“Darren Shan hayranlarının kaçırmaması gereken bir dizi.”
Books Quarterly
“Stephen King’i unutun: bu yazar çocukları korkutma konusunda bir dâhi!”
The Big Issue in Scotland
On iki kitaplık “Ucubeler Sirki”ne doyamadınız mı? Öyleyse zamanda kısa bir yolculuğa çıkıp geçmişe gitmeye hazır mısınız?
Ucubeler Sirki’nden önce… Darren Shan’dan çok önce… Larten Crepsley’nin henüz genç bir adam olduğu fırtınalı bir dönem vardı.
33 ülkede, 30 dile çevrilen “Ucubeler Sirki” dizisi ile dünya çapında büyük başarı yakalayan, korku edebiyatının çağdaş ustası Darren Shan’ın fırtınalar koparan muhteşem serisi “Larten Crepsley Efsanesi” akıllara kazınacak büyük bir finalle sona eriyor…
Dizinin nefesleri kesen dördüncü ve son macerasında, Larten vampir kavminde kendisine tam da yeni bir yer edinmek üzereyken, hain vampanezlerin korkunç bir trajedisi ile sarsılıyor. Ancak yeryüzünde vampanezlerden çok daha sinsi, çok daha kötü şeyler de bulunuyor. Yoksa, yaşamak zorunda kaldığı ihanetlerin en ağırı ile cesareti sınanan Larten’ı, yine uzun bir yas dönemi mi bekliyor?
Larten Crepsley yüreğinizi ağzınıza getirecek büyük sona adım adım yaklaşırken, şok olmaya hazır mısınız?
Unutmayın: Her vampir için son… aslında sadece bir başlangıçtır.
BİRİNCİ BÖLÜM
Paris’in parklarından birinde genç bir adam ile orta yaşlı bir kadın, küçük bir gölün çimenle kaplı kıyısında ele ele uzanıyorlardı. Mırıldanarak sohbet ediyor, batmaya yüz tutmuş güneşten korunmak için büyük bir şemsiye kullanıyorlardı. O civardan geçenler onları bir anne ve oğlu sanabilirlerdi. Kan kırmızısı bir kıyafet giymiş turuncu saçlı beyefendinin yaşının, kadınınkinin iki katından daha fazla olabileceği kimsenin aklının ucundan geçmezdi herhalde. “Seni öpersem insanlar ne düşünür?” diye sordu Larten. Alicia kıkırdadı. “Skandal çıkar.” Geçen yıllar onun açısından çok şeyi değiştirmişti belki ama gülüşü hâlâ aynıydı. “Skandallara bayılırım,” diyen Larten, Alicia’ya doğru eğildi. “Yapma!” diyen kadın, vampiri iterek kendisinden uzaklaştırdı. “Benimle alay etmen hoşuma gitmiyor, biliyorsun.” “Peki ya alay etmiyorsam?” diyerek gülümsedi vampir. Ama gülümsemesi, ciddi olmadığı anlamına gelmiyordu. Alicia’yı gerçekten de öpmek istiyordu. “Çok tatlısın,” dedi Alicia. “Ama ben yaşlı bir kadınım artık. Geçen onca yıldan sonra hâlâ bana ilgi duyuyor olamazsın. Şu halime bak, acuzeye döndüm!”
“Hiç de değil!” dedi Larten. Evet, Alicia ondan epey yaşlı görünüyordu belki ama Larten, onun otuz yıl önce tanıştıkları günkü kadar güzel olduğunu düşünüyordu hâlâ. Alicia yuvarlanarak vampirden uzaklaştı ve güneşin altında gerinerek, miskin miskin bulutları izlemeye koyuldu. Larten’ın gülümsemesi kaybolmadı ama içini bir üzüntü kaplamıştı şimdi. Yaklaşık on beş yıldır Alicia ile arkadaştılar. Bu zaman içerisinde defalarca bir araya gelmişlerdi. Larten her seferinde Alicia’nın onu öpeceğini hayal etmiş, onu sevdiğini ve evlenmek istediğini söyleyeceğini ummuştu. Her şeyin, nişanlı ve birbirlerine delicesine aşık oldukları 1906 yılındaki gibi olmasını istiyordu. Fakat Alicia yeniden evlenmek için fazla yaşlı olduğunu düşünüyor, bunu yapacaksa da kendi yaşlarında biriyle yapmak istiyordu. Larten’ın ondan neredeyse seksen yıl önce doğmuş olması önemli değildi; vampir yirmilerinde bir delikanlı gibi görünüyor, Alicia da ona bu gözle bakıyordu. Ona göre Larten bir arkadaştan fazlası olamazdı. Larten bu durumu kabullenmişti –başka çaresi yoktu– ama daha fazlasını dilemekten de alamıyordu kendisini. Az ileride, küçük gölün kenarında eğlenen bir oğlan ile kızı başıyla işaret eden Alicia, “Bizimkilerin keyfi yerinde,” dedi. Kız on sekiz yaşına basmak üzereydi; büyük ihtimalle yakında evlenecek ve kendisi de anne olacaktı. Gelgelelim Larten için o hâlâ küçük Sylva’ydı. Uzun boylu, zarif ve güzel bir kıza dönüşmüştü Sylva; ancak Larten’ın gözünde, hep tombik bir bebek olarak kalacaktı.
Oğlan ise otuzlarındaydı, fakat neredeyse Sylva ile aynı yaşta görünüyordu. O da tıpkı Larten gibi bir vampirdi ve geçen her on yılda sadece bir yaş yaşlanıyordu. Orta boylu, ama bir güreşçi gibi iri yapılıydı. İstese Sylva’yı hiç zorlanmadan gölün karşı tarafına fırlatabilecek güçteydi ama kızla birlikteyken son derece dikkatli ve nazikti. Larten ona insanlarla birlikteyken nasıl davranması gerektiğini öğretmişti. Sylva’nın elini tutarken fazla sıkmaması gerektiğini, aksi takdirde onun parmaklarındaki tüm kemikleri kırabileceğini biliyordu oğlan. Paris’e geri dönmek istememişti Gavner. Tanish Eul adında, kendi canını kurtarabilmek için masum bir kadını öldürmüş olan zayıf karakterli ve bencil bir vampire bağlılık yemini edip onunla birlikte kaçmıştı ve bu yüzden utanç duyuyordu.
Larten yıllar sonra onların izini bulup Tanish’e kavim tarafından verilen ölüm cezası infazını sağlayınca, Gavner’ın dünyası başına yıkılmıştı. Çocukluğundan bu yana Vur Horston olarak tanıdığı bu adamdan nefret ediyor, onu öldürmek için can atıyordu artık. Larten ona bu fırsatı sunmuştu. Gavner’ın eline bir bıçak tutuşturan Yüce Vampir, anne ve babasını da kendisinin öldürdüğünü, genç vampirin dilediği takdirde intikam almaya hakkı olduğunu söylemiş ve kaderini onun eline bırakmıştı. Gavner, Larten’ı öldürmeye ne kadar yaklaştığını unutamıyordu. Zihni allak bullak olmuş, Tanish Eul’un ani ölümü onu şoka uğratmıştı. Anne ve babasının da Larten tarafından öldürüldüğünü öğrendiğinde, bu çılgınlığı sona erdirmenin tek yolunun turuncu saçlı vampiri gebertmek olduğunu düşünmüştü. Sıkıca kavradığı bıçağı Larten’ı kalbine saplamaya davranmıştı. Ama bir şey onu durdurmuştu.
Bıçağı neden saplamadığını hâlâ bilmiyordu. Belki de Larten’ın gözlerindeki o sakin kabullenme halinden etkilenmişti; ölümden korkmadığı, bunu hak ettiğini düşündüğü belliydi Yüce Vampir’in. Ya da Larten’ın hayatında ilk defa kendisine karşı samimi olduğunu görmüştü ve doğruyu söyleyen bir adamı öldüremeyeceğini anlamıştı. Ama belki de her şey çok daha basitti: Gavner’da öldürme içgüdüsü yoktu. Sebep her ne ise, sonunda Gavner bıçağı elinden fırlatmış, kederli ve kafası karışık halde yere yığılıp hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Gavner’ın Sylva’yı suya atmayı tehdit ederek göl etrafında kovalayışını izleyen Alicia, “Keşke bizimle daha fazla kalabilseydiniz,” dedi iç geçirerek.
“Burada olmadığınız zamanlarda Sylva seni çok özlüyor.” “Bence Gavner’ı daha çok özlüyordur,” dedi vampir, kendisini hor görür bir tavırla. Hiçbir zaman iyi bir baba figürü olamamıştı. Sylva ile hep mesafeli olmuştu; Gavner ile bu mesafe daha da fazlaydı. Bu ikilinin onu bu kadar seviyor olması Larten için tam bir muammaydı. “Gavner’ı abisi gibi yakın görüyor,” diye itirafta bulundu Alicia. “Ama seni de çok seviyor. Dayısı gibi görüyor seni.” Yanakları hafifçe kızaran vampir, “Larten dayı,” diyerek kıkırdadı. “Ne kadar komik.” “Bu kadar eski kafalı olmak zorunda değilsin,” diye hırlayan Alicia, vampirin sol yanağının üzerindeki yara izini sıktı.
Sonra gülümsedi ve kendi parmaklarından birini öpüp vampirin yarasına dokundurdu. “Bu yaranın nasıl oluştuğunu hâlâ anlatmadın,” dedi konuyu değiştirerek. “Bir gece anlatacağım,” diye söz verdi Larten. “Yeterince yaşlandığında.” Birlikte kahkaha attılar. Gavner bu kahkahaları duyunca –bir insana kıyasla çok daha keskin duyulara sahipti– gerçek anne ve babası gibi gördüğü çifte doğru bakıp gülümsedi. (Tanish Eul’u babası gibi görüp ona hizmet ettiği zamanları aklına getirmemeye çalışıyordu. Ona hep sevecen davranmış olan Tanish’e karşı her zaman bir zaafı olacaktı oğlanın; ama şişman vampirin gerçek yüzünü göremediği için de kendisinden utanıyordu.)
Larten ve Vancha, Gavner’ın zamanla toparlanmasına yardımcı olmuşlardı. Ona ayrıntılarıyla kavmi anlatmışlar, Tanish’in üzücü geçmişinden ve bu hale nasıl geldiğinden bahsetmişlerdi. Sonra da oğlanı bir gece yaratığı olarak yaşamaya hazırlamışlardı. Petrograd’dan ayrıldıklarında, Larten oğlana Vancha ile seyahat etmesini tavsiye etmiş, Prens’in ona kendisine kıyasla çok daha fazla şey öğretebileceğini söylemişti. Fakat Gavner eğitimini Larten’dan almayı tercih ettiğini belirtmişti. Bu yaralı yanaklı, uzun boylu, mesafeli adamla yakınlaşmak istemişti hep. Bunu bir baba kazanma fırsatı olarak görüyordu. Aralarında yalanlar yoktu artık. Larten Crepsley’yi iyice tanımak, onun saygı ve sevgisini kazanmak istiyordu. Larten zamanla Gavner’a saygı duydu ve hatta onu kendi tuhaf tarzıyla sevdi de. Ama sevgisini hiçbir zaman açıkça göstermedi. Zaten çoğu kişinin yanında utangaçlaşıyor ve gerçek duygularını gösteremiyordu.
Fakat konu Gavner olduğunda durum utangaçlıktan da öte bir hal alıyordu. Başından geçen o korkunç olayı Gavner’a baştan sona aktarmış; yakalandığı ateşli hastalığı, genç asistanının nasıl öldürüldüğünü, kendisinin de aklını yitirip bir gemi dolusu insanı nasıl katlettiğini anlatmıştı. Gavner onu affetmişti –Tanish Eul’u kaybettiğinde kendisi de bir cinayet işlemeye çok yaklaşmış olduğundan, Yüce Vampir’in halinden anlayabilmişti– ama Larten hâlâ kendisini suçluyor, Gavner’a her baktığında o karanlık günü, ruhundaki o kara lekeyi hatırlıyordu. Son on beş yılın büyük bir kısmını genç vampirle birlikte, ona kavmin kurallarını ve yaşam tarzını öğreterek geçirmiş olmasına rağmen, asistanına karşı her zaman mesafeli durmuş, onun kendisini sadece bir eğitmen olarak görmesinde ısrarcı olmuştu.
Yıllar önce bir gün, Gavner dalgınlıkla Larten’a baba diye hitap etmiş, bunun üzerine Larten ona, “Ben senin için hiçbir zaman bir baba olmayacağım,” demişti. “Böyle bir sevgiyi hak etmiyorum ve bir daha böyle konuştuğunu duyarsam seni bırakıp giderim. Eğer hak ettiğime inanıyorsan arkadaşlığını kabul ederim, ama daha fazlasını değil. Benden önce öldüğün takdirde senin için gözyaşı dökmeyeceğim; eğer ben önce ölürsem ve sen benim için gözyaşı dökersen de aptallığına doyma.” Gavner, Larten’ın gözünde bir asistandan fazlası olduğunu biliyordu; tıpkı onun Larten’ı bir eğitmenden daha öte gördüğü gibi. Fakat yine de Yüce Vampir’in kurallarını kabul etti ve bir daha gerçek duygularından hiç bahsetmedi. Belli ki Larten onun yanındayken ancak bu şekilde rahat edecekti ve Gavner kendisini kerhen yetiştirmiş bu adamı memnun etmek için elinden geleni yapmaya hazırdı.
Gavner uzaktan Alicia ve Larten’a bakıp, geçmişi ve bu aksi vampir ile olan tuhaf ilişkisini düşünerek hüzünle gülümserken, Sylva çaktırmadan yaklaşıp genç vampiri var gücüyle itti. Gavner bir çığlık atıp, bir süre kollarıyla havayı dövdükten sonra suya düştü. Ayağa kalktığında ağzından sular saçıyor ve kükrüyordu. Sylva’yı bulup suya çekmek için etrafına bakındı ama kız çoktan kaçmıştı; bir vampirin ne kadar çabuk hareket edebileceğini çok iyi biliyordu. “Saklayın beni!” diye cıyaklayıp, annesi ve Larten’ın ardına sığınmaya çabaladı. “Eğer kızım olsaydın seni bir güzel pataklardım,” diye hırladı Larten, Gavner sendeleyerek gölden çıkarken. “Güneş ışığının onun için zararlı olduğunu biliyorsun. Saçları alev almadan önce gidip gölden şapkasını çıkarmam gerekecek şimdi.” Kızgın görünen vampire bakan Sylva’nın yüzündeki gülümseme kayboldu; fakat bu sırada Larten’ın ona göz kırptığını fark edince, her şeyin yolunda olduğunu anladı.
Larten titremekte olan Gavner’ın yanına koşup onunla ilgileniyormuş gibi yaptıktan sonra oğlanı yeniden suya itiverince de genç kız kahkahaya boğuldu. “Erkekler hiç büyümüyorlar,” diye söylendi Alicia. O da gülümsüyordu. Vampirler döndüğünde, üzerinde oturduğu örtüyü Gavner’a uzatan kadın, oğlanın saçlarını kurulamasına yardımcı oldu. Genç vampirin Larten ve Sylva’ya bir küfür savurduğunu duyunca, “Centilmenler böyle kaba kelimeler kullanmazlar,” diyerek onu uyardı. Birlikte eşyaları topladıktan sonra hep birlikte eve yollandılar. Gavner ve Sylva kol kola birkaç adım önden yürüyorlardı. Sylva arkadaşlarından, modadan ve filmlerden bahsediyor; Gavner de bu tür şeylere karşı ilgiliymiş gibi davranıyordu. Genç vampir, kendisini göle itmiş olan kızı çoktan affetmişti, kin tutabilen biri değildi.
Larten ve Alicia da ağır adımlarla onları takip ediyorlardı. “Bu sefer ne kadar kalabiliyorsun?” diye sordu Alicia, cevabı biliyor olmasına rağmen. Larten ve Gavner bir hafta önce gelmişlerdi ve bu konu hiç açılmamış da olsa, Alicia vampirlerin bu sefer uzun kalamayacağını anlamıştı. Larten fazla kalmayacağını bildiği zamanlarda kısa süreye çok şey sıkıştırabilmek için plan üstüne plan yapardı. Alicia vampirin bu seferki planlarını duyunca, ikilinin haftalar veya aylar değil, sadece birkaç gün sonra şehirden ayrılacağının farkına varmıştı. Larten’ın bu öğleden sonraki hal ve tavrı ise artık gitme zamanlarının geldiğini gösterince, Alicia nihayet o her zaman aynı şekilde sorduğu soruyu yinelemişti. Aralarında bir rutin hâlini almıştı bu. “Bu gece ayrılıyoruz,” dedi Larten. “Katılmamız gereken bir toplantı var. Vampirler için fazla uzun bir mesafede değil aslında, ama oraya varmamız için bütün geceyi yolda geçirmemiz gerekecek.” Yine cevabı bildiği halde, “Hemen dönecek misin peki?” diye sordu Alicia.
Larten iç geçirdi. “Sanmıyorum. Kötü niyetli ama azimli bir grup insanla ilgilenmek zorunda kaldık ve galiba görüşmeler epey sürecek.” “Hayatlarınız ne kadar da gizemli,” dedi Alicia imrenerek. “Eminim ki bir sihirbaz ya da cadıyla görüşmeye gidiyorsunuzdur.” “Maalesef sandığın gibi doğaüstü bir durum yok,” diyerek gülümsedi Larten. “Keşke öyle olsaydı. Korkarım ki bu adamlar, bir sihirbaz ya da büyücüye kıyasla, dünya için daha büyük tehlike arz ediyorlar.” “Nasıl yani?” diye sordu Alicia kaşlarını çatarak. Bu sırada Sylva ile birlikte yaşadığı küçük eve de varmışlardı. Binaya girmeden önce durup, batmak üzere olan güneşe son bir defa bakarak, “Normalde insanların politikacıları ve askerleri ile pek ilgilenmeyiz,” dedi Larten, “Ama bazen ortaya bir grup çıkıyor ve bizi kendi saflarına çekip gücüne güç katmaya çalışıyor; biz de onlara hadlerini bildirmek zorunda kalıyoruz. Bu da öyle bir zaman ve olabilecekler beni endişelendirmiyor değil. Söylesene Alicia, Naziler hakkında ne biliyorsun?”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Kitapları Roman (Yabancı)
- Kitap AdıLarten Crepsley Efsanesi 4: Ölümüne Dostlar
- Sayfa Sayısı216
- YazarDarren Shan
- ISBN9789944699860
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviTudem Yayınevi /
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kış Ortasında ~ Isabel Allende
Kış Ortasında
Isabel Allende
Ölüm aşılması gereken bir eşiktir. Tıpkı doğum gibi…Gizleyecek ya da rol yapacak hiçbir şeyi olmadan kabul edilmeyi istiyordu; karşısındakini ruhunun derinliklerine kadar tanımak ve...
- Begüm Bir Devrimin Ruhu ~ Kenize Mourad
Begüm Bir Devrimin Ruhu
Kenize Mourad
Kenize Mourad, Kuzey Hindistan’daki Awadh Krallığı’nın Begüm Hazret Mahal’in çok az bilinen hikâyesini konu ettiği romanında, İngiliz işgaline karşı 1857 yılında gerçekleşen ve Begüm’ün...
- Opriçnik’in Bir Günü ~ Vladimir Sorokin
Opriçnik’in Bir Günü
Vladimir Sorokin
Moskova 2028: Yakın gelecekte kurulan Yeni Rusya’daki çarlık düzeninin en güvenilir mensuplarından, rütbeli Opriçnik Komyaga sefahat, sarhoşluk, şiddet ve terörle dolu yeni bir güne hazırlanıyor.