Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Laiklik ve Sivil Toplum
Laiklik ve Sivil Toplum

Laiklik ve Sivil Toplum

Raşit El Gannuşi

Tunus Nahda Hareketi’nin lideri Raşit Gannuşi’nin “Laiklik ve Sivil Toplum Üzerine” adlı kitabının müsveddesini okuduğumdan dolayı şu günlerde mutluyum. Çünkü ben, bu çağda kültürel özgünlükten ve çağdaş ve kadim felsefe okumalarından büyük ölçüde nasibini almış, seçkin bir İslami yazarla karşı karşıyayım. Bütün bu meziyetler onu, asrı kuşatabilmeye ve saf İslami değerlerine zarar vermeksizin bu asrın farklı kültürlerini hazmetmeye hazır hale getiriyor.

Tunus Nahda Hareketi’nin lideri Raşit Gannuşi’nin “Laiklik ve Sivil Toplum Üzerine” adlı kitabının müsveddesini okuduğumdan dolayı şu günlerde mutluyum. Çünkü ben, bu çağda kültürel özgünlükten ve çağdaş ve kadim felsefe okumalarından büyük ölçüde nasibini almış, seçkin bir İslami yazarla karşı karşıyayım. Bütün bu meziyetler onu, asrı kuşatabilmeye ve saf İslami değerlerine zarar vermeksizin bu asrın farklı kültürlerini hazmetmeye hazır hale getiriyor.

Elimizdeki bu kitap laiklik, devlet ve sivil toplum haklarını ele alan değerlendirmelerden oluşmaktadır. Bu haklardan her biri, kapsamlı bir araştırma olarak ele alınmasa da, bir ya da birçok açıdan değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Yazarın amacı, İslam toplumlarında bariz bir etkisi olan bu açılara okuyucunun dikkatini çekmektir.

İslam’da uygar toplumdan bahsetmek; İslami sistemin, devletin vatandaşlara zulmetmesine karşı çıkan ve halka daha fazla hak ve özgürlük tanıyan uygar toplumun inşasındaki öncül konumunu ortaya çıkarır. Kitabın içindeki on ana başlıktan her biri belirli bir fikri açıklarken yeni bir noktaya da dikkat çekmektedir. Ayrıca bu değerlendirmeler, İslam kültürünü daha köklü ve çağın yeniliklerini özümseyecek hale getiren önemli eklerden oluşmaktadır.

***

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ…………………….. 7

-1- İSLAM’DA KAMUSAL ÖZGÜRLÜKLER…………. 11

1- Batı’da Özgürlük………………………………… 12

2-İslam Düşüncesinde Özgürlükler…………. 17

Özet…………… 23

-2- İSLAM’DA İNSAN HAKLARI…………………………… 27

Giriş………….. 27

1- İslam’da İnsan Haklarının Temeli……….. 28

2- İslami Anlayışın Hareket Noktası………… 29

3- Çağdaş Bildirgelerdeki Örnekleriyle Karşılaştırıldığında İslam’da En Önemli İnsan Hakları         31

Özet…………… 39

-3- İSLAM ve BATI TECRÜBELERİNDE DİN DEVLET İLİŞKİSİNİN GELİŞİMİ…. 41

İslam Tecrübesi: …………………………………… 41

Batı Tecrübesi: Batı’daki bu süreç şu aşamalardan geçmiştir: …………….. 45

İslami Sivil Toplum………………………………… 47

Özet…………… 52

-4- İSLAM HUKUKU ve BM SÖZLEŞMELERİNDE EŞİTLİK KAVRAMI……………. 55

Özet…………… 65

-5- BATI İLE İSLAM ARASINDA SİVİL TOPLUM DÜŞÜNCESİ………………………… 67

-6- İSLAM SİYASET FELSEFESİ…………………………. 97

Giriş………….. 97

İslami Yönetimin Tarihi………………………… 102

Modern İslami Projenin Demokrasi, Sivil Toplum ve Ümmet Otoritesindeki Yeri Nedir?                  105

Özet…………. 107

-7- KÜLTÜR, OTORİTE VE İNSAN HAKLARI……. 109

Hata Nerede?………………………………………. 116

-8- HANGİ MODERNLİK?…………………………………. 119

İslam ve Demokrasi…………………………….. 126

İslam ve Sivil Toplum…………………………… 130

İslam ve Kadın……………………………………… 131

İslam ve Dini – Kültürel Çoğulculuk……….. 133

Herkese Özgürlük………………………………… 133

-9- “DEVLETİN HALKI” MI YOKSA “HALKIN DEVLETİ” Mİ?………………………….. 135

“Halkın Devleti”ne Hangi Yoldan Gidilir?.. 139

Anarşizme Hayır………………………………….. 141

-10- LAİKLİK BİZE, TANK SIRTINDA GELDİ VE ONUN HİMAYESİNDE KALDI 143

Batı’yla İlişkiler…………………………………….. 145

Kaynak Sorunu…………………………………….. 151

Zulüm, Kültürel Azgelişmişliğin Bedelidir. 155

KAYNAKÇA…………. 163

İÇERİK………………….. 165



ÖNSÖZ

Bu günlerde Tunus Nahda Hareketi’nin lideri, mücahit kardeşim, Raşid Gannuşi’nin “Laiklik ve Sivil Toplum Üzerine” adlı kitabının müsveddesini okuduğum için mutluyum. Çünkü, kültürel özgünlükten ve çağdaş ve kadim felsefe okumalarından büyük ölçüde nasibini almış, seçkin bir İslamcı yazarla karşı karşıyayım. Bütün bu meziyetler onu, çağı kuşatabilmeye ve saf İslami ilkelere zarar vermeksizin farklı kültürleri içselleştirmesine yardımcı oluyor. Bu günümüzde ender rastlanan bir durumdur.

Arap ve Müslüman entelektüellerin çoğu iki şekilde gruplandırılıyor:

Birinci kısım; İslam ve İslam tarihi alanında iyi bir bilgi birikimine sahipken diğer yandan yaşadığımız çağdan kopuk bir şekilde, kendi dünyalarında yaşayan İslamcılar. Bundan dolayı onların yazdıkları da geçmiş dönemde yaşamış âlimlerimizin yazdıklarının tekrarı, detayı, özeti ya da bu kitapların farklı başlıklar halinde düzenlenmiş şeklidir.

İkinci kısım; deyim yerindeyse modernistlerden oluşuyor. Bu kişiler ise genel olarak kültürü iyi biliyor, fakat gerçek İslam kültüründen uzaklaşmış ve bu kültürün sabiteleriyle değişkenlerini birbirinden ayırt edemez olmuşlar.

Raşid Gannuşi ise bu iki özelliği de bünyesinde barındırdığı için farklı bir konuma yerleşiyor.

Birincisi; Gannuşi parlak bir İslami yazar. Kesin İslami ilkelerden hareket ediyor; hukuki ve fikri değerlerden taviz vermiyor. Ama bunları her zaman çağın diliyle sunduğu için makul ve kabul edilebilir buluyorsunuz. Diğer yazarlar bunları farklı bir üslupla sununca çağdaş entelektüel hemen reddetmeye kalkıyor ya da en azından kolay kolay sindiremiyor.

İkincisi; Gannuşi sadece teorisyen değil, ümmetin siyasal ve toplumsal açıdan uyanışı için çalışan bir mücahittir. Gannuşi siyaset ya da parti çalışmasını çağdaş İslam kültürüyle şekillendirir, kültürel çalışmayı da salt teorik çerçeveden çıkarıp ümmetin daha güzel yarınlara doğru yaptığı yürüyüşte önemli bir unsur ve rehber olmasını sağlar. Böylece siyaset ve kültür arasındaki bütünlük sağlanmış olur. Aydınlanmış İslam düşüncesi de her kalkınma hareketinin ekseni olur.

Elimizdeki bu kitap devlet laiklik ve sivil toplum konularını ele alan değerlendirmelerden oluşmaktadır. Bu konulardan her biri, kapsamlı bir araştırma olarak ele alınmamakla birlikte bir ya da birçok açıdan değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Yazarın amacı, İslam ve Arap toplumlarında bariz bir etkisi olan bu konulara okuyucunun dikkatini çekmektir.

Bu değerlendirmelerin genel özelliği düşünsel netlik olunca içinde yenilik de barındırmaktadır. İslami sistemde ve İslam tarihinde insan hakları ile özgürlüklerden bahsetmek ve bunların yeni dünya düzeniyle karşılaştırılması; İslami harekete, insan hakları ve özgürlüklerini laik sistemlerin buluşları olarak gören çağdaş düzenle olan mücadelesinde ihtiyaç duyacağı verileri kazandıracaktır.

İslam’da sivil toplumdan bahsetmek; İslami sistemin, devletin vatandaşlara zulmetmesine karşı çıkan ve halka daha fazla hak ve özgürlük tanıyan uygar toplumun inşasındaki öncelikli konumunu ortaya çıkarır. Kitabın içindeki on ana başlıktan her biri belirli bir fikri açıklarken yeni bir noktaya da dikkat çekmektedir. Ayrıca bu değerlendirmeler, İslam kültürünü daha köklü ve çağın yeniliklerini özümseyecek hususlardan oluşmaktadır.

Nihayetinde kitabı okumak, ondan bahsetmek gibi olmaz. Bundan dolayı değerli okuyucu! Seni kitapla baş başa bırakıyorum. Ve onda benim bulduğum faydayı bulmanı umuyorum. “Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetti. O ağaç Rabbi’nin izniyle her zaman yemişini verir.” (İbrahim: 24-25)

Faysal Mevlevi

Beyrut, 13 Muharrem 1420

19 Nisan 1999

-1-

İSLAM’DA KAMUSAL ÖZGÜRLÜKLER

Kimileri özgürlüğün, felsefi ve ahlaki bir kavram olarak 17. yy.da Avrupa ve İngiliz, 18. yy.da da Fransız ve Amerikan devrimlerin etkisiyle ortaya çıktığına inanmaktadır. Onlara göre; özgürlük temelde Batı’ya ait bir kavramdır ve İslam medeniyeti gibi diğer medeniyetlerin bu kavramla ilişkisi yoktur. Bunun sebebi de tanrı merkezli evrene bakışla insan merkezli evrene bakış arasındaki ihtilaftır. Şeriat ile insan hakları ve uluslararası ilişkilere ait modern normların uyuşmazlığı ancak şeriatın modern kavramlarla entegre bir şekilde reforma tabi tutulmasıyla aşılabilir.1 Bu seçenek, insana özgür olmakla mümin olmak arasında bir noktada olmayı dayatmaktadır. Sartre gibi varoluşçu ateistler de bu görüştedir, çünkü ona göre özgürlük, her zaman “ötekinin” müdahale alanının dışındadır.2

Burada akla iki soru gelmektedir.

1- Batı’da özgürlüğün temel kavramları ve ona karşı sergilenen tutumlar nelerdir?

2- İslam’da insanın temel özgürlükleri nelerdir?

1- Batı’da Özgürlük

1- Burada özgürlük hakkında felsefi bir tartışma yapacak değiliz. Her türlü sınırlama ve disiplinden bağımsız olarak bu mefhumu kavrama çalışması, daima acı bir hayal kırıklığıyla son bulacaktır. Sonuç olarak gerçekte özgürlüğün var olmadığı sonucuna varılmış ve Filozof Spinoza’nın da (1633-1677) ifade ettiği gibi özgürlük, fiillerimizin gerçek nedenlerini bilmeyişimizden kaynaklanan bir vehimden ibarettir.3 Veyahut da özgürlük, İbn Haldun4 ve Immanuel Kant’ın5 savunduğu gibi aklımızın “mahiyetleri” bilmeye hazır olmayışının sonucudur. Özgür olmak ne anlama gelmektedir? Burada, davranışlarında seni bağlayan şeylerin olmaması yeterli midir? Özgürlük, başkalarının baskısından kurtulmak mıdır? En düşük eğilimlerin en yüce isteklere mahkûm olması mıdır? Yoksa nefsinin efendisi olduğunda mı özgür olursun? Ya da özgür eylem Rousseau’nun savunduğu gibi yalnızca erdemli davranış mıdır? Son olarak özgürlük, toplum tarafından üretim faaliyetlerine getirilmiş akılcı bir disiplindir de toplumun üretme ve ürettiğini milli servete dönüştürme yöntemi dışında özgürlük yok mudur?6

2- Özgürlük alanında salt felsefi olarak yapılacak tartışma sağlıklı bir şekilde sonuçlanmayacağından faydasızdır. Bu nedenle özgürlük tartışmaları endişe, umursamazlık ve hiçlik (nihilizm) korkusunun yayılmasında pay sahibi olmuştur. Evet; düşünce, özgürlük yolunda engel olarak görülen ahlaki ve dinî engelleri bertaraf etmiş olabilir ama bu, endişe ve nihilizmin yayılmasını durdurmamış hatta artırmıştır.

İnsan özgürdür ancak , hayatına oyun ve eğlence ile intihardan farklı bir anlam yükleyen mesaj ve hidayet nuru  olmaksızın sahip olduğu özgürlükle ne yapacağını bilemez. Fransız filozof Garaudy şöyle diyor: “Avrupa toplumlarında insan, gün geçtikçe artmakta olan bir bireycilikle kendini diğer insanlardan soyutlamış ve yalnızlığa mahkûm etmiştir.”7

3- Özgürlüğün mahiyetini araştırmak için teorik felsefenin labirentlerine doğru sonu olmayan bir yolculuğa çıkmak; aklı özgürlük konusuyla birlikte metafizik alanın dışına çıkmaya ve net bir bakışın olduğu hukuk, siyaset, ekonomi ve ahlak gibi pratik alanlara doğru yol almaya yöneltmiştir. Özgürlük tartışması insanın siyasi, toplumsal ve ekonomik kurumlarla olan ilişkisi etrafında yoğunlaşmıştır. Bu çerçevede özgürlükten bahsetmek, özgürlükler bütününü yani devletin vatandaşına sunması gereken hakları, özgürlüklerini kazanmak için güçlülerin işgaline ya da sömürülerine boyun eğen halkların mücadelelerini ve toplumdaki zayıf grupların kaynakları ya da iktidarı veya çoğunlukla ikisini birden tekeline almış olan gruplara karşı devrim yapma haklarını araştırmayı zorunlu hale getirmiştir.

Bunun sonucu olarak; özgürlük tartışması, halkın iradesinin özgür ifadesi ve özgürlüklerin tanzim edilmesinin genel bir çerçevesi olması itibarıyla demokrasi konusu etrafında dönmeye başlamıştır. Bu durum basın, partiler ve kurumlar aracılığıyla farklı siyasi bloklarla görüşler arasında meydana gelen tartışma, rekabet ve çekişmeler gibi siyasi kararın da aşağıdan yukarıya çıkarak ayrışmasını sağlar. Ayrıca, insan hakları bildirgeleri özellikle de Ocak 1948’de yayınlanan evrensel bildirge, siyasi kurumların çalışması ve daha üst bir sistemin varlığıyla yokluğunun ölçüsünün en önemli ahlaki ve felsefi talebi haline gelmiştir. Bu talep; insanın onuru, özgürlüğü ve haklarına saygı duyulduğu oranda uygar ve gelişmiş dünyaya girişi hazırlar.

4- Bu genel özgürlük tasavvuru, -ister genel ister özel şekliyle olsun- aydınlanma çağı filozoflarının özgür, davranışları üzerinde aklından başka hüküm verenin olmadığı, (insanın mahiyetinin akıl olması itibarıyla -düşünüyorum öyleyse varım-) ve aklının her türlü ilahi yönlendirmeden bağımsız olarak mutluluk yolunda hayat gemisinin kaptanlığını yaptığı bir insan yaratma düşünü gerçekleştirmiş pratik bir tasavvur olarak ne derece kabul görebilir?

İnsan hakları ve demokrasi ilkeleri, ne derece kamusal özgürlüklerin gerçek içeriği ve Batı modernizminin gerçekleştirdiği en büyük başarı olarak görülebilir? Otoriteyi din adamlarıyla derebeylerinden alıp vatandaşların eline vererek, vatandaşların devlete aynı derecede sahip olmalarını ve toplumsal iradenin ortaya çıkarılmasında seçimler, parti kurma ve basın gibi bilinen demokratik mekanizmalar kanalıyla katılımlarını sağlayarak istenilen ideale yaklaşılabilir mi? Batı’daki kamusal özgürlük gerçeği ne derece halkın kendi kendini yönetme modeline yaklaşmıştır?

5- Özgürlük, liberal manasıyla, -çoğu zaman bu manada özgürlüğü şekilcilik olarak tanımlayan- Marksist eleştiri oklarına maruz kalmıştır. Bu ise, insana özgürlüğe erişme imkânı ve zulümden korunma fırsatı vermeden sadece teorik imkânlar sunan genel hak yönetmeliklerinden başka bir şey olmaması itibariyledir. Düşünmek, düşündüğünü ifade etmek, mülk edinmek, seyahat etmek ve her türlü güzelliğin tadını çıkarmak insanın hakkıdır; ama kültür, devrim ve rejim bu hakları teorik olarak bu konuda eşit olan vatandaşların belirli bir kısmı için saklarken insanın bu hakları elde etmesi mümkün müdür?8 Öte yandan insanın kendisine teoride verilen bu özgürlükleri pratikte uygulamasının önünde birçok engel bulunmaktadır. Bunların en önemlisi kültürel-maddi imkânların ve araçların kısıtlı oluşu ya da hiç olmayışıdır. Oysaki özgürlük, Bertrand Russell’ın tanımladığı gibi engellerin olmayışıdır.9 Banka, holding, büyük gazete ve televizyon kanalı sahiplerinin, büyük ya da küçük kararların alınmasında söz sahibi olanların hakları, yiyecek lokma bulamayan kişininkiyle eşit midir? Sayıları milyonları bulan bu evsiz ve işsiz insanlar, dilsiz kapitalist sistemin, uyuşturucu ve suç çetelerine yem olması için marjinalleştirip bir köşeye attığı kişilerdir.

Eşit olamazlar. Şu halde bu liberalist düşünceyi benimseyen devlet, halkın iradesini temsil eden bir yapı olarak, şanslı bir grup azınlığa hizmet etmekten öteye geçemez. Yönetim, barışçı yollarla aynı şanslı aile içinde birinden ötekine geçer. Demokrasi ile diktatörlük arasında gösterilebilecek yegâne fark olarak bu, sahte bir yetkidir. Bu anlayışta özgürlük, özünde tamamıyla şekli ve olumsuz10 olan bireysel bir bakış içine gömülmektedir.

6- Batı demokrasisindeki işçi sınıflarının sahip olduğu ayrıcalıklar ve güvenceler, bu sınıfların Marks’ın yaptığı devrim çağrısı ve kışkırtmalarına karşı kulaklarını tıkamalarına, kapitalizmin çöktüğü, onun yerini komünist modelin alacağı kehanetini küçük görmelerine sebep olmuştur. Oysa meydana gelen bunun aksidir. Zira sahip olunan bu imtiyazlar, işçi sınıflarının sendikalar aracılığıyla yaptığı baskıların ve kapıyı var gücüyle çalmaya başlayan komünizm korkusunun dayatması kadar ahlak ve adalet değerlerine inanmanın semeresi olmamıştır.

________

1     Bassam Tibi, el-İslam ve alemiyyet’u hukuki’l-insan, Halep: Merkezu’l-inmai’l-hadari, 1995.

2       Kamusu’l-fikri’s-siyasi, Dictionnaire de la pensée politigue, c.1, s.358.

3       a.g.e.

4       İbn Haldun, el-Mukaddime, Faslun fi iptali’l-felsefe.

5       Kant E. Critique de la raison pure, Paris, 1971.

6      Kamusu’l-fikri’s-siyasi.

7       Ruhıyyetu Garaudy, Vu’udu’l-İslam, Beyrut: ed-Daru’l-ilmiyye.

8       Raşit Gannuşi, el-Hürriyatu’l-amme fi’d-devleti’l-İslamiyye, Beyrut: Merkezu dirasati’l vahdeti’l Arabiyyeh 1993, s.32.

9       Macid el-Kiyali, el-Mevsuatu’s-siyasiyye, Beyrut: el-Müessesetü’l arabiyyeh li’d-dirasat ve’n- neşri, s. 244.

10      Jean William Lapierre, es-Sultatu’s-siyasiyye, çeviri: İlyas Hanna, Beyrut: Menşurat’u uveydat, 1983, s. 104.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur