Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Latin Amerika’nın Kesik Damarları
Latin Amerika’nın Kesik Damarları

Latin Amerika’nın Kesik Damarları

Eduardo Galeano

Topraklarındaki zenginlikler nedeniyle yüzyıllardır kesintisiz bir şekilde yağmaya ve saldırıya maruz kalan Latin Amerika’nın hikâyesi; bütün insanlığın güç ve iktidar ilişkilerinin, emperyalist politikaların, savaş…

Topraklarındaki zenginlikler nedeniyle yüzyıllardır kesintisiz bir şekilde yağmaya ve saldırıya maruz kalan Latin Amerika’nın hikâyesi; bütün insanlığın güç ve iktidar ilişkilerinin, emperyalist politikaların, savaş gerekçelerinin ve bütün bunlar karşısında mayalanan öfkenin, isyanın ve acının özetidir.

Zengin yeraltı kaynakları kadar, tarım ürünlerinin de fışkırdığı bereketli topraklar halklarına refah yerine sefalet getirmiş, başka kıtaların ihtiyaçlarını karşılamak üzere kimi zaman işgal, çoğu zaman da kukla yönetimler aracılığıyla her anlamda talan edilmiştir. Köle taşıyan gemiler bugün belki artık okyanusu geçmiyor ama köle tüccarları daha “modern” araçlar ve kurumlar aracılığıyla misyonlarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Sömürünün olduğu yerde elbette direniş de var; Latin Amerika tarihi aynı zamanda Tupac Amaru’dan Hidalgo ve Morelos’a, Simón Bolivar’dan José Artigas’a, Zapata’dan Castro ve Che Guevara’ya kadar bugünümüze de ilham veren birçok ismin öncülüğünde gelişmiş bir ayaklanmalar tarihidir.

Eduardo Galeano, kendisine uluslararası tanınırlık kazandıran bu klasikleşmiş çalışmasında hırs, kan, gözyaşı ve direnişle harmanlanmış yüzyılların dökümünü her zamanki sade ama çarpıcı diliyle kayıt altına alırken, belleklere kazınması gereken bir gerçekliğin altını kalınca çizerek öfke kadar umudu da büyütüyor…

İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
Fırtınanın Bağrında Yüz Yirmi Milyon Çocuk …………………………………. 13
BİRİNCİ BÖLÜM
Toprağın Zenginliği İnsanın Yoksulluğunu Doğuruyor ………………. 23
I. Altın Humması, Gümüş Humması
Kılıç kabzalarındaki haç işareti ……………………………………………………………. 25
Tanrıların gizemli silahlarla geri dönüşü …………………………………………….. 31
“Aç domuzlar gibi saldırıyorlardı altına”…………………………………………….. 35
Potosí’nin göz kamaştırıcı yanları: gümüş döngüsü…………………………….. 37
İnek İspanya’nındı, ama sütünü başkaları sağıyordu ………………………….. 40
At ile atlı arasında rol dağılımı …………………………………………………………….. 48
Gümüş döngüsü: Potosí’nin yıkıntıları ……………………………………………….. 53
Kan ve gözyaşı seli:
Oysa papa yerlilerin de ruhu olduğunu söylemişti ……………………………….61
Tupac Amaru’nun savaşçı hatırası ………………………………………………………. 67
Yerlilerin kutsal haftası İsa dirilmeden sona erer ………………………………… 72
Vila Rica De Ouro Prêto: Altın Şehri ……………………………………………………. 77
Brezilya altınının İngiltere’nin gelişimine katkısı ………………………………… 83
II. Krallar Kralı Şeker ve Öteki Tarım Hükümdarları
Plantasyonlar, latifundium’lar ve alınyazısı…………………………………………… 87
Brezilya’nın kuzeydoğusunda toprağın katli ………………………………………. 89
Küba’nın yanık toprakları üzerinde yükselen şeker şatoları ……………….. 97
İktidarsız yapıya karşı devrim …………………………………………………………….101
İmparatorluk katil, şeker de katilin elindeki bıçaktı ……………………………105
James Watt’ın icadı ve Washington’ın toplarının
doğabilmesi için Antiller’deki kölelerin kurban edilişi ……………………….110
Gökkuşağı, Gine’ye dönüş yolu …………………………………………………………..115
Köylülerin satılması …………………………………………………………………………… 120
Kauçuk döngüsü: ormanın ortasındaki görkemli tiyatronun
Caruso tarafından açılışı …………………………………………………………………….. 121
Kakao kralları purolarını beş yüz bin reallik
banknotlarla yakıyorlardı ……………………………………………………………………125
Pamuk için ucuz emek …………………………………………………………………………129
Kahve için ucuz işgücü ………………………………………………………………………. 132
Kahve kotası ürünlerin ateşe atılmasını ve
evliliklerin zamanını belirliyor ………………………………………………………….. 135
Kolombiya’nın kanını emen on yıl …………………………………………………….. 139
Dünya pazarının sihirli değneği Orta Amerika’yı uyandırıyor …………..142
Korsanlar saldırıda …………………………………………………………………………….. 144
Büyük Buhran: “Bir karıncayı öldürmek,
bir insanı öldürmekten daha ciddi bir suçtur.” …………………………………..148
Guatemala’da şiddeti kim başlattı? ……………………………………………………. 151
Latin Amerika’da ilk toprak reformu:
José Artigas’ın bir buçuk yüzyıl süren yenilgisi …………………………………154
Artemio Cruz ve Emiliano Zapata’nın ikinci ölümü …………………………..160
Latifundium’lar gırtlak sayısını artırır,
ama ekmek sayısını artırmaz……………………………………………………………….167
Kuzeyin on üç kolonisi ve başlangıçta önemli olmamanın önemi ……..172
III. İktidarın Yeraltı Kaynakları
Ciğerlerin havaya gereksinimi olduğu gibi,
Kuzey Amerika ekonomisinin de Latin Amerika
madenlerine gereksinimi vardır ………………………………………………………… 177
Amazon Ormanları’nda yeraltı kaynaklarının
yol açtığı darbeler, devrimler, casusluk olayları ve maceralar……………. 178
Pasifik Savaşı’ndan galip çıkanların bir
Alman kimyacısı tarafından bozguna uğratılması …………………………….. 183
Şili’nin etine geçen bakırdan dişler ……………………………………………………. 189
Yerin altındaki ve üstündeki kalay işçileri …………………………………………. 192
Brezilya’nın etine geçen demirden dişler …………………………………………… 199
Petrol, lanetler ve başarılar …………………………………………………………………. 204
Madeni dev akbabaların kursağına inen Maracaibo Gölü …………………. 215
İKİNCİ BÖLÜM
Kalkınma Denilen Tehlikeli Yolculuk
I. Erken Ölümün Tarihi………………………………………………………………………… 221
İngiliz savaş gemilerinin nehirde bağımsızlığı kutlayışı ……………………..223
Endüstriyel çocuk katliamının boyutları ……………………………………………. 226
Latin Amerika’da korumacılık ve serbest değişim:
Lucas Alamán’ın kısa uçuşu ………………………………………………………………..231
Asi mızraklar ve Juan Manuel de Rosas’tan artakalan nefret ……………..234
Bağımsız kalkınmanın tek örneğinin, Üçlü İttifakın
Paraguay’a açtığı savaş karşısında yenilgiye uğrayışı …………………………242
Latin Amerika’nın çarpık ekonomisinde borçların ve
demiryolların rolü ……………………………………………………………………………….253
Amerika Birleşik Devletleri’nde korumacılık ve
serbest değişimin başarısı …………………………………………………………………….257
II. Soygunun Bugünkü Yapısı
Gücünü kaybeden tılsım ……………………………………………………………………. 263
Kapıları açanlar nöbetçilerdir: ulusal burjuvazinin kısırlığı ………………. 266
Makinelerin üzerinde hangi bayrak dalgalanıyor? ……………………………. 274
Uluslararası Para Fonu’nun bombardımanı fatihlerin
çıkartmasını kolaylaştırır ……………………………………………………………………. 280
ABD kendi tasarruflarını gözetip başkalarınınkini kullanır:
bankaların istilası …………………………………………………………………………………285
Sermaye ithal eden imparatorluk ………………………………………………………..286
Deniz piyadelerinin görevini teknokratların üstlenişi …………………………289
Endüstrileşme, dünya piyasasının eşitsizliğe
dayalı düzenini sarsmaz ………………………………………………………………………301
Teknoloji tanrıçası İspanyolca bilmez ………………………………………………….309
İnsanların ve bölgelerin bir kenara itilerek marjinalleştirilmesi ………… 313
Latin Amerika’nın ABD bayrağı altında birleşmesi …………………………….319
“Asla mutlu olamayacağız, asla!” demişti Simón Bolívar ……………………328
Aradan Yedi Yıl Geçti ………………………………………………………………………… 333

GİRİŞ

Fırtınanın Bağrında Yüz Yirmi Milyon Çocuk

Uluslararası işbölümü sonucunda bazı ülkeler kazanırken bazı ülkeler de kaybediyor: Hep kazananlarla hep kaybedenler. Bizim bugün Latin Amerika diye adlandırılan toprağımız, kendini hep kaybetmeye adamış durumda. Rönesans Avrupalılarının dişlerini boğazımıza geçirmek üzere okyanusa atıldıkları uzak çağlardan beri böyle bu. Yüzyıllar geçti aradan. Ve bütün bu süre boyunca Latin Amerika, işlev ve görevlerinde her gün biraz daha gelişip yetkinleşti. Fetih ganimetleri, altınla örülü vadiler, gümüşle kaplı dağlar karşısında hayal gücünün şaşkınlığa düştüğü o eski harikalar diyarı değil artık elbette. Ama bölge hizmetçi durumunu koruyor. Yabancı gereksinimlerin hizmetinde olmaya devam ediyor. Dışarısı için tükenmez bir petrol ve demir, bakır ve et, meyve ve kahve, hammadde ve zahire kaynağı ve yedek ambarı olmaya devam ediyor. Ve zengin ülkeler bütün bunları tüketirken, Latin Amerika’nın bütün bunları üretirken kazandığından çok daha fazlasını kazanıyorlar. Müşterilerin aldığı vergiler, satıcılara ödenen meblağlardan kat kat daha yüksek ve işin ucunda, İlerleme İçin İttifak Koordinatörü Covey T. Oliver’ın 1968 Temmuzu’nda açıkça söylediği gibi, “Bugün hakkaniyete uygun fiyatlardan söz etmek, bir ortaçağ kavramını canlandırmaya kalkışmak olur. Zira biz bugün ticaret özgürlüğü çağında yaşıyoruz…”

Gelgelelim ticaret özgürlüğünü yaygınlaştırdığınız oranda, bu özgürlüğün aleyhine işlediği kimseler için yeni yeni hapishaneler kurmak gerekiyor. Engizitörlerle cellatlara dayalı sistemlerimiz, dış kapitalist pazar lehine çalışmıyor sadece; bunlar, aynı zamanda, denetim altındaki iç pazarlara yönelik yabancı kredi ve yatırımlarının doğurduğu önemli gelir kaynaklarını da koruyor. “Latin Amerika’nın yabancı sermayeye tanıdığı imtiyazlardan bahsedildiği olmuştur. Ama ABD’nin başka ülkelerin sermayesine imtiyaz tanıdığından bahsedildiğini duymazsınız. Onlara imtiyaz tanınmaz,” diyordu 1913’te Başkan Woodrow Wilson ve bir ülkenin, “oraya yatırılan sermayenin kesin egemenliği altına girdiğini” belirtiyordu. Haklıydı da. Bu arada bizler, Amerikalı diye adlandırılma hakkını dahi yitirdik. Oysa Haitililer ve Kübalılar, Mayflower göçmenleri Plymouth kıyılarında boy göstermeden bir yüzyıl önce yeni halklar olarak tarih sahnesine çıkmış bulunuyorlardı. Bugün bütün dünyanın gözünde Amerika demek, ABD demektir. Bizler, ne idüğü pek belli olmayan ikinci sınıf bir Amerika’da oturmaktayız.

Kesik damarların kıtasıdır Latin Amerika. Keşfedildiği günden beri burada her şey, önce Avrupa, daha sonra da Kuzey Amerika sermayesine dönüşmüş ve o uzaktaki iktidar merkezlerinde öylece birikmiştir, öylece birikmektedir. Her şey, bütün her şey: toprak ve tüm ürünleri, zengin madenlerle dolu toprak altı, insanlar, insanların üretim ve tüketim güçleri, tüm doğal ve insani kaynaklar. Ülkelerin üretim tarzları ve sınıfsal yapıları, daima ve her seferinde kapitalizmin evrensel çarklarına zincirlenişleri göz önüne alınarak, dışarıdan belirlenmiştir. Daima, ağır basan dış metropolün yararına olmak üzere bir işlev verilmiştir her birine ve art arda gelen bağımlılıklar handiyse sonsuz bir zincir oluşturmuştur. İkiden çok daha fazla halkalı bir zincirdir bu. Hiç kuşkusuz, Latin Amerika içinde, küçük ülkelerin güçlü komşuları tarafından, her ülkenin kendi sınırları içinde de, yerel el emeği ve üretim kaynaklarının büyük kentler ve limanlar tarafından sömürülmesi, bu zincirin bir parçasıdır. (Latin Amerika’nın bugünkü en büyük yirmi kentinden on altısı, bundan dört yüzyıl önce kurulmuştur.)

Tarihi bir yarışma olarak kabul edenlerin gözünde Latin Amerika’nın gecikmişliği ve yoksulluğu, başarısızlığının sonucudur: Biz kaybetmişizdir, başkaları kazanmıştır. Ne var ki başkaları sırf biz kaybettiğimiz için kazanmış durumdadır: Latin Amerika’nın azgelişmişliğinin tarihi, belirtildiği gibi, evrensel kapitalizmin gelişiminin tarihine bağlıdır. Bizim yenilgimiz daima yabancıların zaferinin zımni koşulu olagelmiştir. Zenginliğimiz de daima yoksulluğumuzu doğuragelmiştir; dış imparatorluklarla onların içerdeki yerli bekçilerinin refahını artırmak üzere. Sömürgeciliğin ve yeni sömürgeciliğin simyasında, altın tenekeye, besinler zehre dönüşmektedir. Potosí, Zacatecas ve Ouro Preto, değerli madenlerin göz kamaştırıcı doruğundan tepetaklak yuvarlanmışlardır boş maden yataklarının derin çukurlarına; güherçile yatağı Şili pampası ile kauçuk kaynağı Amazon Ormanları’nın nasibine ise yıkım düşmüştür; başlı başına bir şeker hazinesi olan Kuzeydoğu Brezilya’nın, Arjantin’deki kızıl baltakıran ağacı ormanlarının ya da Maracaibo gölündeki petrol yataklarının ortasında oturanları, doğanın kendilerine sunduğu, ama emperyalizmin ellerinden çekip aldığı servetlerin geçiciliğine, eğretiliğine inandıran çok acı nedenler vardır. Emperyalist iktidar merkezlerini sulayan yağmur, sistemin geniş kenar mahallelerini baskına uğratmaktadır. Buna paralel ve eşzamanlı olarak da, bizim içeride egemen, ama dışarının egemenliği altındaki sınıflarımızın refahı, yük hayvanları gibi yaşamaya mahkûm halk yığınlarımızın talihsizliğini… talihsizlikten de öte, felaketini oluşturmaktadır.

Ve gittikçe biraz daha genişliyor gedik. 1850’lerde yeryüzündeki zengin ülkelerin hayat düzeyi, yoksul ülkelerinkini yüzde elli oranında aşmaktaydı. Gelişim bu eşitsizliği daha da artırdı. Başkan Richard Nixon, Nisan 1969’da O.A.S.* toplantısında yaptığı konuşmada, ABD’deki kişi başına gelirin 20. yüzyıl sonunda Latin Amerika’nınkinin on beş katına ulaşacağını açıklamıştı. Emperyalist sistemin toplam gücü, bileşenlerinin zorunlu eşitsizliğine dayanmaktadır. Bu eşitsizlik de her geçen gün biraz daha dramatik oranlara ulaşıyor. Gittikçe büyüyen bu aykırılığın dinamiği sonucunda, baskıcı zalim ülkeler mutlak olarak biraz daha, görece olaraksa gittikçe çok daha fazla zenginleşmektedirler.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Deneme
  • Kitap AdıLatin Amerika'nın Kesik Damarları
  • Sayfa Sayısı360
  • YazarEduardo Galeano
  • ISBN9789755707051
  • Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2024

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Zamanın Ağızları ~ Eduardo GaleanoZamanın Ağızları

    Zamanın Ağızları

    Eduardo Galeano

    Kronikle şiiri, masalla manifestoyu birleştiren bu kısa ve son derece çarpıcı öyküler, muktedirlerin sıklıkla ve uzun süre susturduklarının sesini çoğaltmak için bir araya geliyor....

  2. Ateş Anıları III – Rüzgârın Yüzyılı ~ Eduardo GaleanoAteş Anıları III – Rüzgârın Yüzyılı

    Ateş Anıları III – Rüzgârın Yüzyılı

    Eduardo Galeano

    Eduardo Galeano, Ateş Anıları Üçlemesi’nin son cildi Rüzgârın Yüzyılı’nda bu kez, insanın doğaya savaş açtığı, baş döndürücü bir hızın hükmettiği, Camus’nün deyimiyle “bilinçli öldürmeler”...

  3. Ateş Anıları II – Yüzler ve Maskeler ~ Eduardo GaleanoAteş Anıları II – Yüzler ve Maskeler

    Ateş Anıları II – Yüzler ve Maskeler

    Eduardo Galeano

    Eduardo Galeano’nun en önemli eserlerinden Ateş Anıları Üçlemesi’nin ikinci cildi Yüzler ve Maskeler’in odağında bu kez, Yeni Dünya’da köleliğe ve sömürüye başkaldırıların yaşandığı, bağımsızlık...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. İstanbul Mayısta Bir Akşamdı ~ Selim İleriİstanbul Mayısta Bir Akşamdı

    İstanbul Mayısta Bir Akşamdı

    Selim İleri

    Bu kez en eskilere dönmek, en eskileri yazmak istiyorum. Kim bilir 1960’larda hangi gündü. Tarih, sanat, mimarî, süslemecilik konusunda hemen hiçbir şey bilmediğim halde,...

  2. Biat – III ~ Nuri PakdilBiat – III

    Biat – III

    Nuri Pakdil

    Nuri Pakdil, 1969’dan 1981’e kadarki süreçte kaleme aldığı denemeleri, ‘Biat’ adı verdiği üç kitapta topladı. Edebiyat Dergisi Yayınları arasında çıkan ‘Biat I’, Haziran 1973’te;...

  3. Biz Bu Dağın Çiçeğiydik… ~ Evrim AlataşBiz Bu Dağın Çiçeğiydik…

    Biz Bu Dağın Çiçeğiydik…

    Evrim Alataş

    “Kimseye yaranamamak diye bir şey hakikaten varmış. (…) Bir yerde başka tepkiler, öbür yerde başka. Ne İsa ne Musa dedikleri bu olsa gerek. İki...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur