Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Meclis-i Meşayıh
Meclis-i Meşayıh

Meclis-i Meşayıh

Annemarie Schimmel

Bir Şark siyaseti olarak manevi kişilerin ve kurumların devletin çıkarları ve otoritenin meşruiyeti doğrultusunda desteklerini sağlama siyaseti, kendisinden önceki İslam devletlerinden miras kalan bir…

Bir Şark siyaseti olarak manevi kişilerin ve kurumların devletin çıkarları ve otoritenin meşruiyeti doğrultusunda desteklerini sağlama siyaseti, kendisinden önceki İslam devletlerinden miras kalan bir anlayış olarak Osmanlı Devleti’nde de devam ettirilmiştir. Devletin ilk dönemlerinden itibaren padişahların tasavvuf şeyhleriyle kurmuş oldukları yakınlık, devlet siyaseti doğrultusunda atılmış bir adım olarak değerlendirilebilir. Siyasî ve sosyal etkinlikleri tartışılmaz olan tasavvuf zümreleri, zamanla devlete karşı birtakım yükümlülüklerini yerine getirmeleri şartıyla Osmanlı topraklarında iktidarın vermiş olduğu imtiyaz ve muafiyetlerle manevra alanlarını genişletmiş ve daha fazla insana ulaşabilmişlerdir.

Osmanlı Devleti, kuruluşundan XIX. yüzyıla dek tarikatları belli bir serbestlik içerisinde kontrol etmiş, onların gelişme ve büyümesine siyasi ajandası ve gündemi doğrultusunda izin vermiştir. Ancak XIX. yüzyılla birlikte değişen dünya şartları ve Osmanlı Devleti’nin bu yeni durum ve şartlara entegre olma çabası içerisinde, tarikatlar ve onların faaliyet merkezleri olan tekkeler devlet tarafından eski rahat ve bir bakıma özerk konumlarını kaybetmişlerdir. Modernleşmenin veya dönüşümün her alanda kendini gösterdiği bu yüzyılda, elbette devletin tekkelere bakışında da birtakım değişimler vuku bulmuştur. Dolayısıyla bu yüzyılda çıkarılan fermânlarla faaliyet alanları kısıtlanan tekkeler, daha fazla devletin kontrol sahasına girmişlerdir.
Kademeli olarak başlayan tekkeleri denetleme süreci, nihayet müstakil anlamda bir meclisin kurulmasını kaçınılmaz kılmıştır. Meclis-i Meşâyıh (şeyhler meclisi) olarak isimlendirilen ve Şeyhülislamlık bünyesinde kurulan bu meclis, Sultan II. Abdülhamid döneminde kurumsal anlamda daha sistematik bir çalışma düzenine geçmiştir.

Araştırmacı Mine Durmuş şimdiye kadar bu konu ile ilgili literatürde var olan birçok yanlış ve eksik bilgiyi, Meclis-i Meşâyıh karar defterlerinin yer aldığı Meşihat Arşivi ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’nde yapılan tetkikler sonucunda düzelterek meclis ile ilgili bilinmeyen birçok konuyu açıklığa kavuşturmuştur.

EDİTÖRÜN GÖRÜŞÜ
Gün geçmiyor ki Türkiye’nin gündeminde bir tarikat olayı haberlere konu olmasın. Biraz daha geçmişe gidildiğinde bu haberlerin içerikleri hiç de olumlu sayılmazdı. Hatta bugün dahi aynı menfi hava ve tavır devam etmekte. Bu tür yaklaşımlarda tarikat ve tasavvufa önyargılı ve insafsız tavır kadar tarikat mensuplarının da hataları etkilidir. Öyle ya da böyle, tasavvuf ve tarikatlar bu toprağın belki bin yıllık ve hatta mistik hayat bağlamında daha da eskiye götürülebilecek bir gerçeğidir. Mine Durmuş, tarikatların kurumsallaştığı ve faaliyetlerinin daha düzenli, organize ve kontrol edilebilir hale getirildiği bir döneme ışık tutuyor bu çalışmasında.

II. Abdülhamid devrinde tarikatlara yönelik işlerin ve işleyişin nasıl cereyan ettiğini birincil kaynaklar ve Osmanlı arşiv vesikalarından yararlanmak suretiyle, bilinmeyen pek çok hususu gündeme getiriyor. Bu kitabı okuyunca tarikat ve tasavvuf olgusunun tarihsel derinlikten bağımsız ele alınamayacağını görmüş olacaksınız. 1925 yılında yasaklanmasından altmış sene önce girişilen bu düzenlemenin özellikle II. Abdülhamid dönemindeki işleyişi tarikatların Osmanlı’daki faaliyetlerinin derli toplu bir bilançosunu sunmakta.

ÖN SÖZ 

Bu çalışma XIX. yüzyılda kurulan Meclis-i Meşâyıh’ın kurumsal yapısını, faaliyetlerini ve devletin tarikatlara yaklaşımını incelemeyi amaçlamıştır. Osmanlı Devleti’nin geçirmiş olduğu merkezileşme ve modernleşme süreci devletin bütün unsurlarında hissedilir şekilde kendini göstermiştir. Dolayısıyla devlete siyasî, sosyal, kültürel ve askerî anlamda etkileri olan tarikatlar da bu süreçten etkilenmiştir. Tarikatların denetim ve kontrolünün sağlanması için kurulan Meclis-i Meşâyıh, bu merkezileşme sürecinin tarikatlar noktasında en son ayağını oluşturmaktadır. Kurulan bu meclis ile tarikatların ve tekkelerin yönetimi tek elde toplanarak denetim sürecinin etkinleştirilmesi öngörülmüştür.

Bu çalışma gerek Şeyhülislamlık Arşivi’ndeki meclis defterlerinin, gerekse Cumhurbaşkanlığı Arşivi’ndeki arşiv vesikalarının tetkik edilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Çalışmanın ilk hali 2016 yılında yüksek lisans tezi olarak sunulmuştur. Aradan geçen uzun zaman göz önünde bulundurularak konuyla ilgili arşiv vesikaları yeniden gözden geçirilmiş ve yeni arşiv belgeleri çalışmaya ilave edilmiştir. Konuya dahil edilmemiş ve geçen zaman zarfında oluşan araştırmalarla literatür zenginleştirilmiş, tespit edilen eksiklikler ve hatalar düzeltilmiştir.

Ayrıca çalışmanın en önemli materyallerini teşkil eden Meclis-i Meşayıh Defterleri (çalışmada ismi ve numaraları verilen defterler) tarafımızca özetlenmiş, tasnif edilmiş ve çalışmada kullanılmıştır. Meclis-i Meşayıh Defterlerinin transkripsiyonu ve özetlenmesi kapsamında hayata geçirilen proje, bu çalışmadan daha sonra başlamıştır. Çalışmamız giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde genel bir yaklaşımla Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyıla kadar olan dönemde tarikat ve tekkelere bakışı ve uyguladığı siyaset ele alınmıştır. Birinci bölümde Meclis-i Meşâyıh öncesi XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin tarikat ve tekkeleri denetleme sürecinde ne gibi düzenlemeler yapıldığı, Meclis-i Meşâyıh’ın kuruluşu ve nizamnâmesi ele alınmış ve sonrasında yapılan birtakım düzenlemelerden bahsedilmiştir. İkinci bölüm Meclis-i Meşâyıh’ın idari yapısı ile ilgilidir.

Bu bölümde Meclis-i Meşâyıh azaları, bunların hangi tarikat şeyhlerinden seçildiği ve bu tarikatların meclis azalığındaki etkileri ele alınmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise II. Abdülhamid dönemi genel tarikat siyaseti ele alındıktan sonra Meclis-i Meşâyıh’ın faaliyetleri detaylı bir şekilde incelenmiştir. Meclis-i Meşâyıh’ın tarikat ve tekkelerle ilgili alınan kararlarda nerede durduğu, padişahın meclisin aldığı kararlara nasıl baktığı, meclisin aldığı kararların ne kadarının uygulamaya geçirildiği gibi birtakım sorulara cevap aranmıştır.

Bu çalışmanın ortaya çıkmasında pek çok kişinin katkısı var. Lisans dönemimden itibaren ilmi anlamda bana yol gösteren kıymetli ve muhterem hocam Prof. Dr. Ali Akyıldız’a, çalışmanın her aşaması ile titizlikle ilgilenen saygıdeğer hocam Prof. Dr. Yüksel Çelik’e, araştırma süresince yapıcı tenkit ve yönlendirmeleri ile bu çalışmanın ortaya çıkmasında büyük katkısı olan kıymetli hocam Dr. Muharrem Varol’a, çalışmayı titizlikle okuyarak birtakım eksikleri görmemi sağlayan değerli hocam Prof. Dr. Davut Hut’a, yıllardır dostluğunu benden esirgemeyen, her daim yanımda olan dostum, arkadaşım, meslektaşım Nurdan Gür’e, Meclis-i Meşâyıh defterlerine ulaşmamda ve Meşihat Arşivi’ndeki çalışmalarımda bana yardımcı olan o dönem Şer’iyye Sicilleri Arşivi Müdürü olan Ayhan Işık’a, ayrıca Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Meşihat Arşivi ve İslam Araştırmaları Merkezi değerli çalışanlarına bana bu çalışmayı yazmamda sunmuş oldukları imkân ve yardımlar için teşekkür ederim. Son olarak çalışmamın her aşamasında yanımda olan, her daim beni teşvik ve takdir eden değerli aileme sonsuz teşekkürler ediyorum.

Mine Durmuş
Bahçelievler 2024

KISALTMALAR

g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen makale
a.g.t. : Adı geçen tez
a.g.s. : Adı geçen salname
a.mlf.: Aynı müellif
bkz. : Bakınız
hd.: Hükümdarlık dönemi
BOA. : Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri
TDVİA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
İA. : İslam Ansiklopedisi
MM, TZD. : Meclis-i Meşâyıh Tekke ve Zaviye Defterleri
MM, VMD. : Meclis-i Meşâyıh Vakfiye ve Müzekkire
Defterleri
MM, KHD. : Meclis-i Meşâyıh Karar Hulasa Defterleri
MŞH, EO. : Meşihat Evrak Odası
s. : Sayfa
çev. : Çeviren
yay. : Yayınlayan
haz.: Hazırlayan
nr. : Numara
ed. : Editör

GİRİŞ

Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren tarikatlara ve tekke şeyhlerine büyük ehemmiyet vermiş, bunların dinî, siyasî ve sosyal nüfûzundan faydalanmıştır. Derviş ve sûfîlerin Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecindeki rolleri ve müspet tesirlerine karşılık devlet, tarikatlara ve tekkelere her anlamda müsamaha göstermiş, onları himaye etmiş ve desteklemiştir. Türkler’in İslamla tanışmaları Orta Asya’da İslamiyet’i tebliğ eden derviş ve sûfîler vasıtasıyla olmuştur.1 Dolayısıyla devletin sûfî çevrelere yaklaşımı müspet bir doğrultuda ilerleme göstermiştir. İslam dünyasında ortaya çıkan tasavvufî akımların hızla yayılarak tüm İslam coğrafyasına nüfûz etmesinin ardından XII. ve XIII. yüzyıllarda birçok tekke inşa edilmiştir. Bu dönemde güçlü ve merkeziyetçi bir siyasî yapının bulunmayışı ve bu sebeple bir takım sosyal sorunların ortaya çıkışı toplumda ve yönetici sınıfta tasavvufa olan ihtiyacın artmasına sebep olmuştur. Sûfî cereyanların yayılması, tekkeler ve tarikatların devlet tarafından resmen tanınmasını ve devlet ileri gelenlerinin bu cereyanlardan etkilenmesini sağladığı gibi yönetici sınıfın bireysel anlamda bu çevrelere yakınlık göstermesi şeyhlerin ve tarikatların nüfûzlarını artırmalarına sebep olmuştur.2 Toplum nazarında ideal insan tipinin numunesi olduğu düşünülen sûfîler, genel olarak İslam dünyasında siyasal otorite ile toplum arasında aracı konumda olmuştur.

Özellikle XI. yüzyılda, tarikatların hızla yayıldığı dönemde siyasî iktidar, toplumla olan ilişkilerinde sûfî çevrelerin düşüncelerini dikkate almıştır. Böylelikle sûfî çevrelerle siyasî iktidar arasındaki yakınlaşma hızla ilerlemiştir. Yakınlaşmanın bazen sûfî çevrelerin bazen de siyasal otoritenin isteğiyle olduğu belirtilmektedir.

Bu yakınlaşma ya otoritenin tarikata intisap etmesi ya da sûfî çevrelere duyulan saygıdan dolayı onlara devlet tarafından birtakım imtiyazlar verilerek ödüllendirilmeleri şeklinde olmuştur. Ancak bunlardan daha da önemlisi sultan, vezir ve diğer yüksek bürokratlar sûfîlerle toplumda itibar görme, nüfûzlarını artırma ve otoritelerini meşrûlaştırma adına yakınlık kurmuştur. İktidarın bir tek şeyhe değil de birden fazla şeyhe itibar etmesini de bu bağlamda ele almak gerekir zira yalnızca inanç doğrultusunda tasavvufa meyleden bir sultan, vezir veya yüksek bürokratın tek bir tarikata intisap etmekle yetinebileceği belirtilmektedir.

Sûfî çevrelerin iktidar çevreleriyle yakınlık kurması da yönetici sınıfın amaçlarıyla benzerlik gösterir. Gerek Osmanlı öncesi İslam Türk tarihinde gerekse Osmanlı Devleti’nde hükümdarlar, bulunduğu yerin en muteber sûfîlerinin dua ve nasihatlarını almak isteyerek onları tekkelerinde ziyaret etmişlerdir.3 Bir Şark siyaseti olarak manevi kişilerin ve kurumların devletin çıkarları ve otoritenin meşruiyeti doğrultusunda desteklerini sağlama siyaseti kendinden önceki İslam devletlerinden miras kalan bir anlayış olarak Osmanlı Devleti’nde de devam ettirilmiştir.

Ancak her zaman siyasi otorite ile sûfîler arasındaki ilişkiler müspet çizgide ilerlememiş, bu çevreler bazen aktif bazen pasif olarak devlet otoritesine karşı çıkmışlardır.Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecine, Anadolu’da bulunan uç beyliklerinden ve Türk-İslam devletlerinden gelen farklı sınıflardan ve mesleklerden kişilerin katkısı olmuştur. Bu sınıflar içerisinde farklı tarikatlara mensup şeyh ve dervişler de yer almıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda etkili olan ve Aşıkpaşazâde tarafından dört sınıfa ayrılan unsurlardan Abdalân-ı Rûm olarak isimlendirilen dervişler, Osmanlı padişahları ile tüm savaşlara katılmışlardır.6 Bazı kaynaklarda Horasan Erenleri olarak geçen “abdal“ ve “baba“ lakabıyla da anılan bu zümreler, kuruluş sürecinin dinî ve ictimâî manada önemli aktörleri olmuşlardır.

Bu unsurlar teşkilatlı bir şekilde savaşmak dışında dinî nüfûzlarını kullanarak kitleleri harekete geçirmişler, bulundukları bölgelerde toplumsal kaynaşmayı sağlayarak sosyal ve siyasî istikrara katkıda bulunmuşlar ve yeniliklere zemin hazırlamışlardır. Fetih sürecini doğrudan etkileyen bu unsurlar Rûmeli’nin İslamlaşmasında da büyük roller üstlenmişlerdir.8 Bu derviş şeyhlerin ilk kuşağın Şeyh Edebâli gibi Baba İlyas çevresinde yani Vefâî9 tarikatına intisap edenler, ikinci kuşağını ise Geyikli Baba10 ve Abdal Musa’ya intisap eden Kalender-meşreb sûfîler oluşturmaktaydı.

Bu dervişlerle Osmanlı Devleti’ni birbirine yaklaştıran sebeplerin ilki, Anadolu’da bulunan bu dervişlerin Bursa’nın fethiyle (1326) birlikte daha batıya akın ederek bu bölgelere yerleşmeleri, ikinci olarak da Osmanlı yöneticilerinin de bu dervişler gibi Türkmen göçerleri olmalarıdır.11 Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önce askeri istilalarla birlikte birçok aşiret, köylü ve asker halk, Anadolu’da bulunan boş arazilere ya kendiliğinden ya da iskân ve sürgün ile gelerek buralara yerleşmek zorunda kalmışlar, dervişler ise bu bölgelere akınlar düzenleyerek yerleşmişlerdir. Yerleştikleri bölgeleri zamanla şenlendiren dervişler, kurdukları zaviyelerle buraları tarikat merkezi haline getirmişlerdir.

Bu dervişlerin köylerde tesis etmiş oldukları zaviyeler fetihlerle birlikte Anadolu’nun tamamına yayılmaya başlamış, batıya doğru yapılan fetihler ile zaviyelerin sayısı hızla artmıştır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında Anadolu’ya yapılan bu akınlar karşısında beyler, dervişlere bir takım hak ve salâhiyetler vermiş, bahşettikleri topraklar sayesinde onların buralara yerleşmelerini sağlamışlardır. İlk dönem Osmanlı padişahları da bu zaviyeleri ve şeyhlerini korumuş ve fethedilen topraklarda yenilerinin açılmasını teşvik etmişlerdir.

Rumeli fetihleriyle birlikte dervişler bu bölgeleri de Türkleştirmeğe, İslamlaştırmaya ve imar etmeye başlamışlar,özellikle derbendlerin bulunduğu bölgelerde köyler ve zaviyeler kurarak bölgenin emniyetini sağlamaya çalışmışlardır.13 Üstlendikleri rol ve ifa ettikleri hizmetler karşılığında tekke ve zaviyelerin oluşturulması için dervişlere devlet tarafından vakıflar tahsis edilmiştir. Böylelikle Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren tarikatlar, devletin ekonomik desteğini de alarak hareket ve tesir alanlarını genişletmiş, toplumdaki bütün yapılara nüfûz ederek mistik bir yaşam merkezi olmanın ötesinde sosyal hayatın önemli unsurlarından biri haline gelmişlerdir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde Beylik toprakları içerisinde sûfî çevrelerden yalnızca Ahi’ler ve Rum Abdalları olarak bilinen Kalenderî, Yesevî, Haydarî ve Vefâîtarikatına mensup Babaî Hareketi dervişleri yer almıştır. Bu dervişlerin Bektaşîlik’in teşekkülünde de etkili oldukları bilinmektedir. Orta Asya kökenli bir tarikat olan Vefâî’liğin Anadolu’daki temsilcisi Baba İlyas Horasanî tarafından XIII. yüzyılda Anadolu’da patlak veren Babaî İsyanı’nın gayrisünnî (heteredoks)bir tarikatın oluşmasındaki en önemli etkenlerden biri olduğu öne sürülmektedir.

Babaîlik adı verilen bu hareketVefâî tarikatı mensupları dışında Kalenderî, Haydarî ve Yesevîyye zümreleri tarafından da benimsenmiş ve XIV. yüzyılda Rum Abdalları tarafından da sürdürülmüştür. Abdal Kumral, Abdal Mehmed ve Abdal Musa gibi bazılarının adlarını bildiğimiz Rum Abdalları’nın bir anlamda Bektaşîliğin çekirdeğini oluşturdukları ifade edilmektedir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecine katkı sağlayan bu dini zümreler, Baba İlyas’ın müridlerinden ve yahut Vefâî tarikatından olduklarını ifade etmişlerdir. Bektaşîlik kültünün bu tarikat mensupları arasında gelişme sebebi olarak Sulucakarahöyük’te Hacı Bektaş Zaviyesi’nin kurulması gösterilmektedir.Ne var ki Babaî İsyanı’na katılan bu zümrelerin aksine Yesevî çizgisinde Haydarî dervişi olan Hacı Bektaş-ı Velî’nin bu isyana katılmadığı bilinmektedir.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Halifenin Rüyaları ~ Annemarie SchimmelHalifenin Rüyaları

    Halifenin Rüyaları

    Annemarie Schimmel

    Pek çok insan ömrünün üçte birini uykuda geçirir ve uyurken de çoğu kere rüya görürler. Rüyaların gerçekliğinden şüphe etmek, İslam dünyası için mümkün değildir. Çünkü Müslümanlar, gözümüzün gördüğü dünya ile...

  2. HALLAC ~ Annemarie SchimmelHALLAC

    HALLAC

    Annemarie Schimmel

    Her Şeyde Tanrı’yı Görmek! Rahmetli Prof. Annemarie Schimmel ile takriben yirmi sene önce bir arkadaşım vasıtasıyla tanışmıştım. Bir akşam ona misafir olduk; bu ağırlıklı...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur