Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Londra Kulesi
Londra Kulesi

Londra Kulesi

Natsume Soseki

“Her şeyin gömüldüğü zaman akışını tersine döndürüp Antikçağlardan bir parçayı modern çağlara sürükleyerek getiren, görülmeye değer Londra Kulesi’dir. İnsanın kanından, etinden, günahlarından kristalleşerek atların,…

“Her şeyin gömüldüğü zaman akışını tersine döndürüp Antikçağlardan bir parçayı modern çağlara sürükleyerek getiren, görülmeye değer Londra Kulesi’dir. İnsanın kanından, etinden, günahlarından kristalleşerek atların, arabaların ve trenlerin içinde geride kalan Londra Kulesi’dir.”

Viktorya dönemi Londrası’nı adımlarken karşınıza çıkabilecek her insana, her görüntüye dair izler taşıyan bu kitapta, tarihle iç içe geçerek edebiyatta zamansızlığa tanık oluyoruz. Britanya İmparatorluğu’nun Londra’da ele geçirdiği şimdi duygusunun yoksunluğuyla her ülkenin, her zamanın insanlarıyla karşılaşıyoruz. Değişmeyen insan malzemesi, Soseki’nin abartısız ama çarpıcı kelimelerinden süzülerek içimizdeki yerini buluyor.

NATSUME SOSEKI 9 Şubat 1867 yılında doğan Natsume Soseki, 1893 yılında University of Tokyo’dan mezun oldu. 1900 yılına kadar taşrada öğretmenlik yaptı. Batılı roman geleneği ile Japon geleneksel yazı geleneğini birleştiren Soseki, Meiji dönemi Japon çağdaş edebiyatının önemli isimlerindendir. Başlıca eserleri: Wagahai-wa neko de aru (1905) [Ben Bir Kediyim], Botchan (1906), Kusamakura (1906) [Üç Köşeli Dünya], Kojin (1912-1913), Michikusa (1915).

İÇİNDEKİLER
11 | On Gece Rüyaları
39 | Tuhaf Ses
46 | Londra Kulesi

ON GECE RÜYALARI
1. Gece

Şöyle bir rüya gördüm:

Kollarımı bağlamış baş ucunda otururken, sırtüstü yatan kadın kısık sesle öleceğini söyledi. Kadının uzun saçları yastığa yayılmış, yumuşak hatları olan oval yüzü yastığın ortasında yatıyordu. Bembeyaz yanakları, altındaki sıcak kanın rengiyle uygun şekilde renklenmiş, dudaklarının rengi de doğal olarak kırmızıydı. Nereden bakarsan bak, ölecek gibi durmuyordu fakat kadın kısık sesiyle açıkça öleceğim, dedi. Ben de kesinlikle ölecek, diye düşündüm. Bu yüzden, “Öyle mi? Ölecek misin?” diye yukarıdan, aşağıdaki yüzüne bakarken sordum. Kadın, öleceğim derken parlak gözlerini açtı. Uzun kirpiklerinin içinde gizlenmiş büyük, nemli gözleri simsiyahtı. Bu simsiyah göz bebeklerinin derinliklerinde kendi silüetim yansıyordu. Şeffaf olacak kadar derin görünen siyah göz bebeklerinin parlak rengine bakınca, gerçekten ölüp ölmeyeceğini merak ettim. Bunun üzerine ağzımı nazikçe yastığının yakınına yaklaştırıp, “Ölmeyeceksin değil mi? İyisin değil mi?” diye tekrar sordum. Ben böyle deyince, kadın siyah gözlerini yorgun bir şekilde kocaman açarak, her zamanki kısık sesiyle, “Öleceğim. Bundan kurtuluş yok.” dedi.

“O hâlde benim yüzümü görüyor musun?” diye ciddiyetle sorunca, “Görüyor muyum? Bak burada yansıman yok mu?” diye tatlı tatlı gülerek gözlerini gösterdi. Hiçbir şey söylemeden yüzümü yastıktan geri çektim. Kollarımı bağlarken gerçekten ölecek olmalı, diye düşündüm.

Bir süre sonra kadın tekrar konuştu:

“Ölürsem eğer, beni göm. Büyük bir inci istiridyesiyle çukuru kaz. Göklerden düşen yıldız parçalarını mezar taşım olarak koy. Mezarımın yanında bekle. Tekrar buluşmak için gelinceye kadar…”

Ne zaman buluşmaya geleceğini sordum.

“Güneş doğacak ve sonra batacak, değil mi? Sonra tekrar doğacak ve tekrar batacak… Kızıl güneş doğudan batıya, doğudan batıya doğru batmaya devam ederken beni bekleyebilir misin?”

Hiçbir şey söylemeden başımla onayladım. Kadın kısık sesini biraz yükseltip kararlı bir sesle, “100 yıl bekle lütfen.” dedi. “100 yıl mezarımın yanında oturup bekle. Kesinlikle buluşmak için geleceğim.”

Sadece, “Bekleyeceğim.” diye cevap verdim. Ben böyle dedikten sonra, siyah göz bebeklerinde gördüğüm yansımam hafif hafif dağılmaya başladı. Durgun suyun hareket etmesiyle yansıyan görüntülerin dağılması gibi yansımamın akıp gittiğini hissederken, kadın gözlerini aniden kapadı. Uzun kirpiklerinin arasından bir damla gözyaşı yanağına düştü. …

O öldü.

Ölümünden sonra bahçeye inip inci istiridyesiyle çukur kazdım. İnci istiridyesi büyük, pürüzsüz, keskin kenarlı bir kabuktu. Toprağı oyduğum her seferde, kabuğun arkasında ay ışığı yansıyıp parlıyordu. Nemli toprak kokuyordu. Bir süre sonra çukuru kazmayı bitirdim. Kadını bu çukurun içine koyup yumuşak toprakla üzerini nazikçe örttüm. Örterken her hareketimde, inci istiridyesinin arkasında ay ışığı yansıyordu.

Düşen yıldız parçalarını toplayıp hafifçe toprağa yerleştirdim. Yıldız parçaları yuvarlaktı. Gökten uzun süre düşmesi sırasında, kenarları aşınıp pürüzsüz olmuş olmalı, diye düşündüm. Kollarımda tutup toprağa yerleştirirken göğsüm ve elim biraz ısındı.

Yosunun üzerine oturdum. Bundan sonra 100 yıl boyunca böyle bekleyeceğim, diye düşünürken kollarımı bağlayıp yuvarlak mezar taşına baktım. Bir zaman sonra kadının dediği gibi, güneş doğudan doğdu. Büyük, kızıl bir güneşti. Kadının söylediği gibi, tekrar batıya doğru battı. Kızıl güneş yavaş yavaş batmaya başladı. Bir, diye saydım.

Bir süre sonra tekrar kıpkırmızı güneş ağır ağır yükseldi ve sonra sessizce battı. İki, diye saydım.

Ben bu şekilde bir, iki diye sayarken, kızıl güneşi kaç kez gördüm bilmiyorum. Sayıyor olsam bile sayamayacağım kadar güneş, başımın üstünden geçip gitmeye devam etti. Buna rağmen 100 yıl hâlâ gelmemişti. Sonunda yosun büyüyen yuvarlak taşa bakarken, kadın beni aldatmış olamaz mı, diye merak etmeye başladım.

O sırada taşın altından eğik açıyla benim olduğum yöne doğru yeşil bir dal uzamaya başladı. Ben izlediğim sırada tam kalbime yaklaşana kadar uzayıp durdu. Kolayca sallanan dalın ucunda, hafifçe boynunu eğmiş, ince, dar tomurcuk bereketli taç yapraklarını açtı. Burnumun ucundaki bembeyaz zambak, içime işleyecek kadar kokuyordu. Çok yükseklerden bir damla çiy düştüğünde, çiçek kendi ağırlığıyla sallanıp hareket etti. Boynumu öne eğip soğuk çiy damlayan beyaz taç yaprağı öptüm. Başımı taç yapraktan kaldırırken istemeden uzaklardaki gökyüzüne baktığımda, seher yıldızlarından sadece biri parladı.

“100 yıl sonunda geldi.” diye işte o an ilk kez fark ettim.

2. Gece

Şöyle bir rüya gördüm:

Başrahibin odasından çekilip koridor boyunca kendi odama dönerken, kâğıt fenerler loş bir ışık yayıyordu. Bir dizimle yer minderini itip lambanın fitilini karıştırırken, çiçeğe benzeyen fitil parçası pat diye parlak kırmızı cilalı masanın üzerine düştü. Aynı anda oda aniden aydınlandı.

Fusuma’daki1 resim Buson’un2 çizimiydi. Siyah söğüt kalınlaştırılıp inceltilerek uzak ve yakın perspektifte çizilmişti. Üşümüş görünen balıkçı, bambu şapkasını yamuk takmış, toprak sette yürüyordu. Tokonoma’da3 Monju Bosatsu’nun4 parşömeni asılıydı. Yanmış tütsüden geriye kalan koku hâlâ odanın karanlık bölgelerinde hissediliyordu. Büyük tapınak sessizdi, insan yoktu. Siyah tavana yansıyan silindir kâğıt fenerin yuvarlak gölgesine baktığım an, canlıymış gibi göründü.

Dizimin birini kaldırarak sol elimle yer minderini ters çevirip sağ elimi arasına koydum. Düşündüğüm yer tam olarak burasıydı. Rahatladığımdan, yastığı her zamanki hâline düzelterek üstüne çöküp oturdum.

Başrahip, “Sen bir samuraysın. Aydınlığa ulaşmaman mümkün değil.” demişti ve “Böyle giderse sonsuza kadar aydınlanamayacaksın gibi görünüyor. Samuray olamazsın.” diye sözlerine devam etmişti. “İnsanların yüz karasısın. Ha, kızdın mı?” diye gülmüş, “Eğer rahatsız oluyorsan, aydınlandığına…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat Öykü
  • Kitap AdıLondra Kulesi
  • Sayfa Sayısı72
  • YazarNatsume Soseki
  • ISBN9786258411720
  • Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviFol Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Üç Köşeli Dünya ~ Natsume SosekiÜç Köşeli Dünya

    Üç Köşeli Dünya

    Natsume Soseki

    “Sadece aklın istikametinde hareket edersen insanlardan uzaklaşırsın. Duygularınla hareket edersen sürüklenirsin. Ruhunu açarsan ve dilediğin gibi yaşamazsan sıkışırsın. Nasıl bakarsan bak, insanlarla yaşamak zordur.”...

  2. Pirinç Kuşu ~ Natsume SosekiPirinç Kuşu

    Pirinç Kuşu

    Natsume Soseki

    Taze bahar soğuğunda Mabet önünde Bir turna düşledim.” Modern Japon edebiyatının kurucularından Natsume Sōseki, ülkesindeki topyekûn modernleşme sürecinde toplumda yaşanan hızlı ve keskin dönüşümün...

  3. On Gece Düşleri ~ Natsume SosekiOn Gece Düşleri

    On Gece Düşleri

    Natsume Soseki

    “Etrafımdaki eşyalar bir görünüyor bir kayboluyor. Ama odaya uğramayan tek şey yıllardır peşinden koştuğum, arayıp da bulmaya çalıştığım ancak bir türlü erişemediğim hiçlik.” Japonya’nın...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Rüzgâr Geri Getirirse – Eşikli Öyküler ~ Mehmet Zaman SaçlıoğluRüzgâr Geri Getirirse – Eşikli Öyküler

    Rüzgâr Geri Getirirse – Eşikli Öyküler

    Mehmet Zaman Saçlıoğlu

    Rüzgâr Geri Getirirse – Eşikli Öyküler Sözcükleri gezdiren, onları gökte işleyen Rüzgâr’ı önceleri birden çok sandılar ve farklı adlar taktılar. Lodos, Poyraz, Karayel, Yıldız...

  2. Ressamın İkinci Sözleşmesi – Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle ~ Murathan MunganRessamın İkinci Sözleşmesi – Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle

    Ressamın İkinci Sözleşmesi – Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle

    Murathan Mungan

    Edebiyatın en yetkin isimlerinden resim sanatı üzerine Murathan Mungan’ın seçtiği öyküler.”Bu kitaba amatör bir resimseverin, resmin ve ressamların dünyasına duyduğu ilgiden yola çıkarak, sevdiği,...

  3. Ben Öykülere İnanırım ~ Julio CortázarBen Öykülere İnanırım

    Ben Öykülere İnanırım

    Julio Cortázar

    “Bir başka dünya burası, bizim bilmediğimiz. Çocuklar çocuk değil burada.” Bugüne kadar roman, öykü, tiyatro oyunu gibi farklı edebi türlerde eserler veren usta yazar...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur