Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Maskesi Düşürülen Marksizm
Maskesi Düşürülen Marksizm

Maskesi Düşürülen Marksizm

Ludwig von Mises

Marksizm 19. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin en acımasız zamanlarında, çok zor koşullarda Avrupa’da filizlendi. İşçilere, yoksullara, ezilenlere birlik olma, emeklerini sömürenlere karşı başkaldırma çağrısında bulundu….

Marksizm 19. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin en acımasız zamanlarında, çok zor koşullarda Avrupa’da filizlendi. İşçilere, yoksullara, ezilenlere birlik olma, emeklerini sömürenlere karşı başkaldırma çağrısında bulundu. Eşitlik ve toplumsal adalet talebiyle fabrikalardan tezgahlara, sokaklardan evlere kadar girmeyi başardı. Cenneti yeryüzüne indirmeyi, insanca ve hakça yaşamayı vaat etti. Dünyanın dört bir yanında devrimlerin fitilini ateşledi, devletlerin resmî ideolojisi hâline bile geldi. Avrupa’nın başına, bugün bile savuşturamadığı, komünizmin hayaletini musallat etti.

Bu kitap, hayaletlere inanmayan, adanmış bir kapitalistin gözünden Marksizmin nasıl göründüğünü anlatıyor. 20. yüzyılın en önemli iktisatçılarından biri olan Ludwig von Mises’in 1952 yılında ABD’de verdiği dokuz dersten oluşan bu önemli çalışma, Marksizmin yeryüzüne cenneti indirme girişiminin nasıl bir yıkıma yol açtığını göstermeyi amaçlıyor. Bu derslerde Mises, Marksizmin çelişkilerini, Marx’ın emek değer kuramını, tarihsel materyalizm anlayışını, sınıf mücadelesi fikrini, merkezden planlama politikasını bir cerrah hassasiyetiyle parçalarına ayırıyor. Bunu yaparken kapitalizmin ve para piyasalarının nasıl işlediğine bir açıklama da getirerek liberal sistemin meziyetlerini ve açmazlarını da kendince gözler önüne seriyor. Düşman kardeşler olan liberalizm ile sosyalizmin çekişmesini, konu hakkında uzman olmayan okurların da anlayabileceği yalın bir dille betimleyerek kapitalizmi ve kapitalisti anlama kılavuzu sunuyor.

İÇİNDEKİLER

Çevirenin Önsözü 11
Teşekkür 14
Sunuş 15
Birinci Konferans
Zihin, Materyalizm ve İnsanın Kaderi 27
İkinci Konferans
Sınıf Çatışması ve Devrimci Sosyalizm 40
Üçüncü Konferans
Bireycilik ve Sanayi Devrimi 50
Dördüncü Konferans
Milliyetçilik, Sosyalizm ve Şiddetli Devrim 61
Beşinci Konferans
Marksizm ve İnsanın Manipülasyonu 74
Altıncı Konferans
Modern Uygarlığın Doğuşu: Tasarruf, Yatırım ve
İktisadi Hesaplama
89
Yedinci Konferans
Para, Faiz ve Ticaret Döngüsü 103
Sekizinci Konferans
Kâr-Zarar, Özel Mülkiyet ve Kapitalizmin
Başarıları
123
Dokuzuncu Konferans
Yabancı Yatırımlar ve Kapitalizmin Ruhu 138
Dizin 157

Çevirenin Önsözü

İktisadi düşüncenin tarihinde Avusturya iktisadının ve Avusturyalı iktisatçıların ayrı bir yeri vardır. Avusturya iktisadı daha serbest piyasacıdır, daha bireycidir, daha az müdahaleden yanadır, devletin ekonomiye karışmamasından yanadır. Ekonomik gelişme ve ekonomik refahın büyüme sürecinde girişimcinin, yeniliklerin ya da inovasyonun önemini en fazla vurgulayan iktisatçılar Avusturyalı iktisatçılardır.

Avusturyalı iktisatçılar içinde özellikle öne çıkan, adı mutlaka zikredilmesi gereken üç önemli isim vermek gerekirse bunlar Friedrich August von Hayek, Joseph A. Schumpeter ve Ludwig von Mises olarak sıralanabilir. Schumpeter kapitalizmin bazı sektörleri öldürürken yerine yenilerini koyan “yaratıcı yıkım” süreciyle ilerlediğini, serbest piyasa kapitalizmini dünya çapında yaygın hâle getiren şeyin bu iç dinamizm olduğunu vurgulamıştır. Hayek merkezden planlamaya dayalı sosyalistkomünist sistemin “köleliğe giden yol” olduğunu daha İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda dile getirmiştir. Aynı geleneğin diğer önemli temsilcisi olan Mises de devletçiliğin, merkezden planlamanın ve sosyalizmin tutarsızlıkları ve yetersizlikleri üzerine önemli eserler vermiştir. Antikapitalist zihniyetin nasıl bir zihniyet olduğu üzerine son derece çarpıcı tespitler yapan Mises, sosyalizmin rasyonel ekonomik hesaplamaya imkân vermeyen, dolayısıyla sürdürülebilir olmayan bir sistem olduğunu herkesten önce görebilmiş keskin zekâlardan biridir.

Elinizdeki eser Mises’in 1950’li yılların başında ABD’de San Francisco’da verdiği bir dizi konferansın kâğıda dökülmesi ve bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmış, Marksizmin maskesini düşürmeyi amaçlayan bir eserdir. İnsanlık tarihinde bugüne kadar uğruna en fazla kan dökülen, en fazla insanın katledildiği ideoloji hiç kuşkusuz Marksizmdir. Aşırı yüceltilen “toplumsal adalet” ve çarpık bir özgürlük anlayışından hareketle özel mülkiyet, sermaye ve sermayedar düşmanlığı üzerine bina edilen, ütopik bir düzlemde sınıfların ve sömürünün olmadığı bir dünya cenneti hayal eden Marksizme dayalı sosyalist modeller son yüzyılda birçok ülkede hayata geçirilmiş ve istisnasız hepsinde büyük hayal kırıklıkları yaratmıştır. Bugüne kadar her denemesi açlık, sefalet, devlet terörü, kıyım ve diktatörlükle sonuçlanmış, insanlara büyük acılar yaşatmış olmasına rağmen hâlâ Marksizmden, sosyalizmden ve komünizmden medet umanların varlığına şahit olmak ilginç, manidar, üzerinde düşünmeye değer bir olgudur.

Marx’ın “azalan kâr oranları” ve “emekçilerin artan sefaleti”ne bağlı olarak kapitalizmin kendi sonunu getireceği kehaneti gerçekleşmemiş olmasına rağmen ve dahası, ondan ilham alınarak hayata geçirilen sosyalist-komünist sistem 1990’ların başında çökmüş olmasına rağmen, ortaya çıkan her ekonomik kriz belirtisinde kapitalizmin sonunun geldiği heyecanına kapılan, deyim yerindeyse kötü bir Marx şakirtliğini “halis Müslümanlık” zanneden, bütün kötülüklerin faturasını serbest piyasa kapitalizmine kesen insanların, aydınların, politikacıların ve akademisyenlerin neredeyse her köşebaşını tuttuğunu görmek, çok manidar ve esef vericidir.

Bu coğrafya, bizim ülkemiz dünyada antikapitalist, devletçi, planlamacı, merkeziyetçi, serbest piyasa karşıtı damarın en kabarık olduğu; bireyciliğin, ademimerkeziyetçiliğin, serbest ticaret ve serbest piyasa yanlısı tutum ve politikaların en az prim yaptığı ülkelerden biridir. Bu satırların yazarının bu yöndeki kişisel gözlem ve tespitleri yakın geçmişte yapılan bir alan araştırması tarafından da teyit edilmiştir.

Bu çerçevede elinizdeki eser Marksizmin maskesinin düşürülmesi bağlamında Türk düşünce dünyasında bir boşluğu doldurmaya adaydır. Piyasanın nasıl milyonlarca insanın hiç birbirini tanımadığı hâlde birbirine hizmet etmesini ve kıt kaynakların barışçıl yollardan paylaşılmasını sağlayan mucizevi ve barışçıl bir mekanizma olduğunu kavramamış hocalardan iktisada giriş dersi almış çok sayıda şanssız öğrencinin bulunduğu, siyaset erbabının serbest piyasa ve kapitalizm karşıtlığı ile yabancı düşmanlığı üzerinden safları sıklaştırmaya çalıştığı bu ülkede Marksizm, sosyalizm, komünizm, kapitalizm, devletçilik/serbest piyasa, merkezden planlama/ piyasa mekanizması, içe kapanma/dışa açılma ve korumacılık/serbest ticaret gibi konularda hâlâ kafası karışık olanlara faydalı olmasını umarım.

Metin içinde, anlaşılırlığı artırmak için köşeli parantez içinde eklenen notlar ve sayfa altında “çevirenin notu” (Çev.) olarak ilave edilen açıklamalar bize, yine sayfa altında “–Ed.” notuyla biten açıklamalar ise İngilizce orijinal eserin editörüne aittir.

Mustafa Acar, Selçuklu/Konya, 9 Temmuz 2023.

İkinci Konferans

Sınıf Çatışması ve Devrimci Sosyalizm

Marx, “çıkarların” beşeri kanaatlerden ve düşüncelerden bağımsız olduğunu varsayıyordu. Sosyalizmin proletarya için ideal sistem olduğunu söylüyordu. Diyordu ki sınıf çıkarları bireylerin düşünüş şeklini belirler ve bu durum da çeşitli sınıflar arasında uzlaşmaz çelişkilere sebep olur. Sonra da başladığı noktaya geri dönüyordu, yani sosyalizm onun gözünde ideal durumdu.

Komünist Manifesto’nun (1848) ele aldığı temel kavramlar “sınıf” ve “sınıf çatışması”ydı. Gelin görün ki Marx “sınıf”ın ne olduğunu tarif etmiyordu. 1883’te, yani Komünist Manifesto’nun yayımlanmasından 35 yıl sonra öldü. Söz konusu 35 yıl boyunca ciltler dolduracak yazı yayımlamış ama bunların hiçbirinde “sınıf” terimiyle ne kastettiğini söylememiştir. Friedrich Engels, Marx’ın Kapital’inin üçüncü cildinin bitmemiş elyazmalarını Marx’ın ölümünden sonra yayımlamıştır. Marx’ın ölümünden yıllar önce üzerinde çalışmayı bıraktığı bu elyazmasının veya müsveddenin, o öldükten sonra çalışma masasında bulunduğunu söylemiştir. İşte bu metnin üç sayfalık bir bölümünde Marx bize bir “sınıf”ın ne olmadığını anlatmaktadır. Oysa siz beyhude bir çabayla onun bütün yazılarında “sınıf”ın ne olduğunu öğrenmek için boş yere aranır durursunuz. Esasen doğada “sınıflar” yoktur. Sınıfları zihnimizde inşa eden bizim düşünüşümüz, nesneleri kategorize etme eğilimimizdir. Asıl soru Karl Marx’ın dediği anlamda toplumsal sınıfların var olup olmaması değildir; onun kastettiği anlamda toplumsal sınıflar kavramını kullanıp kullanamayacağımızdır. Kullanamayız.

Marx, bir bireyin ya da sınıfın “çıkarı” sorununun basitçe bu tür bir çıkarın var olduğu ve insanların kendi çıkarlarına göre davranmak zorunda olduğu gerçeğinden söz etmek suretiyle çözülemeyeceğini görememiştir. Sorulması gereken iki soru vardır: (1) Bu “çıkarlar” insanları hangi nihai hedeflere yöneltirler? (2) İnsanlar bu hedeflere ulaşmak için hangi yöntemleri kullanmak isterler?

Birinci Enternasyonal küçük bir grup insandan müteşekkildi, Londra’da Karl Marx’ın dostları ve düşmanlarından oluşan birkaç kişilik bir komiteydi bu. Birileri bunlara İngiliz işçi sendikası hareketiyle işbirliği yapmalarını önermişti. 1865 yılında Karl Marx Enternasyonal Komitenin toplantısında –doğrudan İngilizce kaleme aldığı az sayıdaki yazılarından biri olan– Value, Price, and Profit [Değer, Fiyat ve Kâr] başlıklı bir bildiri sunmuştu. Bu bildiride, sendika hareketinin yöntemlerinin çok kötü olduğunu ve değiştirilmesi gerektiğini işaret ediyordu. Kendi sözleriyle şöyle diyordu: “Sendikalar işçilerin kaderini kapitalist sistem çerçevesinde iyileştirmek istiyorlar; bu yararsız ve boşunadır. Kapitalist sistemin çerçevesi içinde emekçilerin durumunu iyileştirmenin imkânı yoktur. Bu yolla sendikalar olsa olsa kısa dönemli başarılar elde edebilirler. Sendikalar bu ‘muhafazakâr’ politikadan vazgeçmeli, devrimci politikayı benimsemelidirler. Bunlar şimdiki gibi bir ücret toplumunun lağvedilmesi için mücadele etmeli ve sosyalizmin gelmesi için çalışmalıdırlar.” Marx’ın kendi sağlığında yayımlama cesareti gösteremediği bu bildiri, ancak o öldükten sonra kızlarından biri tarafından yayımlanabilmiştir. Yaşarken işçi sendikalarının düşmanlığını üzerine çekmek istememiş, hâlâ onların kendi tezlerinden vazgeçebileceklerine dair umutlar beslemiştir.

Burada, kullanılması gereken doğru araçlara ilişkin olarak proletaryanın kendi içinde bile bariz bir görüş ayrılığı mevcuttur. Proletaryanın “çıkarının” nerede olduğu konusunda proletaryanın sendikaları ile Marx ihtilafa düşmüştür. Marx bir sınıfın “çıkarı”nın açık olduğunu, bu konuda kuşku ola…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Ekonomi İnceleme/Araştırma
  • Kitap AdıMaskesi Düşürülen Marksizm
  • Sayfa Sayısı160
  • YazarLudwig von Mises
  • ISBN9786258242782
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur