Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Manşetlerden Gaipliğe: Bay-Bayan Kenan Çinili’nin Evrak-ı Metrukesi
Manşetlerden Gaipliğe: Bay-Bayan Kenan Çinili’nin Evrak-ı Metrukesi

Manşetlerden Gaipliğe: Bay-Bayan Kenan Çinili’nin Evrak-ı Metrukesi

(Derleyen) Serdar Soydan

1935 yılının Nisan ayında görülmeye başlanan “basit” bir tehdit davası davalının cinsiyet kimliği nedeniyle ulusal basının derhal dikkatini çeker ve giderek bir skandala dönüştürülür….

1935 yılının Nisan ayında görülmeye başlanan “basit” bir tehdit davası davalının cinsiyet kimliği nedeniyle ulusal basının derhal dikkatini çeker ve giderek bir skandala dönüştürülür.

Bugünün kavramlarıyla bir trans erkek ya da crossdresser olarak tanımlanabilecek davalı Kenan Çinili’ye basın “Erkek elbiseli kız”, “Erkek-Kız”, “Erkekleşen Kız”, “Bayan-Bay” sıfatlarını yakıştırır, boy boy fotoğraflarını çekerek hatta şehir turu yaptırarak manşetlerden düşürmez. Kenan ise kendisi hakkında çizilmek istenen portreye giderek ayak uydurup “garip” bir kahramana, hatta polisiye bir hikâyenin gönüllü magazin figürüne dönüşür.

Bu yoğun ilgi sonunda nihayet çalkantılı hayatı “Erkek Elbisesi Altında 26 Yıl” başlıklı yazı dizisiyle tefrika dahi edilen, kimlik inşası ve iddiası hiçe sayılsa da yaşamını dilediğince sürdürmekten geri durmayan, lakin tefrikanın sonlanmasının ardından gazetelerde bir daha izine rastlanmayan Kenan’ın anıları, basının sömürücü niteliğine dair bir ibret vesikası olarak da okunabilir.

Gölgede kalanların, unutulan ve unutturulanların peşinde tozlu sayfaları, arşivleri iğneyle kazan, “öteki”ler hakkında yazmayı sürdüren Serdar Soydan, Kenan Çinili’nin evrak-ı metrukesini, dolayısıyla sesini 1930’lardan bugüne taşıyarak ölümsüzleştiriyor.

*

Başlamadan

Hatıralarımı anlatmaya başlamadan bazı noktaları aydınlatmak zaruretindeyim. Beni sayısız maceralara sürükleyen bu erkek elbisesini gösteriş olsun diye mi giydim?

Yoksa ben –bazılarının sandığı gibi– bir kız değilim de anormal bir mahlûk muyum?

Ufak bir ameliyat neticesinde kadınlık kutbundan erkekliğe atlayabilecek bir bünyem mi var? Gerçi yakın tanıdıklarım benim erkeklikle sırtımdaki elbiseden başka bir münasebetim bulunmadığını bilirler. Fakat beni şöyle böyle tanıyanları dinlerseniz ben kadınlıkla da erkeklikle de alakası olmayan zavallıdan başka bir şey değilimdir.

Hakikat bu mu?

Hatıralarımı takip etmek zahmetine katlanacaklara bunun böyle olmadığını peşinen söylemeliyim.

Adımı ötede beride, gazete sayfalarında görenler arasında haklı olarak erkek elbisesi giymemi şöhrete kavuşmanın bir vasıtası olarak kullandığıma hükmedecekler de bulunabilir. Fakat kendilerini temin ederim ki bunu hiç de böyle hasis bir düşüncenin tesiriyle yapmış değilim.

Kadınlığını erkek elbisesi arkasında gizleyen birinde böyle bir ihtiras tasavvur olunabilir mi?

Ben kendimi bildiğim zaman sırtımda erkek elbisesi gördüm.

Bunu bugüne kadar çıkaramadımsa inanmalıdır ki bu sadece alışkanlığımdan ileri gelmiştir.

Şayet şöhrete kavuşmaya yalnız bir erkek elbisesi kâfi gelseydi şöhret kavuşulması kolay bir hedef olmaz mıydı?

Bu hatıraları da şöhret için değil, genç kızlara bir ders ve çocuk velilerine de bir ibret olsun diye yazıyorum.

Henüz pek uzun bir tarihi olmayan hayatımdan aldığım tecrübeler beni şu kanaate ulaştırmıştır.

Her cins kendi kisvesi içinde bulunmalıdır. Kadın, kadın elbisesiyle erkek, erkek elbisesiyle dolaşmalıdır. Aksi takdirde anlaşamamazlıkların, anlatamamazlıkların doğurduğu hadiseler kolaylıkla birer tehlike haline girebiliyor.

Aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen başımdan geçen hadiseleri hatıratımı yazmak endişesiyle şöyle bir düşününce bazılarında tüylerim diken diken oldu.

Siz hiçbir otel odasında ifrit gibi bir adamla yapayalnız bulundunuz mu?

Tasavvur ediniz, bu adam size saldırmıştır. Erkek elbisesi altında saklı kadınlığınızın bir an için ortaya çıkması endişesiyle titreyerek cebinizde bulundurduğunuz tabancayı size saldıranın göğsüne dayamak mecburiyetinde kaldınız mı?

Kalmadınızsa erkek elbisesi altında saklı kalmanın ne korkulu ne azaplı bir şey olduğunu bilemezsiniz.

Size âşık olan kadına, kadın olduğunuzu söyleyemediğiniz için çekilen ıstırabı biliyor musunuz?

Sırf erkek elbisesi içinde bulunduğunuz için kadınlık hislerinizi sevdiğiniz bir adama açamadığınızı, bu hislerinizi ebediyen kalbinize gömmek zaruretinde olduğunuzu hiç düşündünüz mü?

Geçen gün bana yeni tanıdığım bir erkek damdan düşercesine sorduğu bir sual ve verdiği bir cevapla bana bunun sırrını bir daha öğretti. Bu erkek bana şunu sordu.

“Demek siz kızsınız? Erkeklere karşı bir istek duymaz mısınız?”

Bir an cevap veremedim, sonra “Niçin duymayayım?” dedim.

“Kendimde bir anormallik hissetmiyorum ki.”

“Erkeklerin size mukabele edebilmeleri için evvela sırtınızdaki elbiseyi çıkarmanız lazım. Kadın elbisesi giyiniz.”

Bu erkek haklıdır. Fakat ne yapayım ki ben bu elbiseye ailemi bırakıp giderek başıma bin bir felaketi davet edecek kadar düşkündüm. Hislerimi içime gömecek fakat tavsiyeyi yerine getiremeyecektim ve kim bilir daha ne kadar da bu böyle sürüp gidecek.

Bugün tam yirmi altı yaşındayım. Bu zaman zarfında sırtımdan erkek elbisesini mektepte okuduğum zamanlarda giydiğim külot ve arkadan düğmeli göğüslük erkek elbisesi sayılmazsa ancak bir saat için çıkardım diyebilirim.

Maceralarımın enteresan olup olmadığını okuyucuların takdirine bırakıyorum. Yalnız şunu ilave edeyim ki, hatıralarımda belki size muhayyer-ül ukul* gelecek noktalar bulunacaktır. Ve bunların doğru olabileceğine bir an için olsun ihtimal veremeyeceksiniz. Sizi temin ederim, ben hatıralarımı yazarken katiyen işin hayal tarafına sapmadım. Bunları her dakika ispat edebilecek bir haldeyim.

Bu arada şunu da söyleyelim, beni maceradan maceraya kadınlar sürükledi. Ve erkek elbisesi bana şu hakikati öğretti: Erkekler kadınları değil, kadınlar erkekleri baştan çıkarıyor.

Haber gazetesi idarehanesine gidip de ciddi olarak hayatımı yazmam teklifiyle karşılaştığım zaman biraz duraklamıştım. Hayatımla kim alakadar olabilirdi?

Hayatımdan bir gazete sayfasında bahse cüret etmek kendime süs vermek demek olmaz mıydı? Fakat benden istenecek hayatım değil maceralarım olduğunu idrak edince tereddüde mahal kalmadı. Bunların her biri bir gazete okuyucusunu heyecanla sarsacak şekilde zengin değişikliklerle doluydu. Sonra yine bunlar ya gençliğin ya sırtıma geçmiş bulduğum erkek elbisesinin genç bir kıza verdiği cesaretle bir hayli de kurnazlıkla yaşanılmış ve yaşatılmış maceralardı.

Kadınlara ilanı aşka başladığım zamanlar benim kendi cinslerinden biri olduğumu bilmedikleri için bu hareketimden garip bir zevk duyardım. Sonra bu aşk alakası ilerledikçe duyduğum zevk nedamete dönmüyor değildi. Ne yapayım ki hakikati söyleyemiyordum.

Böyle hareketlerden aldığım zevk zevklerin en tatlısıydı. Ve beni bir maceradan bir maceraya sürüklüyordu. Bunların her biri bir hikâyeydi. Hem öyle hikâyeler ki şöyle sathice ağızdan anlatılmışlarına muhatap olanların ağızları –tabiriyle– bir karış açık kalıyordu.

“Nasıl olur?”, “İmkânı mı var?”, “İnanamıyorum doğrusu!”, “Mübalağa!”, “Aylarca hatta senelerce nişanlı kaldığınız bir kız, sizin kız olduğunuzun farkına varamaz mı hiç?” gibi yarı hayret yarı itiraz yağmurlarına tutuluyordum.

Fakat bu itirazların maceraları parça parça anlatmaktan ileri geldiğini de bilmiyor değildim.

Şimdi umuyorum ki böyle itirazlarla karşılaşmayacak, sizi yalnızca hayretten hayrete sürükleyeceğim. Çünkü yaptıklarımın mümkün olduğu kadar gizli kalmış bir yerini bırakmamaya çalışacağım.

Klasik macera muharrirleri gibi ben de başımdan geçenlere ta çocukluğumdan başlayacağım. Böylelikle hakkımda vereceğiniz hükümlere sizi daha baştan hazırlamış olmaz mıyım?

Melekzat Ağabey!

Nasıl doğduğumu bilmiyorum. Sonradan öğrendiğime göre Çamlıca’da 1327* yılında doğmuşum ve bana ilk defa erkek elbisesini babam giydirmiş.

Çocukluğum hep bu elbise içinde ve oldukça tuhaf geçti. Kız çocuklardan hoşlanmaz, daima erkek çocuklarla düşer kalkar, onlarla oynar, kızların bebek ve misafirlik oyunlarına iltifat etmeyerek soluğu sapanla kuş vurmada, muharebe, atlama oyunlarında alırdım.

Erkek arkadaşlarımın hepsi de beni kendilerinden sayarlar, benim kız olduğumu bilmezlerdi. Ata binmeye meraklıydım. Hele nişan atmaya, silah kullanmaya bayılırdım.

Mektebe başladım. Sonra Erenköy Lisesi’ne beni yatılı olarak verdiler. Erkek elbisesini bilmem yine bu mektepte bulunduğum sırada da çıkarmış sayılır mıyım? Saçlarımı keserdim. Ayağıma külot giyer, sırtıma erkeklerinki gibi arkadan düğmeli göğüslük geçirir, kravat bağlardım.

Yaramazdım. Durduğum yerde duramayacak kadar. Fakat çalışkan oluşum beni mazur gösterirdi. Mektep arkadaşlarım da beni kızdan çok erkeğe benzettikleri için daima “Melekzat Ağabey!” diye çağırırlardı.

Mektepten çıkıncaya kadar istikbalim hakkındaki düşüncelerim iyiydi. Doktor olacaktım. Anadolu’nun güzel ve cana yakın bir köşesine çekilerek hayatımı tıpkı bir erkek gibi kazanacak, mesut bir ömür sürecektim. Meğer bu isteğim ne kadar masum bir istekmiş ve ben hayatı ne kadar basit, ne kadar gürültüsüz görüyormuşum. Hiç aklıma getirmemiştim ki bu masum isteğime engel olacak olan şey yine şu sırtımdaki erkek elbisesidir. Artık liseden çıkmıştım. Eve geldim. Büyük bir arzuyla istikbale gözlerimi diktim. Tıbbîye, senelerce çalışmalar, didinmeler ve nihayet doktorluk… Anadolu’nun sakin bir köşesi…

İşte ben bu hülyalar içinde yüzdüğüm günlerden birinde yine erkek elbiseleri giymiş ve sokağa çıkmaya hazırlanırken odama annem girdi.

“Melekzat, kızım,” dedi. “Artık mektepten çıktın. Fakat sırtından bu elbiseyi hâlâ çıkaramadın. Bundan sonra bu elbiseyle dolaşman doğru değil; çıkarmalısın bunları sırtından.”

Annem beni severdi. Çünkü onun bir dediğini iki yapmazdım.

Fakat onun bu teklifini yerine getirmeme imkân göremiyordum.

“Ben,” dedim, “çıkaramam. Şimdiye kadar erkek elbisesi giydim.

Kız elbisesi giymem imkânsız.”

Annem ses çıkarmadı. Fakat gün geçtikçe itirazlar duracak yerde körüklendi ve tahammül edilemez bir hal aldı. Çünkü bu sefer cephe tutan yalnız annem değil, bütün aile efradıydı.

Kendilerine son cevabı verdim: “Olamaz!”

İşte bu suretle ailemle aramda bir geçimsizlik başladı ve bu benim istikbal hakkındaki düşüncelerimin boş bir hayalden ibaret olduğunu gösterdi.

Bu vaziyet karşısında ailemle bir arada yaşamama imkân olmadığını anlayınca hayatımı kendim kazanmak ve kendi başıma yaşamak çarelerini aramaya başladım.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Derleme Edebiyat
  • Kitap AdıManşetlerden Gaipliğe: Bay-Bayan Kenan Çinili'nin Evrak-ı Metrukesi
  • Sayfa Sayısı264
  • Yazar(Derleyen) Serdar Soydan
  • ISBN9786257370288
  • Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2021

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Erkeklerin Hikayeleri (Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle) ~ Murathan MunganErkeklerin Hikayeleri (Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle)

    Erkeklerin Hikayeleri (Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle)

    Murathan Mungan

    İÇİNDEKİLER MURATHAN MUNGAN Önsöz CESAREPAVESE Kendini Öldürenler HENRY MILLER Madmazel Claude VLADIMIR NABOKOV Sesler BERNARD MALAMUD Meslek Seçimi JOHN CHEEVER Merhem RAYMOND CARVER Kameriye...

  2. Atılgan – 1959’dan Günümüze Yusuf Atılgan Üzerine Yazılar ~ KolektifAtılgan – 1959’dan Günümüze Yusuf Atılgan Üzerine Yazılar

    Atılgan – 1959’dan Günümüze Yusuf Atılgan Üzerine Yazılar

    Kolektif

    Yusuf Atılgan, 68 yıllık ömründe dört kitap yayımladı – Aylak Adam 1959’da, Bodur Minareden Öte 1960’ta, Anayurt Oteli 1973’te, çocuklar için yazdığı Ekmek Elden...

  3. Ütopya ~ Thomas MoreÜtopya

    Ütopya

    Thomas More

    Ütopya, yorumları hâlâ birbiri ile çelişen, birbirini tamamlayan bir politik ekonomi klasiğidir. Karşımızda, o dönemde keşfedilmiş “Yeni Dünya”yı cennet olarak tasvir eden ikinci bir...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur