Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa – İmparatorluğun Kaderini Değiştiren Paşa’nın çalkantılı hayat hikayesi…
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa – İmparatorluğun Kaderini Değiştiren Paşa’nın çalkantılı hayat hikayesi…

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa – İmparatorluğun Kaderini Değiştiren Paşa’nın çalkantılı hayat hikayesi…

Metin Aydar

25 Aralık 1683… Sultan’ın, canını alması için gönderdiği celladın elindeki kemende boynunu uzatan orta yaşlı bir adam… Merzifonlu Kara Mustafa Paşa… Çoğu tarihçi tarafından…

25 Aralık 1683… Sultan’ın, canını alması için gönderdiği celladın elindeki kemende boynunu uzatan orta yaşlı bir adam… Merzifonlu Kara Mustafa Paşa… Çoğu tarihçi tarafından Osmanlı Devleti’nin talihinin tersine döndüğü iddia edilen II. Viyana Kuşatması’nda Osmanlı ordusunun başındaki isim. Dolayısıyla bozgunun en önemli müsebbibi…

Elinizdeki bu eser, yedi yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin sadrazamlık mührünü taşıyan ve devlete sayısız hizmetler yapmış olmasına rağmen II. Viyana Bozgunu nedeniyle devletin talihini tersine çeviren isim olarak damgalanan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın hayatını tüm yönleriyle ortaya koyuyor. İlk olarak Paşa’nın çocukluk yıllarına ve Köprülü ailesinin himayesine girişine değinen bu eser, sonrasında Köprülüler sayesinde Osmanlı devlet mekanizmasının basamaklarını hızla tırmanışını konu ediniyor. Köprülüler sayesinde bir nebze rahat nefes alan Osmanlı Devleti’ni eski şaşaalı günlerine döndürmek için sadrazam olarak yoğun çaba harcayan Kara Mustafa Paşa’nın bu yoldaki çabaları da elinizdeki çalışmada etraflıca inceleniyor. Tabii, Paşa’nın Türk tarihinde yer edinmesini sağlayan II. Viyana Kuşatması da bu çalışmada oldukça detaylı bir şekilde ele alınıyor. Kuşatmanın öncesi, kuşatma sırasında yaşananlar ve sonrası bütün ayrıntılarıyla gün yüzüne çıkarılıyor. Dr. Metin Aydar, Paşa’yı siyasi ve askerî yönlerinin yanı sıra bir Osmanlı eliti olarak da ele alarak farklı bir bakış açısıyla biyografik bir eser meydana getirmeyi başarıyor. Bu eser, Türk tarihinin en tartışmalı şahsiyetlerinden biri olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın hayatını tüm safhalarıyla gözler önüne seriyor.

ÖNSÖZ

Bir kişinin hayat hikâyesinden izler taşıyan biyografi, derin bir emek ve titizlik gerektiren bir yazın türüdür. Buna paralel olarak tarihsel biyografi, dolaylı ya da doğrudan olarak tarihe mâl olmuş bir şahsiyetin yaşam öyküsünü ortaya koyma girişimidir. Bir anlamda araştırma duygusunu besleyen bir keşif konusudur. Bu yönüyle tarihsel biyografi, aynı zamanda yorumlama, birden fazla bakış açısı ve görüşle etkileşime girme fırsatı veren bir çalışma sahasıdır. Herhangi bir vesileyle, tarihte iz bırakmış kişilerin yaşam öykülerini incelemek, geçmişe dair yeni bir anlayış ortaya koyar, bu da insanların ve içinde bulundukları dönemin doğası hakkında daha derin bir anlayış geliştirir. Bu gerçekten hareketle; tarihî şahsiyetlerin hayat öyküsünü yazmak, aslında bir biyografi yazmanın ötesinde, ele alınan bireyin yaşadığı dönemdeki siyasî, askerî, sosyal veya ekonomik düzenin perde arkasını anlamak ve bu ilişki ağı içerisinde o kişinin belirleyici olan rolünü tespit etmeye yardımcı olmaktadır. Son dönemde tarihsel biyografi çalışmalarında ve bu araştırmaların önemi konusunda artan bir farkındalık söz konusu olsa da Osmanlı tarihinde iz bırakan ve ele alınmaya değecek bir yaşam öyküsüne sahip olan çok sayıda tarihî şahsiyet mevcuttur. Bundan hareketle, yukarıda söz ettiğimiz eksikliği bir nebze de olsa gidebilmek için Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın şu ana kadar müstakil olarak bilimsel bir çalışmaya konu olmamış hayat öyküsünü çalışmayı uygun gördük. Osmanlı tarihinin en tartışmalı devlet adamlarından birisi olan bu şahsiyetin askerî ve siyasî kariyerine yönelik farklı temalarda incelemeler yapılmışsa da bunların tam anlamıyla biyografi penceresinden bakan çalışmalar olmaması bu konuyu seçmemizde belirleyici olmuştur. Bazı tarihî şahsiyetler en çok bir önemli savaşla tanınırlar. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın hayatı incelenirken daha çok 1683 Viyana Kuşatması üzerinden bir değerlendirmeye bağlı kalındığı görülmüştür. Bununla birlikte, 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren isminden sık sık söz ettiren bu devlet adamının farklı yönünü ele alan çalışmalar da olmuştur. Ne var ki bu sınırlı çalışmalar, kapsamlı bir tarihsel biyografi açısından yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, Paşa’nın hayatını anlamak için geniş bir çerçeve sağlamaya çalışan bu incelememizde konuyu daha kapsamlı bir şekilde sunmaya ve yorumlamaya çalıştık. Onun hayat öyküsünü incelemek aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin 17. yüzyılın ikinci yarısındaki siyasî, askerî ve diplomasi tarihini ele almak demektir. Paşa’nın hayatı ve faaliyetleri üzerine yaptığımız derinlemesine incelemeler, onun hayat öyküsüne dair hevesimi canlandıran ve derinleştiren ilgi çekici bir bilimsel deneyim oldu. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu çalışmanın öncelikli hedefi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı temize çıkarmak ya da itibarsızlaştırmak değildir. Doğumundan ölümüne kadar geniş bir incelemeyi kapsayan bu çalışmanın temel amacı hem Osmanlı Devleti hem de Avrupa tarihinde önemli rol oynayan bir tarihî bireyin hayatının dinamik bir tasvirini ortaya koyma çabasıdır. Bu bağlamda, hayatında meydana gelen askerî, siyasî vb. olaylara dikkat çekmeye, görünüşte birbirinden farklı olan bu olayların nasıl birbiriyle bağlantılı olduğunu göstermeye ve bunu yaparken de siyasî ve askerî faaliyetlerini daha geniş bir çerçeve içine oturtmaya çalışıldı. Nihayetinde, bunu yaparken dönemin resmî arşiv kaynakları ve çağdaş tanıkların notları tahlil edilerek, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın hayat öyküsünün sadece siyasî ve askerî faaliyetleriyle sınırlı olmadığı, görünenin dışında da farklı bir hayata sahip olduğu ortaya konuldu. Bu minvalde, Paşa’nın bir yaşam örgüsünün oluşmasına ve kötü şöhretli birisi olarak tanınmasına sebep olan eylemlerine vurgu yapılarak hayatı kronolojik bir sıra dâhilinde ele alındı. Bu çalışmanın temeli, doktora tezimizdeki araştırmalara dayanmaktadır. Ele aldığımız çalışma, giriş, beş bölüm, sonuç ve eklerden oluşmaktadır. İlk bölümde, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın ailesi, çocukluk yılları, Köprülü ailesine dâhil olması, idarecilik yılları ve katıldığı askerî faaliyetler ayrıntılı bir şekilde ele alındı. Başka bir ifadeyle, sadaretine kadar üstlendiği vazifeleri ve siyasî kariyer bakımından yükselişine zemin hazırlayan ortam değerlendirildi. İkinci bölümde, sadarete getirilişi, iktidar yıllarında Batılı devletlere karşı izlediği dış politikasının ana hatları ve ilk Osmanlı-Rus Seferi ayrıntılarıyla ortaya konuldu. Üçüncü bölümde, büyük bir propaganda süreci yürüterek giriştiği başarısız 1683 Viyana Seferi, akabinde yaşanan gelişmeler ve idamına giden süreçten bahsedildi. Bu ana kadar yapılan çapraz okumalar, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı Osmanlı tarihinde neyin önemli veya dikkate değer kıldığını yeniden gözden geçirmemizi sağladı. İlk üç bölümde ağırlıklı olarak idarî ve askerî faaliyetlerini incelediğimiz Paşa’nın başarılarıyla veya tam tersine başarısızlıklarıyla tarihin seyrini nasıl etkilediğine dair cevaplar bulmaya çalışıldı. Elde edilen veriler, yaşadığı zamanla arasındaki ilişkiyi kavramamızı ve tarihsel bağlamın insanları oldukları hâle nasıl getirdiğini anlamamızı sağladı. Dördüncü bölümde, çeşitli kaynakların sunduğu bilgiler ışığında; Paşa’nın şahsî hayatı, devlet adamlığı ve fikir dünyasıyla ilgili konular ele alınarak onu daha yakından tanımamıza imkân sağlayacak bir portre ortaya konuldu. Son bölümde genellikle askerî ve siyasî meselelerle gündeme gelen Merzifonlu’nun himaye politikası