“Âşık olmaya hazırlanın!”
−Bridgerton serisinin yazarı Julia Quinn
“Bayıldım! Birçok kez yüksek sesle güldüm… Onun yazdıklarını çok seviyorum.” −Jodi Picoult
New York Times’ın çoksatan yazarı Tessa Dare,
Bridgerton hayranlarının çok seveceği bir tarihi
aşk romanı ile karşınızda!
Geçim kaynağı ellerinin arasından kayıp giden Alexandra
Mountbatten’ın yeni işi oldukça zor. Birbirinden asi iki yetimi bir an önce görgülü genç hanımlara dönüştürmesi gerekiyor. Ancak kızların disipline değil, sevgi dolu bir yuvaya ihtiyaçları var. Tabii bunu vasilerine anlatmak hiç kolay değil. O, hem dükün vârisi hem de Londralı kadınların gözdesi. Pek çok kadın onu dizginlemeye çalıştıysa da sonuç ortada.
Kendine saygısı olan her çapkın gibi, o da tek bir kurala göre yaşıyor: Bağlanmak yok. Ama Alexandra kararlı: Bir şekilde Chase’in kalbine ulaşmalı ve bunu yaparken kendi kalbini ve işini riske atmamalı.
*
Hayatı boyunca etkilediği ve baştan çıkardığı onca kadın arasında onun gibi bir kadınla hiç karşılaşmadığını dürüstçe söyleyebilirdi.
Kadın bir şeker topağını iki parmağının ucunda yuvarladı.
Adam o ince parmakları ağzına almak, kadının yasak zevkle nefesi kesilene dek dilini aralarında gezdirip emmek istiyordu. Fantezi o kadar canlıydı ki neredeyse tadını alabiliyordu.
Yüce Tanrım.
Belki de içtiği brendi aklını karıştırmıştı.
Belki de aklı başında, zeki bir kadının onu görmesinin -gerçekten görmesininve yine de onu riske girmeye değer bulmasının nasıl bir his olduğunu merak ediyordu.
Kalbi hızlandı, kulakları deli gibi çınlıyordu ve tüm bunların nedeni aklı başında bir mürebbiyenin onu reddetmesinin normalden uzun sürmesiydi. Saçmalıktı. Gerçekten aptalcaydı.
Kadın, “İyice düşündüm de,” dedi, “beni öpmenizi istemiyorum.”
İşte. Sonuç belliydi. Ruhunun olması gereken yerdeki karanlık, çürümüş pisliği görecek kadar zekiydi ve bunun bir parçası olmak istemiyordu.
İnce, zarif elini adamın yanağına koydu. Bir elma çiçeğine bakar gibi yüzünde gezdirdiği bakışları dudaklarında duraksadı.
“Sanırım…” Dudaklarını ıslattı. “Sizi ben öpsem daha iyi olacak.”
Sevgili çocuklarım Darelinglere,
Açıkça belli ki bu seriyle ilgili bir eğilimim var kitaplarımı asla okumayacaklarını umduğum kişilere ithaf ediyorum. Kızım, Rosamund ve Daisy karakterleri için harika bir danışmandı ve akıllı oğlum bana bazı çocukları geleneksel olmayan yollarla daha iyi öğrendiğini öğretti.
Darelingler hepinizi çok seviyorum. Tüm kitaplarım içinde sizi okumaya zorlayacağım tek sayfanın bu olacağına söz veriyorum. (Sizi binlerce yabancının önünde utandırdım. Anne başarısının kilidi açıldı!)
Teşekkürler
Bren, Tessa, Elle, Steve, Ruth, Kelly, Rose, Bay Dare ve Darelingler:
Sizler olmadan bu kitabı bitirebilmemin yolu yoktu. Uykusuz, aşırı kafeinli ve sonsuza dek minnettar kalbimin en derinlerinden teşekkür ederim.
Önsöz
Alexandra Mountbatten sağduyu sahibiydi. Ya da arkadaşları böyle olduğuna inanıyordu.
İşin aslı, söz konusu büyüleyici yeşil gözlü erkekler olduğunda Alex’in aklı tamamen devre dışı kalıyordu. Aklını azıcık kullansaydı Kitabevi Çapkını karşısında kendini gülünç duruma düşürmezdi.
Üzerinden altı aydan fazla geçmiş olmasına rağmen şimdi bile utanç verici sahneyi bir tiyatro oyunu gibi gözünde canlandırabiliyordu.
Mekân: Hatchard Kitabevi.
Tarih: Kasım ayında bir çarşamba.
Karakterler: Elbette Alexandra. En yakın üç arkadaşı: Nicola Teague, Leydi Penelope Carpion ve Ashbury Düşesi Emma Pembrooke. Ve başrolde (trompetler lütfen) Kitabevi Çapkını.
Sahne şöyle ilerliyordu:
Alexandra bir eliyle Nicola’nın kitap kulesini taşımaya çalışırken diğer elinde tuttuğu kendi kitabını okuyordu. Messier’in Bulutsular ve Yıldız Kümeleri Kataloğu’nun bir kopyasını kullanılmış kitaplar bölümünden bir inci tanesi gibi almıştı. Yeni baskısını satın almaya gücü yetmediği için uzun zamandır ikinci el kopyasını arıyordu.
Bir an muazzam bulutsuların tasvirleri arasında mutlulukla gezerken bir sonraki an…
Bam. Kozmik boyutlarda bir çarpışma meydana geldi. Nasıl olduğunu anlamamıştı. Belki Alex yanlış bir adım atmıştı, belki de o bakmadan dönmüştü. Önemi yoktu. Kimin dirseği kimin koluna çarpmış olursa olsun fizik kanunları eşit ve zıt yönde tepki vermişti. Geri kalanını da yer çekimi halletmişti. Tüm kitaplar yere saçıldı, Alex kitaplardan başını kaldırdığında oradaydı.
Dağınık kahverengi saçlar, modaya uygun giysiler, şişelenmiş günah gibi kokan kolonya ve kadınların onu her şey için affetmesini sağlayan şüphesiz çocukluk yıllarında yontulmuş bir gülümseme.
Hoş bir çekicilikle kitapları toplamıştı. Alex yardım bile edememişti.
Adını sormuştu, Alex kekelemişti.
İki küçük kıza hediye alacağını söyleyip kitap tavsiyesi istediğinde Alex biraz daha kekelemişti.
Odunsu, topraksı dahası erkeksi kolonyasını soluyabileceği kadar yakınına gelmişti. Alex az kalsın eski kitaplar bölümünün orada bayılıp kalacaktı.
Ama sonra adam sıcacık yeşil gözleriyle ona -gerçekten ona-baktı. İnsanlar bunu nadiren yapardı çünkü bu diğer kişiye de gerçekten bakması için izin vermek anlamına geliyordu. Eşit ve zit tepkiler.
Alex’e kendini kitabevindeki tek kadın gibi hissettirmişti. Belki de dünyadaki tek kadın. Ya da evrendeki.
O an hem sonsuza dek sürmüş hem de çabucak bitmiş gibiydi.
Ardından gösterişli bir baş selamı vermiş, adieu demiş ve Messier’in Bulutsular ve Yıldız Kümeleri Kataloğu’nu alıp Alexandra’yı elinde “itaatkâr kızlar” için olan tatsız hikâye kitabıyla bırakıp gitmişti.
Sahnenin sonuydu.
Ya da en azından sonu olmalıydı.
Alex bu karşılaşmayı zihninden silme kararı aldı ama -iflah olmaz romantikPenny buna izin vermedi. Adamın adını bilmedikleri için Penny ona giderek daha komikleşen unvanlar verdi. Adam başta sadece Kitabevi Çapkını iken haftalar geçtikçe asalet basamaklarını hızla tırmandı. Sör Okur. Lord Edebiyat. Hatchard Dükü.
Kes şunu, diyordu Alex sürekli. Çok uzun zaman önceydi ve o zamandan beri onu hiç düşünmedim. Kesinlikle o da beni düşünmemiştir. Önemsiz bir şeydi.
Ancak bu doğru değildi. Zihninin aptal bir köşesi karşılaşma âmını gökkuşakları ve şimşeklerle süsleyerek onu… bir şey haline getirmişti. Bu çarpışmaya Penny, Emma ve Nicola’ya hatta kendine bile itiraf edemeyeceği kadar utanç verici şekilde anlam yüklemişti.
O günden beri Hatchard’a -ya da Temple of Muses’a ve hatta Minerva Kütüphanesi’nene zaman gitse onu aramıştı. Yeniden çarpıştıklarını, çay vaktinden akşam yemeğine uzanan sohbetlerinde onun da karşılaşmaları umuduyla kitapçıları gezdiğini itiraf ettiğini hayal etmişti. Çünkü doğal olarak iki dakikalık acınası tek taraflı sohbetleri sırasında ortalama bir mutfak dolabına sığacak kadar minyon, sakar, işçi sınıfı kızın hep aradığı kadın olduğunu anlamıştı. Sen tam aradığım kişisin.
Şimdi seni buldum ve asla bırakmayacağım. Alexandra sana ihtiyacım var.
Sağduyuymuş, peh.
Alex geçimini sağlamak için varlıklı müşterilerinin evlerindeki saatleri ayarlıyordu ve hayal kuracak zamanı yoktu. Hedefleri vardı ve onlara ulaşmak için çalışıyordu. Ayakları yere basan, omuzları dik, başı yukarıda biriydi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKusursuz Mürebbiye
- Sayfa Sayısı288
- YazarTessa Dare
- ISBN9786254143083
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviEpsilon / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Ölü Ordunun Generali ~ İsmail Kadare
Ölü Ordunun Generali
İsmail Kadare
İtalyan orduları İkinci Dünya Savaşı’nda Arnavutluk’u işgal eder. Arnavut halkının büyük kahramanlığı ve direnciyle karşılaşan faşist ordular geri çekilmek zorunda kalır. İşgal bittiğinde işgalci...
- Bulantı ~ Jean Paul Sartre
Bulantı
Jean Paul Sartre
Bulantı, 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Jean-Paul Sartre‘ın ilk romanı. Bireyin kökten özgürlüğünü vurgulayan varoluşçuluğun sözcülüğünü üstlenen Sartre, adını 1938’de yayımlanan bu romanıyla duyurmuştu....
- Güneş De Doğar ~ Ernest Hemingway
Güneş De Doğar
Ernest Hemingway
Güneş de Doğar‘daki kişiler, savaş sonrası değer yargıları yiten, değişen yaşamları üç aşağı beş yukarı birbirine benzeyen insanlardır. Roman başkişileri, bu çöküntüyü olanca derinliğiyle...