“Kuzeye yapacağım bu yolculuk ansızın belirmişti zihnimde. Bu uzun yolculuk elbette kolay olmayacaktı, saçlarımı bile kırlaştıracak bir zorluğu ve zahmeti göze almıştım. Öyle bile olsa, şimdiye kadar hep duyduğum fakat hiç gitmediğim yerleri ziyaret edip sağ salim geri dönebilmek, bir şair olarak beni çok mutlu edecekti.”
Japonya’nın en büyük şairi kabul edilen haiku ustası Matsuo Başo on yedinci yüzyıldan günümüze ismini tüm dünyaya duyurdu, yazdığı binden fazla haiku onlarca dile tercüme edildi ve şiirleri Japonya’daki birçok anıt ile tarihi alanın girişinde kendine yer buldu.
Matsuo Başo haiku yeteneği ile gezi yazılarını bir araya getirdiği Kuzeye Giden İnce Yol’u maddi dünyanın debdebesinden uzaklaşmak ve ruhani farkındalığını artırmak için Honşu’nun kuzeyine yaptığı bir dizi seyahat sırasında kaleme aldı. Birbirini kovalayan mevsimleri, yağmurun kokusunu, ayın parlaklığını ve şelalelerin sesini on yedi heceye incelikle sığdırmayı başarabilen Başo’nun eseri etrafındaki fani evreni nasıl gördüğünü anlatan özel bir kitap.
İÇINDEKILER
Kuzeye Giden İnce Yol Hakkında…………………………………………7
Kronoloji ……………………………………………………………………….9
KUZEYE GİDEN İNCE YOL
Bir Yolculuktur Yaşam …………………………………………………… 15
Yolculuğa Çıkışım…………………………………………………………. 17
Soka’da Bir Gece…………………………………………………………… 19
Muro No Yaşima Tapınağı …………………………………………….. 20
Nikko………………………………………………………………………….. 22
Kurokami Dağı…………………………………………………………….. 24
Nasu …………………………………………………………………………… 26
Kurobane Köyü…………………………………………………………….. 28
Ungan Tapınağı ……………………………………………………………. 30
Seşşoseki……………………………………………………………………… 32
Aşino ………………………………………………………………………….. 33
Şirakava ………………………………………………………………………. 34
Suka Irmağı …………………………………………………………………. 36
Kestane Çiçeği……………………………………………………………… 38
Asaka Dağı………………………………………………………………….. 39
Şinobu Köyü………………………………………………………………… 40
Sato Motoharu Harabeleri …………………………………………….. 41
İizuka Köyü …………………………………………………………………. 43
Kasaşima……………………………………………………………………… 45
Takekuma’nın Çam Ağacı ……………………………………………… 47
Sendai…………………………………………………………………………. 49
Tsubo No İşibumi…………………………………………………………. 51
Şiogama………………………………………………………………………. 53
Matsuşima …………………………………………………………………… 56
İşi No Maki…………………………………………………………………. 59
Hiraizumi ……………………………………………………………………. 61
Şitomae Sınırındaki Kapı ………………………………………………. 64
Obanazava…………………………………………………………………… 66
Ryuşaku Tapınağı …………………………………………………………. 68
Mogami Irmağı ……………………………………………………………. 70
Haguro Dağı ……………………………………………………………….. 72
Gassan ve Yudono Dağları …………………………………………….. 74
Sakata …………………………………………………………………………. 77
Kisagata ………………………………………………………………………. 78
Eçigo Yolu …………………………………………………………………… 81
İçiburi…………………………………………………………………………. 83
Eççu Yolu…………………………………………………………………….. 85
Kanazava …………………………………………………………………….. 86
Tada Tapınağı………………………………………………………………. 88
Nata Tapınağı ………………………………………………………………. 89
Yamanaka ……………………………………………………………………. 90
Daişoci………………………………………………………………………… 92
Şiogoşi’nin Çam Ağacı………………………………………………….. 94
Tenryu ve Eihei Tapınakları …………………………………………… 95
Fukui ………………………………………………………………………….. 96
Tsuruga……………………………………………………………………….. 98
İro Kumsalı………………………………………………………………… 100
Ogaki………………………………………………………………………… 102
BAŞO RESİMLERİ…………………………………………………… 105
KRONOLOJI
1644 – Matsuo Başo, Kyoto’nun hemen hemen elli kilometre güneydoğusundaki İga Vilayeti’ndeki Ueno’da ya da yakınlarında doğar.
1656 – Başo’nun babası ölür. Başo bölgeden yüksek rütbeli bir samuray olan Todo Yoşitada’nın hizmetine girer.
1666 – Yoşitada ölür. Hizmet ettiği samuray ailesinden ayrılan Başo muhtemelen Kyoto’ya felsefe, şiir ve kaligrafi öğrenmek için yolculuk eder.
1672 – Yeni bir kariyer için Edo’ya taşınır. Rahip Butço’dan (1642-1715) Zen öğrenir. Otuz şairin katkı sunduğu ve kendisinin yorumlarını eklediği bir haikai cildinin [Kai Oi] editörlüğünü yapar.
1676 – Memleketi Ueno’ya kısa bir ziyarette bulunur.
1680 – Başo’nun öğrencileri Sumida Nehri kıyısında ona küçük bir kulübe inşa eder.
1682 – Başo’nun kulübesi yanıp kül olur. Birkaç aylığına Kai Vilayeti’ne sığınır.
1683 – “Başo okulu”nun ilk haiku antolojisi Minaşiguri Başo’nun sonsözüyle yayımlanır. Ueno’daki annesi ölür. Yeni bir “Başo kulübesi” inşa edilir.
1684-1685 – Sonucunda Nozaraşi Kiko’yu yazdığı yolculuğa çıkar.
1687 – Kaşima’ya yolculuk eder ve Kaşima Kiko’yu yazar.
1689 – Kuzeye Giden İnce Yol’u yazmasına vesile olan Honşu’nun kuzey bölgelerine yolculuğu bir süre sonra sona erer. O yılın sonlarında Başo memleketi Ueno’ya döner.
1690 – Kyoto bölgesindeki arkadaşlarını ve çıraklarını ziyaret eder. Biva Gölü’nün kıyısındaki Zeze köyünü ziyaret eder ve birkaç ay orada kalır.
1692 – Başo, Sumide Nehri’nin ağzındaki yeni bir kulübeye taşınır.
1693 – Yeğeni Toin’in ölümünden sonra depresyona girer. Ağustosta baş ağrısı ve ateşten mustarip Başo, kulübesinin kapılarını sürgüler ve kimseyi görmek istemez.
1694 – Morali düzelse de sağlığı hâlâ kırılgan olan Başo’nun seyahat tutkusu alevlenir ve Nagoya, Ueno, Otsu ve
Kyoto’ya yolculuk eder. Hastalığı iyice ağırlaşır ve sonbahar başlarında Osaka’da hayatını kaybeder.
KUZEYE GİDEN İNCE YOL
BIR YOLCULUKTUR YAŞAM
Günler, aylar sonsuzluğun yolcularıdır; birbirine karışan yıllar deseniz hakeza. Bir kayığın üzerinde ömrünü tüketen kayıkçının da, atın üzerinde yaşlanan seyisin de her günü bir yolculuktur. Geçmişte niceleri vardır ki bu yolculuk sırasında beklenmedik bir anda son nefesini verip göçmüştür bu dünyadan…
Uzunca bir süredir kendimi yollara vurmanın karşı konulmaz arzusuyla yanıp kavruluyordum. İçimde tıpkı kendini rüzgâra bırakan dağılmış bulutlar gibi oradan oraya sürüklenmek, gönlünce yolculuk etme arzusu bir türlü dinmek bilmemişti. Önceki sene kıyıları adım adım dolaşmıştım amaçsızca, sonrasında sonbaharda Sumida Nehri’nin kıyısındaki virane kulübeme dönmüş ve örümcek ağlarını temizleyerek eski yaşantıma yeniden merhaba demiştim.
Kaşla göz arasında sene bitmiş ve ilkbahar gelmişti ki bu defa sislerle kaplı Şirakava sınırını aşıp daha ilerilere gitme arzusu doğdu içimde. Sanki Kamiler* tutsak etmişti beni kendine. Yollara hükmeden Kami, yolculuğa çıkmam için kışkırtıyordu beni. Artık fakirhanemde öylece oturamazdım. Aklımda bu yolculuk dışında bir şey yoktu artık.
Pantolonumun yırtıklarını onarırken, şapkamın ipini değiştirirken, bacaklarımın üzerinde kyu* yakarken, aklımda hep Matsuşima’da seyredeceğim ay vardı. Kulübemi emanet edip, öğrencim Sanpu’nun yanına taşındım. Taşınmadan önce aşağıdaki şiir ilki olmak üzere sekiz şiirlik bir dizi yazdım. Yazdığım şiirleri kulübemin direğine astım.
Otların arkasındaki kapı
Değişti sahibi
O artık bir hina** evi
YOLCULUĞA ÇIKIŞIM
Üçüncü ayın yirmi yedinci günü [16 Mayıs] sabahı düştüm yollara. Seher vakti hava daha alacakaranlıktı. Ay hafif parlaklığıyla gökyüzünü süslüyor, Fuji Dağı’nın zirvesi belli belirsiz seçiliyordu. Ueno ve Yanaka’nın kiraz çiçeklerini kimbilir yeniden ne zaman görebilecektim? Önceki gece toplanmış olan dostlarım Fuka Nehri’nden kayıkla beni yolcu edeceklerdi. Sencu’da kayıktan indiğimde, çıkmak üzere olduğum uzun yolculuğu düşününce boğazım düğümlendi. Yaşam dediğimiz şey bir rüya, bir hayal kadar kısa bir şeydir. Gözyaşı dökmenin ayrılık acısını hafifletmeyeceğini bildiğim hâlde elimde olmadan yaşlar süzüldü yanaklarımdan.
Geçip giden ilkbahar
Yas tutan kuşlar
Ağlaşan balıklar
Bu şiiri yolculuktaki ilk şiirim olarak yazdım. Ancak bu yolculuğun ruhsal yükü benim için o denli ağırdı ki ayaklarım ilerlememek için âdeta inat ediyordu. Yol boyunca dizilmiş olan dostlarım, siluetim kaybolana dek arkamdan el salladı.
SOKA’DA BIR GECE
Genroku’nun ikinci senesiydi (1689). Kuzeye yapacağım bu yolculuk ansızın belirmişti zihnimde. Bu uzun yolculuk elbette kolay olmayacaktı, saçlarımı bile kırlaştıracak bir zorluğu ve zahmeti göze almıştım. Öyle bile olsa, şimdiye kadar hep duyduğum fakat hiç gitmediğim yerleri ziyaret edip sağ salim dönebilmek, bir şair olarak beni çok mutlu edecekti. Zihnimde bu tür bulanık arzuları canlandırarak yürümeye devam ettim ve sonunda Soka’ya ulaştım.
Güçsüz, kemikleri dışarı çıkmış omuzlarıma astığım yükün ağırlığı beni bir hayli zorlamıştı. Taşıyacağım şeyin yalnızca bedenim olduğunu düşünmüştüm ancak gece soğuğundan beni koruması için yanıma aldığım kamiko,* yukata,** beni yağmurdan koruyacak birkaç malzeme, fırça ve mürekkep, ayrıca dostlarımdan çeşitli armağanları da taşımak zorundaydım. Bu yük, yolculuk sırasında elbette bana sıkıntı yaşatmasına yaşatıyordu ancak bunları atmam imkânsızdı.
MURO NO YAŞIMA TAPINAĞI
Muro No Yaşima Tapınağı’nı [Sekiz Adacık Ocağı] ziyaret ettim. Bana eşlik eden arkadaşım Sora’nın anlattığına göre, bu tapınak Kono Hana Sakuya Hime [Açan Çiçekler Prensesi] adında dişi bir Kami’ye adanmış. Bu Kami aynı zamanda Fuji Dağı’ndaki Sengen Tapınağı’nda kutsanmış olan Kami ile aynıymış.
Rivayete göre bu Kami bir gün hamile kalır. Ancak kocası Ninigi çocuğun kendisinden olmadığını düşünerek karısından şüphelenir. Bunun üzerine Kono Hana Sakuya Hime kapısı olmayan bir kulübe yapar. Kulübenin içine girerek, “Eğer çocuğum eşimden ise herhangi bir zarar görmesin, eşimden değil ise yanarak ölsün!” diyerek kulübeyi ateşe verir. Alevlerin arasından Hohodemi [Ateşten Doğan] isimli bir Kami doğar. İsim zamanla Muro No Yaşima’ya dönüşür. Bu yörede şairler arasında yükselen dumanlara bakarak şiir yazmak gibi bir gelenek vardır. Bu geleneğin kökeni bu söylenceye dayanıyormuş. Dahası bu civarda konoşiro* diye bilinen bir balığın yenilmesi de yasakmış. Sebebi bu balığın kızartılınca çok fena bir koku yaymasıymış. Bu koku yanmış insan eti kokusunu andırıyormuş. Bu şekilde, bu söylencenin buradaki halk arasında çok meşhur olduğunu ve çeşitli geleneklerde yaşatılmakta olduğunu gördüm.
NIKKO
Üçüncü ayın son günü [19 Mayıs] Nikko Dağı’nın eteklerinde bir handa kaldım. Hanın sahibi, beni rahatlatmak için, “Benim adım Hotoke* Gozaemon’dur. Çünkü benim en önem verdiğim şey dürüstlüktür. Bu nedenle çevremdekiler bana bu şekilde hitap ederler. O yüzden, bu gece burada istirahat ederken lütfen içiniz rahat olsun,” dedi. Bu kimsenin, böylesine günahlarla kirlenmiş bir dünyada ortaya çıkmış ne tür bir Buda** olduğunu anlamak için onu dikkatle izlemeye koyuldum. Bu adam nasıl bir kişiydi ki, benim gibi pejmürde kıyafetler içinde rahip kılıklı, bir dilenci hacı gibi seyahat eden birine böylesine yakınlık gösteriyordu? Doğrusu merak etmiştim.
Bu adam gerçekten de hiç hile hurda peşinde koşmayan, dürüstlüğün insan biçiminde görünüm kazanmış hâliydi. Konuşmalar’da*** geçen “erdemli insan”ın sanki ta kendisiydi. Doğuştan sahip olunan mizaç, temiz karakter dediğimiz şeyler nedir acaba? Böyle insanlar gerçekten de saygıyı hak ediyor.
Dördüncü ayın ilk günü [20 Mayıs] Nikko Dağı’na çıktım. Eskiden bu dağın adı Futarasan’mış. Rahip Kukai* buraya tapınağını inşa ederken bu dağın adını Nikko** olarak değiştirmiş. Rahip Kukai galiba bin yıl sonra bu dağın nasıl olacağını öngörmüştü; günümüzde bu dağın ışıkları tüm ülkeyi aydınlatıyor, faziletleri tüm Japonya’yı dolduruyor, yoksul-zengin bütün insanlara huzur veriyor. Böyle mukaddes bir yer hakkında daha fazla konuşmak haddimi aşmak olacak. O yüzden, yazıma burada son veriyorum.
Ne kadar kutsal
Körpe yeşil yapraklar
Güneşte parıldarken
KUROKAMI DAĞI
Kurokami Dağı sislerle kaplı olmasına rağmen üzerindeki beyaz karlar seçilebiliyordu.
Saçlarımı kazıttım –
Yeni elbiseler
Kurokami Dağı’nda
(Yazan: Sora)
Asıl adı Kavai Sogoro olan yol arkadaşımın mahlası Sora’dır. Sora, benim evimin yakınında oturan ve gündelik işlerimde bana yardımcı olan bir dostumdur. Hem Matsuşima ve Kisagata’nın manzaralarını birlikte seyretmek, hem de benim için yolculuğun zorluklarını biraz olsun azaltmak için benimle birlikte bu yolculuğa çıkmıştı.
Yolculuğa çıkacağımız günün sabahı dostum Sora saçlarını kazıttı, siyah rahip cüppesi giydi ve adını bir rahibe yakışır şekilde Sogo* [Aydınlanmış] olarak değiştirdi. İşin böyle bir evveliyatı olduğu için Kurokami Dağı’yla ilgili bu haiku da doğmuş oldu. Bu haikuda geçen “yeni elbiseler” sözcüklerinin derinliklerindeki diğer anlamı, dostum Sora’nın bu yolculukta pek çok zorluğu göze almış olduğunu hissedebilirsiniz.
Tapınağın iki yüz metre kadar ilerisinde karşımıza bir çağlayan çıktı. Çağlayan, kayadaki bir mağaranın tepesinden âdeta patlarcasına fışkırıyor ve otuz metre kadar aşağıda kayalarla çevrili yeşilimsi bir göle dökülüyordu. Çağlayanı görebilmemiz için kayadaki mağaranın içine iki büklüm bir hâlde girmemiz gerekiyordu. Bu çağlayanı ancak arkasından seyretmek mümkün, bu yüzden bu çağlayana “Urami No Taki”* adı verilmiş.
Bir süre
Sığınmak çağlayana
Yaz ibadeti
NASU
Nasu kasabasının Kurobane köyünde bir dostum yaşadığı için Nikko’dan Nasu’ya giden kestirme bir yola saptım. Uzaklarda bir köy görünmüştü. Oraya ulaşabilmek için uzun süre yürüdüm ancak oraya ulaşamadan yağmur bastırdı ve güneş battı. O gece, bir köylünün evine misafir olduktan sonra güneşin doğuşuyla birlikte yeniden geniş düzlükte yürümeye başladım.
Ovada ilerlerken otlayan bir at gördüm. Atın hemen yanı başında ot biçmekte olan bir adam vardı. Adamın yanına giderek, gitmek istediğim yere bir türlü ulaşamadığımı anlattım. Adam büyük bir samimiyetle, “Tüh, ne yapsak ki?” diye mırıldandı ve “Ne yazık ki benim sana yol gösterecek zamanım yok. Ancak bu ovada yollar çok karışıktır. Bu bölgeye alışkın olmayan biri kolaylıkla yolunu şaşırır. Ama en azından bu atı sana ödünç verebilirim. Bu at, belli bir yere kadar gidince durur ve daha fazla ilerlemek istemez. Durduğu yerde bu atı salıverin, o buraya kadar kendisi döner,” dedi. Tam ata binip ilerlemeye başlamıştım ki, arkamdan iki çocuk koşarak geldi. Çocuklardan biri kız çocuğuydu. Kıza adını sordum, adının Kasane olduğunu söyledi. Bu isim, köy yerinde pek yaygın bir isim olmadığı için kulağıma çok hoş geldi.
Kasane*
–
Katmer katmer yapraklı
Bir karanfil olmalısın sen!
(Yazan: Sora)
Çok geçmeden köye vardım. Atın semerine bir miktar teşekkür parası iliştirip, sahibine dönmesi için atı salıverdim.
KUROBANE KÖYÜ
Kurobane köyünde dostum Coboci’yi ziyaret ettim. Benim bu ani ziyaretim onu oldukça sevindirmiş gibiydi. Sohbetimiz günlerce, gecelerce devam etti. Coboci’nin bir şair olan kardeşi Suito da bize çok sıcak davrandı, bizi sürekli evine davet etti ve akrabalarıyla tanıştırdı. Bu şekilde birkaç gün geçirdik.
Bir gün, köyün biraz dışında bir yere yürüyüşe çıktık. Eskiden inu-ou-mono* yeri olarak kullanılan bir harabeye geldik. Burayı gezdikten sonra Şinohara denilen yeri geçip eski bir mezarı ziyaret ettik. Bu mezar İmparator eşlerinden biri olan Tamamo isimli bir hanıma aitmiş. Oradan Haçiman Tapınağı’na gittik. Yoiçi isimli birisi hedef olarak konulan yelpazeyi usta bir atışla vurduktan sonra bu tapınakta dua etmiş. O gün buraları gezdikten sonra hava karardığı için dostumuz Suito’nun evine döndük.
Yakınlarda Komyo Tapınağı adında bir Şugendo** mabedi vardı. Oraya davetli olduğum için tapınağa uğradım, Şugendo’nun kurucusu olan kişinin hatırasına yapılan köşede dua ettim.
Yaz mevsimi ve dağlar
Dua ettim
Azizlere benzemek için
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Japon Edebiyatı Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKuzeye Giden İnce Yol
- Sayfa Sayısı112
- YazarMatsuo Başo
- ÇevirmenOkan Haluk Akbay
- ISBN9786258327540
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİthaki Yayınları / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Arafta ~ George Saunders
Arafta
George Saunders
“Herkes acı çekiyordu, çekmişti ya da çekecekti. Hayatın doğasında vardı bu.” Ölmek nasıl bir şey? Yaşayan en iyi öykücülerden biri olarak gösterilen George Saunders, uzun...
- Dağlardan Duyur Onu ~ James Baldwin
Dağlardan Duyur Onu
James Baldwin
James Baldwin’in otobiyografik öğeler taşıyan, 1953 tarihli ilk romanı Dağlardan Duyur Onu, 1935 yılında bir cumartesi günü Harlem’de geçer. Grimes ailesi ve komşularından oluşan...
- Hain ~ Jonathan Holt
Hain
Jonathan Holt
“Hain” İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa’nın ama özellikle İtalya’nın gizli tarihini adeta “deşen” ve günümüzde geçen bir polisiyeyi tarihsel bağlarıyla anlatan “Carnivia Üçlemesi”nin...