Maya, olağanüstü güçler taşıdığının farkında değildir. Pek çoğumuz gibi… Her şey, Maya’nın Sonsuzluk Şehrinden gelen ve sıra dışı bir adam olan Noah ile tanışmasıyla başlar.
Zamansız bir yerdir Sonsuzluk Şehri… Gizli bir kum saatinin içinde Zaman Kumları akmaktadır… Kumların tükenişi insanlığın sonunu mu getirecek? Büyük kehanet nedir? Gölge Savaşçıları kimlerdir? Bütün bu soruların cevapları Maya’nın hayatını nasıl değiştirecek?
Çocukluktan genç kızlığa geçtiği bir dönemde Maya ve arkadaşlarının yaşadığı olağanüstü bir serüven ve gerçek arkadaşlığın anlamını işleyen masalsı bir roman…
ÖNCE…
Üst üste iki ders Hintçe yeterince kötü değilmiş gibi, Maya Subramaniam bir de ödevini evde unutmuştu. Buda ders süresince koridorda ayakta dikilmek (bu o kadar da kötü bir şey sayılmazdı), ailesine imzalatması gereken bir not (bu kesinlikle iyi bir şey değildi) ve ek ödev demekti (işte bu hepsinden beterdi). Okul müdürü günlük turunu atarken, Maya’yı koridor duvarına yaslanmış ve göreviymişçesine duvardaki sıvayı tırnaklarıyla kazırken buldu. Okul müdürünü görmek tabi ki Maya’yı neşelendirmemişti ve sonra da Rahul denen o çocuk, beslenme çantasını bahçedeki muslukların yanındaki çamur birikintisine atmıştı. Maya’nın on beş yaşında Manan isminde bir erkek kardeşi vardı. Maya’nın gözünde o, ergenlikle yaptığı savaşı kaybetmeye mahkûmdu. Aslında birkaç yıl öncesine kadar gayet iyi bir çocuktu Manan. Maya o zamanlar onunla birlikte vakit geçirmekten keyif alıyordu. Oysa şimdin! Manan ona komik karikatürler çizmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki… Hele bugünlerde onun kendisini fark etmesi bile mucize sayılırdı.Kendisiyle birlikte duraktan eve kadar yürümesi için, Manan’ın arkadaşı Sandhya ile vedalaşmasını kaldırımda sabırsızlıkla bekledi Maya. Okulun önündeki tek yönlü yolda, yoğun trafikte arabaları izleyerek vakit geçirmeye çalışıyordu. Sonunda kırmızı ışık yandı ve trafik durdu.
“Hadi Manan, yürüsene!”
Eve yalnız başına yürümesine izin yoktu. Üff, amma da sıkıcı bir kuraldı bu.
…
Yürüdükleri karanlık ve dolambaçlı yolların nerelere uzandığını söylemek imkânsızdı. Kenarlarında taştan yapılmış oturma sıralarının dizili olduğu, bir ucunda yüksek bir platform bulunan karanlık alana kadar süren yürüyüşleri sanki bir lâbirentin içinden geçmişti. Bir sağa bir sola dönerek, bazen yokuş yukarı tırmanarak, bazen de yokuş aşağı inerek yürüdüler. Gölge Savaşçılarının mağarası Sai’adyin… Dünyada bu esrarengiz yeri bilen sadece otuz üç kişi vardı. Burada yapılan toplantılara yalnızca ayrıcalıklı üyeler katılabilirdi. Cüppeli ve kukuletalı adamlar, birerli ikişerli gruplar halinde arkadaşlarına katılmak üzere gizli bir geçitten süzülerek içeri giriyorlardı.Tüm üyelerin toplanması biraz vakit aldı. Sai’adyinlerden çok azı birbirini tanırdı. Hatta üç büyük liderin bile, birbirlerinin gerçek adlarını bilmediklerine dair bir söylenti vardı. Liderler kendi aralarında görüşürlerken, otuz Sai’adyin sessizlik içerisinde oturuyorlardı. Kadın mı erkek mi olduğu anlaşılmayan, uzun boyundan başka hiçbir özelliği dışarıdan fark edilemeyen liderlerden biri oturduğu yerden kalkarak kendisini sessizce seyreden kalabalığa doğru seslendi:
“Sai’adyin üyeleri! Bugün kalplerimizde büyük bir mutlulukla toplandık.” Bir süre durakladıktan sonra devam etti:
“Gölge üzerimizdedir!”
