Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Lujin Savunması
Lujin Savunması

Lujin Savunması

Vladimir Nabokov

“… Nabokov’un benzersiz evrenine henüz dalmamış olanlar için, Lujin Savunması mükemmel bir giriştir.” JOHN UPDIKE “… muazzam, olgun, modern bir yazar vardı karşımda, büyük…

“… Nabokov’un benzersiz evrenine henüz dalmamış olanlar için, Lujin Savunması mükemmel bir giriştir.”
JOHN UPDIKE

“… muazzam, olgun, modern bir yazar vardı karşımda, büyük bir Rus yazarı, bir anka kuşu gibi devrimin ve sürgünün ateşinden ve küllerinden doğmuştu.”
NINA BERBEROVA

“….söylemeden edemeyeceğim; bütün Rusça kitaplarım arasında en fazla ‘sıcaklığa’ sahip olan ve bu sıcaklığı yayan Lujin Savunması’dır.”
VLADIMIR NABOKOV

ÖNSÖZ

Bu romanın Rusça adı “Lujin Savunması” anlamına gelen Zaşçita Lujina ve güya yaratığım Büyük Usta Lujin tarafından bulunmuş bir satranç savunmasına göndermede bulunuyor: isimdeki “u” derinleştirilerek “uu” diye okunmalı. Romanı 1929 ilkbaharında Le Boulou’da yazmaya başladım –kelebek avlamaya gittiğim Doğu Pirene’lerde küçük bir kaplıcada– ve aynı yıl Berlin’de bitirdim. Kitabın ana temasının aklıma ilk geldiği katır tırnağı ve çoban püskülü kaplı tepelerde eğimli bir kaya parçası hatırlıyorum özellikle. Eğer kendimi biraz daha ciddiye alsaydım bu konuda ilginç birkaç ek bilgi daha verebilirdim.

Zaşçita Lujina, üç ayda bir çıkan Rus göçmen dergisi Sovremenye Zapiski’de (Paris) “V. Sirin” takma adımla tefrika edildi ve hemen ardından göçmen yayınevi Slovo (Berlin, 1930) tarafından kitap halinde piyasaya çıkarıldı. 234 sayfalık, 21cm.’e 14cm., yaldızlı harfli mat simsiyah kapaklı o baskı artık çok zor bulunuyor, gittikçe de daha zor bulunacağa benzer.

Zavallı Lujin İngilizce’de basılmak için otuz beş yıl beklemek zorunda kaldı. Gerçi otuzların sonunda bir Amerikan yayınevi onunla ilgilenince umut dolu bir telaşa düşülmüştü ama yayınevinin, yazarına erkek bir ilham perisi olmayı hayal eden türden bir yayıncıya ait olduğu anlaşıldı ve kısa birlikteliğimiz onun satrancı müzikle değiştirip Lujin’i zıvanadan çıkmış bir kemancı yapmamı önermesiyle aniden sona erdi.

Bugün bu romanı yeniden okuduğumda, olay örgüsünün hamlelerini yeniden oynadığımda, kendimi iki Kale’sini de talihsiz ve soylu Kieseritski’ye feda edişini sevgiyle hatırlayan –yenilgiyi sonsuz sayıda satranç kitabında yanında bir anıt gibi dikilmiş soru işaretiyle birlikte tekrar tekrar kabullenmeye mahkûm olan– Anderssen gibi hissediyorum. Hikâyem yazması zor bir hikâyeydi, ama Lujin’in hayatına ölümcül bir iz koymak için şu ya da bu imgeden ve sahneden faydalanmaktan, bir bahçe tasvirini, bir yolculuğu, sıradan bir dizi olayı usta bir satranç oyununa benzer özelliklerle donatmaktan ve özellikle de son bölümleri zavallı adamın aklını içten içe yok eden bildik bir satranç hücumuna benzetmekten büyük keyif aldım. Bu arada, para için eleştiri yazanları –ve genelde okurken dudaklarını oynatan ve zaten önsözünden bu kadar çok şey anlaşılabiliyorken diyalogsuz bir romanla başa çıkması beklenemeyecek olanları– zamanlarını ve emeklerini harcama zahmetinden kurtarmak için ilk önce On Birinci Bölümde ilk kez kendini gösteren buzlu cam temasına (Lujin’in kendini öldürmesiyle, ya da kendini mat etmesiyle ilgili olan) dikkatlerini çekmek istiyorum. Ya da suratsız Büyük Ustam’ın profesyonel amaçlı gezilerini, güneş ışığı saçan valiz etiketleriyle ve hayalifener imgeleriyle değil de değişik otel oda ve koridorlarındaki banyoların yer karolarıyla hatırlayışındaki acıklı hale – oturduğu yerden, üstünde oynanmakta olan bir oyunun hayalî hamlelerini bulduğu ve gözden geçirdiği o mavi ve beyaz kareler; Rodin’in ‘Düşünen Adam’ıyla kapı arasında bulunan, düzgün kareler halinde döşemelik muşambanın nötr rengini belli yerlerde değiştiren, At’ın satranç tahtası üzerindeki hareketine benzer üç renkli, piyasada “agat” adı verilen, insanla alay ediyormuşçasına asimetrik olan o desen; H şeklindeki satranç taşı dizilimi aşıboyalı sıcak su borusu tarafından kesilen büyük parlak siyah ve sarı dikdörtgenler; üzerlerinde uzun yıllar önce bir gece elini çenesine dayayıp düşündüğü bir pozisyonun tümünü gölgeler halinde dizilmiş olarak gördüğü o şahane tuvaletin güzel mermer taşları. Fakat yerleştirdiğim satranç efektleri sadece bu tek tek sahnelerde görülmüyor; efektlerin zincir gibi birbirlerine bağlanışı bu çekici romanın temel yapısında da var. Mesela, Dördüncü Bölümün sonuna doğru satranç tahtasının bir köşesinde benim tarafımdan beklenmedik bir hamle yapılıyor, bir paragraf içinde on altı yıl geçiyor ve birdenbire tohuma kaçmış bir erkeğe terfî etmiş ve Almanya’da bir tatil yerine gönderilmiş olan Lujin, bir bahçe masasında otururken, eskiden hatırlanan bir otel penceresini (ki hayatındaki son cam kare bu olmayacaktır) bastonuyla işaret ederken ve Altıncı Bölüme kadar tanışmayacağımız biriyle (demir masanın üstündeki çantaya bakacak olursanız, bir kadınla) konuşurken görülüyor. Dördüncü Bölümde başlayan geriye dönüş teması bu noktada Lujin’in müteveffa babasının hayaline geçiş yapıyor, ki babanın kendi geçmişinin ele alındığı Beşinci Bölümde o da oğlunun satranç kariyerinin başlangıcını hatırlayıp bunu gençler için duygusal bir hikâyeye dönüştürmek üzere kafasında stilize edecek. Altıncı Bölümde Kurhaus’a geri dönüyoruz ve Lujin’i hâlâ çantayla oynarken ve aynı belirsiz kişiye hitap ederken buluyoruz. Derken o hatun kişi belirginleşiyor, çantayı Lujin’in elinden alıyor, baba Lujin’in öldüğünden bahsediyor ve planın belli bir parçası haline geliyor. Bu üç temel bölümdeki hamlelerin tüm sıralanışı insana bir tür satranç problemini hatırlatıyor – ya da hatırlatmalı: bu problemde amaç problemi çözenin sadece belli sayıda hamlede mat yapması değil, aynı zamanda “geriye doğru analiz” denilen şeyi yapması, yani çizimdeki dizilişe gelene kadar yapılan hamleleri tahmin edip inceleyerek mesela Siyah’ın son hamlesinin rok yapmak olamayacağını, mutlaka beyaz Piyon’u en passant almak olması gerektiğini kanıtlamasıdır.

Bu basit Önsözde satranç taşlarımın ve oyunlarımın daha karmaşık yönlerini uzun uzadıya anlatmama gerek yok. Fakat şunu söylemeden edemeyeceğim: bütün Rusça kitaplarım arasında en fazla “sıcaklığa” sahip olan ve bu sıcaklığı yayan Lujin Savunması’dır – satrancın ne denli soyut olduğu düşünüldüğünde bu size tuhaf gelebilir. Aslında Lujin satrançtan hiçbir şey anlamayan ve/veya diğer bütün kitaplarımdan nefret eden okurlar tarafından bile cana yakın bulundu. Pasaklıdır, pistir, patavatsızdır ama benim sevecen genç hanımın (o da sevimli bir kızcağızdır) hemen fark ettiği gibi, onda hem bozarmış teninin kabalığını ve hem de muğlak dehasının kısırlığını aşan birşeyler vardır.

Son zamanlarda Rusça romanlarımın (ki daha arkası gelecek) İngilizce baskılarına yazdığım ‘Önsöz’lerde Viyana ekibine yüreklendirici birkaç söz söylemeyi kendime iş edindim. Bu Önsöz de bir istisna olmayacak. Psikanalistler ve psikanalizin gazabına uğramış olanlar umarım Lujin’in geçirdiği sinir krizinden sonra maruz kaldığı tedavinin ayrıntılarından –mesela bir satranç oyuncusunun Kraliçe’de (Vezir’in İngilizce’deki karşılığı) anneciğini ve rakibinin Şahında da babacığını gördüğüne dair şifa verici imalardan– memnun kalacaklardır ve bir Pixlok takımını bir romanın anahtarı sanan küçük Freudcu hiç şüphesiz kahramanlarımı, anne babamın, sevgililerimin ve değişik kimliklerimin kendi kafasındaki karikatürize edilmiş halleriyle eşleştirecektir. Bu türden hafiyelerin ağzına bir parmak bal olsun diye itiraf ediyorum, Lujin’e Fransız mürebbiyemi, cep satrancı takımımı, yumuşak başlılığımı ve duvarlarla çevrili bahçemden koparttığım şeftalinin çekirdeğini verdim.

Vladimir Nabokov, Montreux

15 Aralık 1963

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Yetenek ~ Vladimir NabokovYetenek

    Yetenek

    Vladimir Nabokov

    “Sevmediğin bir yerden ayrılırken incecik bir hüzün yaşadın mı hiç ey okur? Kalp kırılmaz sevdiğimiz nesnelerle vedalaşırken olduğu gibi. Islak bakış gözyaşını tutarak çevrede...

  2. Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı ~ Vladimir NabokovSebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı

    Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı

    Vladimir Nabokov

    “Ben Sebastian’ım ya da Sebastian ben ya da belki ikimiz ikimizin de tanımadığı bir başkasıyız.” “‘Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı’, kayboluşların, kaybedilenlerin, bir yere konulup...

  3. Ada ya da Arzu ~ Vladimir NabokovAda ya da Arzu

    Ada ya da Arzu

    Vladimir Nabokov

    Ada, Adoçka, Duşka! Vaniada, Nevada, Theresa! Voltemand, Vaskö dö Gama! Vaniçka, Adalucinda! Vandemonian, Ladore! Adore, Ada, Hades! Ada ya da Arzu’da Nabokov okura, hafızamız...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Bakir İntiharlar ~ Jeffrey EugenidesBakir İntiharlar

    Bakir İntiharlar

    Jeffrey Eugenides

    ‒Senin burada ne işin var tatlım? Hayatın ne kadar kötüleşebileceğini bilecek yaşta değilsin. ‒Hiç on üç yaşında bir kız olmadığınız anlaşılıyor doktor. Cecilia, Therese,...

  2. Medyum ~ Philippe SollersMedyum

    Medyum

    Philippe Sollers

    “Medyum” Sadece çağdaş Fransız edebiyatında değil, çağdaş dünya edebiyatında da tartışılmaz ve aykırı bir yere sahip olan Philippe Sollers’ten dünyanın vasatlığına karşı tokat gibi...

  3. Sonunda 12 Yaş ~ Wendy MassSonunda 12 Yaş

    Sonunda 12 Yaş

    Wendy Mass

    Büyümek dedikleri bu ol(ma)sa gerek! 11 Yaş Günü kitabıyla tanıdığımız Wendy Mass, Sonunda 12 Yaş’ta, yine Willow Falls kasabasında geçen ama tamamen farklı karakterlerle ilerleyen, eğlenceli, matrak,...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur