Nobel Edebiyat Ödüllü Elfriede Jelinek, erken dönem romanı Michael’de savaş sonrası ortaya çıkan kitlesel medyanın muzip dilli bir eleştirisini yapıyor.
Jelinek, Michael’de “gençlik romanı” türünün coşkulu ve ümit dolu geleneğinden faydalanırken, ekran karşısında yetişmekte olan nesle dair endişelerini nefes nefese bir anlatı halinde okurlara sunuyor. Romanda, İkinci Dünya Savaşı sonrasında zenginleşen Avrupa’da, özellikle de savaşın travmalarından kaçmaya hazır bir kuşak içinde yaygınlaşan yarım ve yanlış bilinç, televizyonu kılavuz olarak kabul eden toplumun histerisi ve ortaya çıkan insanın düşünce biçimleri masaya yatırılıyor. Jelinek, ekranın iki yanını postmodern bir anlatıda sentezliyor, günlük konuşmayla televizyon ve radyoya ait kalıplar arasında ustaca geçişler yapıyor ve bir sonraki dönemeçte kayıtsız cinnetlerin olduğu yeni dünyayı gözünü ayırmadan, tüm karanlığı ve karamsarlığıyla anlatıyor.
“Jelinek’in eserlerinin müstesnalığı, seçtiği konuların siyasi çarpıcılığı ve metinlerinin yıkıcı estetik gücünden gelir… Başkalarının sözlerini, rastgele deyişleri, edebiyatı, teorik tartışmaları parçalarına ayırarak, bir yandan çürütücü ve ayrıştırıcı etkiye sahipken, bir o kadar da yapıcı bir metinsel ağ içinde harmanlamayı başarıyor.”
Dagmar von Hoff
*
merhaba dostlarım, sizinle nihayet şahsen
tanışabildiğime çok memnunum!
fakat bir yanınız beni rahatsız ediyor: kabahat hep başkalarında diyorsunuz. merdivenden düşüyor arabanın altında kalıyor veya işinizi kaybediyorsanız daha dikkatli olmanız lazım.
böyle durumlarda görüntü netliğini daha iyi ayarlarsınız
olur biter. düğme göremeyeceğiniz kadar küçük değil ya.
he? aranızdan bazıları bu işte adamakıllı usta oldular. ama
öbürlerinin daha çok çalışması lazım.
unutmadan hafta sonu için bir tüyo daha:
televizyon başında üşürseniz çabucak kalın bir ceket giyin
ki nezle olmayasınız. ceket dolapta duruyor. elinizden alan
mı var.
anlatı
öylesine seyreden kişiye etkisiz seyirci denir öbürleri ise büyük okur kulübünü oluşturur.
kapının birinden ingrid diğerinden gerda çıkar. ikisi de staj1
yapan ticaret lisesi öğrencisi. ama hâlâ işin püf noktasını bulamıyorlar.
gazetede üst sınıftakilerin boş zamanlarında neler yaptıklarını okuyup duruyorlar. bazen hepsini anlamıyorlar. birisi bir
şey sorunca cuma saat dörtte iş biter diye cevap veriyorlar.
cuma saat dörtte kendimizi o kadar mutlu & özgür hissediyoruz ki. ellerinden gelen bu. aptallar gibi tekrarlayıp duruyorlar bunu.
aman çok olmasın! şimdilik hafif makyaj gibi duruyor.
biraz seyretmek istiyoruz, o kadar. hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz. sessiz durur, rahatsızlık da vermeyiz. elbette. gürültü patırtının kabahati benim. ben güzel elbiselerin fotoğrafını çekerim. uslu durursanız doğum gününüzde yeni bir
elbise bile dileyebilirsiniz belki.
ama önce fermuarınızı yırtıp açarım. elimin tersiyle yüzünüze çakarım başınız geriye uçar. fikir & cevap veririm. mini etekler henüz demode olmadı. bu etekler elbiseyle aynı
renkte yün çorap giymişe benzer bir etki yaratır. her birinizin beline birer tane vurdum mu dengenizi kaybedersiniz.
dikiş kutunuzda hâlâ deri parçaları var mı sevgili gerda? yok
mu? o zaman bir tekme atar üst & alt köpek dişlerinizi dökerim sevgili gerda.
Zahmetsiz bal yenmez. ama zahmet çeksem de elime pek bir
şey geçmiyor. çünkü çok az gayret gösteriyorsun.
ingrid bir saniye gelsenize. elinizi koyduğunuz yerden koparır alırım. ortaya çıkan şey öyle çirkin olur ki aynaya bakmayın derim. şu kalın ve güzel uzun mantoya bak! bir defa deneyeyim ne olur? üstümde kesin berbat durur. ama sıcacık tutar.
iyisi mi siz evvela brigitte2
diyetiyle fazla kilonuzdan kurtulup doğru düzgün jimnastik yapın.
lütfen lütfen! fotoğrafçı gordon kamerasının tripodunu sarışın gerda’nın kafasına hiddetle vurur. gerda yere düşer boylu boyunca uzanmaktadır sağ gözünden şakağına kanlar aklar. aşağı akan kırmızılıklar boğazını hemencecik bir ağ gibi kaplar.
bir şey istendiğinde ne demek lazım gelir? lütfen. duyamadım. lütfen! ha şöyle. buna rağmen hakiki tilki kürkünden
yakanızı boğazınıza tıkacağım can çekişeceksiniz.
fiyatı ne?
sorulacak son soru bu olmalıydı.
benim ingem nerelerdeymiş? gel buraya ver bir öpücük.
çabuk!
inge lütfen bir saniye yanıma gelin. canınızı öyle yakacağım
ki flipper3
gibi dimdik doğrulacaksınız.
ne güzel yumuşacık. tanıdığım bütün yumuşak şeylerden
daha yumuşak. ingrid parmaklarının arasında okşar. sürekli yapabilir miyim? edebilir miyim? acaba? diye sorar. rica &
teşekkür ederim der.
yine de ingrid’in canını yakan nedir? kolunun derisine sokulan toplu iğneler. ingrid’in sağ kasığına da sivri bir makas
sokulur, ingrid inler. anne yapabilir miyim? edebilir miyim?
acaba? lütfen! diye bağırır.
erkek arkadaşlar: sarsak çok berbat iğrenç fi tarihinden kalma aptal bir dem, hiç de seksi olmayan orantısız eski moda
hantal aptal kıyafetlerle rüküş ve üstelik dili dışarıda.
bir erkek olarak ben tabii sadece biz erkekler adına konuşabilirim.
işletmede toplanmamış saça ve uzun pantolona izin vermem. kızlar beyaz önlük giyecek.
işyerinin dışında da buluşmamıza sevindim gerda. insan
böyle daha rahat oluyor. sizi belinizden kaldırdığım gibi yüzükoyun evin duvarına yapıştırırım. buz patencisi gibi dönüp durursunuz.
böyle iyi bir parça almalısınız kendinize. kombinasyon uzmanı kadın öyle diyor. bluz kazakla veya yeni papaz cübbeleriyle kombine edilince işyerinizde bile güzel görünür.
çalışırken önlük giymeliyiz.
iş birden ciddiye biner. kombinasyon uzmanı kadın demir
tokalı güderi kemeri şaklatıp gerdamızın suratına vurur. burun direği gibi küçükçe kemikler hemen kırılır. sertleştirici
maddeyle beslenmezse deri de patlar.
niye yaptınız bunu? inleme. müdür bize çok katı davranır ve
şimdi siz de katılaştınız. gayret ediyoruz aslında.
arkadaşımın fikrine katılmak isterim. büroda yeterince işimiz olduğundan bize vuramayacağınız fikrindeyim.
sağ gözünüzü oyup boş kalan yuvayı kurcalarım. belki de
söylediğiniz doğrudur ama değişiklikler ha deyince olmuyor
ki. sağ gözünden açık kırmızı bir şeyler akar. artık tek gözlü
ve bir göz yuvası boş olan birisiniz gerda. yeni eşyaların üstüne kanınız damlıyor ve artık derinlemesine değil de ancak
düzlemesine görebildiğiniz için sağa sola zıplıyorsunuz. mesafeleri yanlış belirliyorsunuz.
böyle olmaz ama! boş vaktinizde istediğiniz kadar konuşun.
ne diye ağlıyorsunuz ki? doğallık önemli bir kozdur.
gerda kurbağa gibi düşer biraz bağırır ve rengi atar.
güzel yüzlerden birçok kişiye göre daha çok anlayan fotoğrafçı rico benzincide pompayı iyi niyetle kendisi sokar
benzin tankına. bir volkswagen’in park yerinden çıkmasına yardım eder. sarışın kız gülümseyerek teşekkür eder. kızın gözünde güneş gözlüğü başında da komik bir geniş kenarlı şapka vardır. arka koltukta rengarenk ve şen bir karmaşa yığıntısı. moda mağazalarının logolarını taşıyan ağır
bir paket ve çok sayıda poşet. trafiğin ortasında bu kadar
aldırışsızlık.
biz de gelmek isteriz. stajyer ingrid ve gerda peşlerinden özlemle bakar.
derken rico’nun çizmelerinden biri gerdamızın ensesine basıp onu iki parçaya ayırır. ya sağ ayağı nerede kalmıştır?
sağ ayağı sanki artık vücuduna ait değilmiş gibi yamru yumru durur. gordon’un kafa darbeleri altında kıvranan kimdir?
doğru ingrid bu hani şu pantolonlu kız. müdürü zarif kadifeye veya kumaş pantolona itiraz edecek değildir ya. hele de
genişçe kalçalarını kazakla örterken.
ingrid rüzgâra karşı trençkotunun yakalarını kaldıranlara ve
alnına saçının telleri düşenlere, onları umursamaz bir biçimde sürekli geriye doğru itenlere imrenir.
gerda uzun konçlu çizme giyen, kol çantasını kemerin uzun
tarafından sıkıca tutan, güneş gözlüğünü alnında taşıyan, iri
yüzükler takan ve o an kafelere girmekte olanların da peşinden hasretle bakar. ikisi de: biraz tombulca. sivilceleri ışıltısız saçları fazla kiloları için önlem almazlar. makyaj namına pudra bile kullanmazlar. yalnızca biraz ruj sürerler. (çok
sarımsı oldu mu tene uymaz.) yumuşak güderi mokasenleri
ingrid’in paytak yürümesine yol açar. ayakkabıda malzeme
namına hiçbir şey yoktur.
bazılarının vücut ağırlığını hiç zorluk çekmeden bir ayaktan
öbürüne aktarması nasıl mümkün oluyor diye merak ederler. hiçbir şey olmamış gibi rahatça. bazılarının sigara yakar-ken sanki bunu her gün yapıyormuş gibi görünmeleri nasıl
mümkün olur.
sakın onları görmüyoruz sanmayın!
erkek arkadaş buldun mu?
yok. on birde evde olmam lazım.
balyozun şiddeti bebeği bir parça havaya savurur sonra bebek duvarın dibinde yere yığılır.
bu olay bir yerlerde daha önce olmuş bir şeye benzemektedir.
werner bana kapıları açıyordu. gözyaşından başka bir şey
görmüyordum. kendimi kırmızı brokar koltuklardan birine
bıraktım. yağmurluğum ıslak ıslak bacaklarıma yapışıyordu. eldivenlerimi kaybetmiştim. beyaz örgü pantolonum da
kirliydi. galiba daha önce hiç bu kadar çaresiz görünmemiştim. werner güzelsin dedi sessizce. saçlarım perde gibi yüzüme düşecek kadar eğdim başımı. werner saçımı dikkatle çekti kenara. seni görmek istiyorum! gözlerimi yumdum.
feci yorgundum. kaskatı uzuvlarıma yavaş yavaş sıcaklık akmaya başladı.
beyazperdede hâlâ son yazmasına rağmen perde kapandı.
kötü hava diye bir şey yoktur. yalnızca uygunsuz kıyafet
vardır.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Roman (Yabancı)
- Kitap AdıMichael - Çocuksu Topluma Gençlik Kitabı
- Sayfa Sayısı193
- YazarElfriede Jelinek
- ISBN9789750522420
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- En Karanlık Zevk ~ Gena Showalter
En Karanlık Zevk
Gena Showalter
Onu kaybetmek dışında her acı ona zevk verebilirdi… İçinde Acı iblisiyle yaşayan Reyes, zevkten mahrum bırakılmıştır. Ama çılgınca arzuladığı ölümlü Danika Ford’a sahip olabilmek...
- Günahkar ~ Pamela Clare
Günahkar
Pamela Clare
Ya onurunu koruyacak ya da kendini sevdiği kadına adayacaktıCan düşmanı İngilizlerle savaşmaya mecbur bırakılan Morgan MacKinnon, kardeşlerine asla ihanet etmezdi; ancak Fransızlar tarafından esir...
- Ramses 1: Işığın Oğlu ~ Christian Jacq
Ramses 1: Işığın Oğlu
Christian Jacq
I. Seti, güçlü ve sevilen bir hükümdardır. Akıllı yönetimi sayesinde, ülkesini dünyanın en güçlü imparatorluğu yapar. Ancak tahtı devretme zamanı yaklaştığı için iki oğlu...