Kur’an kıssaları soyut ve yüksek hakikatlerin ete kemiğe bürünmesi, elle tutulur, gözle görülür hale gelmesidir. Özelde Yusuf kıssası genelde de Kur’ân kıssalarının tamamı bize tarihin akışının Allah’ın irade ve ilminden bağımsız ve başına buyruk bir gidişatının olmadığını gösterir. Özellikle kıssalar kronolojik olarak tersten okunduğunda tarihin yalnızca insanın eseri değil aynı zamanda Allah’ın mimarisi olduğu açıkça hissedilir.
İnsan düşünerek ve kendini vererek Yusuf kıssasını okuduğunda, kıssa ile kendi ruhu arasında bir med-cezir yaşar. Bu kıssa, Allah’ın bir kulunu imkânsızlığın en dibinden imkânın zirvesine nasıl ulaştırabileceğine şahit kılar muhatabını. Hz. Yusuf’u kuyudan Kral’ın sarayına taşıyan olaylar zinciri, onun gördüğü rüyanın müjdesine giden yola döşenmiş taşlar mesabesindedir adeta.
Yasin Pişgin, Yusuf suresi tefsiri olarak hazırlanan Mısır’a Sultanı Kuyudan Gelir’de Yusuf kıssasını kendi hayatımıza taşımamızın yollarını aşikar ediyor bize. Çünkü Hz. Yusuf’un kuyudan çıkışı, aynı zamanda bizim de kendi kuy(t)umuzdan ve milyonlar içindeki yalnızlığımızdan kurtulmamızın hikmet yüklü yoludur. Can gözüyle bakan, can kulağıyla dinleyenler için elbette…
İÇİNDEKİLER
Yusuf Misali / 7
GİRİŞ / 9
Ümit Kalpte İmanla Kaim Bir Nurdur / 9
Apaçık Bir Kitap ve Apaçık Âyetler / 12
Kur’ân Niçin Arapça Olarak İndirildi? / 16
Bu Kıssa Kıssaların En Güzelidir / 19
Her Şey Bir Rüya ile Başladı / 21
İnsanın Baş Belası: Şeytan / 24
Hz. Yakup Rüyayı Yorumluyor / 26
Bu Kıssa Bir Âyettir / 27
BÖLÜM 1
KUYUDAN MISIR’A
Bir Baş Belası Daha: Haset / 31
Şeytan Devrede / 35
Birazcık Vicdan / 37
Kardeşleri Hz. Yusuf’u Kıra Götürmek için
Babalarından İzin İstiyorlar / 41
Hz. Yusuf Kuyuda / 44
Hz. Yusuf’un Kanlı Gömleği / 47
Hz. Yusuf Mısır Yolunda / 52
Hz. Yusuf Aziz’in Evinde / 54
Hz. Yusuf’a İlim ve Hikmet Veriliyor / 67
İffet Timsali Yusuf / 70
Hz. Yusuf Rabbinin Burhanını Gördü / 73
Hz. Yusuf’un İffet Gömleği / 75
BÖLÜM 2
HZ. YUSUF ZİNDANDA
Zindan Arkadaşları Bir Rüya Gördü / 89
Bir Peygamber Olarak ilk Tebliğ / 93
Zindan Arkadaşlarının Gördüğü Rüyanın Tabiri / 108
Şeytan Yine Sahnede / 116
Yine Bir Rüya / 120
Ben Nefsimi Temize Çıkar(a)mam / 137
BÖLÜM 3
HZ. YUSUF SARAYDA
Hz. Yusuf Zindandan Çıkıyor / 149
Ve Allah Hz. Yusuf’a Mısır’da Yetki Verdi / 151
Kardeşleriyle Hz.Yusuf’un İlk Buluşması / 156
Kardeşleri Babalarından Bünyamin’i İstiyor / 162
Hz. Yakup’un Oğulları Bünyamin’le
Birlikte Yeniden Mısır’da / 172
Kenan Diyarına Bünyamin’siz Dönüş / 184
Sabr-ı Cemîl / 186
Hz. Yakup’un Oğulları Yine Mısır’da / 194
Hz. Yusuf’un Nübüvvet Gömleği / 204
Bir İtiraf ve İstiğfarın Düşündürdükleri / 214
Büyük Buluşma / 225
Nimetlerin İkrarı / 233
Ve Bir Dua: Allah’ım Beni Müslüman Olarak Öldür ve
Salihlerin Arasına Kat / 249
SONUÇ / 257
Kur’ân Kıssaları Efsane Değildir / 257
Peygamberler Ücret İstemezler / 266
Görebilen için Yer Gök Âyet Dolu / 269
Vahiy ve Peygamber Olmadan Gerçek Bir İman
Mümkün Değildir / 275
Azap Ansızın Gelir / 276
Bir Çıkış Yolu Arıyorum / 279
Kurtuluş Ancak Takva İledir / 284
Allah’ın Yardımından Ümit Kesme / 288
İbret-i Âlem / 289
Yusuf Misali
Vuslat yoldu, kahır doldu
Artık soldu, kurutuldu
Gül misali
Hicran kuyu, yok ki suyu
Hem kupkuru, ateş koru
Çöl misali
Bulut yerde, güneş nerde
Şimdilerde, göze perde
Çul misali
Yusuf benim, kuyu tenim
Hürriyetim, esaretim
Kül misali
Ey İlahım, dinmez ahım
Yok izahım, kapındayım
Kul misali
Ben hederim, hem kederim
Kaç ederim, elindeyim
Pul misali
Kalbe Karışık
GİRİŞ
Ümit Kalpte İmanla Kaim Bir Nurdur
Surelerin iniş sebepleri vardır. Bazen bir soru veya bir olay ya da olaylar bir âyetin ve hatta bir surenin inişine sebep olabilir. Yusuf suresinin iniş sebebiyle ilgili de birden fazla rivayet var. Bir rivayete göre Yahudilerin telkini ile Mekkeli müşrikler Peygamberimize, “İsrâiloğulları Mısır’a niçin gittiler?” şeklinde bir soru sordular. Müşrikler o dönemde çeşitli sebeplerle farklı coğrafyalara seyahatler yapıyorlardı. Bu esnada Ehl-i Kitap’la karşılaştıklarında, içlerinden bir peygamberin çıktığını ifade ediyorlar ve onu zora sokacak sorular konusunda onlarla istişare ediyorlardı. Onlar da müşriklere bu konuda akıl hocalığı yapıyorlardı. İşte bu sure müşriklerin Yahudilerden öğrendikleri böyle bir soruyu Hz. Peygamber’e yöneltmeleri üzerine inmişti. Bu, İsrâiloğullarının Mısır’a nasıl geldikleri sorusuydu. Aslında müşriklerin Hz. Peygamber’i zor duruma düşürmek için Ehl-i Kitap’tan taktik almaları ve onların sordukları sorulardan dolayı bazı surelerin inmesi çok bilinen bir husustur. Örneğin müşrikler bir defasında Nadr b. Hâris ile Utbe b. Muayt’ı Medine’deki Yahudilere göndermişlerdi. Yahudiler de Hz. Peygamber’e, Ashâb-ı Kehf’i yani geçmiş zamanlarda mağaraya sığınmış gençleri; Zülkarneyn’i yani dünyanın doğusunu ve batısını dolaşmış olan kulu ve ruhun mahiyetini sormalarını tavsiye etmişlerdi, bundan dolayı da Kehf suresi inmişti.
Yusuf suresinin inişiyle ilgili diğer bir rivayete göre de Müslümanlar, Resulullah’tan bir kıssa anlatmasını istemişler, bu istek üzerine de bu sure inmiştir. Surenin indiği dönem Peygamberimizin ve Müslümanların, müşriklerin ezalarına çokça maruz kaldıkları bir dönemdi. Hatta surenin, hicretin hemen öncesinde müşriklerin, Peygamberimizi öldürmeyi, sürgün etmeyi ve hatta hapsetmeyi planladıkları sırada indiğini söyleyebiliriz. Bu sure aynı zamanda hem Hz. Peygamber’i hem de Müslümanları teselli etmek ve onların mücadele azimlerini artırmak gibi bir amaç da taşımaktadır. Sure müşriklerin baskıları ve işkenceleri karşısında Efendimize ve ashâbına bir ümit ışığı olmuştur. Çünkü bu sure Hz. Yusuf’un kuyudaki mahrumiyetten Mısır’daki hakimiyete, orada vezirlik makamına ulaşmasındaki sıkıntılı süreçleri anlatırken her karanlığın ardında bir sabahın, her sıkıntıdan sonra bir felahın, yerleri ve gökleri sevk ve idare eden bir ilahın varlığını, her türlü zorluk karşısında O’na inanılması ve dayanılması gerektiğini bildirmektedir. Hani şair diyor ya;
“Başlarında kemikten bir külah var
Ellerinde demirden bir silah var
Zulmedildim diye gamlanıp durma
Zulmetsinler, sana sahip İlah var
Allah yardımcıdır sana Allah yâr
Ta zamandan içeri bir zaman var
Ta ateşten içeri bir yanan var
Unutuldum diye gamlanıp durma
Unutsunlar, seni daim anan var
Allah yardımcıdır sana Allah yâr.”
Yusuf kıssası da bir bakıma sabrettikleri takdirde Peygamberimize ve ashâbına, Hz. Yusuf’a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin verileceğini ve müşriklerin kendilerine boyun eğeceğini müjdelemektedir. Belki de kıyamete kadar; Peygamberlerin, Hz. Muhammed’in (sav), ashâbının, şehitlerin ve salihlerin yolu olan sırat-ı müstakime sımsıkı uyan bütün Müslümanları da müjdeliyor. Eninde sonunda güzel son muttakilerindir: ين َ قٖ َّ ُت ِ ْلم َ ُة ل َ ِاقب َ ْالع و Yani “Sen doğru dur. Eğri eninde sonunda belasını bulur.” Nitekim hicretten sekiz sene sonra Peygamberimiz Allah’ın izni ve inayetiyle Mekke’yi fethetti ve bütün müşrikler Hz. Yusuf’u kuyuya atan kardeşlerinin ona boyun eğdiği gibi Peygamberimize boyun eğdiler. Hatta kıssanın mesajı ve hakikati Peygamberimizin hayatında öyle benzer bir şekilde tecelli etmiştir ki fetihten sonra Hz. Peygamber Kureyşlilere, Hz. Yusuf’un Mısır’da kardeşlerine söylediği sözün aynısını söylemiştir: “Bugün size kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yusuf, 92) Yani peygamberlerin sadece kaderleri ve kederleri değil, aynı zamanda karakterleri, tepkileri, duygu, düşünce ve aksiyonları da birbirine benziyor. Çünkü kaynakları bir, dinleri bir, mücadele üslupları birdir; usulleri erkanları bir, hedefleri bir. Çünkü onlar Allah’ın elçileridir. Çünkü onları terbiye eden ve görevlendiren Azîz ve Celîl olan Allah’tır. Kur’ân’ın kıssalarla ilgili genel üslubu, bir kıssayı giriş, gelişme ve sonuç şeklinde yekpare olarak anlatmak değildir. Kur’ân genellikle peygamberlerin kıssalarını bağlamın gerektirdiği mahiyette ve miktarda söz konusu eder. Bundan dolayı biz bir kıssanın bağlama göre Kur’ân’ın çeşitli surelerine serpiştirildiğini görürüz. Oysa bu surede anlatılan Yusuf kıssası Peygamber Efendimize tek celsede iniyor. Bu çok enteresan. Kur’ân, genel üslubunu bu surede terk etmiştir. Kur’ân’ın giriş, gelişme ve sonuç şeklinde bir konuyu başından sonuna kadar anlattığı tek sure Yusuf suresidir. Kıssada muhteşem bir akış, insanı derinden etkileyen bir aksiyon göze çarpar. Okuyucuyu düşündürmek ve olayın içine çekmek için kıssa anlatılırken olayın bazı kareleri düşürülür. Bu da insanın düşünce ve hayal gücünü devreye sokar, insanı adeta bir girdap gibi içine çeker ve adeta olayın parçası kılar. Ve insan Mushaf’ın kapağını kapattığında kıssanın mesajı adeta insanın hayatının bir parçası olur. Yani insan düşünerek ve kendini vererek bu kıssayı okuduğunda kıssa ile kendi ruhu arasında bir med-cezir yaşar. Aslında Kur’ân’daki bütün surelerde bu duygu benzer şekilde tecrübe edilirken bu durum Yusuf suresinde daha da belirgindir.
Apaçık Bir Kitap ve Apaçık Âyetler
ٖ ِ ين ُب َ ِ اب ْ الم َ ُ ات ْ ال ِكت ي ٰ ِ ْل َك ا الٓـر ت
“Elif-lâm-râ. Bunlar apaçık kitabın âyetleridir.” (Yusuf, 1)
Âyet “Elif, lâm, râ” diye başladı. Bu harflerin adı hurûf-i mukattaadır. Bu, kesik harfler demektir. Bu harflerin manasını Efendimiz izah etmemiştir. Bu sebeple de alimler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu harfler muhtelif şekillerde çeşitli surelerin başında bulunur. Hz. Ebubekir (ra), “Her kitabın bir sırrı vardır, bu kitabın sırrı da bu harflerdir.” demiştir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır merhumun güzel bir yorumu vardır. Der ki: “Bu harfler Peygamberimizin kulağında çınlayan ve Onun kalbinde birtakım manaları inşa eden vahiy sesleridir. Onların manasını yalnızca Allah ve Peygamberi bilir.” Bu tür âyetlere “müteşabih âyetler” denir. Müteşabih kelimesinin temel anlamı bilinemezlik ve belirsizliktir. Bu ifade, delalet ettiği mana tam olarak idrak edilemeyen âyetler için kullanır. Şöyle ifade edelim: Kur’ân insana geldiği için beşerî ama Allah’tan geldiği için ilahi; şehadet âlemine indiği için maddi fakat gayb âleminden geldiği için manevi ve metafizik bir mahiyet taşır. Bu sebeple de Kur’ân âyetlerinin konusu yalnızca aklî değil, aynı zamanda madde ve akıl üstü sahadır. Yani biz bu dünya şartlarında hiçbir zaman ruhun, surun, ölüm sonrası hayatın mahiyetinden bahseden âyetleri tam olarak idrak edemeyeceğiz. Bu durum Kur’ân’ın insan üstü bir kaynaktan gelmiş olmasının kaçınılmaz sonucudur. Bu tür âyetler mutlak bilinemez bir konuyu içerdikleri için “mutlak müteşabih” diye isimlendirilir.
Bazen de âyetlerde bilinemezlik dilsel sebeplere ya da Kur’ân’ın mucizevi olarak işaret ettiği ve ilmin ilerlemesiyle keşfedilecek bazı kevnî hakikatlere dayanıyor olabilir. Bu tür âyetler izafi bir bilinmezlik taşıdığı için “izafi müteşabih” olarak isimlendirilir. Mesela, “Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz (onu) genişletmekteyiz.” (Zâriyât, 47) âyeti, insanlığın son yüzyılda keşfettiği genişleyen uzay gerçeğine delalet etmektedir. Bu, Kur’ân’ın mucizevi yönlerinden biridir. Müteşabih âyetlerin bu iki türünü düşündüğümüz zaman diyebiliriz ki mutlak mütaşabih âyetler kalbin teslimiyetini amaçlarken izafi müteşabihler ise aklın tefekkürünü hedeflemektedir. Elmalılı’nın ifadesiyle Allah ile Peygamberimiz arasında bir sır olan “elif, lâm, râ” gibi kesik olarak okunan ve bazı surelerin başında yer alan bu âyetler mutlak müteşabih bir yapı sergiler. Bize de “Allâhu a’lem bi’s-savâb/Doğrusunu Allah bilir.” demek düşer. Daha sonra “Bunlar apaçık kitabın âyetleridir.” buyurdu. Kitap dedi, kitap demesinin bir anlamı vardır. “İki kapak arasında belirli ve planlı, başı ve sonu belirli bir metin…” Yani başlangıcı ve sonu olan belli bir şey anlıyorum. Başı belli, sonu belli ve daha vahiy ilk indiği andan itibaren Allah, halen vahyedilmekte olan Kur’ân için “kitap” ifadesini kullanıyor. Bunun anlamı şudur: Bu kitap ilk âyeti ve son âyeti Allah’ın katında belli olmak üzere başlangıcı, sonu, içeriği, hacmi, haddi hududu, âyet sayısı belli bir şekilde, Allah tarafından takdir edilmiş ve belirlenmiş bir metindir. “Kur’ân bir kitaptır.” Kitap ismini ona veren Allah’tır. Vahyin peyderpey iniş sürecinde bile Kur’an, Allah tarafından kitap olarak isimlendirilmiştir. Kulun katında, nüzul sürecinde her ne kadar haddi hududu, son âyeti bilinemese de Allah’ın katında, ilm-i ezelîde malum bir kitaptır Kur’an. Kitabın metafizik alemde Levh-i Mahfuz’daki varlığına muhtelif defalar Kur’ân’da işaret edilmesinin bir sebebi de budur. َ َ ْل ُ هو ب َ ْحُف ٍوظ َ ٖج ٌيد َ في لْو ٍح م ٌن م ٰ ْ ا ُر ق) Burûc, 21-22) diyor mesela. “Şüphesiz o (asılsız saydıkları kitap) şanı yüce bir Kur’ân’dır; Levh-i Mahfuz’dadır.” Ya ُ َون da ُ َطَّهر َّ ْ ا الم ِل ٓ ا َ ُّسُه َم َا ي ُ ٍون ل َكْن َ ٍ اب م ٌ ٖ ف ِي كت ٖيم ٌن كَر ٰ ْ ا َّ ُه َ ل ُقر ِن ا) Vâkıa, 77-79) “Kuşkusuz o, değeri çok yüce Kur’ân’dır. (Aslı) korunmuş bir kitaptadır. Ona ancak tertemiz olanlar dokunabilir.” buyuruyor. Yani bu sure Mekke’de inmiş ve Kur’ân halen nazil oluyor olmasına rağmen Allah’ın Kur’ân’ı kitap olarak isimlendirmesi çok anlamlıdır. Yani Allah’ın takdir ettiği bir metin var ve bu metin birtakım olayları iniş sebebi olarak seçerek, o olaylar üzerinde indirilerek 23 yıllık süreç içerisinde tamamlanıyor. Bu yaptığımız tahlil şu açıdan oldukça önemlidir: Tarihselci yaklaşıma göre, yeryüzünde bir olay oluyor, bunun üzerine gökyüzünden bir âyet iniyor. Yani bu yaklaşıma göre onlara göre vahyi belirleyen şey olgudur. Tarihselcilere göre haşa Allah’ın, Kur’ân hakkında bir planı, onun ne zaman tamamlanacağı konusunda bir hükmü yoktur. Onlara göre vahiy nüzul ortamında meydana gelen hadiselere göre plansız ve gelişigüzel bir şekilde iniyor. Tarihselciler Kur’ân’ı olgu ve olaylarla böyle ilişkilendirdikleri için Kur’ân’ın tamamen tarihsel olduğunu yani bugünü bağlamadığını iddia ediyorlar. Allah halen inmekte olan Kur’ân’ı kitap olarak isimlendirmekle, onun kendi katında ilk âyeti ve son âyeti kendi Zat’ı tarafından belirlenmiş ilahi bir kelam olduğunu, onun, şartların ve olayların zorunlu bir sonucu olmadığını ifade ediyor. Ben nüzûlü devam eden ilahi kelamın bizzat Allah tarafından kitap olarak isimlendirilmesinde çok özel bir mana daha hissediyorum: Kur’ân tarihten doğmaz, tarihe doğar. Yusuf suresinin ilk âyetinde Allah Kur’ân’ın “mübîn” olduğunu söyledi. Bilindiği üzere Allah pek çok âyette Kur’ân’ın “mübîn” bir kitap olduğunu ifade ediyor. Modern ve postmodern yaklaşımlar bu âyetleri; Kur’ân’ın lafzının manaya delaletinin kat’i olduğu, dolayısıyla da sünnet de dâhil olmak üzere hiçbir harici kaynağı gerektirmediği şeklinde yorumluyorlar.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Araştırma-İnceleme Dini İslam
- Kitap AdıMısır'a Sultanı Kuyudan Gelir - Yusuf Suresi Tefsiri
- Sayfa Sayısı336
- YazarYasin Pişgin
- ISBN9786050844290
- Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
- YayıneviTimaş / 2024