M.Ş.E. bu romanı, hayatları adeta “öldürülenlere” umut vermek için yazıyor; ölümden sonra başkalarını mutlu etmek dileğindeki yaşını başını almış, görmüş geçirmiş Vassaf Bey’i anlatıyor. Vassaf Bey yeni bir yaşam kurulması için kendi görmediği zamanın akışını adeta yeniden yaratıyor.
Siyaset hayatının ortasında ömür boyu yazma arzusunu, edebiyata bağlılığını asla yitirmemiş Esendal’ı gerçekten özümsemek istiyorsak eşsiz Vassaf Bey romanı nerdeyse tek başına bir olanak. – Sunuş’tan
Selim İleri
****
“Bilinmeyen Şaheser”
Selim İleri
…Balzac’ın değil Memduh Şevket Esendal’ın
bilinmeyen başyapıtı bu:
Vassaf Bey.
M.Ş.E.’nin Memduh Şevket Esendal’ın adının kısaltması olduğunu ne zaman öğrendim hatırlamıyorum. Edindiğim ilk öykü kitaplarının beyaz kapaklarında dümdüz kırmızı M.Ş.E. yazılıydı. 1960’larda sahaflardan edinmiştim. Zamanla vurulacağım öykülerle donanmıştı bu kitaplar.
Tahir Alangu’nun Cumhuriyet’ten Sonra Hikâye ve Roman, Cevdet Kudret’in Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman inceleme-antolojilerinden ilk bilgileri devşirmiş olmalıyım. Alangu da Cevdet Kudret de büyük bir hikâyeci olduğunu belirtiyorlardı.
M.Ş.E. adının gizi konusunda Cevdet Kudret şöyle diyor: “Hikâyelerinde ve romanlarında çokluk M.Ş., M.Ş.E, ara sıra da Mustafa Memduh, Mustafa Yalınkat, M. Oğulcuk gibi takma adlar kullanmıştır. Bunu, ‘edebiyatı küçümsemek’ diye yorumlayanlar olmuşsa da genellikle kullandığı M.Ş ve M.Ş.E.’yi birer ‘mahlas’ olarak görmek daha doğrudur. Yazılarında kendi adını kullanarak sanat alanında ün alıp bundan siyaset hayatında yararlanması olanağı varken, hikâyeci kişiliği ile sanatçı kişiliğini birbirinden ayırmış, siyasetin gölgesini sanatına sıçratmak istememiştir.”
Günümüzün her ne yolda olursa olsun, ünlenme çaba ve girişimlerine o kadar ters düşen bu tutum için Alangu da konuşmak ihtiyacı duymuş:
“M.Ş.E., ölümüne yakın yıllara gelinceye kadar, daha çok politikada tanınmıştı. (…) Sanat yolunda acelesi, ün kazanmak için telaşı olmamıştır. Sanatçı kişiliği hiç göze çarpmadan, kendisi de bunu isteyip aramadan, 1946 yılına kadar bir yeraltı suyu gibi aktı geldi.”
Esendal 1925 yılına kadar büsbütün gizli bir hikâyeci, gizli bir yazardır: Yazdıklarını yayımlamaz. Bu yayımlanmamış hikâyeler, işin aslı aranırsa, dönemlerinin çok önündedir.
Olaya ağırlık veren Ömer Seyfettin hikâyeciliğinin yaygın moda olma özelliği gösterdiği o dönemde Esendal, olaysız, düşünce ve duygunun çözümlemesine giriştiği, yalın, çarpıcılıktan uzak, ama hemen hepsi içli, derin hikâyeler yazmıştır. Olayın geri plana itildiği hikâyelerde, toplumsal çevre çeşitliliği, değişik katmanlardan insan bolluğu Esendal’ı daima ilginç kılar. Burada kişisel gözlem yalnız kendinden söz açmaz, bütün bir topluma yayılmak, açılmak ister.
Esendal’ın toplum hayatı, toplumsal düzen konusunda, kendine özgü, ütopik olduğu kadar şiirsel görüşleri var. Unutulmaz şiirler yazarı Cahit Külebi çok güzel dile getiriyor:
“Ankara, çıkıp ne kadar gitseniz sonu gelmeyecek bir şehir, daha doğrusu kasaba. Taa sınırlara kadar. Ardı arkası gelmeyecek, küçük, beyaz, güzel evler. Bağlar, bahçeler. Ekilmiş tarlalar. O küçük mülklerin mesut sahipleri… Makine medeniyetini de inkâr etmediğini sözlerine ekliyordu. Ama bu iki alemi birbirine nasıl kaynaştırıyordu soramadım.”
Öyküler ve romanlarda yanıtlıyor M.Ş.E., sürekli mutluluk arayışı içinde bir dünya kurmayı gereksinmiş. Bununla birlikte söz gelimi “Karısının Kocası”nda, bu eşsiz öyküsün-
de, duyarlılığından uzaklaşan insanın ne kadar kötücülleşeceğini yaman bir acıyla saptıyor.
1980’lerde “Karısının Kocası”nı TRT için senaryolaştırmıştım. Yusuf Kurçenli’nin başarıyla yönettiği bu televizyon filmi birçok izleyende yaşadığımız hayatlar konusunda kederler bırakmıştı.
Tahir Alangu saptıyor: “İnsanların kötülüklerinden bahsederken, bir mutlu gelişmeyi göz önünde tutarak, bunların hepsinin iyiye varacağını duyurarak, babaca bir hoş görülükle anlatmaktadır.”
Esendal, kendisi de Alangu’nun saptayımını doğruluyor: Bir söyleşisinde Vüsat O. Bener’e şöyle demiş:
“Hikâyeciler, bu yurdun içli, duygulu evlatlarıdır. Onlar nasıl bir yurt özlediklerini söylüyorlar, kendine dokunan hadiseleri ortaya döküyorlar, bir iş görüyorlar, iş! Gevezelik değil!.. Bakmayın siz o sanatı hor görenlere”
M.Ş.E. roman alanında uzun yıllar tek bir yapıtıyla, Ayaşlı ile Kiracıları’yla (1934) tanınıyordu. Sonradan, yarım yüzyıl sonra Muzaffer Uyguner’in emeğiyle iki roman daha sunuldu okura: Vassaf Bey (1983), Miras (1988). Çok değerli, incelikli bir romancıyla tanıştık.
Ayaşlı ile Kiracıları, öyküde aranmış yenilikçiliği romana, roman sanatına da uygular: Eserin başkişileri yoktur. Başkişi doğrudan doğruya “çevre”dir. Eski Ankara’dan yeni Ankara’ya yol almış bu çevre, bir apartmanın oda oda kiraya verilmiş bir katında bir araya gelen kişilerden oluşmaktadır. Romancı bu kişileri tek tek anlatırken yeni kurulan başkent Ankara’nın beklentilerini, özlemlerini, bütün yurt için temennilerini dile getirme fırsatı bulur…
Bence bir başyapıt Vassaf Bey’e gelince eser, yine 1930’lar Ankara’sında, yeni başkentte bir aşk masalı niteliğindedir. Öte yandan bu aşk ilişkisi, neredeyse, geçmişin “görücü” yönteminden iz düşler taşır.
M.Ş.E. bu romanı, hayatları adeta “öldürülenlere” umut vermek için yazıyor; ölümden sonra başkalarını mutlu etmek dileğindeki yaşını başını almış, görmüş geçirmiş Vassaf Bey’i anlatıyor. Vassaf Bey yeni bir yaşam kurulması için kendi görmediği zamanın akışını adeta yeniden yaratıyor.
İşte orta yaşı aşkın Vassaf Bey, birbirini hiç tanımamış genç erkekle genç kızı ayrı ayrı tanımış, beğenmiş, sevmiş; onların bir arada mutlu yaşayacaklarını, bir yuva kurabileceklerini sezinlemiş, gönülden dilemiştir.
O düşsel yuva, söylediğim gibi “Vassaf Bey’in ölümünden sonra”, ama Vassaf Bey’in hayattayken hazırlamış olduğu plan sonucu kurulur.
Planda yol alıyoruz: Genç kız ve genç erkek birbirlerini usul usul tanıyorlar, usul usul birbirlerine yakınlık duyuyorlar, aşk usul usul yaklaşıyor onlara, Vassaf Bey’in haksız olmadığı çıkıyor ortaya!
Vassaf Bey, tıpkı Ayaşlı ile Kiracıları gibi umut dolu bir romandır. Ankara’nın odak seçilmesi, söz konusu umudun yeni düzenden, Cumhuriyet’ten kaynaklandığını işaret eder.
Esendal umudu, işinde gücünde, kendi halinde çalışan, iddiasız, gayretli yurttaşlarda aramış…
Siyaset hayatının ortasında ömür boyu yazma arzusunu, edebiyata bağlılığını asla yitirmemiş Esendal’ı gerçekten özümsemek istiyorsak eşsiz Vassaf Bey romanı nerdeyse tek başına bir olanak.
Bu bilinmeyen şaheseri demin söylediğim gibi 1980’lerde okumuştum. Şimdi bu çiziktirmeler için yeniden okuduğumda, Esendal’ın o sonsuz iyiliği karşısında yine göz yaşlarımı tutamadım.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Roman (Yerli)
- Kitap AdıVassaf Bey
- Sayfa Sayısı200
- YazarMemduh Şevket Esendal
- ISBN9786254299254
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hayata Dön ~ Gülseren Budayıcıoğlu
Hayata Dön
Gülseren Budayıcıoğlu
Herkesin kaderi güzel olmuyor. Marifet, kader yolları kapatsa bile o kapıya yeni bir anahtar uydurabilmekte. Kimsenin hayatı dıştan göründüğü gibi değil. İmrendiğimiz, özendiğimiz hayatlar hiç de sandığımız gibi acısız...
- Kuru Kız ~ Ayfer Tunç
Kuru Kız
Ayfer Tunç
“Ushuaia, Arjantin’in Tierra Del Fiego – Ateş Toprakları eyaletinin başkentidir. Dünyanın sonundaki şehirdir. Ushuaia’nın güneyinde sadece askerî üslerde insan varlığı bulunur. Antarktika’ya yakınlığı nedeniyle...
- Kavim ~ Ahmet Ümit
Kavim
Ahmet Ümit
Kabzasında bir haç olan bıçakla öldürülmüş bir adam… Üstelik yanı başında bir Kutsal Kitap açık bırakılmış, satırlardan birinin altı adamın kanıyla çizilmiş ve kitabın...