Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kusursuz Casus Yoktur
Kusursuz Casus Yoktur

Kusursuz Casus Yoktur

Sevil Atasoy

Dünyaca ünlü adli bilimler uzmanı ve kriminolog Prof. Dr. Sevil Atasoy, casusların gizemli dünyasını, istihbarat yöntemlerini ve nasıl yakalandıklarını aydınlatıyor. Soğuk Savaş sırasında İstanbul…

Dünyaca ünlü adli bilimler uzmanı ve kriminolog Prof. Dr. Sevil Atasoy, casusların gizemli dünyasını, istihbarat yöntemlerini ve nasıl yakalandıklarını aydınlatıyor.

Soğuk Savaş sırasında İstanbul casuslar için nasıl bir arenaydı?
Gececiler, çöpçüler, pizzacılar… FBI’ın casusları yakalamak için kullandığı sıra dışı yöntemler nelerdi?
Filmlere konu olan ünlü casus Çiçero’nun akıl almaz hikâyesi…
Mata Hari bir günah keçisi miydi?
Epstein gerçekten intihar etti mi?
Naziler genelevleri bir istihbarat merkezi olarak nasıl kullanıyordu?

“Casusların cinselliğe başvurması istisna değil. Her ne pahasına olursa olsun bilgiye ulaşmayı hedefleyen istihbarat örgütleri, kadınları baştan çıkaracak erkekleri ya da erkekleri baştan çıkaracak kadınları kullanırlar.

Tuzak kurmak, şantaj yapmak, ulusal sırlara ulaşmak için cinselliklerinden yararlanan kadın ve erkek casuslar her devirde, her ülkede karşımıza çıkar. Amaç ve yöntem farklılaşsa bile ortak yanları tektir: Aldatma.”

İçindekiler

Önsöz ………………………………………………………………………………………..11

İstanbul’da bir İngiliz ya da köstebeklerin köstebeği ……………13
Milyon dolarlık bir Rus casusu …………………………………………….20
Çiçero’nun sahte banknotları………………………………………………..52
Kıyma Operasyonu ………………………………………………………………62
Nazilerin seks ajanları…………………………………………………………..66
Soğuktan gelen Romeolar…………………………………………………….75
Eşcinsel casuslar …………………………………………………………………..88
Bizden asla kurtulamayacaksınız………………………………………….97
Hayalet öyküleri operasyonu……………………………………………..117
Bir günah keçisi: Mata Hari ………………………………………………..134
İki istihbaratçı, iki garip ölüm …………………………………………….141
Kusursuz cinayetlerin ilk ustaları……………………………………….154
Ruslara akıl sır ermez! ………………………………………………………..165
Üç tekerlekli bisikletin minik noktaları……………………………….183

Önsöz

Bu satırlar, 2023 yılının Ağustos sıcağında kaleme alındı. Sıcağın o kadar önemi yok ancak ayakta yazılmasının önemi var. Çünkü Covid-19 sırasında zaman zaman yoklamaya başlayan bir siyatik ağrısı tam kitabı teslim etmeye söz verdiğim zaman diliminde öylesine şiddetlendi ki ne oturmak ne de yatmak sadece ayakta durmak mümkün oldu. Dolayısıyla son 20 – 25 sayfa mutfak tezgâhı üzerine yerleştirdiğim bilgisayar ve bir teneke kutu sayesinde bel hizasına yükselttiğim klavyede yazıldı.

Şimdi gelelim insanlığın en eski iki mesleğinden birini (diğeri seks işçiliği) seçenlerle ilgili okuyacaklarınıza. Babam, adli tıp hocası Prof. Dr. Şemsi Gök, fotoğraf çekmeye ve fotoğraf makinelerine çok meraklıydı. Minox’unu bana gösterdiğinde sanırım 10–12 yaşlarındaydım. Cebe girecek kadar küçüklüğüne, tek rulo filmle çok sayıda fotoğraf çekebilmesine hayran kalmıştı. Bana onu “Bu, casusların fotoğraf makinesidir” diyerek tanıttı.

Gerçekten Minox, Almanların 1938’de ticari üretime geçtikleri, 1970’lerin ortalarına kadar CIA ve KGB ajanlarının gizlice fotoğraf çektiği makinedir. Casuslara ilgim Minox ile başladı, limon suyu ile yazı yazıp, ütü bastırarak yazılanı görünür hale getirme hevesi ile, bulunduğum ülkelerde casuslarla ilgili müzeleri, kullandıkları malzemelerin birebir ölçüleriyle kopyalarını satan dükkânları ziyaretle ve onların yaşam öykülerini okumakla sürdü. Son yıllarda istihbarat ve casusluk çalışmalarında adli bilimlerin kullanımına merak sardım. Adli bilimciler bir soruşturmanın başarısının olay yerinde başladığına inanır, görevlinin en ufak hatasının telafi edilmez zararlara yol açtığını iyi bilir. Karşı istihbaratçılar da en dikkatli casusun bile zaafına yenileceğini, görevini aksatmak bir yana hayatına mal olacak hata yapabileceğini söyler. Büyük Sovyet casusu Alman gazeteci Richard Sorge bu duruma verilecek en güzel örnektir. 1941 yılının bir sonbahar gecesi Sorge yirmi yıllık casusluk kariyerinin deneyimine dayanarak Tokyo’yu terk etme zamanının geldiğine inanır.

Oluşturduğu muhbir ağı sayesinde Japon hükümetinin sırlarını dört yıl boyunca Sovyet istihbaratı GRU’ya iletmeyi başarmış, hatta Japonların Rusya’ya saldırmayacağı bilgisi sayesinde II. Dünya Savaşı’nın yönünü değiştirmiştir. Birkaç saat önce iki yardımcısı tutuklanmıştır ve Japon istihbaratı Kempei Tai’ın gizli polisi şimdi kendisini izlemektedir. Tehlikeye rağmen güzel Japon sevgilisi ile son bir kez buluşmaya kalkar. Önce kadının çalıştığı bara gider, ardından evine. Yürürken aklına cebindeki not gelir. “Japonlar yaklaştı. Hemen Tokyo’yu terk et!” Beklenmedik bir hata yapar, her zamanki gibi notu yakacağına, parçalayıp yere atar. Peşinde olanlar kâğıt parçalarını toplar, birleştirir. Sorge, 18 Ekim 1941’de tutuklanır, 7 Kasım 1944 günü asılarak idam edilir. Bu kitapta okuyacaklarınız vatanlarına hizmet edenlerin yanı sıra, vatanlarına ihanet edenlerin öyküleri.

Bütün zamanların en önemli casuslarından biri kabul edilen Harold Adrian Russel (Kim) Philby, “İhanet etmek için önce ait olmak gerekir, ben hiç ait olmadım” der. Tarihin gidişini değiştiren kadın ve erkeklerle birlikte çıkacağınız bu seferki yolculukta vatan için, aşk için, para için, macera için, inandığı değerler için, kimi zaman tehdit, kimi zaman şantaj korkusuna casusluk yapanlara rastlayacak, eş zamanlı olarak iki, hatta üç farklı teşkilat için çalışanların cesaretine hayret edeceksiniz. Elbette yer yer adli bilimcilerin bu süreçlerdeki rolleri ve bir adli bilimci olarak benim yorumlarım ile de karşılaşacaksınız. Keyifli bir yolculuk olması dileğiyle.

Prof. Dr. Sevil Atasoy
İstanbul, 2023

İstanbul’da bir İngiliz ya da
köstebeklerin köstebeği

Casusluk, papazlara uygun bir oyun değildir.
Allen Welsh Dulles, 1953 – 1961 arası CIA Direktörü

Casus romanlarına meraklı değilseniz David Cornwell adını duymamış olabilirsiniz. Ancak David’in aslında bütün zamanların en iyi casus romanları yazarı John le Carré olduğunu söylersem mutlaka hatırlarsınız. Yazıma onun 1974 tarihinde yayınladığı Köstebek (Tinker Tailor Soldier Spy) adlı eserinden söz ederek başlamak istiyorum.

Çemberdeki köstebekler

Köstebek romanı ya da ona dayanarak BBC televizyonunun 1979 yapımı aynı adlı yedi bölümlük serisi, ayrıca İsveçli yönetmen Tomas Alfredson’un 2011 yapımı yine Köstebek adını taşıyan uzun metraj filmi, İngiliz Gizli İstihbarat Servisi MI6’in1 eski üst düzey yetkililerinden George Smiley’nin servisteki Sovyet köstebeğini ortaya çıkarma çabalarını anlatır. John le Carré, istihbarat teşkilatını “Circus” olarak adlandırır.

Her ne kadar bu sözcük genellikle yuvarlak çadırlarda kurulan sirkleri anımsatsa da yazarın bu tanımlamayı kullanmış olmasının nedeni, teşkilatın merkezini Londra’nın Cambridge Circus2 meydanını çevreleyen binalara yerleştirmiş olmasındandır. Aslında MI6 hiçbir zaman Cambridge Circus’ta ya da yakınlardaki bir binada faaliyet göstermediği halde, John le Carré’nin “Mole in the Circus” yani “Çemberdeki Köstebek” kavramı istihbarat ile ilgili bilimsel yayınlarda bile kullanılır olmuştur.

3 Kahramanımız George Smiley’nin yürütmekte olduğu TESTIFY kod adlı operasyon, ajan Jim Prideaux’nun Çekoslovakya’da yakalanıp işkence görmesiyle sonuçlanır, bu başarısızlık üzerine Smiley erken emekli olmak zorunda kalır ancak teşkilat içinde Sovyetler için çalışan bir köstebek olduğu görüşü ortaya çıktığında yeniden göreve çağırılır. Romandaki, Bill Haydon karakteri gerçek hayattaki çifte casus Kim Philby ile yakın bir benzerlik taşır. Bizi de ilgilendiren zaten Kim Philby. Harold Adrian Russell Philby ya da arkadaşları ve ailesinin ona hitap ettiği adıyla “Kim” bir İngiliz istihbarat memuruyken KGB’ye çalışan bir çifte ajandı.4 1934 yılından başlayarak, İkinci Dünya Savaşı sırasında, daha sonra Soğuk Savaş’ın ilk dönemlerinde İngiliz sırlarını Sovyetler’e ilettiği, Cambridge Beşlisi adlı bir casus şebekesinin lideri olduğu ancak 1965 yılında ortaya çıktı. Beşli arasında Philby’nin Sovyetler’e gizli bilgi sağlama konusunda en başarılı kişi olduğuna inanılmaktadır.

KGB öğrenci avında 

Kim Philby, Cambridge Üniversitesi öğrenciliği sırasında gittiği Viyana’da Nazilerin Yahudilere ve komünistlere yönelik şiddetine tanık olduktan sonra faşizm karşıtlığı, komünizm hayranlığı ile öne çıkmaya başladı. Batı demokrasilerinin faşizmin yükselişini durduramayacağına, dünyayı sadece Sovyetler Birliği’nin kurtaracağına inanan bu zeki, yakışıklı, iyi konuşan, ikna kabiliyeti yüksek genç adam, henüz 22 yaşındayken KGB’nin ilgisini çekti, onu saflarına dahil etmek için ilişki kurdular ve başarılı oldular.

Onunla ilk teması sağlayan Arnold Deutsch adlı bir akademisyendi. Aslında Arnold, İngiltere’nin en iyi üniversitelerinin en başarılı öğrencilerini Sovyet ajanı olmaya ikna etmek üzere görevlendirilmiş bir KGB ajanıydı. Philby, Arnold Deutsch’un tavsiyelerine uydu, Viyana’da tanışarak evlendiği komünist eşi Litzi Friedmann’dan 1936’da boşanacak, Aileen Furse ile evlenecek, sol düşünceli çevreler ile bağlantısını kopartacaktı.

Bu arada Sovyetler için çalışabilecek aralarında dışişlerinde memur Donald Maclean ile Guy Burgess’in de bulunduğu Cambridge’den başka sınıf arkadaşlarını tavsiye etmeyi ihmal etmedi. Birkaç yıl içinde hepsi birer Sovyet casusu olmuştu.6 Çalışma hayatına gazeteci olarak atılan Philby, kendisinden önce MI6’te çalışmaya başlayan Guy Burgess sayesinde 1940’ta aynı yerde işe girdi ve üç yıl içinde Sovyet-Karşıtı bölümün başkanlığına yükseldi. Bütün zamanların en başarılı casuslarından biri kabul edilen Philby’nin hayatının iki olayında İstanbul’un çok büyük önemi var.

İstanbul’daki İngiliz çifte casus

1947 yılı şubat ayında Philby, Türkiye’deki İngiliz istihbarat personelinin şefliğine atandı. İkinci eşi Aileen ve ailesinin diğer fertleriyle birlikte İstanbul’da Beylerbeyi Yalıboyu Caddesi’ndeki, Boğaz’a bakan Selanik doğumlu Münevver Ayaşlı’nın yalısını7 kiraladı. Çevresi onu elbette gerçek görevi ile değil, İngiliz Konsolosluğu’nda başkâtip olarak tanıyacaktı. İstihbarat kapsamındaki sorumluluğu, bir yandan İngiliz ajanlarının çalışmalarını denetlemeyi, diğer yandan Türk güvenlik teşkilatları ile temasta bulunmayı kapsıyordu.

Philby, İstanbul’a gelirken önce İsviçre’ye uğramış ve bir diğer İngiliz ajanı Nicholas Elliott ile görüşerek yeni görev yerinde kendisini bekleyenlere ilişkin bilgi almıştı. Eliott onu yolcu ederken çok değerli bir hediye de verdi. İstanbul’daki tüm bağlantılarının yer aldığı telefon defterini. İstanbul’un 1947 yılında bir casus merkezi olarak önemi II. Dünya Savaşı sırasında olduğundan çok daha fazlaydı. Doğu ile Batı’nın yeniden savaşacakları korkusu giderek artmakta, bu durum Türkiye ile Sovyetler arasındaki ilişkilere de yansımaktaydı. Bu yüzden gerek Batı ülkeleri gerekse Sovyetler Birliği birbirlerinin sahasına istihbarat sağlayacak elemanlarını sızdırmaya çalışmaktaydı.

Yakalanırsan sorun olmaz Savaş sonrası yüzlerce Gürcü ve Ermeni, komünist rejimden kaçarak Beyrut, Paris gibi Batı kentlerine göç etmişti. MI6 bu kişilerin Sovyet Gürcistanı ve Sovyet Ermenistanı’na sızmalarının mümkün olduğuna inanıyordu. Philby’nin öncelikli planı, ülkesini siyasi nedenlerle terk etmiş göçmenlerden beş ya da altı grup oluşturmak ve bunların Sovyetler kontrolündeki Ermenistan’a ya da Gürcistan’a sızmasını sağlamaktı. Ancak umduğu gibi olmadı,Paris’teki mültecilerden sadece ikisini ikna edebildi.

Türk istihbaratı bu kişilerin Gürcistan sınırına geçmesini sağlamakla birlikte az sonra silah sesleri duyuldu. Philby, bir diğer kişiyi Türk guletine bindirip deniz yoluyla göndermeye kalktıysa da geminin limandan hiç ayrılmaması başka bir fiyasko oldu. Philby Londra’dan ayrılmadan MI6 yönetiminden “Fırsat bulursan Sovyet casusu olmayı kabul et, böylece seni çift taraflı casus sanırlar, yakalanırsan bizim açımızdan sorun oluşturmaz” talimatını gerçekten almış mıydı bilinmez ancak Philby hakkında yazılmış onlarca kitap arasında en güvenilir olanını kaleme alan Ben Macintyre, bu şekilde aktarmakta.

Her şeyi biliyoruz

Philby İstanbul’da Sovyet istihbaratı ile doğrudan irtibata geçmemekle birlikte ülkesi hakkında topladığı tüm bilgiyi o sırada dışişlerinde çalışmakta olan Guy Burgess’e iletti, o da Sovyetler’e. Cambridge Beşlisi’nin üyesi Guy, dört yıl sonra bir diğer üye, Donald Maclean ile Moskova’ya kaçacak ve Philby kaçışa yardım edecekti. Philby bir yandan Sovyetler aleyhine sızma operasyonları yönetiyor, diğer yandan bu operasyonları Sovyetler’e bildiriyordu.

Ruslar yıllar sonra, “Olacak her operasyondan haberimiz vardı. Havada, karada, denizde hatta en ücra yerlerdeki dağlık ve erişilmez bölgelerdekilerden bile” diyecekti. Ankara’daki Sovyet Büyükelçiliği’nde basın ataşesi Yarbay Grigori Nikoyev kisvesi altında çalışan, aslında GRU yani Kızıl Ordu istihbarat subayı olan İsmail Akhmedov, 1942’de İngiltere’ye iltica etmeye kalktığında pek itibar görmediğinden Türk istihbaratının koruması altına girerek İstanbul’da altı yıl daha geçirdi.

Nihayet Türkler, Kim Philby ile görüşmesini sağladılar ve Akhmedov, Kim Philby tarafından sorgulanmak üzere çağırıldı. Philby sabah dokuzdan akşam beşe dört hafta boyunca sorguladığı Akhmedov’un anlattıklarını İngiltere’ye “Pek işe yarayacağını sanmıyorum” şeklinde özetlerken, öğrendiklerini Sovyet bağlantılarına iletmekten geri durmadı.

Philby’den hayır gelmeyeceğini fark eden Akhmedov, Türk istihbaratının desteği ile İstanbul’dan ayrılabildi ve canını kurtardı. Philby’nin İstanbul macerası fazla uzun sürmedi. Gelişinden bir buçuk yıl kadar sonra, Eylül 1948’de Washington’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde başkâtipti. Neden İstanbul? Philby, İstanbul’a ilk kez 1945’te geldi. Yani Boğaz’da yalı kiralamasından iki yıl önce. Eğer amirini ikna edip gelemeseydi ve gelişini geciktirmeyi beceremeseydi, yakalanması işten bile değildi. 1945 yazında Philby, MI6’in dış istihbarat bölümünün Rusya Masası başkanıydı. Bir sabah MI6 başkanı Stewart Menzies, incelemek üzere kendisine bir dosya verdi.

Dosyada 27 Ağustos 1945 tarihli bir mektup ve ekleri bulunuyordu. İstanbul’daki Sovyet Konsolosluğu’ndaki Konsolos Yardımcısı Konstantin Volkov adlı biri, İngiliz Konsolos Yardımcısı Chantry Hamilton Page’e mektup yazarak kendisi ve karısı için iltica talebinde bulunuyordu. “Her ne kadar Konsolos Yardımcısı isem de aslında NKVD10 subayıyım. Uzun yıllar merkezde çalıştım. Size Sovyetler dışında çalışan ajanların adlarını verebilirim. İngiltere’de faaliyet gösteren üç Sovyet ajanının kimliğini açıklayabilirim. İkisi Dışişleri Bakanlığı’nda görevli, biri Londra’daki karşı-istihbarat dairesinde çalışıyor.

Ruslar, İngilizlerin şifrelerini çözdü.” Volkov aynı kişiye dokuz gün sonra gönderdiği ikinci mektubunda koşullarını sıralamıştı. “Her ikimize yeni kimlikle İngiliz pasaportu, 50 bin İngiliz poundu (günümüzün yaklaşık 2,5 milyon doları), Türkiye’de faaliyet gösteren 314 ve İngiltere’de faaliyet gösteren 250 Sovyet ajanının adları. Bunlardan ikisi İngiliz vatandaşı ve dışişlerinde diplomat, biri Londra’da karşı-istihbarat memuru.”

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Polisiye
  • Kitap AdıKusursuz Casus Yoktur
  • Sayfa Sayısı192
  • YazarSevil Atasoy
  • ISBN9786256570085
  • Boyutlar, Kapak13.7x23 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar ~ Sevil AtasoyÇürük Elmalar Masum Mahkûmlar

    Çürük Elmalar Masum Mahkûmlar

    Sevil Atasoy

    Atasoy’dan, iyi ile kötüyü, doğru ile yalanı birbirinden ayırmaya çalışanların zorlu dünyasından  son gelişmeler ve ilginç vakalar… Günümüzde soruşturmaların sihirli değneği olan DNA analizleri… Parmak...

  2. Cinayet Kokusu ~ Sevil AtasoyCinayet Kokusu

    Cinayet Kokusu

    Sevil Atasoy

    Merdivenlerden çıkarken, “Ne kokusu bu?” diye sordu polislerden biri. Burunları her kokuya alışıktı; benzin kokusu, yanık kokusu, esrar kokusu, küf kokusu, devriye aracının arka...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Kayıp Yüz ~ Elçin PoyrazlarKayıp Yüz

    Kayıp Yüz

    Elçin Poyrazlar

    Hayatındaki tek kadın benim En azından ben öyle sanıyordum. Ta ki telefonu çalana kadar. Ekranda isim yerine sayı vardı. Sıfır Gizli bir kod, bir...

  2. Park Cinayetleri ~ Armağan TunaboyluPark Cinayetleri

    Park Cinayetleri

    Armağan Tunaboylu

    Hercule Poirot kadar zeki, Sherlock Holmes kadar dikkatli, Mike Hammer kadar çapkın, James Bond kadar yakışıklı, Philip Marlowe kadar pervasız… Yok canım, nerdee! O,...

  3. Poirot’nun İlk Davaları ~ Agatha ChristiePoirot’nun İlk Davaları

    Poirot’nun İlk Davaları

    Agatha Christie

    Poirot dünyanın en iyi dedektifi olmasıyla övünür ve bunu sık sık yenilemekten büyük zevk duyar. Yıllar öncesine dönüp ona profesyonel meslek yaşamında haklı bir...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur