Miranda Wood evine döndüğünde eski sevgilisi ve patronu Richard’ı yatağında öldürülmüş bulur. Bütün kanıtlar genç kadının aleyhindedir ve suçsuzluğunu ispatlayabilmek için önünde çok az bir zaman vardır.
Yerel bir gazetenin sahibi olan Richard’ın sanılandan fazla düşmanı olduğunu keşfetmek Miranda’yı şaşırtsa da takip edebileceği yepyeni ipuçlarına ulaşır. Araştırması derinleştikçe bu işin düşündüğünden çok daha kapsamlı ve karmaşık olduğunu anlar. Üstelik artık peşinde onu öldürmek isteyen birileri de vardır.
Kendini bir ölüm kalım savaşının içinde bulan Miranda’nın ne pahasına olursa olsun gerçeği ortaya çıkarmaktan başka yolu kalmamıştır.
Terrina ve Mike’a,
selamlarımla…
1
Her zamanki gibi saat onda aradı. Miranda daha ahizeyi kaldırmadan, arayanın o olduğunu biliyordu. Ayrıca dikkate almaması durumunda telefonun onu çıldırtana kadar çalmaya devam edeceğinin de farkındaydı. Miranda, yanıtlamam şart değil. Onunla konuşmak zorunda değilim. Ona hiçbir borcum yok, hem de hiç, diye düşünerek yatak odasını adımladı. Telefon sustu. Ani sessizlik içinde nefesini tuttu ve bu kez adamın acıyıp merhamet göstereceğini, Miranda’nın ona ne demek istediğini anlayacağını ümit etti. Yeni gürültü irkilmesine sebep oldu. Her zil sesi, gergin sinirlerine sürtülen bir zımpara kâğıdı gibiydi. Miranda buna daha fazla dayanamadı.
Ahizeyi kaldırırken bile bunun bir hata olduğunun farkındaydı. “Alo?” Adam, “Seni özledim” dedi. Bu aynı fısıltıydı, eskiden paylaşılmış, hazzı yaşanmış mahremiyetin taşıdığı gizli duygularla doluydu. Miranda, “Artık beni aramanı istemiyorum” dedi. “Kendime engel olamıyorum. Tüm gün seni aramak istedim. Miranda, sensiz hayat cehennem gibi.” Miranda’nın gözleri yaşlardan yandı. Gözyaşlarını bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Adam, “Tekrar deneyemez miyiz?” diye yalvardı.
“Hayır Richard.”
“Lütfen. Bu kez farklı olacak.”
“Hiçbir zaman farklı olmayacak.”
“Evet! Olacak…”
“Bu bir hataydı. Hem de en başından beri.”
“Beni hâlâ seviyorsun. Öyle olduğunu biliyorum. Tanrım,
Miranda, bunca hafta her gün seni görmek. Sana dokunamamak. Hatta seninle baş başa bile kalamamak…”
“Artık tüm bunlarla boğuşmana gerek kalmayacak Richard. İstifa mektubumu aldın. Bunda ciddiyim.”
Uzun bir sessizlik yaşandı, Miranda’nın dudaklarından dökülen kelimeler adama birer yumruk gibi inivermişti sanki. Miranda bir anda kendini hem coşkulu hem de suçlu hissetti. Kurtulduğu, sonunda kendi başına buyruk olduğu için suçluluk hissi içindeydi. Richard alçak sesle, “Ona söyledim” dedi. Miranda karşılık vermedi. Adam, “Beni duydun mu?” diye sordu. “Ona söyledim. Bize dair her şeyi. Ve avukatımı görmeye gittim. Şartları değiştirmeye…” Miranda yavaşça, “Richard” dedi. “Bu bir şeyi değiştirmez. Evli ol ya da olma, seni görmek istemiyorum.”
“Sadece bir kez daha.”
“Hayır.”
“Oraya geliyorum. Hemen şimdi.”
“Hayır.”
“Beni görmelisin Miranda!”
Miranda, “Hiçbir şey yapmak zorunda değilim!” diye bağırdı.
“On beş dakika içinde orada olacağım.”
Miranda gözlerine inanamayarak ahizeye baktı. Telefon
yüzüne kapatılmıştı. Lanet olsun, kapatmıştı ve on beş dakikaya kapısını çalacaktı. Miranda şu son üç haftayı büyük bir
cesaretle onunla yan yana çalışıp yüzündeki nazik gülümsemeyi ve ifadesiz ses tonunu koruyarak geçirmeyi başarmıştı. Ama şimdi adam oraya geliyordu. Miranda’nın kontrol maskesini yüzünden sıyırıp çıkaracak, büyük bir çabayla sürünerek çıkmayı başardığı aynı eski tuzağın içinde tekrar dolanmaya başlayacaklardı. Miranda gömme dolaba doğru seğirtip bir eşofman üstü kaptı. Oradan çıkmalıydı. Onun kendisini bulamayacağı bir yere gitmeliydi, yalnız kalabileceği bir yere.
Giriş kapısından dışarı fırladı, verandanın basamaklarından indi ve Willow Sokağı’ndan aşağı hızla, sert adımlarla yürümeye başladı. On buçukta, mahalle çoktan gece için kabuğuna çekilmişti. Önünden geçtiği pencerelerde lambaların ışıltısını, evlerinin içindeki aile bireylerinin siluetlerini, arada sırada şöminelerdeki alevlerin pırıltısını gördü. O eski imrenme duygusunu, sevgi dolu bütünün bir parçası olma özlemini, kendi şöminesinin közlerini karıştırma arzusunu içinde hissetti. Aptalca hayaller. Titredi, kollarını göğsüne kavuşturdu. Hava serindi, Maine’in ağustos ayına uymayan bir havaydı.
Artık öfkeliydi; üşüdüğü için, kendi evinden dışarı çıkmak zorunda bırakıldığı için sinirlenmişti. Ona öfkeliydi. Ama durmadı, yürümeye devam etti. Bayview Sokağı’nda sağa, denize doğru döndü. Sis çöküyordu. Yıldızları perdeledi, yolda kasvetli bir duman gibi süzüldü. Miranda, etrafında girdap gibi dönen sisin içine doğru yürüdü. Yoldan bir patikaya kıvrıldı, patikayı bir dizi granit basamak izledi; sisten dolayı kayganlaşmışlardı. Aşağıda ahşap bir bank vardı, sahil taşlarının üzerine yerleştirilmişti. Miranda bu bankı kendisine aitmiş gibi hissederdi. Oraya oturdu, bacaklarını göğsüne doğru çekti ve denizin ötesine baktı. Bir yerde, koyda sürüklenen bir duba tıngırdıyordu. Sisin içinde bir yük gemisinin yükselip alçalan yeşil ışığını belli belirsiz fark edebildi.
Şimdiye kadar eve gelmiş olmalıydı. Miranda kapıyı ne kadar çalacağını merak etti. Acaba komşusu Bay Lanzo şikâyet edene kadar vurmaya devam edecek miydi? Yoksa pes edip evine, karısına, oğluna ve kızına mı dönecekti? Mutlu küçük Tremain ailesinin hayalini kafasından silmeye çalışarak yüzünü dizlerine gömdü. Richard’ın çizdiği resim mutluluk değildi. Evliliğini kopma noktasında olarak tanımlamıştı.
Onu Evelyn’den yıllar önce boşanmaktan alıkoyan şey Phillip ile Cassie’ye, çocuklarına beslediği sevgiydi. Artık ikizler on dokuz yaşındaydı, ebeveynlerinin evliliğine ilişkin gerçeği kabullenecek kadar büyümüşlerdi. Richard’ı şu anda boşanmaktan alıkoyan şey karısı Evelyn için duyduğu endişeydi. Kadının uyum sağlamak için zamana ihtiyacı vardı ve eğer Miranda sabırlı davranırsa, Richard’ın onu sevdiği gibi, o da Richard’ı yeterince severse her şey yoluna girecekti. Oh, evet. Her şey nasıl da yoluna girdi! Miranda hafifçe güldü. Başını kaldırdı, denizin açıklarına baktı ve tekrar güldü. Bu, isterik değil, rahatlamanın verdiği bir kahkahaydı.
Kendini uzun bir hummadan kurtulmuş, zihni yeniden netleşmiş gibi hissetti. Sis suratında hoş bir duygu yarattı, serin dokunuşu ruhunu silip temizledi. Böyle bir temizlenmeye ne kadar da ihtiyacı vardı! Aylar süren suçluluk duygusu pislik katmanları gibi üst üste yığılmıştı, öyle ki kendisini, gerçek kendisini pisliğin gerisinde güçbela görebildiğini düşünmüştü. Artık bitmişti. Bu sefer gerçekten, cidden bitmişti. Denize bakarak gülümsedi. Ruhum tekrar benim, diye düşündü. Üzerine aylardır hissetmediği bir soğukkanlılık, bir sükûnet çöktü. Ayağa kalkıp eve doğru yürümeye başladı.
Evinden iki blok ötede duran mavi Peugeot’yu fark etti, Willow ve Spring Sokağı’nın kesiştiği yere park edilmişti. Richard hâlâ onu bekliyor olmalıydı. Miranda siyah deridöşemesine, koyun derisi koltuk kılıfına bakarak arabanın yanında durakladı, hepsi de çok tanıdıktı. Suç mahalli, diye düşündü. İlk öpücük.
Bunun bedelini acı çekerek ödedim. Şimdi sıra onda. Arabadan ayrılarak azimli bir şekilde evine yöneldi. Verandanın merdivenini tırmandı; giriş kapısı kilitli değildi, bıraktığı gibi duruyordu. İçeride ışıklar hâlâ açıktı. Adam oturma odasında değildi. Miranda, “Richard?” diye seslendi. Yanıt gelmedi. Kaynayan kahve kokusu onu mutfağa çekti. Ocağa yeni yerleştirilmiş bir demlik gördü, yarısı dolu bir fincan tezgâhta duruyordu. Mutfak çekmecelerinden teki ardına kadar açık bırakılmıştı. Bunu hızla iteleyip kapattı.
Pekâlâ. Dosdoğru içeri girdin ve burayı evin gibi sahiplendin, öyle değil mi? Fincanı kaptı ve içindekini eviyeye boşalttı. Kahve eline sıçradı; ılıktı. Koridor boyunca ilerledi, banyoyu geçti. Işık açıktı, musluktan su akıyordu. Miranda musluğu kapattı. “Bu şekilde içeri girmeye hakkın yok!” diye haykırdı. “Burası benim evim. Polisi arayabilir ve seni buraya izinsiz girdiğin için tutuklattırabilirim.” Yatak odasına doğru döndü. Daha kapıya ulaşmadan ne göreceğini, neyle uğraşmak zorunda kalacağını biliyordu. Mutlaka yatağına çırılçıplak uzanmış pis pis sırıtıyor olmalıydı. Miranda’yı en son böyle karşılamıştı. Bu kez, ister giyinik ister çıplak olsun, Miranda onu dışarı atacaktı. Bu kez Richard çok şaşıracaktı. Yatak odası karanlıktı. Işığı açtı.
Miranda’nın tahmin ettiği gibi yatağa serilmişti. Kolları iki yana açıktı, bacakları çarşafın altında birbirine dolanmıştı. Ve çıplaktı. Ancak Miranda’nın onun suratında gördüğü şey, sırıtma değildi. Bu dehşet dolu, donuk bir bakıştı, ağzı sessiz bir çığlıkla ardına kadar açılmıştı, gözleri sonsuzluktaki korkunç bir imgeye bakıyordu. Yatak çarşafının bir köşesi,kandan sırılsıklam olmuş, aşağı sarkmaktaydı. Yere damlayan kırmızı sıvının çıkardığı tıpırtı dışında oda sessizdi. Miranda mide bulantısı üzerine çullanmadan önce odaya girip iki adım atmayı başardı. Nefesi daralarak dizlerinin üzerine düştü, öğürüyordu. Ancak başını kaldırıp bakmayı başardığında yerde, yanında duran şef bıçağını fark etti. Buna ikinci bir kez bakması gereksizdi. Kabzasını, otuz santimlik çelik bıçak ağzını tanıdı, bunun nereden geldiğinin de tam olarak farkındaydı; mutfak çekmecesinden. Bu, Miranda’nın bıçağıydı; üzerinde onun parmak izleri olmalıydı.
Ve şimdi kan içindeydi.Chase Tremain aracını gecenin içinden şafağa doğru sürdü. Tekerleklerin altındaki yolun ritmi, gösterge panelinin ışıkları, radyoda çalan yumuşak bir Muzak melodisi, hepsi birlikte bir rüyanın muğlak arka planını andırıyordu; çok kötü bir rüyanın. Tek gerçek, o karanlık otobanda aracını sürerken kafasında kendi kendine tekrarladığı şeydi. Richard öldü. Richard öldü. Bu kelimeleri kendi kendine yüksek sesle söylediğini duyunca şaşırdı. Arabasının karanlığında çınlayan bu kelimelerin tınısı onu trans benzeri halden silkeleyerek çıkardı. Saatine göz attı. Sabahın dördüydü. Dört saattir direksiyon sallıyordu. New Hampshire-Maine sınırı ilerideydi. Daha kaç saat gidecekti? Kaç mil vardı? Dışarısı soğuk mu, hava deniz kokuyor mu diye merak etti. Araba duyusal bir mahrumiyet kutusu, ışıldayan yeşil ışıklar ve asansör müziği eşliğinde kendi kendine işleyen bir ıstırap yeri halini almıştı. Radyoyu kapattı.
Richard öldü.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Korku - Gerilim Polisiye Roman (Yabancı)
- Kitap AdıMasumiyetin İçin Savaş
- Sayfa Sayısı280
- YazarTess Gerritsen
- ISBN9786050982398
- Boyutlar, Kapak13.7x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDoğan Kitap / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Boyalı Kuş ~ Jerzy Kosinski
Boyalı Kuş
Jerzy Kosinski
“1939 yılının sonbaharı, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk haftaları. Binlerce benzeri gibi altı yaşındaki o küçük çocuk da, Orta Avrupa’nın büyük bir şehrinde yaşayan annesiyle...
- Umuda Doğru – Angela’nın Külleri II ~ Frank Mccourt
Umuda Doğru – Angela’nın Külleri II
Frank Mccourt
Frank McCourt’un çocukluğunu anlatan Angela’nın Külleri dünyanın her yerinde büyük bir okuyucu kitlesi tarafından okundu ve çok sevildi. Büyük bir yoksulluğu anlattığı halde, McCourt’un...
- Vaiz ~ Camilla Lackberg
Vaiz
Camilla Lackberg
“Buz Prensesi”nin kahramanları Patrik ve Erika, Fjällbacka cinayetlerini araştırmaya devam ediyorlar Kadın cinayetlerinin ardında yatan sırlar… İsveç’te 2005 yılında Yılın Yazarı Ödülü kazanan Camilla...