incelendi. Sonuç kısmında ise Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın hayatı ve faaliyetlerine ilişkin sunulan bilgilerin özeti mahiyetinde bulgulara yer verildi. Yukarıda zikredilen bölümler yazıya dökülürken ağırlıklı olarak dönemin resmî arşiv kaynaklarından ve çağdaş kroniklerden istifade edilmiştir. Bununla birlikte, araştırma ve inceleme eserler de çalışmada kullanılan kaynakların önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Aslına erişim sağlayamadığımız doğrudan alıntılamalarda içeriğe müdahale edilemeyeceği için orijinaline sadık kalındı. Çalışmamızı ilgilendiren çağdaş kroniklerin bir bölümünde rastlanılan ve anlam değişikliğine yol açabilecek bazı hatalar bizi eserlerin orijinaline bağlı kalmaya ve bunlara atıf yapmaya sevk etti. Öte yandan çalışmalarımız esnasında işimizi kolaylaştıran bu çalışmalara da kaynakçada yer verildi. Elimizdeki çalışmanın başlangıcından bitimine kadar pek çok kişinin yardımını gördüm. Öncelikle, çalışmamı sabırla ve titizlikle okuyup, sayısız düzeltme ve üslup geliştirmesi yapan çok kıymetli ve saygıdeğer danışmanım Prof. Dr. Songül Çolak’a özel bir teşekkür borcum var. Her zaman tavsiyeleriyle ve cesaretlendirmeleriyle bana rehber olan danışman hocama minnettarım. O olmasaydı, bu işi tamamlamak çok daha zor olurdu. Bana insanlığa ve ilme dair çok şey kazandıran kıymetli danışmanıma hayatım boyunca minnettar kalacağımı burada ayrıca belirtmek isterim. Çalışmalarımla ilgili son derece faydalı tespitlerde ve tenkitlerde bulunan çok kıymetli Prof. Dr. Ali Açıkel ve Doç. Dr. Serkan Kekevi hocalarıma da katkılarından dolayı teşekkür ederim. Yine aynı süreçte bana yol göstericilik yapan ve görüşleriyle önemli katkılarda bulunan değerli hocalarım Prof. Dr. Rıza Karagöz ve Dr. Öğr. Üyesi Cumhur Bekar’a ayrıca teşekkür borçluyum. Çalışmamı yakından takip eden ve ufuk açıcı fikirlerini dinlemekten onur duyduğum değerli hocam Prof. Dr. Mustafa Çolak’a yardımlarını esirgemediği için müteşekkirim. Araştırmamın yazılmasıyla ilgili sorduğum sorulara ilişkin tavsiyeleri hayatî önemdeydi. Öte yandan tez çalışmam sırasında karşılaştığım bazı pürüzleri aşmamı sağlayan ve bu süreçte desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. İsmet Türkmen’e teşekkür etmek benim için bir zevktir. Benzer şekilde, çalışmalarım sırasında elini her zaman omzumda hissettiren, tez çalışmamın bölümlerini okuyup nihai taslak için değerli ve kritik yorumlarda bulunan saygıdeğer hocam Doç. Dr. Murat Hanilçe’ye ne kadar teşekkür etsem azdır. Ondan başka çalışmanın bir bölümünü okuma nezaketi gösteren değerli hocam Dr. Öğr. Üyesi Yunus Emre Tekinsoy ile çalışmanın Giriş bölümünü okuyan meslektaşım Arş. Gör. Yunus Alıcı’ya teşekkürü bir borç bilirim. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa gibi önemli bir tarihî şahsiyetin hayat öyküsünü yazmaya başlarken, bilgi birikiminden istifade ettiğim alanında uzman isimleri de zikretmeden geçemem. Varşova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Dariusz Kołodziejczyk, kendisiyle her iletişime geçtiğimde geri dönüş yapma nezaketi gösterdi, yönlendirmeleriyle ve destekleriyle çalışmama katkıda bulundu. Kendisine hassaten teşekkür ederim. Aklıma takılan bazı ilmî meseleleri çözmemde yardımcı olan kıymetli hocam Doç. Dr. Nejdet Gök’ü unutamam, kendisine teşekkür borçluyum. Paşa’nın hamilik yönünü ele alırken, sayın Doç. Dr. Dursun Ali Tökel’in yararlı tavsiyelerini ve yönlendirmelerini ihmal edemem. Kendisine teşekkür ederim. Yine çalışmamı sürdürürken gerek fikir gerekse kaynak paylaşımı hususunda desteklerini esirgemeyen değerli hocalarım Prof. Dr. Kahraman Şakul, Dr. Öğr. Üyesi Yasir Yılmaz ve Dr. Öğr. Üyesi M. Fatih Çalışır’a teşekkürlerimi sunarım. Elimizdeki çalışma devam ederken yanımda olduklarını hissettirerek desteklerini esirgemeyen dostlarım ve meslektaşlarım da özel bir teşekkürü hak etmektedir. Çalışmalarım sırasında gerçekleştirdiğimiz sohbetlerde özellikle bazı bölümlerde farklı bakış açıları kazanmamı sağlayan Dr. Özden Aydın’a derinden müteşekkirim. Benzer şekilde, bu süreçte yanımda olan sevgili dostlarım ve meslektaşlarım Dr. Ahmet Acar, Dr. Murat Çaylı, Öğr. Gör. İsa Yapar, Arş. Gör. Hasan Daşdemir, Mikail Devebakan, Refik Aydemir, Rıdvan Güngör, Fatih Sansar, Mehmet Teksöz, Onur Duran, Ayşen Acar, Sibel Pekdoğan, Kübra Kabakçıoğlu ve Rusça kaynakların tercümelerinde katkıda bulunan Turan Neşe İbrahimzade’ye teşekkür borçluyum. Benimle fikirlerini paylaşmasının yanı sıra Polonya’da bulunan Archiwum Główne Akt Dawnych (Eski Belgeler Merkez Arşivi) ile iletişim kurmamda ve Lehçe kaynakları temin etmemde yardımları dokunan sayın Karolina Anna Kotus hanımefendiye de şükranlarımı ifade etmek isterim. Çalışma sürecimde, katkılarını göz ardı edemeyeceğim bazı kurumlar ve çalışanları da oldu. Başta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA) olmak üzere, İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM), Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi ve kıymetli personellerine çalışmalarım esnasında gerek kaynak temini gerekse çalışma şartları açısından sağladıkları büyük kolaylıklar için teşekkür borçluyum. Ayrıca mensubu olduğum Erzurum Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü ile lisansüstü eğitimimi tamamlama fırsatı bulduğum Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nün tüm akademik ve idari personeline araştırmalarımı sürdürmem hususunda bana kolaylıklar sağladıkları için teşekkür ederim. Son olarak eğitim hayatıma başladığımdan bu yana maddi ve manevi desteklerini üzerimden esirgemeyen, her daim yanımda olduğunu hissettiren biricik aileme en içten şükranlarımı sunuyorum.

Metin AYDAR

Erzurum-2023

GİRİŞ

Biyografi, bir yaşamın tümünü ya da belli bir bölümünü anlama çabasıdır. Ele alınan kişinin, hayatta olup olmadığına bakılmaksızın daima bir “olmuş bitmiş”in üzerinde değerlendirme yapılmasıdır. Diğer bir ifadeyle, mütemadiyen varoluşun arkasından bakılmasıdır.1 Yunanca bir terim olan biyografi, canlılık, hayat anlamındaki “bios” ile yazı, şekil manasındaki “graphe” sözcüklerinin birleşiminden meydana gelmiştir.2 Bununla birlikte biyografinin ne olduğuna dair çeşitli tanımlamalar yapılmıştır. Örneğin Webster Sözlüğü’nde biyografi, “Bir insan hayatının yazılı tarihi”3 şeklinde ifade edilirken, Oxford İngilizce Sözlüğü’nde bu tanıma yakın bir şekilde, “bir başkası tarafından yazılan bir kişinin hayat hikayesi”4 olarak ifade edilmektedir. Biyografinin tarihsel geçmişi çok eskilere dayanmakla beraber şimdiki anlamda ilk defa 1683 yılında İngiliz John Dryden tarafından kullanıldığı bilinmektedir.5 Günümüzde biyografi, yazı kültürümüzün en sıra dışı ve belki de en az çalışılan çağdaş yazı biçimlerinden biri olarak önemli bir yer işgal etmektedir.6 Oysa 19. asırda biyografi eserlerinin kişinin “hayatı ve eserleri” başlığı altında resmî ve kuru metinlere dönüştüğü görülmektedir. “Büyük adamlar” ile sınırlı ve tarihi bu kimselerin yaptıklarından ibaret gören tarihsel biyografi türü, tarih yazımının bilhassa post-modernist etkilerle geçirdiği değişim ve ulaştığı sentezler sonucunda yeni bir itibar kazandığı 20. yüzyılın sonuna kadar küçümsenen bir saha olmuştur.7 Bu küçümseme, genellikle tek bir şahıs üzerine odaklanan biyografi türünün tarihe kıyasla çok daha basit ve daha az titizlik gerektiren bir alan olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır.8 Tarihçiler tarafından kaleme alınan biyografiler eskiden beri vardı; fakat son zamanlarda tarihsel biyografiye olan yöneliş kayda değer bir şekilde artış göstermiştir. Bu artışta, biyografinin tarihçilere daha yaygın bir okur kitlesine ulaşma olanağı sağlamasının rolü olduğu inkâr edilemez. Bir diğer neden ise ele alınan bireysel yaşamların tarihsel araştırmalarda daha kapsamlı gelişmelerle ilişkilendirilerek açıklanmasıdır. Geçtiğimiz otuz kırk senedir bütün sosyal bilimlerde ayırt edici bir izi olan yapısalcı yaklaşım ve yorumlardan uzaklaşılması da özellikle önemlidir.9 20. yüzyıl boyunca, bir ilgi alanı olarak tarihî biyografi, önde gelen meşhur figürlerin bilinçli bir mitolojisinden eleştirel bir hikâye anlatımına kadar gelişmişti.10 Şimdi “yeni biyografi” olarak adlandırılan söylem ilk olarak 1990’larda ortaya çıktı. Bu yeni akımın uygulayıcıları, özellikle feminist, post-modernist ve ırk teorisyenlerinin düşüncelerinden etkilendiler. Feministler ve post-modernistler, “özcülüğe” yoğunlaşan kişiliklerin, hareketlerin ve kurumların çeşitliliği ve karmaşıklığına odaklandı. Irk teorisyenleri, baskı ve ayrımcılığa maruz kalan marjinalleşmiş siyah ve Afro-Amerikan gruplara odaklandılar ve bu da post-kolonyal çalışmalarda çok ulusluluk hakkında daha geniş meseleleri gündeme getirdi. Bir başka ifadeyle, akımların ve geleneklerin çeşitliliği ve karmaşıklığına odaklanan feminist ve post-modernistler, felsefede varoluş karşısında özü ön planda tutan “özcülük”ü kınarlarken, ırk teorisyenleri “kadın” ve “erkeklerin” ırkla değişmeyen birleşik bir kimlik kategorisinde olduğu inancını savunmuşlardır. Yakın dönem biyografi yazarları, bireysel kişiliğin değişen ve çok yönlü doğasını vurgulamışlardır.11 Son çeyrek asırdır sosyal tarih ve tarihsel anlatıya olan ilginin ışığında, tarihsel biyografi, bireye odaklanarak; toplum, sınıf ve sosyal grubun bir parçası olarak bir Rönesans geçirdi. Öte yandan, türün saygınlığı defalarca tartışıldı ise de ciddi ve bilimsel bir profil sağlanmadı. Biyografiyi tarih yazımı içine bir tür olarak yerleştirme konusundaki belirsizlik, tek karakterlerin dikkate alınmasına devam eden bir muhalefetin sonucu gibi görünüyordu. Bireysel yaşamlar, özellikle de özel hayat, yapısalcı, pozitivist ve post-modern anti-biyografiler tarafından tarih, bilim veya sanat anlayışıyla ilgisiz veya uygunsuz olarak kabul edildi.12 Biyografi yazarı kategorisinde yer alan Edward H. Carr, şahısların hayatlarına odaklanmanın önemini kabul ederken, Geoffrey Elton ise bireylerin önemini kabul etmekle birlikte kurumların ön planda tutulmasını savunmaktadır. Ayrıca, biyografiye yoğunlaşmanın neticesinde edebî bir yaklaşımdan dolayı tarihin içerisine düşeceği durumdan kaygılandığını belirtmektedir.13 Tarihsel ve sosyolojik disiplinler içinde tarihî biyografi, başlı başına bir tür olmaktan ziyade, tarihsel bireyin ve öznel deneyimin önemini anlamada bir metodoloji olarak kaldı.14 Biyografi çalışmalarının şekillenmesinde ve sınırlandırılmasında “kişisel tutarlılık” ön plana çıktı. Birçok yazar, yorumlanmış veya kronolojik olarak düzenlenmiş bir anlatıdan türeyen kişisel tutarlılık duygusunun ve bir öznenin iç yaşamının ifadesinin olduğunu iddia etti.15 Buna karşılık, biyografinin iki farklı kaynaktan doğan bir karışım olduğunu ifade edenler de mevcuttu. Bunlara göre biyografi, anlatımın gelenekleriyle örtüşen tarihin doğrulanabilir gerçekleriydi. Öyleyse biyografi yazarı, yaşamın mevcut gerçeklerini sunmakla birlikte, keyfiliklerini, bütünlüklerini ve eksikliklerini ilgi çekici bir bütün hâlinde biçimlendirmek zorundaydı.16 Fakat bu biçimlendirme bir öznenin yaşamını tekrar inşa etmenin, yeniden yaşamamanın ve sonunda yeni baştan düşünmenin bir yoluydu. Nitekim biyograflar meraklı insanlardır. Onların işleri, öteki insanların yaşamlarıdır. Bir başkasının hayatına dalmak suretiyle, bir bireyin hayatını yeniden anlama, yeniden inşa etme, hatta yeniden yaratma konusunda girişimde bulunurlar. Bu sebeple, insan merakının ve belirli bir fedakârlığın kavşağında durmaktadırlar. Üstelik bu girişimi kamusal hâle getirerek diğer bireylerin merakını tatmin ederler.17 Bu bağlamda, meşhur kimselerin hayatları biyografların, tarihçilerin ve okurların nazarında ilginçliğini kaybetmemiştir. Tersine, dikkate değer politik, dinî ve askerî liderlerin hayat hikâyeleri sanatçı, yazar ve bilim insanlarının biyografilerinde olduğu gibi ilgi çekmeye devam etmiştir.18 Tarihsel söylemin doğasının dönüşüm yaşaması suretiyle, “İnsanı çerçeveleyen şartlar” yerine “şartların içindeki insan”; ekonomik ve demografik sorunlar yerine kültürel ve duygusal olanlar, fikirler, inançlar, gelenekler önemli bir hâle geldi.19 Biyografi yazarı Richard Holmes, bu türün yazımında yaşadığı süreci iki anahtar sözcükle nitelendirmektedir: “Arayış” ve “peşini bırakmama”. Bunlar aynı olayın iki yüzü gibidir. Bu arayış, geçmişin içinden geçen kişinin yolunun fizikî izini, ayak izlerini takip etmeyi, bu ümit verici figürün peşinde koşmak için onu şimdiki zamanda canlandıracak şekilde yazma çabasıdır. Diğer durum ise tarihsel biyografiye konu olan şahsın yeniden canlandırılmasının başarılı olmasıyla birlikte ortaya çıkar.20 Ancak tarihsel biyografi, 2000’li yılların başında tarih yazıcılığını geliştirme sürecindeydi. Tarihte biyografik dönüşten sonra, tarihî biyografinin meydan okuması değişti. Biyografik çalışmalar seline rağmen, henüz gelişmiş bir eleştirel gelenekten söz etmek zordu.21 Yirminci asrın son çeyreğinde önemli bir dönemece giren modern biyografileri önceki çalışmalardan ayıran özelliği, sadece ilgilendikleri konular değil ayrıca bu konuları nasıl ele aldıkları olmuştur. Keza bu dönemde tarihçiler, insan merkezli tarihler kaleme alınırken, yüzyılın başında olduğu gibi bu asrın sonunda da öteki disiplinlerde daha önce süregelen tartışmaları izlemişlerdir. Post-yapısalcılık, post-modernizm gibi birbiriyle bağlantılı yeni akımların önemli bir ortak noktası, “modernlik” olarak andıkları tarihsel konuma atfedilmiş bilim, bilimsellik, nesnellik ve ilerleme gibi iddiaları sorgulamalarıdır. Bu tartışmaların merkezi konumundaki A.B.D. ve Batı Avrupa’da yer alan ülkelerin tarihçileri de zorunlu olarak bu tartışmalara dâhil olmuş, bu durumun bir neticesi olarak tarih yazıcılığının nesnellik iddiaları hiç olmadığı kadar gözden geçirilmiştir.

Bu tartışmalara tarihsel biyografiye konu olan şahsın karakterinin anlaşılma ve tartışılma biçimlerini de eklemek gerekir. 17. ve 18. yüzyıllarda biyografi için önem arz eden, özneleri olduğu gibi sunma ve karakterlerini tümüyle ortaya koymaya yönelik ilgi, daha çok şahsî zaafların ve zayıflıklarının yanında asil ve soylu özelliklerin de sunumunu kapsıyordu. Fakat 19. yüzyılda itibarın ve saygınlığın korunması, biyografi çalışmalarında bütünü takdim etmekten çok daha önemli görülmeye başlandı. Dolayısıyla, bir şahsın olumsuz taraflarının ortaya konulması, bireyleri tüm yönleriyle sunmak isteyen biyografların göz ardı etmesi gereken bir şey olarak görüldü. Ancak bu durumun karşılığı, 20. yüzyılda tam tersine ilerledi.23 Biyografın müdahalesi, biyografideki “gerçeği sorgulamanın” cevabı olarak görüldü. Biyografik gerçekliğin arayışı, modern biyografinin doğasını ortaya koyan bir özellik olarak belirdi. Böylelikle biyografik eleştiride doğruluk ve dürüstlük soruları ön plana çıktı.24 Ne var ki tarihsel bağlamda ele alınan “nesnel biyografi” mutlak anlamda imkânsızdır, ancak bazı biyografiler kronoloji ile birlikte bir arada tutulan ve nispeten yazarların yorumuyla gerçek bir harmanlamaya meyillidir. “Olaylar kendileri için konuşur” klişesinden hareketle, bu tür biyografiler, güçlü bir kronolojik kurgu dâhilinde, tarihsel arka plan ve konunun temelini tamamlayacak özelliklerin eklenmesiyle şekil kazanır. Biyograf, yazdığı hayat hikâyesi için bu bağlamda bir form oluşturur. Bu belki de akademik biyografiler arasında en yaygın olanıdır.25 Biyografinin daima tarih biliminin ana anlatı modellerinden biri olduğunu ifade etmek mümkündür.26 Kapsam açısından ele alındığında, İlber Ortaylı’ya göre tarihsel biyografi, tek başına bir “tercüme-i hâl” değildir. Ona göre bu yazım türü, yalnızca bir tarihî devri izah etmek, tanımlamak için oluşturulan bir tablonun parçası da değildir. Tersine, kendi başına bir tarihî devri aksettiren bir eserdir. Belirlemiş olduğumuz geçmişteki insanların her biri, tarihin bir kesitini simgeleyecek potansiyele sahiptir. Bunun gerçekleşebilmesi de kaynakların izin verdiği ölçüde, tarihçinin malzemeye hakkını ve kıymetini vererek teknik, bilimsel ve sanatsal açıdan ele almasına bağlıdır.

Bu bağlamda biyografinin tarih gibi, arşiv araştırmasına dayanan, tarihsel kategorileri ve metodolojileri birleştiren, var olan politik ve teorik kaygıları yansıtan, gerçeğin ve kanıtın karmaşık sorunlarını ortaya koyan bir tür olduğunu söylemek mümkündür.28 Öyleyse, bireyin yaşamını, kendi iyiliği için çalışılacak bir konu olarak değil, geçmişe farklı bir yol sağlayabilecek bir kanıt olarak hayal etmek daha uygundur.29 Böylece güçlü bir anlatıyla sunulduğu zaman tarihsel bir anlam ve öneme kavuşabileceği ifade edilebilir. Yukarıda söz edilen fikirler ışığında, tarihsel biyografi araştırmaları, yalnızca özel bir hayat hikâyesi olmanın ötesinde, söz konusu devrin doğasını da ortaya çıkarır. Bir yandan ele alınan tarihî şahsiyetin hayatı ortaya konarken, öte yandan siyasî ve idarî konulara nasıl yön verdikleri açığa çıkarılır. Denilebilir ki, tarihsel biyografi araştırmalarına konu olan her şahsiyetin bu alanda bir eksikliği gidereceği göz önüne alındığında, devlet hizmetinde bulunmuş ve önemli yetkilerle donatılmış bir tarihî simanın yaşamını ve dolayısıyla yaşadığı döneme etkisini ortaya koymakta fayda vardır. Dolayısıyla bu türden çalışmaların sayısının artması gerekmektedir. Günümüzde Osmanlı devlet adamlarıyla ilgili kayda değer çalışmalar yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalarla, biyografisi yazılan devlet adamlarının icra ettiği vazifeleri, bu süre zarfındaki faaliyetleri ve siyasî uğraşları, etkin olduğu dönemi anlamak açısından büyük önem taşımaktadır. Fakat bu çalışmaların istenilen seviyede olduğunu dile getirmek güçtür. Bu sebeple, Osmanlı tarihçiliğinde biyografi araştırmalarına duyulan ihtiyaç etkisini devam ettirmektedir.30 Nitekim bu husustaki eksikliğe değinen Ali Birinci, Türk tarihinde biyografisi ele alınması gereken birçok şahsiyetin bulunduğuna işaret etmektedir.31 Ülkemizde tarihsel biyografi araştırmalarında, son yıllarda kayda değer bir artış görülmektedir. Ancak bu durum, Osmanlı Devleti’nin dönüm noktalarından birini teşkil eden 17. yüzyıl için değerlendirildiğinde, bu tür çalışmaların henüz istenilen düzeye gelmediği söylenebilir. Araştırmaya konu olan çalışmaların daha çok sonraki devirlere ve şahıslara yöneldiği dikkat çekmektedir. Oysaki her dönem gibi 17. yüzyılda da tarihin akışına etki eden karakterler bu açıdan ele alınmaya ve incelenmeye değerdir. Çünkü bu süreçte bilinen bir hakikat vardır; bu da devlet erkânı, hatırı sayılır komutanlar ve hatta müstesna muhalifler gibi ileri gelen şahsiyetlerin tarihî hadiseler üzerinde ciddi etkiler bıraktığıdır. Bu şahıslar bir anlamda tarih, edebiyat ve din gibi farklı alanlarda, yaşadığı dönemi etkilemiş, tarihte iz bırakmışlardır. Dolayısıyla bunların hayatlarını inceleyen tarihsel biyografi çalışmaları, tarih biliminin olmazsa olmaz araştırma sahalarından ve kaynaklarından birisi olmuştur. Araştırmamıza konu olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 17. yüzyılın en göze çarpan sadrazamlarının başında gelmektedir. O, devletin siyasî, idarî, askerî kademelerinde adım adım yükselmiş, yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından hem akademik hem popüler çok sayıda çalışmaya konu olmuş bir kişidir. Bu bağlamda akla ilk gelenlerden Fransız şarkiyatçı Antoine Galland’ın günlüğüne eklenen isimsiz bir rapordur. Kara Mustafa Paşa’nın resmî ve özel hayatına ilişkin bir rapor hâlinde hazırlanan bu notlar hayli önemli ve dikkat çekicidir. Henüz kaymakamlık yıllarında Mustafa Paşa’nın hayatına dair özel bir ilgi duyulması ve ayrıntılı bir biyografisinin yazılması bu devlet adamının işgal ettiği mevki ve tesir ettiği politikaların bir yansıması olarak izah edilebilir. Onun hayatına mâl olan Viyana Seferi, Kara Mustafa Paşa’yı tarih sahnesinde en öne çıkaran hadise olmuştur. Öyle ki bu gelişme onun çok farklı coğrafyalarda tanınmasını sağlamış, henüz ölümünden bir yıl sonra yani 1684’te ünlü Fransız romancı Jean de Préchac Sadrazam’ın yükselişine ve ölümüne dair bir biyografik roman yazmıştır. Orijinali Fransızca olan “Cara Mustapha, Grand Vizir. Histoire contenant son élévation, ses amours dans le serrail, ses divers emplois, le vray sujet qui luy a fait entreprendre le Siege de Vienne, et les particularitez de sa mort” başlıklı eser kısa sürede popüler hâle gelerek uluslararası çapta ilgi görmüştür. Eser, hemen ertesi yıldan itibaren İngilizce, Almanca, İtalyanca ve Felemenkçeye çevrilmiştir. Ancak bu eser araştırmacılar tarafından pek ilgi görmemiştir. Batı’da Kara Mustafa Paşa’nın hayat öyküsünü konu edinen eserlerden birisi de 19. yüzyılın ikinci yarısında Lehçe kaleme alınan ve pek de bilinmeyen “Kara Mustafa Wielki Wezyr Pantswa Ottomanskiego” isimli çalışmadır. Batı dünyasında bu kadar çok ilgi görmesine karşılık Osmanlı kaynakları Paşa’nın çocukluk ve gençlik dönemine dair sınırlı ve mükerrer bilgiler sunmaktadır. Bu durum, henüz o dönemde günümüzdekine benzer bir biyografi anlayışının olmamasının tezahürüdür. Bununla birlikte, “tabakat” ve “terâcim-i ahvâl” geleneğinden beslenen Osmanlı-Türk biyografi yazımının tarihsel geçmiş itibarıyla farklı kategorilerde varlık gösteren önemli bir edebî tür olduğunu göz önünde tutmakta fayda vardır.32 Bu bağlamda Osmanlı sadrazamlarının hayat öykülerini ele alan ilk biyografi yazarı Osmanzâde Taib Ahmed Efendi Hadîkatü’l-Vüzerâ isimli eserinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kısa ve tarihsel kronolojiye uygun bir hayat hikâyesine yer vermiştir. Ondan başka Uşşâkizâde İbrâhîm Hasîb Efendi, ulema ve şeyhlerin biyografilerini yazan Nev‘îzâde Atâyî’nin Hadaîku’l-Hakâ’ik Fî Tekmileti’ş-Şakâ’ik eserine ilaveten yazdığı Zeyl-i Şakâ’ik adlı eserinde Merzifonlu ve yaşadığı devre dair önemli bilgiler sunmuştur. Onun yazdığı zeyli tenkit edip beğenmeyen ve aynı dönemi kapsayacak şekilde bir zeyl yazmaya başlayan Şeyhî Mehmed Efendi, Vekâyi‘u’l-Fuzalâ’sında Kara Mustafa Paşa’ya ilişkin benzer fakat mühim bilgiler vermiştir. Ramiz Paşa-zâde Mehmed İzzet Bey ise Osmanlılara hizmet eden kaptanıderyaların biyografilerine yer verdiği Harita-i Kapudânân-ı Deryâ adlı çalışmasında ona dair mükerrer sayılabilecek bilgiler vermiştir. Bu isimlerin haricinde, Osmanlı Devleti’nde yaşamış önemli şahsiyetlere dair biyografik bilgiler içeren bir eser hazırlayan Mehmed Süreyya da Merzifonlu’ya dair kronolojik ve yüzeysel bir biyografiye yer vermiştir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın biyografisi yazılırken katıldığı seferleri ve ortaya koyduğu faaliyetleri günü gününe aktaran hadise odaklı tarihî kaynaklar ile bir dönemi anlatan kroniklerin önemi yadsınamaz. Nitekim onun askerî ve siyasî kariyerinin detayları bu eserler ortaya çıkarılabilir. Bu doğrultuda çalışmada istifade edilen belli başlı kaynakların zikredilmesi yerinde olacaktır. Paşa’nın erken dönem faaliyetlerini en ayrıntılı sunan tarihçi Sultan IV. Mehmed’in sırkâtibi Abdurrahman Abdi Paşa’dır. Onun Vekâyi‘-nâme adını verdiği eserindeki tarihsel kayıtlar Merzifonlu’nun erken dönem faaliyetlerini ve kariyerindeki tırmanışı görmenin yanı sıra bu süreci daha geniş bir tarihsel bağlama yerleştirmeyi mümkün kılmaktadır. Abdi Paşa’nın eserinde görülen bu durum, Mustafa Paşa’nın sürekli Padişah’ın yanında hizmet etmesinden kaynaklanmaktadır. Onunla çağdaş olan Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Defterdar Sarı Mehmed Paşa ve Râşid Efendi gibi devrin önde gelen tarihçileri de eserlerinde Merzifonlu’ya dair kısa bir hayat öyküsüne yer vermişlerdir. Bununla birlikte, dönemin siyasî ve askerî hadiselerine yer verilen bu eserlerde

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur