Eden bir “Kutsanmış”, Ankhların deyimiyle bir Ruh Yiyici’dir. Kutsanmışlar, insanların ruhlarıyla beslenerek hayatta kalabilen canlılardır ve bunu ilk yaptıklarında bir insanın ruhunu tamamen almaları yani onu öldürmeleri gerekmektedir. Henüz bunu gerçekleştirmeyen Eden, her an artan açlığına karşı büyük
mücadele vermektedir. Bunun en büyük nedeni de, bir insan olduğunu sandığı Noah’dır.
Eden, çok sevdiği arkadaşı Noah’nın aslında insan değil de, Kutsanmışları avlamakla görevli bir Ankh olduğunu öğrenir ve büyük hayal kırıklığı yaşar. İhanete uğradığını düşünen Eden öfkeye teslim olur ve ilk ruhunu almaya karar verir. Diğer yandan onu bu durumdan kurtarmaya çalışan Noah ve diğer Ankhlar, Eden’in bu dürtüsünü yok etmek için planlar yapmaktadır. Bir yanda kızgın, kırgın ve öfkeli bir Ruh Yiyici, diğer yanda ona doğruyu göstermeye çalışan bir Ankh vardır şimdi…
“Samantha Young fantezi, romantizm ve entrikayı çok iyi harmanlamış.”
-Publishers Weekly-
“Kutsanmış Kan, insanı şaşkına çeviren konuya sahip harika bir kitap. Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum.”
-Once Upon A Twilight-
“Kalp atışını hızlandıran bir aksiyona sahip bu kitap tek kelimeyle şahane.”
-Electrifying-
“Bu seri yeni takıntım… Kesinlikle bayıldım. 5 üstünden 5 yıldız veriyorum!”
-Good Choice-
***
ÖNSÖZ
Bodrum Katı
Ağabeyi Stellan ona hep kediyi fazla merakın öldürdüğünü söylerdi. Fakat o bu uyarıyı fark etmek için çok küçüktü. Merak ediyordu. Evin aşağısından geldiğini düşündüğü sesleri merak ediyordu; hem de aşağı inmeye cesaret edebilecek kadar.
Eden mutfak tezgâhlarına çıkmaması gerektiğini bilen bir kedi gibi, bodrum katına inen spiral şeklindeki geniş, taş merdivenleri indi. Kalbi göğsünden fırlayacak gibiydi. Babası onun oraya inmemesi gerektiğini söylemişti, fakat o gürültü… Bir başka çığlık daha yükseldiğinde Eden ürktü. Rugan ayakkabısı koridor zeminine değdiğinde etrafı kontrol etmek için köşeden başını uzattı, kalbinin patlayıp göğsünden fırlayacağını düşünüyordu. Eden donakaldı, gözleri uzun koridorun sonundaki demir kapıya takılmıştı. Kapının arkasından gelen kavga sesleri daha da artana kadar orada bekledi.
Demir kapı aniden açıldı. Bir kadın -uzun, kıvırcık, kızıl saçları olan güzel bir kadın- kapı eşiğinin dışındaki soğuk, sert zemine düştü; zemini tırmalayarak ilerlemeye çalışırken kollan ileri doğru uzanmıştı, çılgınca çabalarken tırnakları kırılıyordu. Eden öne doğru bir adım attı, korkudan nefesi kesilmişti. Kadının güzel yüzünün sol tarafı ve ağzı şişmişti. Her ne kadar küçük bir çocuk olsa da Eden şiddetin izlerini anlayabiliyordu. Eden’ın korkmuş gözleri çıplak kadını inceledi. Göğüsleri, karın bölgesi ve (Eden kafası karışmış bir şekilde ürperdi) uylukları, kanayan kabarık ısırık izleriyle doluydu. Sırtındaki, bacaklarındaki yaralar iyice açılmıştı, acı verici ve kanlı görünüyorlardı. Kadın hıçkırdı, ilerleyemeyecek kadar güçsüzdü, vücudundan yayılan salgılar içinde Eden’a doğru emekliyordu. Eden bir adım daha öne atınca kadın başını kaldırıp baktı.
“Yardım eti” diye bağırdı boğuk bir sesle. Kadının iyice açılmış gözleri Eden’a, kendisi için sönük de olsa bir umut ışığı olan kıza yalvarıyor, rica ediyordu. “Lütfen yardım et banal” Eden’a doğru uzandı, çığlık atıp duruyordu. Eden küçük kolunu gönülsüzce kadına doğru uzattı. Ama ne yapacağını bilmiyordu. Ne yapmalıydı?!
Demir kapı taş zemini sertçe çizerek ses çıkardı ve Eden’ın babası odadan dışarı çıktı, adamın saçları karmakarışıktı ve yüzü kızarmıştı. Pantolonunun düğmeleri açıktı, deri kemeri sıkılı yumruğundan sarkıyordu. Babası çığlık atan ve yeri tırmalayan kadını yerinde duramayan bir köpek yavrusuymuş gibi kollarına alırken gaddar bir bakışla Eden’a baktı.
“Ryan, hayır!” diye hıçkırdı kadın Eden’ın babasına vururken. Ryan onu umursamıyordu.
“Edeni” diye bağırdı babası. “Çabuk buradan çık ve bir daha benim iznim olmadan buraya asla gelme “ Sonra odaya girip demir kapıyı çarparak kapattı; çıkan ses bir canavarın kükremesi gibiydi.
Her şey sessizleşti… Eden’ın kalbinin güm güm atması dışında.
“Edeni”
Eden yavaşça arkasına döndü. Eden’ın bulanık bir şekilde gördüğü Stellan, merdivenlerden ona doğru indi, sesinde panik ve endişe vardı. Stellan, Eden’a uzanıp kollarını sıkıca tuttu.
Eden o anda Stellan’ın ayaklarına kustu.
Stellan küfrederek hızla yukarı çıktı. Eden orada oturmuş ağzından solur ve göğsü ağırlaşırken Stellan’ın geri gelmesi sanki sonsuz kadar uzun sürmüştü. Elinde temizlik malzemeleriyle dönen Stellan, anne babosının Eden’ın böyle bir tepki verdiğini görmemesi gerektiği gibi bir şeyler mırıldanarak Eden’ın yaptığı şeyi temizlemeye gitti. Temizleme işi bittiğinde Stellan döndü ve Eden’ı güçlü, genç kollarının arasında dikkatlice kaldırdı. Stellan onu yukarı kattaki odasına taşırken Eden onun sıcak, güvenli kollarına sokuldu. Stellan, Eden’ın yatağına oturdu, Eden’ı hâlâ kucağında tutuyordu.
“Kimseye söylememelisin, Paradise’,” diye yavaşça fısıldadı Stellan, Eden’a taktığı lakabı kullanarak. “Aşağıda gördüğün şeyi kimseye söylememelisin. Anne babamızı ziyaret eden diğer Kutsanmışlara da söyleyemezsin. Babamın yaptığı… yapmakta olduğu şey… insanlara işkence etmek ve onları öldürmek… bu bizim kurallarımızın ihlali.”
Eden ürperdi. “Kurallar mı?”
Eden’ın ağabeyi kafasını aşağı yukarı salladı, yüzü kınamayla gerilmişti. “Heyet denilen bir grup var ve bu grup, Kutsanmışların dikkatleri ırkımıza çekmediğinden emin olmakla görevli; bizim bir insanın ruhunu tamamen almadan sadece beslenmemiz için bir kanun çıkarıp insanları öldürmememizi garantilediler. İnsanlara kendi kurtuluşumuz için İhtiyacımız var sonuçta.”
“Canları yanıyor mu?” diyerek burnunu çekti Eden. “Yani insanların?“
Stellan içini çekerken göğsü aşağı yukarı hareket etti. “Evet. Ama elimizden bir şey gelmez. Uyandığında sen de anlayacaksın bunu. Açlık… çok tatlı bir şey.”
Stellan birkaç ay önce uyanmıştı. Eden’ın ağabeyi her zaman herkesten daha hızlı gelişirdi; herkesten daha akıllı, daha uzun ve daha hızlıydı. Ve normal bir ruh yiyiciden birkaç yıl önce uyanmıştı. Ryan onunla gurur duyuyordu. Stellan’a gelince, Eden onun sesinden, hayatının bu yeni safhasıyla alakalı hissettiği korkuyla karışık heyecanı fark edebiliyordu.
“Peki babam ne yapıyor?..” Kendisinden yardım isteyen kadının yüzü gözlerinin önünde belirince Eden sessizce ağlamaya başladı.
Eden ağabeyinin vücudunun gerildiğini hissetti. “Babam içgüdülerine boyun eğiyor, aslında bunu yapmaması gerek. Sanırım Teagan da aynı onun gibi olacak.”
Teagan kuzenleriydi, amcaları karısıyla birlikte öldürüldüğünde Teagan onlarla yaşamaya başlamıştı. Eden onların nasıl öldüğünü hâlâ bilmiyor -Kutsanmışların kolayca öldürülebildiğini düşünmüyordu- ve babası da nasıl olduğunu söylemiyordu. Teagan, Steilan’don bir yaş büyüktü ve Ryan onu kendi çocuklarına tercih ediyormuş gibiydi.
“Annem de böyle yapıyor mu?”
Eden, Stellan’ın kafasını salladığını hissetti. “Annem benim gibi. Ya da ben onun gibiyim sanırım. O bulunmamak konusunda çok daha dikkatli.”
Eden’ın aklından korkunç bir düşünce geçti. “Sen de ister miydin? Yani babamın yaptığı şeyi yapmayı?”
Stellan’ın sessizliği sürünce Eden ağabeyinin yüzüne bakmak için kafasını kaldırdı ve yüzündeki arzuyu gördü. Stellan yumruklarını ve çenesini sıktı. “Bunu yapma isteği… içimde var… Ama bunun yanlış olduğunu biliyorum, bu yüzden yapmayacağım” dedi.
“Bir insanı öldürmek mi yanlış, yoksa kurallara uymamak
mı?”
Stellan tekrar iç çekti ve şefkatli bir şekilde Eden’ın yüzüne dökülen saçlarını geriye itti. “Anlayacaksın Paradise, büyüdüğünde anlayacaksın. Doğamıza karşı gelemeyiz. Ama çabalayıp onu kontrol altına alabiliriz.”
Eden sessizdi, yüzü de solgundu.
En sonunda Stellan sırıttı. “Doğum gününü böyle kutlayamayız. Hadi gel.” Stellan ayağa kalkıp Eden’ın elini tuttu ve onu merdivenlerden aşağı doğru nazikçe çekmeye başladı, sonra onu arka odalardan geçirdi ve ikiz merdiven bulunan ve arka bahçeye giden büyük balkona götürdü. Stellan kardeşini takip ederken Eden’ın yeniden kıkırdayıp güldüğünü duyabildi. Yolun sonunda, annelerinin beklediği değerli fıskiyenin yanına geldiklerinde Eden’ı yakalayıp kucağına aldı ve onu hediyesinin durduğu yere doğru döndürdü.
“Mutlu yıllar, Paradise.”
Eden midilliyi gördüğü anda çocuksu bir mutlulukla haykırdı.
O gece başlayan kâbuslar midilliden daha uzun süre Eden’ın yanında kaldı.
BİRİNCİ BÖLÜM
Senin için Sıradan Bir “Kimse” Değil Solton, Michıgon
İngilizce öğretmeni bir şeyler söylüyor fakat Eden Winslow ona pek kulak asmıyordu. Kafası karışık bir şekilde pencereden dışarı, okulun bahçesine, ön kapılarının dışına, caddenin karşısındaki kütüphaneye bakıyordu. Güneş gözlüğü takmış iki adam kütüphanenin merdivenlerine oturmuştu; biri gazete okuyor, diğeri kahvesini yudumluyordu. Yüzleri kesinlikle tanıdıktı.
Eden’ın babası onun gerçekten de aptal olduğunu düşünüyordu. Babası haddinden fazla paranoyaktı.
Göze çarpmamaya çalışan iki adamı izlerken Eden neredeyse sesli bir şekilde homurdanacaktı. Dışarıda hava sıkıcı ve bulutluydu… Belki de güneş gözlükleri konusunu bir kez daha düşünmeliydiler. Geri zekâlılar. Hayret bir şey, babası gerçekten de Eden’ın korumalardan haberi olmadığım bilmediğini sanıyordu.
Noah bu konuyu babasıyla konuşması ve buna bir son vermesini söylemesi gerektiğini düşünüyordu.
Noah Ryan’ı tanımıyordu.
Mmm. Noah. Eden göğsünün açlıkla sıkıştığım hissetti.
“Kariyer haftası birkaç gün sonra başlayacak, bu bana ilham verdi.” Bayan Travis heyecanla sınıfa bakıp sırıttı. Eden, Bayan Travis dikkatini dağıttığı için memnun olmasına rağmen sızlandı. Ne de olsa Bayan Travis ’e ilham gelmesi hiç de iyiye alamet değildi. Yaklaşan iç karartıcı kariyer haftasından ilham almak mı? Amma da keyif verici. “Hepinizden hayatlarınızla ilgili kısa, otobiyografik birer yazı yazmanızı istiyorum, bu yazıyı sanki seksen yaşınıza gelmişsiniz de tüm hayatınızı yaşamışsınız gibi yazacaksınız. Yaşlanıp buruş buruş olduğunuzda ve geriye bakıp düşündüğünüzde hayatınızda ön plana çıkan şey ne olacak?”
Çığlıklar, diye düşündü Eden, vücudunun üst tarafından aşağı doğru soğuk terler akmaya başladı.
“Hepimiz Andie’nin sonunun nasıl olacağını biliyoruz.” dedi Maria Roth, yan tarafındaki koridorun karşısında oturan utangaç kıza sırıtarak. Herkes dönüp kendisine baktığında Andie kıpkırmızı oldu ve gözleri panikle kocaman açıldı. “Dilsizlerin sergilendiği bir ucube şovunda olacak.”
Bayan Travis herkesi susturana kadar tüm sınıf bu iğneleme karşısında kıkırdadı. Eden onun kızı kibarca uyarmasını pek fark etmedi, çünkü o sırada Maria’ya öfkeyle bakmakla meşguldü. Herkes Andie’ye yükleniyordu çünkü o acınacak kadar utangaçtı. Eden, Andie’nin kesinlikle bir terapistle konuşması gerektiğini düşünüyordu ama yine de… dikkat odağı olma konusunda felç edici bir korkusu olan birine zorbalık yapmak çok iğrenç bir şeydi. Ve Eden iğrenç, sapkın şeyler hakkında oldukça çok şey biliyordu.
“Bence,” Eden oturduğu yerde kımıldandı, soluk gri renkteki garip gözleri Maria’ya bakarken kısılmıştı. “Aile geçmişine bakacak olursak senin biyografinin de nasıl olacağını söyleyebiliriz aslında… İlaç istismarı, uyuşturucu karşılığında fahişelik yapma, cinsel yolla bulaşmış bir sürü hastalığa sahip olma rekoru kırma veya şişko, azgın, evli bir taksi şoförünün altında fazla ileri gitmekten ya da müşterilerinin göz zevkini arttırmak için kalçana yaptırdığın bir ‘Ben sıkıcı değilim, sadece bir fahişeyim’ dövmesi yüzünden tetanos olmak gibi şeyler.”
İşte Noah’ın, Eden’ın tek arkadaşı olmasının nedeni buydu.
Maria bir hamle yapınca Eden kendini onun saldırısına hazırladı. İkisi de 1.70 boylarındaydı ama Maria, Eden’ dan kuvvetliydi. Bu önemli değildi. Eden’da anne babasının genleri vardı; bu yüzden onlar gibi doğaüstü güçlere sahipti.
Maria, Eden’ın saçını yakalayamadan Bayan Travis araya girdi. Eden, Maria’yı daha önce kavga ederken görmüştü, bu sürtük hep insanların saçlarını çekiyordu. Bayan Tra…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Fantastik Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKutsanmış Kan (Kan Günlükleri Serisinin 1. Kitabı)
- Sayfa Sayısı280
- YazarSamantha Young
- ISBN9786053480259
- Boyutlar, Kapak14x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviMartı Yayınevi / 2012
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Leylak Zamanı ~ Maeve Binchy
Leylak Zamanı
Maeve Binchy
Her Cuma akşamı leylak rengi bir minibüs, içinde yedi yolcusuyla Dublin’den üç saat uzaktaki taşra kasabası Rathdoon’a doğru yola çıkar. Minibüsün hiç değişmeyen yedi...
- Karışık Duygular ‘Confusion’ ~ Stefan Zweig
Karışık Duygular ‘Confusion’
Stefan Zweig
İşte bu kitapçıkta, manevi oluşun bu gizemine ilişkin bir sözcük yok. Bu nedenle gülmekten kendimi alamadım. Orada yazılan her şey doğru, yalnızca öz eksik....
- Kraliçe Arı Şarkı Söylediğinde Arılar Dans Eder ~ Véronique Maciejak
Kraliçe Arı Şarkı Söylediğinde Arılar Dans Eder
Véronique Maciejak
Mükemmel ebeveyn olmanın bir tarifi var mı? Marie mükemmel bir anne olmak istiyor: Asla sesini yükseltmeyen, organik beslenmeye önem veren, çocuklarına vakit ayırıp onları...