Hollywood muhtemelen aşk hikâyemizin haklarını satın almayacaktı ya da isimlerimizi ışıklı panolarda göremeyecektik fakat kendi dünyamızda gişe rekortmeniydik.
İki milyon dolar, Noah Crawford’a hayatında tanıyabileceği en büyüleyici kadını verdi. Ancak güzel ve masum Lanie’nin, bedenini neden sattığını öğrendiğinde genç adamın onu özgür bırakmak dışında yapabileceği hiçbir şey yoktu. Peki Noah aralarında seksten daha derin ve kaybetmeyi göze alamayacakları kadar güçlü bir bağ olduğunu bilmiyor muydu?
Alınıp satılması imkânsız bir aşk için her şeyi ateşe atmak anlamına gelse bile Lanie’nin, artık birbirlerine ait olduklarını ona kanıtlamaktan başka çaresi yoktur. Ne var ki, onları bekleyen büyük tehlikeden ikisi de habersizdir.
***
Giriş
Seks karşılığında para ödemiş bir adamım. Mecbur kaldığımdan değil, yanlış anlamayın, önünde sonunda becerilmemeyi garantilemenin tek yolu bu olduğundan. Aslında bunun amacı zaten becerilmekti ama burada bahsettiğim becerilme öyle bir şey değil. Uzun lafın kısası; iki yıllığına bir kadına sahip olmak için delice bir miktar, tamı tamına iki milyon dolar ödedim. Kız bakireydi ve her kuruşuna değerdi fakat sonra gidip en olmayacak şeyi yaptım.
Ona âşık oldum.
Bununla da kalmadım, bedenini satmasının arkasında yatan gerçeği araştırıp öğrendim. Birinin hayatını kurtarmak için yapmıştı bunu. Bense onu yatağa atmak için satın almıştım. Bu denklemdeki pisliğin kim olduğu açıktır herhalde. Gelgelelim, her şeyi telafi etmek için canımı dişime takmaya hazırdım.
Benim adım Noah Crawford ve bu benim hikâyemin devamı.
1
Özel Cips Kola
Noah
Delaine Talbot’yu arkamda bırakmak hayatımda yaptığım en zor şeydi. Annemle babamın ölümünden sorumlu olmam, bunun ardından ölümcül düşmanım David Stone’la beraber yönettiğim multimilyarlık şirketi, yani Kırmızı Lotus’u miras almam göz önünde bulundurulduğunda az önceki cümleyi kurabilmemin önemi daha iyi anlaşılabilir.
David bir zamanlar benim en iyi dostumdu, tabii bir gün iş gezisinden döndüğümde onu sevgilim Julie’yi jakuzimde becerirken görünceye kadar. Söylemeye gerek yok ama Julie artık sevgilim falan değildi. Bir şıllıktı, evet ama sevgilim değildi. Bütün bu olaylar beni tesadüfen Lanie’ye getirdi. Bundan ötürü üzüntü mü, yoksa mutluluk mu duymalıyım hâlâ bilmiyorum.
Kadınları en yüksek teklifi verene satan yeraltı bir şirketten bahsedildiğini duymuştum. Kadınların hür iradesiyle olsun olmasın, sonuçta bu insan ticareti olduğundan elbette yasadışı bir işti. Bununla birlikte, söz konusu kadınlar kazanan kişinin malı olmayı, ona dilediği şekilde hizmet etmeyi kabul etmişlerdi. Julie ve David fiyaskosundan sonra kadınlara güvenim kalmamıştı ama en nihayetinde ben de bir erkektim ve diğer erkekler gibi benim de ihtiyaçlarım vardı. Böylece, bu müzayede işini duyduğumda bana uygun bir yol gibi göründü.
Scott Christopher, görünürde üniversitelilerin maskaralık mekânı olarak hizmet vermesine karşın, alt katında bu müzayedenin düzenlendiği kulübün, yani Foreplay’in sahibiydi. Christopher’dan biraz olsun hoşlanmamakla beraber sonuçta oraya arkadaş edinmeye gitmemiştim. Kafamda tek bir hedef vardı ve ben istediğimi daima elde ederdim.
Delaine Talbot, yirmi dört yaşında bir bakireydi. Lekelenmemiş, evcilleşmemiş. Mükemmel. Onun sahibi olmak için harcadığım iki milyon dolar gerçekten de son derece iyi bir yatırımdı. İstediğim zaman, istediğim şekilde onunla her türlü yaramazlığı yapmak için iki yılım olacaktı. Seks konusunda hiçbir tecrübesi olmamasını beklemiyordum ama ona her şeyi öğretecek kişi olacağım için mutluydum. Muhteşem bir öğrenciydi ve derslerinde öyle başarılı oldu ki, bir ara benim sonumu getireceğini düşündüm. Ayrıca ekstra bir özelliği de vardı; kafasının dikine giden bir tipti. Bunun tadımı kaçırmış olabileceğini düşünebilirsiniz. Oysa tam aksi, yalnızca aletimi daha da sertleştirmeye yaradı.
Durmadan dinlenmeden boynuzlarımızı birbirine geçirip durduk ama bu çatışmalar her defasında o ismimi haykırırken benim organımı onun o eşsiz vajinasının derinliklerine sokmamla sonuçlandı. Ben bir seks tanrısı, o da tepeden tırnağa bir seks tanrıçasıydı; ta ki onun aslında bir melek, benim de kılık değiştirmiş şeytan olduğumu anlayana dek.
Zannettiğimin yarısı kadar zeki olsaydım bu işin başında onun geçmişini araştırırdım ama yok. Ben hiçbir ahlak kuralına riayet etmeyen azgın bir hergeleydim. Zaten gidip bir insan satın almamın nedeni de buydu.
Sonradan öğrendim ki, Lanie Talbot olabilecek en büyük fedakârlığı yapmıştı. Ölüm döşeğindeki annesini kurtarmak için kendini satmıştı.
Faye Talbot kalp nakli ameliyatı olmak zorundaydı fakat Talbot ailesi ameliyatı karşılayacak durumda değildi; üstelik sağlık sigortaları da yoktu. Lanie’nin babası Mack, karısına baktığından devamsızlık nedeniyle işten atılmıştı. Kurumsal Amerika işte böyle gaddar olabiliyor, başarılarının asıl nedeni olan insanları umursamak yerine kârıyla ilgilenebiliyordu. Ne var ki, olan olmuştu işte. Talbot ailesinin bu zorlu yolda ilerlemek ve umutlarını korumak dışında yapabilecek bir şeyleri yoktu.
Umut ışığı, Lanie için ödediğim iki milyon dolarla geldi.
Amma da fedakâr bir insanım. Sevgili merhum anneciğim Elizabeth, Kırmızı Lotus’la hayırseverlik işlerine giriştiğinde eminim aklımda bu tarz bir şey yoktu. Babam Noah da onun kadar kınardı bu yaptığımı.
Lanie’ye ne yaptığımı fark ettiğimde, artık bunu kesmem gerektiğini biliyordum. Ona âşık olmuştum. Hem de nasıl. Bunu itiraf etmek beni resmen öldürse de onu bırakmam gerektiğini biliyordum. Onun yeri annesinin yanıydı, benim yatağım değil.
Bunu yapabileceğimden emin olmadığımı itiraf edeyim. Bu yüzden Lanie’ye mesafe almıştım. Barajın kapağı en sonunda Kırmızı Lotus balosunun olduğu gece çatladı. Önce Julie hiç yoktan ortaya çıkıverdi. Bütün gece resmen bana yapıştı ve etraftaki yönetim kurulu üyeleri ile potansiyel müşteriler yüzünden bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Buna bir de gözüme soka soka David Stone’la flörtleşen Lanie’yi ekleyin. Buyurun size fokur fokur kaynayan bir kazan. Böylece, Lanie’yi oradan götürmek zorunda kaldım; yoksa soğukkanlılığımı yitirip sonradan izlerini silemeyeceğim berbat bir yaygara çıkarabilirdim. Zaten David de eminim bunu yapmamı istiyordu.
Lanie’yle eve dönerken kavga ettik. Yani, o kavga etti, bense onu görmezden geldim. Daha da delirdi tabii. Onu becermemi istedi, hatta bunu bekledi çünkü ben hep bunu yapardım. Oysa artık bunu yapmak istemiyordum. Yapamıyordum. Öğrendiğim şeylerden sonra olmazdı. Beni yanlış anlamayın; onu istiyordum. Kahretsin, hem de nasıl. Ama artık bunu ona yapamazdım.
Gelgelelim, pes edecek gibi bir hali yoktu. Sonuçta Lanie’ den bahsediyoruz. Yaklaşımına tepkisiz kaldığımda limuzinden fırlayıp yağmurun altında eve koştu. Elbette peşiden gittim fakat çılgına dönmüştü; beni çileden çıkarmak için demediğini bırakmıyordu.
Onu becermezsem balodaki birinin bunu zevkle yapacağını söylediğinde, tabiri caizse turnayı gözünden vurdu; aklıma bunu yapabilecek tek bir isim geliyordu tabii: David Stone.
Sahiplenici doğam devreye girdi. Kuşkusuz öfkeliydim, kuşkusuz ama bu, yapmış olduğum şeyin mazereti olamazdı. Hiç de hassas davranmadan, onu kavrayıp hemen oracıkta, basamakların üstünde becerdim. Zevk almasını umursamadım. Bir yerinin acıyıp acımadığını umursamadım. Bana ait gördüğüm şeyi almak dışında hiçbir şeyi umursamadım.
Tabii, o bana ait falan değildi. Evet, belki onun vücuduna sahip olabilirdim ancak ruhuna, kalbine sahip değildim ve işte ben asıl o kısımları istiyordum. Hiç farkına varmaksızın, kendimden ona verdiğim şeyler de bunlardı. Üstelik karşılığında tek bir kuruş ödememişti.
Onu kahrolasıca bir hayvan gibi becerdikten sonra, en sonunda kendimi, sakladığım her şeyi itiraf etmeye zorladım. Annesinin durumunu, kendisini en fazla parayı veren kişiye satmak zorunda kalmasının nedenini bildiğimi söyledim. Ve bunun ne kadar yanlış olduğunu bilsem de, ona âşık olduğumu söyledim. Sonra da onu yalnız bırakıp gittim.
Lanie ben duş yaparken yanıma geldiğinde şaşkınlıktan nutkum tutuldu. Bir de üstüne, hayalarımı kesip atmak yerine onunla sevişmemi istediğinde yaşadığım şaşkınlığı düşünün. Benim tarafımdan sevilmenin nasıl bir şey olduğunu hissetmek istiyormuş. Sadece bir kez. Tek istediği buymuş. Ona istediği her şeyi verirdim, bu nedenle hiç düşünmeden kalbimi gümüş bir tabağa koyup ona uzattım. Klişe olması, doğru olmadığı anlamına gelmez.
Onunla sevişirken, aşağılık ruhumu ona teslim ederken, bunun sonuncu sefer olduğunu biliyordum fakat yine de bu düşünceleri bir kenara atmayı başarıp ona aslında ilk günden beri hak ettiği saygıyla yaklaştım. Onu özgürce, her hücremle, bütün ruhumla ve varlığımla seviyordum. Onun hakkındaki hislerimin şüphe götürür bir yanı yoktu. Hâlâ da yok.
Onu seviyordum. Tanrı yardımcım olsun, onu delice seviyordum.
Sonradan, elbette konuşmamız gerektiğini söyledi. Ancak ben zaten söyleyeceği her şeyi biliyordum; böylece geceyi tamamen ona sarılmaya ayırdım. Bunu yapabilmek için son şansım olduğunu biliyordum.
Ertesi sabah o yatağın eşsiz huzurunu terk etmek için bütün gücümü son damlasına kadar kullandım. Bunu yapmam gerekiyordu. Böylece boynuna sokulup çıplak omzuna yumuşak bir öpücük kondurdum ve kulağına, “Seni seviyorum,” diye fısıldadım. Uykusunda kıpırdanıp gülümsedi, tabii böylece yanından ayrılmam daha da zorlaştı fakat bunu bir şekilde başardım.
Çabucak duş yaptım, kıyafetlerimi üstüme geçirdim. Banyodan çıktığımda, işte karşımda duruyordu ve benim milyon dolarlık bebeğim, düşündüğümden çok daha güzeldi. Konuşmak istiyordu ama söyleyeceklerini biliyordum ve o sözcükleri duymayı kaldırabileceğimi sanmıyordum. Böylece doğru olanı yaptım.
Kontratı yırttım ve ona ailesinin yanına gitmesini söyledim. Titreyen bacaklarımla ondan uzaklaşmaya çalıştım. Arkamdan gelmeye, beni durdurmaya kalkmadı; zaten doğrusu da buydu. Satın almaya çalıştığım fantezi sona ermiş, artık gerçek dünyaya dönme vakti gelip çatmıştı.
Limuzin caddeye çıkarken, arkamı dönüp kapıya bakma isteğimi bastırdım. Orada olmadığını görmek istemiyordum. Eve vardığımda da orada olmayacağını bilmek yeterince zordu. Belki de bir gün gelecek, aklına geldiğimde benden bütün kalbiyle tiksinmeyecekti. Hatta belki de sıcacık tebessüm edecekti. Belki. Yine de bundan hiç emin değildim. O mutlu olduğu sürece sorun yoktu, önemsediğim tek şey buydu.
İşte böylece kendimi limuzinde tek başıma, ölümcül yangınlar içinde kavrulurken buldum. Kendimi hayatımdaki diğer bütün trajedileri atlatmamı sağlayan tek şeye verecektim: Kırmızı Lotus’a.
Lanie
Limuzinin gözden kaybolmasını izlerken bana bir şeyler oldu. Bu duygunun yenilgi, ıstırap, ihanet veya kalp acısı olduğunu zannetmiştim ama değildi.
Hiddet. Hiddet ve daha fazla hiddet.
Bunu nasıl yapardı? Aptal koca evi, aptal koca egosu, aptal koca kafasıyla bu aptal adam, benim için en iyisini bildiğini sanıyordu demek. İlişkimizin yürümeyeceğini söylese de buna inandığını düşünmüyordum. Gözlerindeki o bakışı görmüştüm. Bunu yapmak onu öldürüyordu. Peki, o zaman neden yapıyordu? Madem bu işten paçayı sıyırma fırsatı bulduğu an beni salıverecekti, neden bana olan hislerini ispatlamak için önceki gece bu kadar uğraşmıştı? Kontrol etmeye takıntılıydı, mesele buydu. Ancak bana ne yapacağımı söyleyemezdi. Artık onun çalışanlarından biri değildim. Yatağın üstüne bıraktığı parçalanmış kâğıt, bu anlaşmanın bittiğini gösteriyordu.
Ben de tıpkı o kâğıt gibiydim… Parçalanmış.
Bütün bu saçmalıklarına bir nokta koymak için ben de onu sevdiğimi söyleyecektim ama böyle bir şansım olmadı. Ona yanıldığını muhakkak ispatlayacak olan o sözcükleri söylememe fırsat vermeden, bana gitmemi söyledi.
O istediğini söyleyebilirken benim söyleyememem haksızlık değil miydi? Yani, tabii tutkunun doruklarındayken ben de ilanıaşk yapabilirdim fakat bu tutku efsaneviydi ve anlaşılır veya sevecen duracak bir şey söyleyebilmek şöyle dursun, nefes almayı hatırlamak bile benim için yeterince zordu. Üstelik ona nasıl hissettiğimi söylemek için bol bol vaktim olacağını zannetmiştim. Yani, yuh artık! Tanrı aşkına, bana Lanie diye hitap etmesine izin vermiştim. Ayrıca o iki küçük sözcüğü sırf o bana söyledi diye söylediğimi düşünmesini istememiştim. Bunu avazım çıktığı kadar bütün dünyaya ilan etmek için özel bir an istiyordum. Böylece samimiyetimden
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıMilyonluk Günahkar Düet
- Sayfa Sayısı288
- YazarC. L. Parker
- ÇevirmenIlgın Yıldız
- ISBN9786053484998
- Boyutlar, Kapak13,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviNovella Yayınları / 2014
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Alice’in Dünyası ~ Caroline Stoessinger
Alice’in Dünyası
Caroline Stoessinger
Hayat Güzeldir filmini izlemiş miydiniz? Filmde Nazi kampına düşen Yahudi baba, minik oğluna eğlenceli bir oyunun içinde olduklarını, eğer kazanırlarsa ödül olarak tanklardan birini...
- Utanç ~ Salman Rushdie
Utanç
Salman Rushdie
Politik bir roman, Utanç. İktidar çılgınlığına kapılmış politikacılar, olgunlaşmamış gördükleri toplumun vasiliğine kendilerini atayan hırslı, “dini bütün” generaller, tepkisiz kalabalıklar, elbirliğiyle demokrasisi delik deşik...
- Vaat ~ Damon Galgut
Vaat
Damon Galgut
Aile ne için vardı? Damon Galgut’un 2021 Booker Ödülü’nü alan romanı Vaat, insanların ikiyüzlülüğünü ve iç hesaplaşmalarını dingin bir coşkunlukla dışa vuran kuvvetli bir anlatı. Güney Afrikalı...