Leonard ve Hevesli Paul, otuzlarındaki iki arkadaşın hayatta anlamlı buldukları şeyleri koruma çabalarını hikâye ediyor.
Kitap, bu dünyanın sıcak kalpli gözden kaçan insanları hakkında: Nazik, gösterişsiz ve uysal insanlar. 21. yüzyılın yarattığı girdabın içinde yollarını ve dünyadaki yerlerini bulmaya çalışan bu iki arkadaş, hayatlarını güç kullanarak veya zorla değil, gündelik hayatta ıskalanan özel şeyleri takdir ederek değiştirmeye çalışıyorlar.
*
BÖLÜM 1: LEONARD
Doğumu esnasında babası trajik şekilde ölen Leonard, zorlukları neşeyle gizleyen annesi tarafından yalnız büyütülmüştü. Annesi yaradılışı gereği otoriter bir yapıda olmasa da hayata, her biri kendi usulünce hallolabilir küçük olaylar zinciri olarak bakması gerektiğini öğretmişti ona. Annesi için iyilik yapmak çok sıradan bir olaydı, ona göre arka bahçede bir kuş evinin olmamasının tek geçerli mazereti halihazırda ön bahçede bir tane olmasıydı. Spor yapmak yerine konsol oyunlarını tercih eden oğlanlarda ara sıra görüldüğü gibi Leonard’ın az arkadaşı ama çok fikri vardı. Annesi içgüdüsel olarak anlamıştı ki Leonard gibi çocuklar onları dinleyecek birine ihtiyaç duyuyordu. Alışveriş için yola koyulduklarında yılan balıkları hakkında tartışır, dönüş yolunda Satürn’ün uydularıyla ilgili koyu bir sohbete düşerlerdi; banyo zamanı deprem dalgalarını konuşur, uyumadan önce Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş en uzun tırnaklı insan üzerine laflarlardı. Fakat Leonard sakin, hayalperest çocukların masumiyet karinesinden henüz yararlanamadıkları bir zamanda büyümüştü. Annesi sıklıkla, ona ulaşmanın imkânsızlığından şikâyet eden aksi öğretmenlere karşı oğlunun tarafını tutarken bulurdu kendisini. Veli toplantılarında anne tahammülüyle sakince oturur, Leonard’ın da tıpkı rahmetli babası gibi “heyecanlı ifadelerden yoksun” bir suratı olduğunu açıklardı. Annesi, Leonard otuzlarına yaklaşmışken bile oğlunun üstüne titremeye devam ediyordu; öğle yemeği için ona en sevdiği —daha az damarlı— jambonu alıyor, uyandığında çayını başucunda hazır ediyor ve Leonard’ın daha sonra sessizce yeniden ütülediği kot pantolonlarını çizgi izi bırakarak ütülüyordu. Leonard bu düşünceliliğin karşılığını, annesine yaşlılığında eşlik ederek ve hayatındaki seyrek nüfusa onu dahil ederek verdi. Leonard zamanından tam emin değildi ama bir an gelmiş ve yalnızca ana oğul olmaktan bir tür yârenliğe evrilmişti ilişkileri. Yetişkin bir oğulun dul annesiyle birlikte yaşaması, toplumun henüz benimsemediği bir şeydi; olsa olsa en iyi ikinci seçenek olarak görüldüğü de açıktı. Bu durumu şimdiye kadar fark eden olduysa, kadının otoriter yapıda ya da oğulun içine kapanık ve muhtemelen cinsel dürtüden yoksun olduğunu varsayıyor olmalıydı. Gerçekte ise birbirlerini sınırlamak ya da hayatlarına müdahil olmak istemeyen, kendi alanlarını korumayı tercih eden bağımsız ve doğrusu epey iyi geçinen insanlardı. Leonard birlikte tatile çıkma fikrinin yarattığı tuhaflığı hatırlıyordu, gerçi teklifin ilk kimden geldiğinden emin değildi. Elbette anne kız tatilleri olağandı ve baba oğul gezileri evladın rüştünü ispatının bir yolu olarak hikâye edilirdi. Anne oğul tatilleri ise birinden birinin diğerine yük olduğunu çağrıştırıyordu. Fakat işin aslı, birbirleri için harika tatil arkadaşlarıydılar. Annesi yorulmak bilmez bir yürüyüşçüydü. Makul ölçüleri aşmayan sergilerin tamamını, kendisinin yarı yaşındaki yorgun kadınları çoktan içine çekmiş, “hediyelik eşya dükkânı” denen bal peteğinde oyalanmadan gezerdi. İkisi de kiliseleri severdi, Leonard dindar olmasa da dünya sanatının çoğunluğu öyleydi. Avrupa katedrallerinde meşhur tablo ve heykelleri ziyaretin keyfini sürerken annesi de uzun zaman önce göçen kırılgan kocası için yan şapelde mum yakmakla meşgul olurdu. Hiçbir zaman Leonard’a kızlarla ilgili bir şey sormadı, hem konunun oğlu için ne kadar hassas olduğunu bildiğinden hem de müzmin bekârlığının fırsat veya ilgi eksikliğinden kaynaklandığına dair şüphe duyduğundan. Leonard içinse hâlâ annesiyle birlikte aynı evde yaşaması, kendisine hâkim olmasına yol açıyordu. Eve bir kız getirse ertesi sabah başuçlarında iki fincan çay bulmaktan başka ne olabileceğini merak ederdi. Annesi, umulmadık biçimde, bir çarşamba gecesinde, ertesi gün giyeceği kıyafetler hazırlanmış —ki derli topluluğu hayattaki küçük şeylere duyduğu saygının göstergesiydi— yorganına sarılmış hâlde uykusunda öldü. Doktor herhangi bir ıstırap belirtisi olmadığının altını çizerek, ölüm nedenine kalp krizi yazdı. Söylediğine bakılırsa muhtemelen kalp atışları “tükenmişti.” Leonard her ikisi de tek çocuk olan utangaç anne babanın tek ve utangaç çocuğu olduğundan, küçük bir cenaze töreniydi. İnsanlar merhumeye nispi yakınlıklarını önemsemedikleri için oturmaları gerekenden birkaç sıra arkaya oturmuşlardı, Leonard’ı saymazsak kilisenin ön kısmı tamamen boş kalmıştı. Bel bağlayacağı aile fertleri olmadığı için Leonard cenazede birden fazla görevi üstlenmek zorunda kaldı: “Büyük İman Duası”nı okumak, kiliseye sunulacak hediyeleri getirmek, kuzenler, hısım akraba tarafından yapılması gereken ufak tefek bir sürü işi halletmek gibi. Rahip, ölüm ve umut hakkında, Leonard’ın içine su serpen genel bir vaaz verdi; ne de olsa annesi, ölmüş birinin hayatını tek seferde özetleyen konuşma balonlarından hiç hoşlanmazdı. Cesaret edebilseydi sesini çıkarır ve annesinin herkesle ilgilendiğini, onlara sanki bahçesindeki kuşlarmış gibi, yani karşılıksız bir sevinç ve cömertlikle baktığını söylerdi. Krematoryuma geldiklerinde tabut kırmızı perdelerin arasına, hafif aksayarak ilerleyen bir dizi rayın üzerine yerleştirildi, annesinin lunaparkta çok keyif aldığı korku tünelini andırıyordu. Yükseklik ve rekabet korkusu yüzünden lunaparkı genellikle dert gibi görür fakat Leonard’ın hatırına gider ve sanki loş bir sanat galerisi boyunca yavaş bir sürüşteymiş gibi korku tüneli trenine binip eğlenirdi. En sevdiği şarkıcı Gilbert O’Sullivan’ın Nothing Rhymed melodisiyle perdeler tabutun üzerine kapanırken Leonard’ın gözlüklerinin arkasından bir damla yaş süzüldü ve artık kendi evi olan bir zamanların aile evine doğru bir yetim olarak yola koyuldu. Tek çocuklar ikinci ebeveynini de yitirdiği zaman nesiller takviminde bir sayfa çevrilir. Halledilmesi icap eden, düzenlenmesi gerekenler vardır ama aynı zamanda daha önemlisi yüzleşilmesi gereken daha genel şeyler vardır. Hazır olsun olmasın, yüzleşilecektir. Sonuç, keder ve şaşkınlığın karışımıdır. İşte bu ruh hâlindeyken morali bir oktav düşen Leonard, cenazeden sonraki birkaç haftayı şöyle geçirdi: Fırında pişen keki izledi, kuş yemliğine bir paket buğdayı boca ederek oyalandı, elinde kalemle televizyon rehberindeki bir programa üzüntüyle bakarak kalakaldı. Eğer o dönem Leonard’a aklından neler geçtiğini sorsaydınız ya da basmakalıp bir deyişle onu şöyle bir sarssaydınız, yani durduk yere rahatsız etseydiniz, birkaç günlüğüne evden kaçmış olan kedinin hiçbir açıklama yapmadan dönmesi gibi bilincinin geri döndüğünü zorlanarak da olsa söylerdi. Her akşam yemekten sonra, zamanı geçirilecek değil doldurulacak bir şey olarak gören bekâr erkeklerin geleneksel oturma biçimiyle otururdu kanepede. Rafta sabırla bekleyen ve çoğunun ilk birkaç sayfasında ayraç bulunan tarihî biyografilerden birini açardı, kahramanların çocukluğundan öteye henüz gidememişti. Kitapçıları teskin edici yerler ve kitap satın almayı teskin edici bir eylem olarak görürdü ama dalgın bir okurdu bugünlerde, fonda ev işi yaparak dolanan annesi olmayınca okumak çok daha ıssız bir eylemdi. Masa başına geçer ve “Bir Kuş Gözlemcisinin Yılı” kitabından bazı çizimler —kıyıda hızla ilerleyen bir ak kumkuşu veya uçurumlardan yuvarlanmalarını engelleyen armut şeklindeki yumurtalarıyla bir kara dalıcımartı— kopyalamaya çalışırdı ama gösterecek kimse olmayınca tüylerin detaylarına ve renklerin inceliğine aldırış etmez oldu. Ve elbette televizyon hep vardı, beraberce üzerine konuşabileceğin, kanepede oturan bir başkası yokken tuhaf bir şekilde anlamsızlaşsa da seçeneklerin en iyisiydi. Leonard farklı bir karakter olsaydı, yeni arkadaşlar edinmek üzere dart, domino, kâğıt ya da diğer hapis oyunları oynamak için akşamları bara gidebilirdi ama bugünlerde dışadönük insanlarla arkadaşlık etme düşüncesi kadar ona kendisini yalnız hissettiren başka bir şey yoktu. Böyle zamanlarda anlıyorduk gerçek arkadaşlarımızın kim olduğunu, şayet Leonard gibiysek, aradığımız tek arkadaşımızın olduğunu. Böylece Leonard, akşamın bayat bölümünü görmezden gelmek ya da tazelemek için Hevesli Paul’un arkadaşlığına sığınmayı alışkanlık hâline getirdi.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıLeonard ve Hevesli Paul
- Sayfa Sayısı256
- YazarRónán Hession
- ISBN9786057496125
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviYedi Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Grinin Elli Tonu ~ E. L. James
Grinin Elli Tonu
E. L. James
Romantik, özgürleştirici va kesinlikle bağımlılık yaratıcı… Bu roman dengenizi sarsacak, sizi ele geçirecek va ebediyen sizinla kalacak Edebiyat öğrencisi olan Ana Steele, genç girişimci...
- Kaçak – Tehlikeli İnatçı ve Kedi ~ Rachel Vincent
Kaçak – Tehlikeli İnatçı ve Kedi
Rachel Vincent
KEDİLER HER ZAMAN DÖRT AYAK ÜSTÜNE DÜŞMÜYORMUŞ… Bunu herkesten iyi bilmem gerekir. Yeniden Gurur sürüsüne katıldığımdan beri büyük kararlar aldım ve belki de bu...
- Genç Werther’in Acıları ~ Johann Wolfgang Goethe
Genç Werther’in Acıları
Johann Wolfgang Goethe
4 Mayıs 1771 İyi ki orada değilim! İnsan kalbi ne anlaşılmaz, ne acayip bir şeymiş meğer, sevgili dostum. Seni böylesine severken, hep senin yanındayken...