Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Mona Lisa
Mona Lisa

Mona Lisa

Alexander Lernet-Holenia

Yıl 1502… Fransızların ikinci İtalya seferi için Kral XII. Louis tarafından bizzat görevlendirilen Mareşal La Trémouille bir ordu kurarak maiyetiyle birlikte yola çıkar. Ordusu…

Yıl 1502… Fransızların ikinci İtalya seferi için Kral XII. Louis tarafından bizzat görevlendirilen Mareşal La Trémouille bir ordu kurarak maiyetiyle birlikte yola çıkar. Ordusu ilerlerken mareşal, kralın emri üzerine sanat eserleri satın almak üzere birkaç asilzadeyle birlikte Floransa’da mola verir ve Rönesans’ın en etkili ressamlarından Leonardo da Vinci’yi evinde ziyaret eder. Bu ziyaret sırasında üstadın henüz tamamlanmamış tablosu Mona Lisa’yı tesadüf eseri gören genç Bougainville Lordu, tablodaki kadına körkütük âşık olur. Her ne kadar öldüğü söylense de, saplantı haline getirdiği bu kadını bulmaya çalışan genç asilzadenin ciddi sonuçlar doğuran beyhude arayışı, sanatın aşka esin verme gücünü olduğu kadar, gerçeklik ile temsil arasındaki farkı da açıkça ortaya koyar. Lernet-Holenia, efsanevi tablonun etrafında oluşan mitlerden faydalandığı bu yapıtında, bize insanın her türlü gizem etrafında bir anlatı inşa etme arzusu ve becerisi üzerine çok eğlenceli bir hikâye anlatır.

 

“…güneşi ve yıldızları döndüren sevgi.” Dante, İlahi Komedya, Cennet XXXIII, 145.

 

Fransa Kralı XII. Louis, 1502 yılının sonlarına doğru, mareşallerinden La Trémouille Lordu’nu huzuruna kabul ederek derhal Milano’ya gitmesini, orada bir ordu kurmasını ve İspanyollar tarafından bir kez daha yenilgiye uğratılan Fransa’nın Napoli valileri Aubigny Lordu’nun ve Nemours Dükü’nün yardımına koşmasını emretti.

“Umarım Lordum,” diye sözlerine devam etti kral, “bu görevi alıştığımız becerinizle yerine getirirsiniz. Hiçbir eksiğiniz olmamalı. Size yalnızca lütfumu ihsan etmekle kalmıyor, aynı zamanda Roma’dan geçerken Kutsal Peder’in sizi kutsamasına da izin veriyorum; Papa’nın silahlarınızı kutsamayı reddetmesi durumunda ise söz konusu silahlarınızın yardımıyla Papa Cenapları’nı bunları kutsamaya sevk etmenize bilhassa müsaade ediyorum. Ayrıca size eşlik etmeleri için asilzadelerim arasından dilediğiniz kadar kişiyi seçebilirsiniz. Size hizmet etmekten, sizin ve emrinizdekilerin silahlarını ve teçhizatlarını bizzat karşılamaktan önde gelen soylularım şeref ve zevk duyacaklardır. Bir de giderlerini kilisenin karşılamakla yükümlü olduğu uygun sayıda din adamı da hizmetinizde olacaktır. Bunun dışında gerekli sayıda top dökümü yapılmasını; ihtiyaç duyacağınız flama, sancak ve fanfar bezlerinin işlenmesini ve münasip sayıda davul, borazan ve trampet üretilmesini sağlaması için Milano’da Amboise Kontu’na emir vermenize müsaade ediyorum. Üretim masrafları kent tarafından karşılanacaktır. Ayrıca uygun gördüğünüz sayıda piyade ve atlı alaylarının kurulmasına ve bunların istihdamının, maaşların ve iaşesinin ülke kaynaklarından karşılanmasına lütufla izin verilmiştir.”

Louis, Tanrı’nın bizzat koruması gereken güneşi, suyu, havayı ve toprağı da ihtiyacı doğrultusunda kullanması için La Trémouille’e açıkça izin verip vermemeyi düşünüyor gibi göründüğü bu noktada sustu ve yüzüne paradan zerre kadar söz etmekten kaçınan bir adamın anlaşılmaz ifadesi oturdu ve bakışlarıyla mareşali aşıp bir süre boşluğa baktıktan sonra ekledi:

“Bu durumda hiçbir eksiğiniz olmayacaktır, Lordum. Başarılar kazanacak, orduyu zafere taşıyacak ve silahlarımızın şanının yeniden göz kamaştırmasını sağlayacaksınız. Ama bir husus daha var! Bu savaşın bize yüklediği giderleri telafi edecek imkânları da değerlendireceğinizi umuyorum. Özveride bulunduğumuz ülkelerden ister doğrudan ödemeler yoluyla; ister sanat eserleri, mücevher, değerli dokumalar ve benzer ürünler şeklinde olsun, uygun bedeller elde etme fırsatlarını kaçırmayın. Zira bu benim açık arzum ve isteğimdir.” Kral, “Şimdi, güle güle! Ve Tanrı yoldaşınız olsun!” diyerek sözünü bitirdi. Ardından La Trémouille’e uzattığı elini bir yastığa bırakırcasına mareşalin ona doğru tuttuğu tüylü şapkasının üzerine koydu; La Trémouille ise bir reverans yapıp kralın elini öptü ve uzaklaştı. Kral, atına bindi ve Senlis Ormanı’nda yaşayan geyiği avladı.

Fransızların bu ikinci İtalya seferi, VIII. Charles’in dokuz yıl önce bizzat komuta ettiği ilk seferle kıyaslanamayacak kadar başarısız geçti. La Trémouille’in maiyetine katılmaya; kralın çevresinde ışık saçan Gié Mareşali, Robert de la Marche, Cleve, Vendôme, Luxembourg, Foix, Urfé ve diğer şanlı komutanlar yerine, ünleri pek duyulmamış birkaç kont ve önemsiz birkaç süvari karar vermişti; içinden geçtikleri kentlerin yağmalanmaktan kurtulmak için dağıttığı milyonlarca altın yerine, dahası Charles’ın yirmi bin katıra yüklediği -gerçi daha sonra Fornovo Muharebesi’nde diğer ganimetlerle birlikte tekrardan İtalyanlara kaptırdığı muhteşem tablolar, oyma mücevherler, değerli taşlar, brokarlar ve lapis lazuli ganimetleri yerine, evet tüm bunlar yerine çok az miktarda para elde edilebildi ve La Trémouille çıktığı bu seferde tablo, mücevher, kumaş, kaymaktaşı heykeller ve benzer şeylerden kayda değer miktarlarda toplayamadığı gibi nakit olarak aldığı desteğin mali karşılığını bile hükümdarının açık arzusuna ve isteğine rağmen temin edip Paris’e yollayamadı.

Üstelik mareşalin istenen orduyu kurması aylarca sürmüş ve yola koyulmaya nihayet hazır olduğunda yaz gelmişti.

Mareşal, Lombardiya’dan geçti, Apeninleri aştı ve Toskana’yı istila etti. Ordu, trampet gümbürtüleri eşliğinde başlarında devekuşu tüylü miğferleri, ellerinde salladıkları bayraklarıyla toz içinde Romagna’ya doğru ağır ağır ilemeye devam ederken, mareşal birkaç asilzadeyle birlikte Floransa’da ortaya çıktı; planı, burada birkaç gün geçirmek, sonra yolculuğunu hızlandırarak orduya yetişmekti.

Bu arada, kentin VIII. Charles’a bir zamanlar yapmakla yükümlü olduğu yüz yirmi bin ya da buna yakın sayıda altın ödemesinin Fransızların nüfuzunun zayıflamasından ötürü artık söz konusu olmaması nedeniyle, kasabalardan para sızdırmakla yetinmek zorunda kalan mareşal, ülke topraklarına girmesine izin verilmesine bile şükrediyor ve hiç değilse sanat eserleri satın almak istiyordu. Kendisine özellikle da Vinci’nin atölyesi tavsiye edilen La Trémouille, aslında sanat eserlerini şahsen olağanüstü sıkıcı bulmasına ve da Vinci’nin adını daha önce hiç duymamış olmasına rağmen Louis’nin istek ve arzusu bu nesnelere yönelik olduğu için ünlü ressamı ziyaret etmeye karar verdi.

Da Vinci bir asilzadenin, Ser Piero’nun öz oğluydu; Vinci kasabası kökenliydi ama sonradan Floransa’ya yerleşse de Milano, Venedik ve başka yerlerde uzun süre yaşamış ve o günlerde geçici olarak Floransa’ya dönmüştü, o sırada halen hayatta olan babasının evinde kalıyordu.

La Trémouille, onu ziyaret için sabahın erken bir saatini seçmişti; yüzlercesi kentin üzerinde yükselerek kente çok bacalı bir fabrika görünümü veren soylulara ait yüksek kuleler, uzun gölgeler oluşturmuştu.

La Trémouille’e maiyetinden birkaç soylu eşlik ediyordu, ayrıca Dante’nin akrabası olan ve sanattan çok anlamasalar da sanata büyük ilgi duyan iki Donati, ondan başka bir Buondelmonte, bir Alberighi ve bir Calfucci da aralarındaydı, hepsi Floransa’nın en seçkin ailelerine mensup gençlerdi, rehberlik için alaya katılmışlardı. Meraklı bir kalabalık kortejin peşine takılmıştı. Yabancıların arasında görülmek Floransalı genç aristokratların gururunu okşuyordu; ancak sabah serinliğinde işini yapan kalabalığın onlara haykırışları coşku ya da hayranlık ifadesinden ziyade küfre benziyor ve süvariler mağrur bir edayla ve yumrukları kalçalarında bu seslerin arasından adım adım ilerliyordu. Çünkü bir değişiklik olmuş ve kent anayasası kısa bir süre önce bir kez daha ileri düzeyde demokratik bir yapıya kavuşmuştu, Medici’ler sürgündeydi ve hangi ülkeden gelirlerse gelsinler tıpkı kendi soylularından olduğu gibi yabancı soylulardan da iyi şeyler beklememek çağın gerçeğiydi.

Pazarın gürültüsü, kiri ve kalabalığı arasından geçerek kendine yol açmayı başaran süvari alayı, aristokratların yaşadığı daha sakin muhitlere ulaştı; Leonardo’nun, babasının Floransa Başpiskoposu’ndan kiraladığı evine yaklaştıklarında evde bir kutlama yapılıyormuşçasına üflemeli ve yaylı çalgılardan yayılan müzik sesi epeyce uzaktan algılanabiliyordu. Bir dans şarkısı çalınıp söyleniyor, ama dans edenlerin ne çığlıkları ne kahkahaları ne de ayaklarını yere vuruşları duyulabiliyordu; evin önüne gelip durduklarında müzik de sustu.

Yontulmamış küçük taşlardan inşa edilmiş evin tepesinde yaklaşık kırk beş metre yüksekliğinde, orayı savunmaya hazır bir kule vardı. Aşağısındaki mazgallarda beyaz güvercinlerin yuva yaptığı evin yukarısında şahinler daireler çiziyordu. Teraslarda nemli çamaşırlar asılıydı. Yaklaşık on beş adım ötede aristokrat ailelerden birine ait bir kule daha yükseliyordu; çok dardı, ancak yüksekliği elli beş metreyi buluyordu, zaten yakın çevrede başka birçok kule daha vardı. Neredeyse bütün Floransa sıkışık bir şekilde inşa edilmiş ve evlerin küçüklüğüne oranla aşırı yüksek bu kulelerle doluydu, bunların birçoğu eğikti, diğerlerinin tepesi ufalanmaya başlamıştı, ama bazıları öyle yüksekti ki devasa sütunlar misali göğü taşıyormuş gibi duruyorlardı ve Floransalıların ebedi çekişmelerinin bu kanıtları olmasa gökyüzü mutlaka çökmüş olurdu. Bir şahin sürüsü kayalıkların çevresini dolanır gibi çığlıklar atarak kulelerin etrafında uçuyordu.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Korkma! İyi Bir Annesin ~ Saniye Bencik KangalKorkma! İyi Bir Annesin

    Korkma! İyi Bir Annesin

    Saniye Bencik Kangal

    Kim şu en iyi anne dediğimiz kişi? Bebeğini hiç ağlatmayan mı? Çocuğu yemek seçmeyen anne mi en mükemmel, sabaha kadar deliksiz uyuyan mı? Buldum!...

  2. Picasso’nun Gözleri ~ Asuman PortakalPicasso’nun Gözleri

    Picasso’nun Gözleri

    Asuman Portakal

    Hayata, Picasso’nun gözleriyle bakmak… Asuman Portakal’ın imzasını taşıyan Picasso’nun Gözleri, çok yönlü sanatçı kişiliği ile adını sonsuzluğa yazdıran “dâhi” ressam Pablo Picasso’nun yaşamından ve başyapıtlarından...

  3. Kuş Uykusu ~ Sadık YalsızuçanlarKuş Uykusu

    Kuş Uykusu

    Sadık Yalsızuçanlar

    “Evimizde yalnızlığa düşemediğim bir mazgal var. Teknoloji tütüyor. Halıdaki geleneği koklayamıyorum. Konuşunca musiki gibi söyleyip, yazınca hat gibi çizemiyorum ruhumun açık uçlarını. Sokaktan evime...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur