Parmaklarınızın arasında tuttuğunuz bir kitapla dünyanın kaderini değiştirebilirsiniz. Marka çocuk yetiştirmek sizin elinizde. Bir heykeltıraş olan anne ve baba olarak unutmayın, Mustafa Kemal, Einstein, Edison, Mozart da sizin gibi anne ve babaların çocuklarıydı.
İki kartal öyküsü arasında bir arınma ve değişim sizi bekliyor. Sadece çocuğunuz için değil, ülkeniz için de sizi bu sayfalara davet ediyoruz.
Bu kitapla iyi bir anne baba olma sözleşmesi, gerçek özgüven, odaklanma, affetme ve gerçek bir gelecek üretmenin püf noktalarını sizlerle paylaşıyoruz. Bir solukta okuyacağınıza ve dostlarınıza en güzel hediye olarak sunacağınıza eminiz.
Marka çocuklar yetiştirmek için bir rehber…
***
Bir ulusu yönetmek 4 çocuğu eğitmekten kolaydır.
W. Churchill
Sizlere iki kartal öyküsü arasında zevkle okuyacağınızı düşündüğüm bir kitap hazırladım. Bir solukta okumanızı ve içindeki yazılı bilgileri hayata geçirmenizi dilerim. Bu kitaptaki anekdotlar size içsel motivasyon sağlayacaktır. Kitap içindeki ailece kullanabileceğiniz egzersiz ve anlaşmaların yaşam kalitenize değer katacağını düşünüyorum. Kitabın yazılışındaki ana hedef Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılında yani 2023’de bu ülkeyi yönetecek, marka olacak gençlerin anne ve babalarına çıktıkları onurlu yolda bir farkındalık sağlamaktır.
Çocuğunuz sizin için ne kadar değerli ve özelse bu ülke ve dünya içinde o kadar değerlidir. O nedenle kitabımızın adını Marka Çocuk Yetiştirmek olarak belirledik. Bu marka hepimizin. Markanın gelişimi için ihtiyacımız olan sabır, özgüven, arınma, odaklanma gibi değerleri birlikte paylaşacağız. Hedefimiz 2023 yılında çocuklarınızın ülke resmimizdeki yerini canlı tutmak. Sizin ellerinizle güçlü bir gelecek hazırlanacaktır. Bunun sorumluluğu ile çocuklarınıza ve kitaba sarılmanızı temenni ediyorum.
Size armağan edilmiş kutsal bir rolünüz var. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal donanımlarınız sayesinde bir evlilik yaptınız. Çocuğunuzun doğumu ile yeni bir unvan sahibi oldunuz. Adınızın başına anne-baba eklendi. Kartvizitinizdeki en önemli titri anne ve babalıktır. Sorumluluklarınız arttı. Sorumluluğunuz sadece çocuğunuzla, ailenizle ve çevrenizle sınırlı değil. Yetiştirdiğiniz çocukla ülkemize ve dünyaya karşı da sorumlusunuz. Çocuğunuz sizin markanız, soyadınız ve sizi temsil eden geleceğiniz. Kuşaklar boyu isminizin yaşamasını sağlayacak bir emanetiniz. Çocuğunuzu ne kadar zorluklarla büyüttüğünüzü, onun üstüne titrediğinizi biliyoruz. İnsana verilen en onurlu sorumluluk anne-baba olmaktır.
Şimdi bu bilinçle nasıl bir çocuk yetiştirmek istersiniz? Sadece geçmişten gelen bilgilerle mi? Yoksa her aşamasında profesyonellerden oluşan bir laboratuvar ortamında mı? Hiçbiri şıkkını işaretlediğinizi görüyorum. Çocuğunuzu aile büyüklerinin geçmiş deneyimlerine saygı duyarak, uzman tavsiyelerini içeren bir sevgi ortamında büyütmek isteyeceğinizi biliyorum. Çünkü siz kendi kararınızla anne ve baba mesleğini yapmayı taahhüt ettiniz. Biliyorsunuz bunu çocuğunuz istemedi. O istediği için değil, siz istediğiniz için ailenize katıldı. Çocuğunuza öyle bir yaşam sunmalısınız ki iyi ki bu ailede dünyaya geldim diyebilsin. İçinde bulunduğunuz annelik-babalık mesleğinden istifa edemezsiniz, mesai kavramını unutun. 24 saat çalışacaksınız, sendika, grev, tatil hakkınız yok. Ömrünüzün sonuna kadar, torunlarınızın torunlarını da görseniz, çocuklarınız sizin gözünüzde hiç büyümeyecek. Çocuk olarak yaşayacaklar. Belki ergenlik döneminde elinizin altındaki çocuğunuz sizden uzaklaşacak, gözlerinizle okşamak için gece yatağında uyumasını bekleyeceksiniz. Minik bir bebekken kokusuna doyamadığınız yavrunuz yeni arkadaşlar edinecek. Olsun, bu zor ve onurlu görev için kitabın başında kendinizi kutlayın. Sevgili anne ve babalar, bu onurlu görevinizden dolayı ben de sizi tebrik ederek kartal öyküsüne geçmek istiyorum.
Kartallar, kanatları ve kuyrukları geniş, bacakları tüylü, iri, yırtıcı kuşlardır. 2–3 yılda ergenliğe ulaşırlar. Uçuşta sıkça dönerek yükselirler. Dağda ve ormanlarda yaşarlar. Kaya girintilerinde ve ağaçlarda yuva yaparlar. Kartalları sevin! Tek eşlidirler, hayatları boyunca eş değiştirmedikleri gibi her yıl aynı yuvayı kullanırlar. Yuvaları kolaylıkla ulaşılmayacak yerlerdedir. Kartallar, kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardır. 70 yaşına kadar yaşarlar. Ancak 40 yaşında bir tercih yapmak zorundadırlar. 40 yaşına vardıklarında pençeleri sertleşir ve esnekliğini yitirir. Bu nedenle avını kolaylıkla yakalayamazlar. Gagası uzar, göğsüne doğru gelir. Kanatları yaşlanır ve tüyleri ağırlaşır. Artık uçması ve avını yakalaması güçleşmiştir. Kartal bir tercih yapmak zorundadır. Ya ölümü seçecektir. Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadardır. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, uçmasına gerek olmayan bir yer bulduktan sonra gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Gagası tekrar çıkıp sertleştikten sonra o gagası ile tüm pençelerini yerinden çıkartır. Pençeler yeniden çıkınca bu kez de ağırlaşan, kartlaşmış tüylerini yolar atar. Bu 5 aylık zorlu süreç ona 20–30 yıllık YENİDEN DOĞUŞ uçuşu demektir. Kartal zaferin bedelini bilir. Kartal bu yaşam tercihi ile insanlara ders verir. Burada almamız gereken üç ders vardır.
1. Arınma; Kartal kayalıklarda sadece kendisiyle kalmış ve arınmıştır. Onu hedefine ulaşmaktan alıkoyacak olan her şey çok aşağılarda kalmıştır. 150 zor günün sonunda Yeniden Doğuş vardır.
2. Özgüven: Kartal ödeyeceği bedeli de, karşılığında alacağını da bilir. 150 acı dolu gün sonunda 2500 metreden avına saldıracak ve onu yakalayacaktır.
3. Odaklanma: Kartal bu zorlu sürecin her hangi bir aşamasında hedefinden “asla vazgeçmez.” Kartal bilir bunun bir yaşam tercihi olduğunu. Bedelini ödemiş ve hak etmiştir. Şimdi kartalın öyküsünü çocuklarımızın yaşamına ve kendi yaşamımıza uyarlamaya var mısınız?
Arınma, özgüven ve odaklanma, bu kelimeleri sık duyarız, içlerini doldurmalı ve geleceğin marka çocuklarını donanımlı hale getirmeliyiz.
Tamam da nasıl?
Başarılı olmamızı, yaşam kalitemizi, 100 yıl öncesine göre etkileyen ne kadar çok kirlilik var. Geçmişte bu kadar bilgi kirliliği yoktu. Elinizdeki uzaktan kumanda ile uydudan onlarca dilde, yüzlerce televizyon ve radyo kanalına ulaşabiliyorsunuz. Aldığınız gazeteler aynı olay hakkında 180 derece farklı bilgi servisi yapıyor. Bir kanalda suçlananlar diğer kanalda kahraman ilan ediliyor. İnternette bir arama motoruna konu başlığı yazdığınızda on binlerce bilgi ve manipülasyona kolaylıkla ulaşıyorsunuz. Gelen bir elektronik posta günümüzü etkiliyor. MSN üzerinden uzakları yakın, yakınları da uzak ediyoruz. Amerika’daki arkadaşlarımızla saatlerce yazışıyor, 10 kilometre uzaktaki annemize haftalarca uğramıyoruz.
Cep telefonlarımıza yüzlerce reklam geliyor. Bir caddede yürürken gördüğünüz indirim kampanyası sizin alış veriş alışkanlığınızı tetikliyor. Teknolojideki çılgın gelişmeler bizim alışkanlıklarımızı değiştiriyor, reklam dünyası bizim müthiş bir tüketici olmamız için beynimize sürekli uyaranlar yolluyor. Plastik kartlar eskiden eş dosttan alınan ve zamanında faizsiz, usulünce ödenen paranın yerine geçiyor. İletişim azalıyor. Dostluklar azalıyor. Dünya sanki daha hızlı dönüyor.
Ulaşım o kadar kolaylaştı ki, sabah Antalya’da denize girip öğleden sonra Erzurum Palandöken’de kayak yapma şansımız var. Oysa 60–70 yıl önce büyüklerimizden dinlerdik. At arabası ile Manisa’dan İzmir’e Menemen yolu üzerinden hangi zor şartlarla pazara satacakları malları götürmeye gittiklerini anlatırlardı.
Teknoloji bizden neler çaldı? Ayrı odada bilgisayarın başından kalkmayan aile, sorumluluk, paylaşımdan uzak bir gençlik bizi nereye götürecek? 100 uyduruk kelime ile konuşan, son okuduğun kitap hangisi diye sorduğunda “Ayşegül Tatilde,” “Cin Ali” gibi esprilerle kaçamak cevap verip cinlik yapmaya çalışan çocuklardan oluşan toplumdan, marka çocuk üretmeye nasıl gideriz?
İşte kartalın arınmasına ihtiyacımız var. Aile kavramına, birlikte düşünmeye, paylaşmaya, sevgiye şimdi çok daha fazla ihtiyacımız var. Unutan, kaçan, sorgulamayan, sorumluluk almayan çocuklarınızı verip masum, tertemiz, agresifleşmeden ve içine kapanmadan hakkını alan, karar veren, sorumluluk alan, sizin çocuklarınızı ister misiniz?
İşte bunlar için dört noktadan arınmayı tavsiye ediyorum.
1. Fiziksel arınma
2. Zihinsel arınma
3. Ruhsal arınma
4. Sosyal arınma
Daha hızlı yaşayarak daha az iş yapar olduk. Yaşamı kendi adımıza, çocuklarımız adına basitleştirmemiz gerekiyor. Yani hikâyedeki gibi arada baltaları bilemek gerekiyor.
Bir ormanda, iki kişi ağaç kesiyormuş.
Birinci adam sabahları erken kalkıp ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor, ne de öğle yemeği için ara veriyormuş. Üstelik akşamları arkadaşından birkaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.
İkinci adam ise arada dinleniyor ve hava kararmaya başladığında evine dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra, kestikleri ağaçları saymaya başlamışlar. Sonuçta ikinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş.
Birinci adam öfkelenmiş:
Bu nasıl olur? Ben senden çok çalıştım. Senden daha erken geldim, daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kesmişsin. Bu işin sırrı ne?
İkinci adam yüzünde gülümsemeyle cevaplamış:
Ortada sır yok. Sen durmadan çalışırken ben arada dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla daha az çabayla daha çok ağaç kesilir. Kendimize zaman ayırıp yaşamı objektif bakışla gözden geçirmemiz gerekir.
Hızlı giden yaşam koşuşturmasında arınma yapmalıyız. Arada durup baltaları bilemeliyiz. Arınma fiziğimiz, zihnimiz, ruhumuz ve sosyal yaşamımız için çok önem taşıyor. Okumakta olduğunuz bu kitapta yazılı olanları geleceğimizin markası, çocuklarınız için kullanabileceğiniz gibi kendiniz için de kullanabilirsiniz. İnsan, kendisi yapmadığı bir işi başkasına yaptıramaz. O nedenle arınmaya kendimizden başlamalıyız. Biliyorsunuz hostesler uçaklarda acil durum için oksijen maskesini nasıl takılacağını anlattığında önce kendi maskenizi takın, sonra çocuğunuzun maskesini diye özellikle bilgi verir. Kendini kurtarmayan, kendisi için bir iş yapamayan çocukları için de yapamaz. O nedenle yapılacak tüm iyi işlerde çocuklarımızın bizi model alması için, önce yapılacakları kendimiz yapalım.
Fiziksel arınma: Aynada gördüğünüz kişiden mutluluk duyun, çocuklarınızın da aynadaki kendilerinden mutlu olmalarını sağlayın. Her sabah aynanın karşısına geçip gülücükler atın, öpücük yollayın, göz kırpın ve güzel bir selam verin. Beğenseniz de beğenmeseniz de o beden ölünceye kadar sizinle olacak. Siz, kendinizi ya da dostlarınızı sevmeye başladığınızda inanılmaz değişimin de farkına varacaksınız. Beyin sizin emrinize girecek. Tüm enerjisini size sunacak. Kendinizle barıştığınızda dünya ile de barışacaksınız. Bunu gözlemleyebilirsiniz, gün içinde kendinizi kötü hissettiğinizde yaptığınız işlerle iyi hissettiğinizde yaptığınız işler çok farklıdır.
Başarıya, özgüvene giden yollardan biri de kendinden mutlu olmaktan geçer. Başkaları ile fiziksel farklılıklarımız olabilir. Benim saçlarım çok dik, kolay taranmaz (hatta taranmaz diyelim). Saçlarımın dik olması gür olduğunu gösterir. Bu da kolay dökülmeyecekler, kel kalmayacağım demektir. Az saçlı (yani kel) biri için de ömrü boyunca saç telleri ince olduğundan rahatlıkla taranması demektir. Saçları dökülünce yani kel kalınca kuaför masraflarının yüzde elli azalması demektir! Yani insan kendi ile alay edebilmelidir. Kendi ile barışık insan, kendi ile alay edebilir. Kendiyle alay edebilen insanla, başkaları kolay dalga geçemez.
Fiziksel arınma için neler yapabiliriz? Arınma, adı üzerinde fazlalıklardan kurtulma demektir. Öyleyse işe varsa fazla kilolardan kurtulma ile başlamak gerekir. Bunun için uzun vadeli iyi bir egzersiz ve diyet programı yapmak gerekir. Sağlıksız diyet programları yerine uzman diyetisyenlerle bireye özgü program yapılmalıdır. Bu programlar sabırla, disiplinle ve inanarak uygulanmalıdır. Bu diyet programı egzersizler ile desteklenmeli ve spor salonlarında özel programlar hazırlanmalıdır. Kısa sürede kilo verilmez, kiloyu aldığınız sürede vermek sağlıklıdır. Kilo sorunu olmayan gençler; sizler de haftada 3–4 gün 60 dakikalık yürüyüş ve koşular yapabilirsiniz. Kalp başta olmak üzere sindirim, solunum sistemi ve kas gelişimi için düzenli spor yapabilirsiniz..
Çocuklarınızın takım sporlarının içinde olması da arınma anlamına gelir. Bilgisayar başında geçen hareketsiz zamandan arınmadır. Takım sporları farklı insanları tanıma, ortak iş yapma disiplin, kurallı yaşam, hızlı ve doğru karar verme, inisiyatif kullanma gibi özellikleri de hızlı geliştirir.
Fizik ve zihnin ortak kullanıldığı, motorsal özelliklerle birlikte düşüncenin de devreye sokulması nedeniyle spora erken yaşlarda başlanmalıdır. Yaş grupları, yapılacak spora göre değişkenlik göstermektedir. Jimnastik ve yüzme gibi sporlara 4 yaşında başlanmaktadır. Diğer spor dallarında 6- 10 arasında değişir. Özellikle spor bursu veren kolejler erken yaşta spora başlamış çocukları tercih ederler. Yani erken yaşlarda spora başlamış olmak çocuğunuzun okul kariyerine destek olabilir. Okul yaşamının daha renkli geçmesini de sağlar. Spor, sosyal bir olaydır. Kendini ifade etmenin, başarmanın en kısa yollarındandır.
Yapılacak sporlar için önce jimnastik, yüzme tercih edilmelidir. Erken yaşlarda başlanılması, koordinasyon, yön kavramı, zaman kavramı gelişimine yardımcı olmayı sağlar. 4 yaşındaki çocuklar, çok konuşmayı sever, abartılı öyküler anlatır, abartılı davranışlarda bulunurlar. Atak davranırlar. Spor disiplin altında olmalarını ve gelişmelerini sağlar.
Spora, bilgisayardan önce başlayan çocuklar televizyon, internet ve fazlalığında zaman kaybettirecek alışkanlıklara diğer çocuklar kadar ilgi göstermezler. Çocuklarınızın yaşı daha büyük olsa da sevdiği arkadaşlarının bulunduğu sporlara, halk oyunları, tiyatro gibi etkinliklere katılması çok yararlı olacaktır. Geç başlaması hiç başlamamasından iyidir. Tabii ki uygun olan, spor branşının istediği yaş gruplarında başlamaktır.
İyi bir eğitmen, uygun saha koşulları ve antrenman periyodu gençlerin gelişmesini hızlandıracaktır. Seçeceği spor branşı konusunda çocuğunuzun fikri alınmalıdır. Seçenekler açıklanmalı ve yararları hakkında bilgi verilmelidir. Çocuğunuz futbol ya da basketbol oynamak istese bile önce yüzme ve jimnastik ile kasların gelişimi, esneklik kazanması sağlanması gerektiğini anlatmanız, bu sporlara da odaklanmasını sağlayacaktır. Özellikle yaz spor okullarında çocuklarınızın bulunmasına dikkat ediniz.
Spordaki tatlı rekabet çocuğun gelişimine, disiplin altında organizasyonlarda yer almasına destek olur. Böylece sporda elde ettiği alışkanlıklarını yaşamda da kullanır.
Yürüyüş hızı bile insanlar arasında bir farkındalıktır. Monoton, temposuz, kendisinden beklentisi olmayan insanların yürüyüşleri ile hedefi olanların yürüyüş hızları farklıdır. Büyük alış veriş merkezleri bir şehre yatırım yapmadan önce o şehirdeki insanların yürüyüş tempolarını incelerler. Şehrin nasıl hareket ettiği önemlidir. Şehir canlı ise yatırım yaparlar. Yürüyüş tempomuzu %25 arttırdığımızda daha sağlıklı düşünebiliriz. Çünkü hızlı yürümek sadece fiziksel bir eylem değildir. Koordinasyon, odaklanma gibi kavramlarda devreye girer. Böylece hem fizik hem de zihin devrede olur.
Hızlı yürüme, doğru nefes teknikleri ile birleştirilmelidir. Doğuştan ölüme kadar hepimiz nefes alırız. Ne yazık ki her zaman yaptığımız bu işin de eğitimini almamız gerekiyor. Doğru nefes almamız yaşam kalitemizi, öğrenmemizi, hafızamızı etkiliyor. Örneğin bilgisayar karşısında kambur oturur vaziyette ve oksijeni azalan bir ortamda nefes almak solunumu olumsuz etkiliyor. Daha az ve kısa nefes alıyoruz. Ortamda bulunan kısıtlı oksijenle yetiniyoruz. Öyleyse en azından 30-40 dakikada bir ortam değiştirip burnumuzdan derin nefesle göğsümüzden karın bölgesine uzanan yoldan nefes alıp ağzımızdan vermeliyiz. Bu egzersizleri aralarda üçer dakika yapmalıyız. Burundan alınıp ağızdan verilen nefes ile kalp -mide arasında gevşememiz sağlanır. Kaslara daha çok oksijen gider. Biliyorsunuz beyin hücreleri kandaki oksijenle beslenir. Oksijen kalitesi yüksek ortama çıktığınızda burundan derin nefes alıp biraz bekletip ağzından verirken yapılan egzersizi üç dört dakika tekrarladığınızda başımız dönebilir.
Bu şekilde alınan oksijen tüm vücudumuza, kaslarımıza ulaşır. Nefes tekniklerini veren eğitimlere de katılabilirsiniz.
Yürüyüş ya da düşük tempolu koşularda burnumuzdan alıp, ağzımızdan nefes vererek yapılan haftadaki en az 4 gün ve 30’ar dakikalık egzersizler bizi güne daha rahat hazırlar. Doğru nefes teknikleri, spor ile birleştirildiğinde yaşam kalitemize artı değer katacaktır.
Fiziksel arınma içeriklerini artırmamız gerekiyor. Beslenme bu anlamda en önemli arınma ayrıntısıdır. Bizim bedenlerimiz çöplük değildir. Yemek, sadece karnımızı doyurmamız için hızla yapılan bir iş olmadığı gibi her şeyi silip süpürmek de değildir. Yemek bir estetik, koşuşturmalardan arınma, bir limandır. Günün nasıl geçtiğinin konuşulduğu akşam yemekleri ailenin toplantı ve iletişim zamanı olarak tanımlanabilir.
Çevre, hızlı yaşam temposu ve reklamlar, yemek kültürümüzü de dejenere etti. Fast Food anlayışı istesek de istemesek de yaşamdaki yerini aldı. Çocuklar Pizza ve Mac Menülerle yaşamaya başladılar. McDonalds ile savaşıyorsunuz dikkatli olun! Yıllık cirosu Türkiye’nin dört katı olan bir dev ile savaşmaktasınız. Mega Mac Menü her şey orada; 1120 kalori, Kolesterol 119. Yanında süper boy patates ve Coca Cola. Gençler fast fooda neden bu kadar ilgi gösteriyorlar. Anneannelerimizin yaptığı tarhana çorbasına ne oldu?
Fast Food kültürü çocukların yaşamına bu kadar hızlı nasıl girdi? Reklam, tanıtım kadar etkili bir durum da yasaklama anlayışıdır. Yasaklar her zaman karşı konmak için vardır. Yasak ve yasağa tepki asla ayrılmazlar. Peki, ne yapalım? Yasağı kaldıralım. Çocuklarınız istedikleri zaman, istedikleri kadar yesinler ve özgüvenli olsunlar. Onlara asla hayır denmesin, kolay değil çocuk yetiştiriyoruz! Öyle mi? Hayır, o kadar da değil!
Size tavsiyem geleceğimizin markası çocuklarınızla bir oyun oynayın.
1 gün patron siz olun 1 gün çocuğunuz olsun…
Bu oyunu nasıl uygulayacaksınız? Kendine ait kuralları bir gün çocuğunuz koyacak bir gün siz. Böylece çocuğunuz yarın, sizin koyacağınız kuralları düşünecek. Daha disiplini ve kurallı bir yaşam merkezi oluşturacak. Bunu yaşamın tüm alanları için düşünebilirsiniz. Kurallar, bir süre sonra alışkanlıklar haline gelecek. Kimsenin kuralsız yaşama şansı yoktur. Devlet, din, ahlak, toplum, gelenekler yaşamın her alanı sistematik kurallarla çevrilidir. Tek taraflı aşırı sevgi, disiplinle donatılmadığında çocuğunuzun geleceğine zarar verebilir. Çünkü insan ihtiyaçları sınırsızdır. Çocuklar sizin sınırlarınızı zorlarlar. Sevginiz ile tek taraflı verdiğiniz ödünleri gelecekte herkesten beklerler. Kendileri dışındaki her kişiden yararlanmak isterler. Gerçek kaynağın kendileri olduğunu keşfedemezler.
Aileler, Biz çektik çocuklarımız çekmesin gibi masum görünen bir kavram üzerinden giderek çocuklarının tüm taleplerini karşılamak için adanmışlardır. Oysa bilinmesi gereken bir şey vardır: Hiçbir anne ve baba çocuklarının tüm isteklerini sonsuza kadar karşılayacak güce sahip değildir. Fiziksel ihtiyaçlarını karşılayabilirsiniz; iyi giyim, son teknoloji cep telefonu, laptop alabilir, harika gezilere yollayabilirsiniz. Kısacası bir dediğini iki etmeden yaşatabilirsiniz. Bunlar fiziksel ihtiyaçlardır. Bunların dışında önemli olma, ait olma, sorumluluk alma, karar verme, paylaşma gibi verilmesi gereken onlarca özellik ve donanım vardır. Bu ihtiyaçları satın alabilecek para henüz icat edilmedi.
O nedenle hikâyedeki gibi önce balık tutmayı öğretmek gerekiyor.
İhtiyar balıkçı denizden yeni dönmüştü. Teknesindeki balıklar hâlâ titremekteydi. Balıkları kasalara doldururken yanına dilenci kılıklı birisi yaklaştı ve yalvaran gözlerle; eğer bir balık verirse kendisine çok minnettar kalacağını söyledi.
İhtiyar balıkçı, dilenciyi dinledikten sonra yardım edecek birisi edasıyla başını kaldırdı, teknesindeki oltalardan birini aldı. Dilenciyi, balıkların kıyıya kadar vurduğu yakındaki koya götürdü. Beş on dakika içinde ona balık tutmayı öğretti. Oltayı da adama hediye ederek yanından ayrıldı. Aradan bir saat kadar zaman geçtiğinde dilenci kendisine birkaç gün yetecek kadar balık yakalamıştı.
Olup bitenleri başından sonuna seyredenler balıkçıya: “Bir balık verip göndermek varken neden bu kadar uğraştın?” diye sordular. O da şu cevabı verdi:
– Eğer ona bir balık verseydim sadece bu öğün için karnını doyururdu. Ama gelecek öğüne tekrar acıkır ve yeniden dilenmeye başlardı. Ben ona balık tutmayı öğrettim ki, her acıktığında karnını doyurabilsin.
Evet, çocuklarımıza üretmeyi, kendi başına iş yapmayı öğretmeliyiz. O nedenle daha çok eğitime ihtiyacımız var. Biliyor musunuz bir Japon yetişkin diplomasını aldığında eğitimi bitmiyor. Yılda ortalama 200 saat kadar eğitim almaya devam ediyor. Avrupa Birliği ülkelerinde bu standart 100 saat kadar. Biz Türkler için ortalama kişi başı yetişkin eğitimi 3 (üç) saat. Ailede öğrenmeden öğretemeyiz. İlim ve teknoloji 20 yıl öncesine göre çok farklı gelişiyor. Çocuklarımızı daha iyi anlamak ve geliştirmek için eğitim almalıyız. Kişisel gelişim seminerleri, sertifikalı ana- baba okulları, eğitim kitapları ve toplantılar bizim gelişmemizi sağlayacaktır.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bir toplum olmamalıyız. Çıkın sokağa, bir konuda fikir sorun. Size mutlaka herkesin yanıtı vardır. Bilgisi olmasa da cevabı olur. İnternette geldi, bir televizyon programında muhabir Mısır Piramitlerinin Türkiye’den çalınmış olduğunu söyleyip konu hakkında görüş alıyor. Neler söyleniyor inanamazsınız. Kimi gümrükte adamları vardır diyor, kimi gemi ile kaçırmıştır diyor. Kimi de devleti suçlayıp cezalar artırılmalı diyor. Avrupa’ya kaçırıldığını ve araştırılması gerektiğini söyleyenler de vardı. Ne yazık ki konuşanlardan biri de tarih öğretmeni olduğunu iddia ediyordu. Bilgi kirliliğinden arınıp doğru bilgiye ulaşmalıyız. Bizi geliştirmeyecek işlerden arınmak, işimize odaklanmayla sağlanır.
Fiziksel arınmada uykunun önemini atlamamak gerekiyor. Uyku kalitesi günün kalitesini doğrudan etkiliyor. Uykusuz geçen bir gecenin sabahı iş verimliliğinizi düşünün. Çocuklarınız için de durum aynıdır. Uyku ritminin yakalanmadığı bir gün, öğrenme, algılama için performansın düşmesinin ana nedenlerindendir.
Uyku için orta sertlikte ortopedik bir yatak, 22 derece civarında oda sıcaklığı alışkanlığımıza göre aydınlatma, oksijenli bir ortam gerekir. Çocuğunuzun yatak odasında televizyon, cep telefonu, bilgisayar bulunmaması gerekir. Kanser oluşturan bu maddeler yatak odasında asla bulundurulmamalıdır.
Uyku için beynin belli bir saate programlanmış olması gerekmektedir. Özellikle kalkış saati çok değişken olmamalıdır. Uyku programını çocuğunuz alışkanlık haline getirmeli, dışarıdan dayatma olmamalıdır. Yetişmekte olan bir çocuk için 7–7.30 saat arasındaki uyku yeterlidir.
Çocuğunuz gece 22.30’da bir film izliyor ve film 45 dakika sonra bitecek. Siz uyuması konusunda ısrar ederseniz bilinçaltı sizin yasağınıza dayatma üretecektir. Uyumamasını isteyecektir. 22.30’da yatağa gönderdiğiniz çocuğunuz 2–2.30 saat yatakta uyumadan kalacaktır. Filmi izlemesine izin verseydiniz 23.15 civarında yatağında olacaktı. Burada önemli olan alışkanlıklardır. Kesinlikle sabah kalkış saatini değiştirmeyen biri için arada yatış saatinin oynamasını büyük sorun etmemeliyiz.
Uyku alışkanlığının oturması için kuluçka dönemini anlatmak istiyorum. Çocuğunuz ya da kendiniz için bir kalkış saati planlayın. O saatte uyunmak bir süre sizi zorlayabilir. Fiziksel olarak o saatte uyunacak düzeye gelebilmek için 21 gün mutlaka ara vermeden devam edin. 21 gün sonra beden de, zihin de buna alışacaktır. Önemli olan 21 boyunca ne kadar zorlanırsanız zorlanın buna tekrar edebilmektir.
Doğadaki kuluçka dönemi gibi alışkanlıkların oturması için 21 güne ihtiyaç vardır. Kalkış saati sabit olduğunda beyin size zil, telefon gibi uyarıcılar olmadan da kalkma uyaranı yollayacaktır. Uyku düzeni, çocuğun sorumluluğunda olmalıdır. Önemli bir sınav, dersler ve diğer işleri için 8 yaşındaki bir genç kendi başına kalkmaya alıştırılmalıdır. 10 yaşında bir öğrenci halen ailesi tarafından uyandırılıyorsa evde yeni anayasa hazırlama zamanı gelmiş demektir.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı Edebiyat
- Kitap AdıMarka Çocuk Yetiştirmek
- Sayfa Sayısı167
- YazarErdem Karagöz
- ISBN9786055831134
- Boyutlar, Kapak14x20 cm, Karton Kapak
- YayıneviAltın Bilek Yayınları / 2013
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sokak Kedisi Bob (Sıradışı Bir Dostluk Öyküsü) ~ James Bowen
Sokak Kedisi Bob (Sıradışı Bir Dostluk Öyküsü)
James Bowen
Tam 22 dile çevrilen gerçek bir öykü. Bu kitapta okuyacaklarınız hayal ürünü değil. Times Bestseller Sokaklarda yaşayan James Bowen yaralı bir sarman bulduğunda hayatının...
- Kısas-ı Enbiya ~ Orhan Duru
Kısas-ı Enbiya
Orhan Duru
Orhan Duru, “Türkçe hikâye”nin kaynaklarına tutkun bir yazarımızdı. 1979 yılında, kutsal kitaplarla geleneksel halk anlatılarında peygamber kıssalarının aldığı biçimlerin ve aktarıldığı Türkçenin günümüz öykücülüğüne...
- Dedem Kurt Seyit ve Ben ~ Nermin Bezmen
Dedem Kurt Seyit ve Ben
Nermin Bezmen
Canım dedem Kurt Seyit, Seninle hiç rastlaşmadık! Ben doğmadan çok önce, sen buralardan göçüp gitmiştin, hayatımın kahramanı olacağını bilmeden, kendi ölümünü kendin seçip isteyerek,...