Etrafı hissedilir bir heyecan ve uğultulu bir ses dalgası sardı. İkinci lider sağ elini yukarı doğru kaldırınca ortalığı sessizlik kapladı:
“Bildiğiniz gibi Ai’diyar Kehanetinin açıklaması son derece karmaşıktır. Ancak Kehanetin bazı önemli kısımları üzerinde aramızda fikir birliğine vardık.” Bütün gözlerin kendisini takip ettiğinden emin bir şekilde son sözünü söyledi:
“Ve hiç şüphe yok ki bugün Gölge aramıza katılabilir.”
…
Noah Jarryd, Bangalore’un mükemmel bir iklime sahip olduğu yönündeki şöhretinin abartılı olduğunu düşünüyordu. Güneş yanığı için mutlaka bir krem alması gerektiğini aklına not etti. Gömleğinin kollarını da artık yukarı doğru sıvamamaya karar verdi. Odadaki sıcak havayı ne kadar dağıtabileceğinden şüphe ederek, “Vantilatörü daha hızlı çalıştırmanın bir yolu var mıdır?” diye düşündü. Dizüstü bilgisayarını kapatıp balkonunun açık kapısına yaslandı. Üst kat komşusuyla bir domates satıcısının eğlenceli konuşmalarını dinlemeye başladı:
“On iki rupi bayan. Bunlar en iyi kalite.” dedi satıcı el arabasına yaslanarak.
“Saçma!” dedi birinci kattaki kadın; ” dokuz rupiden bir kuruş fazla vermem.”
“Ne diyorsunuz bayan? Fakir bir adamım ben, acıyın bana. Bari on bir rupi olsun.”
“Hayır, ancak dokuz rupi verebilirim.”
“On buçuk. Bu son fiyat!”
“İstemiyorum o zaman.”
“İyi peki, on olsun bayan.”
“Tamam, dokuz buçuk rupi olsun.”
Satıcı pek de memnun olmayarak domatesleri dokuz buçuk rupiye sattı. Yeşil bir sepet, iple aşağı doğru sarkıtıldı. Domatesler içine konunca tekrar yukarı çekildi. Sonra da içinde parayla sepet tekrar aşağı sarkıtıldı. “Büyüleyici!” diye düşündü Noah. Bangalore ile ilgili birçok şey ona büyüleyici geliyordu. Şu ana kadar; evinin önündeki yolda iki küçük motosiklet ve bir motorlu çekçek tarafından neredeyse eziliyordu, üç köpek çamur içinde onu eve kadar takip etmişti, biraz önce domates alan birinci kattaki komşusu tarafından gayet detaylı ve pek de kibar sayılamayacak şekilde sorguya çekilmişti Saatine baktı. Dokuz saatten fazla bir zamanı vardı. Bir an İçin gözlerini kapattı, kendini son derece gelişmiş hislerinin yönetimine bıraktı. Bu, bir süre sonra yerine getirmesi gereken zorlu görevinin yarattığı saçma huzursuzluktan kurtulmak İçin iyi bir yoldu.
“Off, Tanrı aşkına!” dedi kendi kendine.
Gözlerini açtığında, okul forması giymiş iki çocuğun bahçe kapısından içeri girdiğini gördü. Onları başıyla selamladı. Onlar da, yüzlerini buruşturarak kendisine doğru baktılar.Çocukların tavrını kabalık olarak yorumladı Noah. Ama yine de onları suçlayamazdı. Çünkü hoş bir görünümü olmadığını biliyordu. Sadece beyaz teni ve sarı-beyaz saçlarıyla değil, iki metrelik boyuyla da dünyanın her yerinde, bütün dünyalılar için dikkat çekici farklılıkta bir görünüme sahipti. İki çocuktan kız olanı on iki, oğlan ise on beş yaşlarındaydı. İlgisini çeken, kız olmuştu. Kendisini kötü hissettiği her halinden belli oluyordu. Kız koyu renkli gözleriyle onu dikkatlice süzdükten sonra bakışlarını çevirdi. Kısacık kesilmiş saçları rüzgârda kıvrılarak boynuna doğru iniyor ve gömleğinin yakasına değiyordu. Elleriyle gözlerine giren saçlarını geriye doğru itti. Yaşına göre daha küçük gösteriyordu. Bir eliyle sırt çantasını taşırken, diğer eliyle de bir su şişesini yerde sürüklüyordu. Eteğinin bir ucu diğerine göre biraz daha aşağı sarkıyordu. Dizlerinden birinin üzerinde kocaman bir çürük vardı. Çorapları aşağı kaymış ve ayakkabıları aşınmıştı. Pek de güzel göründüğü söylenemezdi.Noah’nın yüzünde ender gülümseyişlerinden biri belirdi.
GEÇİŞ YOLU
Maya kendini, bomboş bir yol üzerinde dururken buldu. Garip olan, oraya nasıl geldiğini hatırlamamasıydı.Yol, okuldaki oyun alanından biraz daha büyükçe ve mükemmel bir daire biçimindeydi. Sıradan yolların çoğu gibi bu yol da şoseydi.Yolun dış kısmı, Maya’nın göğüs hizasına gelen demir parmaklıklarla çevriliydi. Yolun iç kısmında ise, üzeri yabanî çimen ve çiçeklerle kaplı bir düzlüğe doğru hafif eğimle inen, yeşil bir patika yer alıyordu. Burası dev yeşil bir kâseye benziyordu. Havada uçan dev, yeşil bir kâse… Ötesinde ise hiçbir şey yoktu…
“Belki,” diye düşündü Maya, “geride kalan her şey şu sisin altındadır.”
Ama bu bir sis olamazdı, değil mi? Sisler böyle birdenbire sona ermezlerdi ki…
“Off! Lütfen bu bir rüya olsun!” diye inledi kendi kendine. Niçin, kendini çıplak ayakla okulda bulduğu veya hangi sınava girmesi gerektiğini unuttuğu sıradan rüyalardan birini görmüyordu?
Gözlerini kapattı, uyanmak için kendini zorladı…
“Bu bir rüya değil.” dedi kısık bir ses.
Maya bir çığlık atarak gözlerini açtı. O garip adam, bütün heybetiyle önünde duruyordu. Maya şimdiye dek bu kadar uzun boylu bir adam görmemişti. Kendisi, adamın ancak göğüs hizasına geliyordu. Başını kaldırarak onun yüzüne doğru baktı. Son derece açık bir teni, sivri bir çenesi, geniş bir alnı ve uzun bir yüzü vardı. Tıraş olmuştu. Kısa saçları özenle kesilmişti. Adam son derece dikkatli bir şekilde koyu mavi gözleriyle onu süzüyordu. Maya yutkunarak bir adım geri çekildi. Ama adam ona doğru ilerledi. Üç siyah düğmesi olan uzun gri gömleği, siyah pantolonu, siyah ayakkabıları, rüzgârda uçuşan önü açık siyah paltosu ürkütücü görünümüne katkıda bulunuyordu. Paltosunun göğüs kısmına gümüş bir kum saati işlenmişti. Bunun üzerine de, göz şeklinde bir rozet iğnelenmişti.
“Ne istiyorsun? Uzak dur benden!” dedi Maya.
Yabancı yerler ve adamlar pek de iyi bir işaret sayılmazdı. Ancak o, bunlarla nasıl başa çıkabileceğini de biliyordu. Manan bunu, uzun zaman önce koruyucu ağabeylik duygularıyla, ona öğretmişti.Sert bir şekilde dizlerini yukarı doğru kaldırmaya çalıştı ama beceremedi. Adamın koca botları ayaklarının üzerinde duruyordu. Bu durum kıpırdamasını engellese de canını acıtmıyordu. Kız, adamın ne zaman hareket ettiğini hatırlayamadı. Adamın bu durumdan keyif alır bir hali vardı. Maya hem şaşırdı, hem de sıkıldı.
Garip bir aksanla konuşmaya başladı adam. Ancak Maya onu anlamakta güçlük çekmiyordu:
“Benim adım Noah Jarryd. İlk karşılaşmamızın böyle olacağını hiç düşünmemiştim Maya. Seni korkuttuğum için özür dilerim.”
“Hiç de korkmadım.” dedi Maya, cesur bir tavır takınarak. “Hem sen benim adımı nerden biliyorsun?”
“Benimle gelmen gerekiyor.” dedi Noah, “Tüm sorularına cevap bulacaksın.”
“Seninle hiçbir yere gelmiyorum.” dedi Maya ürkerek. “Ben aptal falan değilim. Buradan bir yere kıpırdamayacağım. Sen git!”
“Peki, buradan nasıl gidebileceğini düşünüyorsun?” diye sordu Noah. “Bak bakalım etrafına, bir çıkış yolu görebiliyor musun?”
“Buraya nasıl geldimse öyle giderim.”dedi Maya, gayet kararlıymış gibi görünmeye çalışarak. “Neyse, zaten bu bir rüya , birazdan uyanırım.”
Neredeydi bu çıkış yolu? Buralarda bir yerlerde bir yol olmalıydı.
“Lütfen Maya! İnan bana. Benim ulaşabileceğimden başka, bir çıkış yolu yok burada.”
Yüzü ifadesiz, ama sesi yumuşaktı. “Sana bunu yaşattığım için, inan çok üzgünüm.”
“Ben, seninle hiçbir yere gelmiyorum.” diye tekrarladı
Noah içini çekerek arkasındaki parmaklığa yaslandı. “Buraya Geçiş Yolu denir. Nereye istersen seni oraya götürür. Ama nereye gitmek istediğini bilmen gerekiyor. Herkes buraya ulaşamaz. Sadece bazıları bunu başarabilir.”
“Peki, ben nasıl geldim buraya?”
“Seni ben getirdim.” dedi Noah. Maya daha da huzursuz oldu.
Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Ama Maya daha fazla soru sormaya fırsat bulamadan Noah devam etti:
“Geçiş Yolu, bizim Gerçek Dünya olarak tanımladığımız senin dünyanın ötesinde yer alır. Tabi, bu onun gerçek olmadığı anlamına gelmez. Herkes buranın varlığını bilmez. Pek azı buraya nasıl ulaşabileceğini bilir.Burası sadece bir geçiş. Burada uzun süre kalamazsın.”
Sonra duraksayarak, Maya’nın cesaretini kıracak şekilde baktı.
“Bana güvenmeni nasıl sağlayacağım bilmiyorum. Ama şunu kesinlikle bil, yardımım olmadan buradan çıkabilmene imkân yok. Kendi başına gitmeye kalkarsan, emin ol, burada sürekli bir daire çizip duracaksın.”
Maya heyecanla dinliyordu. “Ama… ama… nasıl… hiçbir şey hatrılamıyorum. Bütün bunlar gerçek olamaz. Olabilir mi? Ben, çok fazla fantastik roman okumuş olmalıyım.”
“Senin dünyanda, yani Gerçek Dünyada, açıklanmamış çok fazla şey var.”
Maya inanmazlık içerisinde başını sallayarak, “Ama bütün bunlar çok anlamsız.” Dedi.
“Burada sana daha fazlasını açıklayamam. Benimle gelmelisin.”
“Gelmek istemiyorum.” dedi Maya, giderek kendisini daha çaresiz hissederek. “Seni tanımıyorum ve beni nereye götürmek istediğini bilmiyorum.”
“Buraya tesadüfen gelmedin.” diye cevap verdi Noah. “Şimdi dünyana geri dön. Buraya yarın veya bir sonraki gün geri geleceksin. Seçilmişler buradan uzak kalamazlar. Hiç değilse bir kere gelmek zorundalar.”
“Ne için seçildim? Ne demeye çalışıyorsun? Eğer seninle gelmemi istiyorsan, bütün bunları bana açıklamak zorundasın.”
“Seni, sorularına cevap bulacağın yere götüreceğim.”
Durum giderek daha garip bir hal alıyordu. Noah sessizce onu seyretti. Sonra elindekileri ona doğru uzattı. “Giy bunları.” dedi.
Maya şaşkınlık içinde kendine uzatılan bir çift ayakkabıya baktı. O âna kadar ayaklarının çıplak olduğunu fark etmemişti. Birden, orada üzerinde geceliğiyle durduğunu fark etti. Etraf ne kadar da serindi. Adam neresi demişti burası için, geçit miydi neydi? Soğuktan titriyordu.
“Hadi. giy şunları ve benimle gel.” dedi Noah.
Maya ayakkabılara doğru uzanırken, Noah’nın eli hafifçe omzuna dokundu. Maya geriye doğru sendeledi, Noah omzunu daha sıkı kavradı.Aniden parlak bir ışık belirdi. Her şey birden bulanık hale geldi, sonra etraf kararıp buz kesildi. Maya güçlükle nefes alıyordu. Havada keskin bir soğuk ve Maya’nın sonradan, çam olduğunu düşündüğü bir koku…
“Maya / Sonsuzlukta Bir Gölge” için 7 yanıt
Bir yanıt yazın
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bilimkurgu-Fantazya Edebiyat
- Kitap AdıMaya / Sonsuzlukta Bir Gölge
- Sayfa Sayısı340
- YazarPayal Dhar
- ÇevirmenA. Nalan Tarıoğlu
- ISBN9756107195
- Boyutlar, Kapak11,5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviCarpe Diem Kitap / 2011
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ölümün Sonu ~ Cixin Liu
Ölümün Sonu
Cixin Liu
On yılların en önemli bilimkurgu serilerinden Üç Cisim Problemi, Ölümün Sonu ile sona eriyor. Kıyamet Savaşı’ndan yarım asır sonra, Karanlık Orman Caydırması’nın sağladığı gergin...
- Saplantı ~ Jennifer L. Armentrout
Saplantı
Jennifer L. Armentrout
Luxenler ve Arumlar, Lux serisinden bağımsız da okunabilecek Saplantı’da çok daha baştan çıkarıcılar. Ukala, zorba ve tapılası bir adam. Korunmaya muhtaç, küfürbaz ve ateşli...
- Zanzibar İstifi ~ John Brunner
Zanzibar İstifi
John Brunner
Çevrilmesi en zor bilimkurgu romanlarından biri kabul edilen Zanzibar İstifi ilk kez Türkçede. Hugo En İyi Roman Ödülü “Zanzibar İstifi, çığır açıcı bir bilimkurgu...
gerçekten sürükleyici bir romana benziyor…bi fikir sahibi olmamda yardımcı oldunuz içn teşkkürler…
kesin almalıyım….
bende var serisi şuan 2. kitabındayım
müthiş bir kitap herkese tavsiye ederim kaosun anahtarı ve kehanetin sonu kitaplarıda harika
harika bir kita ayrıca böyle sitelerde çok iyi kitabın nasıl olduğunu bilmiyosun ama özetini okuyunca o kitabın nasıl bir kitap olduğunu anlıyosun ve daha kolay karar verebiliyorsun. çok güzel bir isim biraz oku sonra al siteye bayıldım.
Valla bu serinin hayranıyım ama kehanetin sonunu daha okumadım inşallah okuyacağım ama abi PAYAL DHAR’IN hayranıyım
kesinlikle müthiş birşey 2.sini alıcam harika bu kitap kadar müthiş birşey yok çok sürükleyici bitti diye ağlamıştımmmm
harika kitaplar aşırı heyecanlı