yayınımızdan dolayı memnuniyet duyacaklardır. Hele Millî Mücadele’nin ortasında bu işlerle uğraşan seviyeli, gayretli bir aydın kitlesinin varlığına da bu kitap güzel ve ibretlik bir örnek teşkil etmektedir. Zihin açıcı, ilham verici ve aynı zamanda Türk fikir hareketlerinin tarihî seyrini ve bugünkü vaziyetini değerlendirmeyi hatırlatıcı böyle bir kitapçığı okuyucuya sunmanın hazzını duyuyor ve saygı ile sunuyoruz.

Erol Kılınç

İÇİNDEKİLER
Muâsır Avrup’da
Siyasi ve İctimâî Fikirler
ve
Fikri Cereyanlar

Milliyet ………………………………………………………………………….15
Hürriyet…………………………………………………………………………47
Müsâvât…………………………………………………………………………58
Sosyalizm……………………………………………………………………….73
Sosyalizm (Mabad)(Devam)……………………………………………..82
Sosyalizm……………………………………………………………………….99

1-Milliyet

Hıristiyan devletlerarası hukuk âlimleri kadîm zamanlardan itibaren devletlerin dış ilişkilerini, hukuk açısından inceleyerek birkaç devreye ayırmışlardır. Önemli olayları ayırım çizgisi kabul ederek devletlerarası münasebetleri devirlere bölen müelliflerden bâzıları, bu ilişkilerin yedi, bâzıları beş, bâzıları dört, bâzıları da üç devreye ayrılmasını uygun bulurlar. Bâzı müellifler ise devirlerin ayrılmasında önemli olayları ayrım çizgisi kabul etmeyerek belirli bir zamanda devletlerarası münasebetleri düzenleyen, o münasebetlere hâkim olan fikirleri esas tutarlar; ve o fikirlere göre devreleri ayırırlar. Bu müellifler nazarında her devrin belirgin bir karakteristiği vardır. Rusyalı Profesör F. Martens1 bu taksîm usulünü tercih etmiş ve devletlerarası münasebetlerde hâkim fikirleri göz önüne alarak devletlerin hukukî münasebetlerini üç devreye ayırmıştır: Bu taksime nazaran birinci devre insanlık tarihinin ilk çağ, orta çağ tabir olunan birçok asırlarıyla son çağın ilk yarısını içine alarak Vestfalya Kongresi’ne (1648) kadar uzanır. kinci devre, 1648’den Viyana Kongresi’ne (1815) kadar gelir; üçüncü devre, 1815’te başlamıştır. Müellif eserini neşrettiği zaman (1882-1903) henüz üçüncü devrenin devam etmekte olduğuna kāildir.

Martens’e göre birinci devrenin milletlerarası ilişkilerinde sırf maddî kuvvet hükümran olmuş, ikinci devrede “siyâsî dengelilik” fikri maddî kuvvetin yerine geçmiş, üçüncü devrede ise “milliyet fikri” devletlerarası münasebetlerin düzenlenmesinde esas ittihaz edilmiştir.3 Miladî on dokuzuncu asır boyunca yalnız devletlerarası münasebetlerde değil, devletlerin iç dönüşümlerinde dahi pek müessir, belki en müessir bir âmil olan milliyet fikri (=Idée de nationalité), başka deyişle “milliyet ilkesi” (=Principe de nationalité) nedir? Bu suale sarih bir cevap verilebilmek için evvela “millet” tabiriyle ne murat olunduğu anlaşılmış olmalıdır.- “Millet” nedir? talyan hukukçuları “millet” ve “milliyet” meseleleriyle en çok meşgul oldukları için, onlardan birinin, Mancini’nin tarifini zikredelim:

“Millet, arâzinin, menşe’in, ahlak ve âdetlerin ve lisanın birliğinden dolayı hayatında ve ictimâî vicdanında uyum ve ortaklık oluşmuş tabiî bir insan cemiyetidir.”

Devletlerarası hukukla uğraşan Osmanlı muharrir ve muallimlerinin bir kaçı tarafından tercüme ve iktibas olunmak cihetiyle eseri bizce önem taşıyan Bonfils’in tarifini de buna ilave edelim:

“Menşe’in, lisanın ve beden yapısının birliğiyle, menfaat ve duyguların uzun müddet ortak oluşuyla ve asırlarca bir arada yaşanarak yaşayış ve geçim tarzının iç-içe kaynaşmasıyla birleşmiş şahısların toplamı bir millettir.”

Demek oluyor ki aynı menşe’den, yani aynı ırktan gelmek cihetiyle bedenî yapıları ve lisanı aynı olan, aynı âdetler ve ahlak ile donanmış ve bunlara alışmış bulunan, tarihî geçmişlerindeki birlik ve ortaklık hasebiyle menfaat ve duygularında ve bundan dolayı itikat ettikleri temel konularda uyum ve imtizâc sağlanmış olan insan bireylerinin teşkil ettikleri bir cemiyete “millet” namı verilir.

Bir millet teşkil etmiş olan insan bireyleri müstakil bir devlet hâlinde teşkilatlanarak yaşamaya haklıdır işte bu davâya “milliyet ilkesi” denilir.

Milliyet ilkesinin on dokuzuncu asır devletlerarası münasebetlerinde yapmış olduğu tesirleri tarihçi Sorel6 kimyasal bir etkene benzetir: Milliyet fikri, Avrupa kavimleri arasında yayılmak suretiyle, Avrupa devletlerinin dâhilî teşkilatlarını ve hâricî münasebetlerini karıştırmış, kaynaştırmış, bu âmilin yüz sene kadar süren tesiriyle bir takım ayrışmalar, birleşmeler husûle gelerek nihâyet devletlerinin hudut ve sekenesi itibarıyla on sekizinci asır Avrupa’sına hiç benzemeyen yirminci asır Avrupası ortaya çıkmıştır.7 Milliyet fikrinin kuvveden fiile çıkması mensup bulunduğu devletin iç siyâset bakımından menfaatlerine uygun düşmediği için bu fikre taraftar olmayan Profesör F. Martens bile on dokuzuncu asır devletlerarası münasebetlerinde milliyet fikrinin olayların düzenleyicisi olduğunu itiraf etmektedir. Bir müverrih gerçek olayları müşâhade ve tesbît ile iktifâ eder. Olayların haklı veya haksız, hayır veya şer, zararlı veya faydalı olduğunu tayin, yani olayların hukuk, ahlak ve siyâset nokta-i nazarından kıymetini takdir sırf tarihçilik görevinin dışındadır. Lakin hukuk-şinaslar, feylesoflar, siyâsîler bu gibi fikir ve prensiplerin kıymetini takdir ile de meşgul olmuşlardır. Milliyet prensibinin taraftar ve aleyhtarları vardır: Milliyet prensibinin taraftarları, hukukî, ahlakî ve siyâsî bir gâye olmak üzere mezkûr fikrin hayata geçmesini arzu ederler; bu fikrin tahakkukunu bir terakkî sayarlar; farazâ milliyet ilkesinin kuvveden fiile çıkmasıyla devletlerarası münasebetlerde çekişme ve savaş sebeplerinin eksileceğini ümit ederler. Her millet bir devlet halinde kendini organize ederse devletlerarası devamlı bir âhenk husûle gelerek artık her “millet-devlet”in barışçılıkla gelişmesine ciddî bir mâni kalmaz zannında bulunurlar. Siyâsî ricalden bâzıları, bu cümleden Üçüncü Napolyon, milliyet ilkesini devletlerarası siyasetin bir esâsı olmak üzere ilan etmiş ve samîmîyetle hatta bâzı bakımlardan Fransa’nın zararına olarak tatbîke çalışmıştır. Lakin siyâsî ricâlin ekserisi, hukukçuların ve siyâset üzerine yazıp çizenlerin (=Publicistes), hatta feylesofların bile bâzıları, milliyet fikrini, insanî bir gâye olmaktan ziyâde siyâsî bir vâsıta telakki etmek istemişlerdir. Yani muayyen bir toplum kadrosunun, mesela kurulmuş olan bir devletin, muayyen bir zamanda tasarlanmış olan menfaatlerini sağlamaya hizmet ettirmeye çalışmışlardır. Bunun içindir ki bu meseleye dâir düşüncelerde ve bilhassa fiillerde tenakuzlar gözlemlenir.8 Yine  bunun içindir ki “milliyet ilkesi” her tarafta aynı suretle telakki edilmemiş, millet tabirinden muhtelif mefhumlar anlanmak istenmiştir.9

* * *

Milliyet ilkesinin muhtelif tarzda anlaşılma sebeplerini anlamak için bu fikrin menşe’ine ve târihine dâir kısa malumat edinmek icap eder. Émile Bourgeois10 hıristiyan âleminde milletlerin meydana çıkmasına: “Teceddüd” (=Réforme) [yenilenme] hareketini aslî sebep olarak gösterir.

Bu müverrihe nazaran bugün batıda olgun halini gördüğümüz “devlet” ve “millet” fikir ve olgusu miladî 16’ıncı yüzyılın mahsulüdür. “ntibâh” (=Renaissance) [Uyanış] eski Roma hayat ve an’anesini tekrar doğurarak Roma kanunları ile iyiden iyiye belirlenmiş olan “devlet”i ihyâ etti; “teceddüd” ise, dinî kitapları kavimlerin kendi lisanlarına tercüme ederek ve o zamanlar kişisel ve toplumsal eğitim ve öğretimde esas din olduğundan, rûh ve fikrin eğitim ve öğretimini kavimlerin kendi lisanlarında verdirerek ve aynı zamanda hıristiyan âleminin Papa’nın tek başına rûhânî hâkimiyetine olan bağlarını kopararak milletleri oluşturdu. Luther Worms meclisinde Papa ve mparatorun huzurunda milletlerin serbestîsini müdâfaa etmiştir. Millî lisanı dinî lisan diye kabul etmiş olan reformasyon, hiç şüphe yok, milletlerin tekâmülünde gâyet mühim bir olgudur. Çünkü milliyetin en sağlam temeli lisandır. Her kavim kendi lisanını edebî bir surette kullanmaya başlamasıyla hıristiyan âleminde milletler tezâhür etmiştir, denebilir. Daha evvel hıristiyan âleminin dinî birliği millî mevcudiyetlere üstün durumdaydı. Ve bu âlemin ortak dili, Latince vardı ki ilâhiyat, ilimler ve yüksek edebiyat bu lisanla yazılır ve okunurdu. Roma mparatorluğu birliği, Roma Papalığı teşkilatıyla devam ediyordu. Reformasyon Kitâb-ı Mukaddes’i milletlerin ana dillerine tercüme ederek kilise birliğini parçaladı ve milletlere kendi dillerinde sarsılmaz bir edebiyat temeli attı. Fakat bu devirde, milliyet fikri bugünkü manâsını tamamen kazanamamış ve milletler devletlere tâbi’ ve mahkûm bir halde kalmışlarsa da on altıncı asırdan, yani son asır başlarından itibaren ntibâh’ın [=Uyanış’ın; Rönesans’ın] meydana çıkarttıklarından olan devlet ile Teceddüd’den [=Reform’dan] doğan millet arasında anlaşmazlık vardır: Her ikisi [de] insan cemiyetinin müstakil hâkimi olmak ister. Zaman geçtikçe “millet”in kuvveti artar, devlet üzerine galebe etmeğe baş

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi ~ Yusuf AkçuraZamanımız Avrupa Siyasi Tarihi

    Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi

    Yusuf Akçura

    Ankara Hukuk Mektebi profesörü Yusuf Akçura, ufuk açıcı Târih-i Siyâsî derslerinin 1929-1930-1931 yıllarında okuttuğu 4., 5. ve 6. tedris senelerine ait ders notlarında, Avrupa...

  2. Siyaset ve İktisat ~ Yusuf AkçuraSiyaset ve İktisat

    Siyaset ve İktisat

    Yusuf Akçura

    Türk fikir hayatının en önemli simalarından Yusuf Akçura’nın ilk basımı 1924 yılında yapılmış olan Siyaset ve İktisat kitabı; yazarın 20. Yüzyıl başında cereyan eden...

  3. Damolla Âlimcan el-Barudî ~ Yusuf AkçuraDamolla Âlimcan el-Barudî

    Damolla Âlimcan el-Barudî

    Yusuf Akçura

    Yusuf Akçura’nın fazla bilinmeyen eserlerinden biri olan Damolla Âlimcan el-Barudî, hem Akçura külliyatının hem de “Türkistan Aydınlanması Kitaplığı”nın bir parçası olarak kabul edilebilir. Kazanlı...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur