Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Mavi Çocuk
Mavi Çocuk

Mavi Çocuk

Henry Bauchau

Mavi Çocuk, ruhu ağır yaralı ergenlik çağında bir çocuk ile tedavisini üstlenen bir psikanalistin, psikozun labirentlerinden sanat yoluyla bir çıkış aramalarının uzun ve sancılı…

Mavi Çocuk, ruhu ağır yaralı ergenlik çağında bir çocuk ile tedavisini üstlenen bir psikanalistin, psikozun labirentlerinden sanat yoluyla bir çıkış aramalarının uzun ve sancılı sürecini anlatıyor: Ruhunu kaygı ve korku ele geçirmişken, hezeyanın fırtınaları zihnini oradan oraya savururken huzur bulmak için sığınılacak bir “Cennet Adası” yaratmanın.. Kafanın içindeki şeytanları ve canavarları resim ve heykel yoluyla dışarı çıkarmanın.. “Normaller”in dünyasında bir “engelli” olarak kendini var etmenin.. Nihayet, sanatın ve hayatın engellerle dolu yollarında “ben” olarak yürümeyi göze alabilmenin hikayesini..

Henry Bauchau’nun üç kitabını yayımlamıştık Metis Edebiyat’ta: Oidipus Yollarda, Antigone ve Diotime ve Aslanlar. Yazar bu son romanının konusunu mitolojiden değil şimdiki zamandan alıyor ancak temalarının temel vurgusu değişmiyor: Hayatın acıları ve şifa bulma…

**

s. 24-27.

(…)

Ertesi gün Orion’la çalışmam başlıyor. Benimle tek başına, küçücük çalışma odamda güvende olmaktan memnun. Yavaş yavaş birbirimize alışıyoruz. Kolay olmayacağını hemen fark ediyorum. Dikkatli ve iyi niyetli ama kesintisiz bir çeyrek saatten fazla bir noktaya yoğunlaşamıyor. Daha sonra konu veya faaliyet değiştirmek gerekiyor.

Yorgun olduğunu görüp ona resim çizmeyi önerdiğim ilk seferinde, “Artık resim dersinde,” diyor.

Her zaman olduğu gibi kurala uygun davranmamaktan korkuyor. Hem derste, hem benimleyken çizebileceğini hatırlatıyorum. “Toplantıda duymadın mı?”

“Hayır, duyulmadı, korkuldu.”

“Korktuğun neydi?”

“Paris şeytanının ışınlarından korkuldu, onların etrafta kıvılkıvıllaştığı hissedildi, ama doktorlar ve sen orada olduğundan başarılı olamadılar.”

Orion’un kelime dağarcığına ve kendisinden inatla zamir kullanmadan, edilgen çatıda bahsetmesine alışmam lazım. Soru sormamaya alışmam lazım. Ona büyük boy bir kâğıt ve boya kalemleri veriyorum. Kalemlerden bazılarını eline alıyor, bakıyor, kâğıda bakıyor. O da benim gibi mi acaba, çizgisini bulana kadar beklemesi, acele etmemesi mi gerekiyor? Bir kalem seçti, onun ne yaptığına, bir şey yapmayışına bakıyorum ve bir şeylerin yavaş yavaş ortaya çıktığını görüyorum.

“Bir ada sanki…”

Karşılık vermiyor, gülümsüyor, işine dalıyor, gömülüyor. Ada bir önceki kadar, masmavi ve sapsarı olan kadar güzel olmayacak, zira çok farklı renkler kullanıyor. Ne gam, mademki kendini ifade ediyor ve mutlu besbelli. Uzun süre mutlu olmaya hakkı yok zira birden başını kaldırıyor ve biraz korkuyla şöyle diyor:

“Dikte…”

“Yarın, sen resmine devam et.”

“Annem her gün bir dikte yapılması gerektiğini söylüyor.”

Mutluluk ânı uçup gidiyor, gözlerinde kaygı beliriyor. Ona dikteyi yaptırıyorum, iç çekiyor, yazdıklarını sık sık karalıyor, bittiğinde bana uzatıyor. “Yanlışları kırmızı kalemle işaretle.”

İşaretliyorum, kâğıdı ona uzatıyorum. Üzüntüyle kâğıda bakıyor ve kendisine ait olmayan bir sesle: “Ne çok yanlış, ne çok yanlış!” diyor.

“Kim diyor bunu?”

Cevap vermiyor, ayağa kalkıyor. “Gitme vakti, efendim.”

Gerçekten de teneffüs saati, bu süre boyunca gidip öğretmenler odasının kapısına dayanacak ve bu merkezi noktada arkadaşlarının şakaları, tehditleri ve hainliklerine maruz bırakacak kendini.

Ertesi gün gelir gelmez bir gün önceki dikteyi uzatıyor: “Tekrar yazıldı. Bir daha yaptırır mısın?”

Dikteyi baştan alıyorum, ağır ağır dikte ediyorum, yanlış yaptığı kelimelerin üstüne hafifçe basarak okuyorum. Zorlanıyor, kelimelerin üstünü çizerken iç çekiyor, terliyor. On dakika sonra artık dayanamıyor, ona acıyorum: “Duralım, yorgunsun, daha sonra tekrar başlarız.” Kâğıdını uzatıyor, derken, aniden fark ettiği bir şeymiş gibi:

“Korkuluyor… yanardağlardan korkuluyor…?”

“Yanardağlar…”

“Kafamın içindekiler. Ne çok yanlış! Ne çok yanlış! diye haykırıyorlar. Neden? diye bağırıyorlar. Sonra da: Nasıl? diye. Ve Nedenasıl ve Nasılne! Sonra da hiçsin, hiç, canına okuyacağız! diye. O zaman her yerden fokurköpürüyor.”

Ter içinde, gözleri parlıyor, gözkapakları oynuyor, daha konuşacak ama nereye kadar? Vücudu dayanacak mı? Öyle huzursuz ve gergin ki. Devamlı bir çabanın bedeli çok büyük, çok ağır olmayacak mı? Hem sen psikoz konusunda o kadar çok şey bilmiyorsun. Devam etmeli mi? Onun gibi, içimden şu cevabı veriyorum: Bilinmiyor. O sırada, aklıma adası geliyor yeniden. Evet, devam etmeli ama başka bir yoldan. Konuşmak onun için hâlâ öyle zor, öyle belirsiz ki. “Ada resmine tekrar başlasan mı?” demeyi göze alıyorum.

“Dün atölyede bırakıldı.”

“Birlikte almaya gidelim.”

Kabuğuna çekiliyor, korkuyor. Zayıf bir sesle, “Hayır, yalnız sen,” diyor.

Hızla kalkıyorum ve koridorların dehlizinden geçerek atölyenin kapısına varıyorum. Allah kahretsin, kapalı! Aceleyle Orion’un yanına dönüyorum, hâlâ sandalyesinin üstünde büzülmüş halde. Önüne bir kâğıtla boya kalemleri koyuyorum.

“Kapı kapalı, anahtarı bulmaya çalışacağım. Sen bu arada başka bir resme başla.”

Sekreterlerde anahtar yok, zaman çizelgesine bakıyorum, sanat öğretmeni Bayan Darles’ın gelmediği gün bu. Anahtarı yanına aldı herhalde. Aceleyle geri dönüyorum. Korktuğum gibi, Orion büyük bir krizin bütün semptomlarını şimdiden gösteriyor, gözlerini kırpıştırıyor, kollarını çırpıyor, birazdan zıplamaya başlayacak, sonra gerisi gelecek.

“Resmimi almadın mı? Sakladılar. Çaldılar!”

“Hayır, hayır, kimse alamazdı, kapı kapalı, Bayan Darles anahtarı yanına almış.”

Onu oturtuyorum: “Burada, küçük çalışma odamızda rahatız. Yeni bir resme başla.”

“Ne yapılacağı bilinmiyor. Kafanın içinde hiçbir şey yok.”

Tekrar kalkıyor, sandalyesini itip düşürüyor ve beni görmeden bana bakarak olduğu yerde zıplamaya başlıyor. Buna alışık değilim, paniğe kapılıyorum, ama en çok, Amma da başlangıç! diye düşünüyorum. Daha ilk günden herkesin haberdar olacağı büyük bir kriz. Bunu da amma mesele yaptı ha! diye düşünecek bazıları şüphesiz. Ama onlar daha önce tek başlarına bu yaşta bir gencin böyle bir kriziyle başa çıktılar mı? Sizinle üç aylık bir deneme yapalım kararının içerdiği tehdidin işlerinin üzerine çöktüğünü hissettiler mi?

Orion gittikçe çılgına dönüyor, ben de; tam o sırada aklıma ona gösterdiğim labirent resimleriyle nasıl ilgilendiği geliyor. Neredeyse çığlık çığlığa, “Labirent, Orion, bir labirent yap!” diye bağırıyorum.

Bu kelime onu tam on ikiden vuruyor adeta. Zıplamayı kesiyor, beni görüyor, bu da onu yatıştırıyor. Sandalyesini yerden kaldırıyorum, masaya oturuyor, kâğıdını görüyor, kalemlerini. Artık korkmuyorum, tekrar ediyorum: “Bir labirent yap!”

(…)

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıMavi Çocuk
  • Sayfa Sayısı344
  • YazarHenry Bauchau
  • ISBN9789753425384
  • Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
  • YayıneviMetis Yayınları / 2005

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Çevre Yolu ~ Henry BauchauÇevre Yolu

    Çevre Yolu

    Henry Bauchau

    Kanserin son evresindeki gelinini her gün hastanede ziyarete giden anlatıcı, banliyö ile merkez arasındaki mesafeyi katederken geçmişi ile bugün arasında da yol almaktadır. Naziler...

  2. Oidipus Yollarda ~ Henry BauchauOidipus Yollarda

    Oidipus Yollarda

    Henry Bauchau

    Kehanetin ağırlığından kurtulmanın tek çaresi yollara düşmek, ötekilerle karşılaşmak, bir eser yaratmak. Oidipus, kimilerinin acıyarak, kimilerinin nefretle baktıkları düşmüş kral, geçmişe ait bir hesaplaşmanın...

  3. Diotime ve Aslanlar ~ Henry BauchauDiotime ve Aslanlar

    Diotime ve Aslanlar

    Henry Bauchau

    Pers ülkesi ile Grek ülkesinin yan yana ve karşı karşıya geldiği bu küçük kitap, aşk ve tutku, yasak ve şiddet, ateş ve dans, kan...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Ölüm Çığlığı ~ Agatha ChristieÖlüm Çığlığı

    Ölüm Çığlığı

    Agatha Christie

    Miss Jane Marple ilk kez bu romanda okur karşısına çıkıyor. Albay Protheroe öldürülüyor. Köy halkı buna şaşırıyor fakat içlerinde Protheroe´nun ölmesini isteyen bir çok kişi var. Cinayeti Jane Marple çözüyor.

  2. Sirte Kıyısı ~ Julien GracqSirte Kıyısı

    Sirte Kıyısı

    Julien Gracq

    İki düş-ülke arasında yüzyıllardır süregelen alegorik bir savaş ve ülkeleri birbirinden ayıran, her an köpürmeye namzet bir deniz… İlan edilmiş ancak belirsizliklere gebe mütereddit...

  3. Yılan ve Zambak ~ Nikos KazancakisYılan ve Zambak

    Yılan ve Zambak

    Nikos Kazancakis

    Ruhumun içerisinde beliriverdin, biliyordum geleceğini. Bekliyordum da Seni. Tıpkı kışın donmuş ve ıssız, acı çekerek bekleyen yeryüzü gibi Seni bekliyordum. Sen baharsın, ağır ağır...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur