Gördüğünüz bir kabus, cinayet silahı olarak kullanılabilir mi?
Ülkenin farklı yerlerinde yaşayan dört kişinin tek ortak noktası; aynı rüyayı gördüklerini ve bu rüyada kurt başlı bir hançerle öldürüldüklerini söylemiş olmalarıdır. Dördü de bu ifadelerinden hemen sonra, bilekleri kesilmiş halde bulunur ve yanı başlarında hepsini ölüme götüren kurt başlı bir hançer duruyordur. Onları intihara götüren bu kabuslar mıydı?
Bir anda tüm dikkatler, ürkütücü atmosfere sahip Kurt Gölü diye bilinen yerde, hipnoz terapileri yapan Psikolog Richard Hammond’a yönelir. Her bir kurban ölmeden kısa bir süre önce Hammond ile Kurt Gölü’nde hipnoz terapisi görmüştür.
Kurt Gölü’nün şeytani esrarengizliğinde en az onu tuzağa düşüren kar fırtınası kadar acımasız olan düşmanları, ne pahasına olursa olsun Gurney’i gerçeklerden uzak tutmaya kararlıdırlar. Duygusal açıdan kırılma noktasına gelen Gurney, şimdiye kadarki en korkunç düşmanı ile kendini ölümcül bir oyunun içinde bulur.
*
Giriş
Kız, ay ışığında, donmuş gölün kıyısında, iki devasa katranağacının arasında durmuş titriyordu. Daha önce bu kadar üşüdüğünü, korktuğunu hatırlamıyordu. Dikensi dalların üzerinde yükselen dolunay tüylerini ürpertiyor, ağaçların sarkık dallarını şekli bozulmuş kollara benzetiyordu. Ve sonra bu kollar ona doğru uzanıyor ve…
Hayır! Dur! Başını iki yana salladı. Zaten gerçek sorunu, hayallerinin devreye girmesine gerek bırakmayacak derecede berbattı.
Uzaktan yaklaşan motosikletin sesini işitti. Önce patikada, sonra da göl boyunca uzanan dönemeçli yolda. Motosiklet yaklaştıkça göğsünün daraldığını hissediyordu.
İyice katlanan gerginliğiyle ağaçların arasından farları gördü. Çok geçmeden de upuzun katranağaçlarıyla çevrelenmiş açıklığa ulaşan motosikleti.
Adam önünde durup motoru susturdu, aslında ağabeyine ait olan ve yasal olarak kullanmaması gereken ağır motosikleti dengelemek için bir ayağını indirdi.
Kız adamın rüzgarda dağılmış saçlarında kar taneleri görmüştü. Adam gergin mi görünüyordu yoksa kendisi öyle olması gerektiğini beklediği için bunu hayal mi etmişti bilemiyordu. Telefonda bir şey açıklamamıştı ama korku ve telaş dolu bir sesle
konuşmuş olduğunun farkındaydı. Ay ışığı arkasından vuruyor olsa da adamın kendisine büyük bir dikkatle baktığından, bir an evvel neden burada buluştuklarını açıklamasını beklediğinden emindi.
Adamın soluklarını duyuyordu. Hatta kalp atışlarını bile. Ama bu imkansızdı. Belki de duyduğu kendi kalbinin sesiydi. Kulaklarında çaresizce atan kendi nabzının sesini dinliyordu.
Ne söyleyeceğine karar vermişti. Daha o gece yüzlerce kez bunun provasını yapmıştı. Ama şimdi, bu ürkütücü yerde sesi soluğu çıkmıyordu.
“Ne?” diye sordu adam. “Ne oldu?” Sesi keskindi. Daha önce duymadığı kadar keskin.
Alt dudağını ısırdı. Kesik bir nefes aldı. Dudaklarından belli belirsiz bir fısıltı döküldü.
Adamın derin bir nefes aldığını duydu. Ama hiçbir şey söylememişti.
Acaba söylediğimi duydumu diye düşünüyor, bir yanıyla da duymamış olmasını umuyordu.
Bir bulut yavaş yavaş ayın önüne doğru geçti.
Bundan bir süre sonra kız zaman kavramını yitirmişti adam motoru yeniden çalıştırdı, ani bir dönüşle buzla kaplı göle doğru yönelip hızla uzaklaştı. Motorun sesi soğuk havayı bıçak gibi kesiyor, kalan son cılız ay ışığı motorun krom egzoz borusunda parıldıyordu.
Sonra, gölün açıklarındaki motorun sesi giderek silinirken korkunç bir çatırtı işitildi. Sonra bir tane daha. Sonra bir tane daha. Motosikletin ağırlığı altındaki buz boğuk silah seslerini andıran bir sesle çatlıyordu. Önce dehşet verici bir suya çarpma sesi sonra suya temas eden sıcak motordan yükselen tıslama benzeri bir ses. Ardından sessizlik.
Bulut artık ayı tamamen örtmüştü.
Zifiri karanlıktı. Ne bir ses ne bir ışık ne bir düşünce ne bir umut ne de bir duygu.
Ve sonra, çığlık. Aniden, yabanıl bir çığlık işitildi. Hiç bitmeyecekmişçesine süren uzun bir çığlık.
Kız ancak uzunca bir süre sonra bunun kendi çığlığı olduğunu fark edebildi.
1.Bölüm
Oklu kirpinin hareketleri anlamsızdı.
Hayvanın bu mantıksız hareketlerinde rahatsız edici bir şeyler vardı. En azından Dave Gurney için.
Aralık ayı başlanıydı. Sabah erken saatte çalışma odasının penceresinin yanında oturmuş, arazinin çıplak ağaçlarla dolu kuzeyine doğru bakıyordu. Gözleri dalları yere kadar uzanan bir ağaca takıldığı sırada, bu tuhaf derecede şişman kirpinin ağır hareketlerle ve gördüğü kadarıyla anlamsız bir şekilde bir ileri bir geri gidip geldiğini fark etmişti.
“Hangi kar ayakkabılarını alacaksın?” Madeleine bir elinde geleneksel, tabanı ahşap, üzeri ham deri kayışlı, diğerindeyse modern metal-plastik karışımı birer çift ayakkabıyla çalışma odasının kapısında belirdi. Kısa siyah saçları özellikle alçak tavanlı çatı katını ya da arka taraftaki küçük odayı her karıştırdığında olduğu gibi darmadağınıktı.
“Sonra karar veririm.”
Birkaç günü kar yürüyüşü ve kayaklı koşu yapmak için Vermont Green Dağları’nda geçirmeye karar vermişlerdi. Kendi bölgelerindeki Catskill Dağları’na henüz kar yağmamıştı. Madeleine içinse kışın sevilecek kısmı kardı.
Başıyla çalışma odası penceresini işaret etti. “Hâlâ küçük ziyaretçimize mi bakıyorsun?”
Bu soruya çeşitli yanıtlar düşündü. Ama hayvanın hareketlerini şehirden tanıdığı, ayaklarını sürterek yürüyen, yarı deli bir çete elemanının hareketlerine benzettiğine ilişkin herhangi bir yorumda bulunma fikrinden, aklına geldiği anda vazgeçti. NYPD’den’ emekli oluşunun üzerinden üç yıl geçtikten sonra Madeleine’le bu konu üzerinde konuşmasalar da nihayet aralarında bir anlaşma sağlanmıştı. Yirmi yıldan uzun bir süre cinayet dedektifi olarak çalışmış ve artık emekli olmuştu. Ama aradan geçen süre içerisinde doğa aşığı Madeleine’in umduğu gibi bisikletle dolaşmak, kanoyla gezmek gibi faaliyetlere de düşkün olmayacağı açıkça görülmüştü. Sonunda ortak bir noktada buluşmayı başarmışlardı. Gurney artik kırsaldaki yeni hayatındaki deneyimlerinin zaman zaman aklına New York taşrasındaki cinayet soruşturmalarını getirdiğinden bahsetmiyordu. Madeleine de onu gerçekte olmadığı birine dönüştürmeye çabalamaktan vazgeçmişti. Tabii tüm bu çabalar bazen gergin sessizliklere neden oluyordu.
Gurney yeniden pencereden dışarı bakıp, “Ne yapıyor anlamaya çalışıyorum,” dedi.
Madeleine eğilerek elindeki kar ayakkabılarını duvara yasladı. Sonra Gurney’in yanına yöneldi. Bir süre pencereden dışarı bakıp, dikenli hayvanın çalılıklardaki hareketlerini seyretti. “Büyük bir ihtimalle kirpilerin normalde yaptıklarını yapıyor. Dün de aynı şeyi yapıyordu. Sorun ne ki?”
“Yaptığı şeyin manası yok.” “Belki onun açısından vardır.”
“Çıldırmadıysa yok. Ya da çıldırmış gibi yapmıyorsa ki bu çok küçük bir olasılık. Bak. Çok yavaş bir şekilde çalılıkların ucuna kadar geliyor. Sonra, tedirgin hareketlerle arkasına dönüp, başladığı yere geri geliyor. Çok fazla enerji harcıyor. Ama ne için?”
“Her şeyin bir açıklaması olması şart mı?”
“Her şeyin eninde sonunda bir açıklaması vardır. Burada da işin içinde kuduzdan başka bir açıklama olup olmadığını öğrenmek istiyorum.”
“Kuduz? Bu da nereden çıktı şimdi?”
“Kuduz davranışları bozar.”
“Kirpiler kuduz oluyor muymuş, biliyor musun?”
“Evet. Araştırdım. Birkaç tane takip kamerası koyup, çalılıklarda değilken neler yaptığını takip edeceğim.”
Madeleine suratını asarken Gurney bu hareketi kafası karıştığı için mi yoksa söylediklerinden kuşku duyduğu için mi yaptığını anlayamamıştı.
“Takip kamerası. Açık alan güvenlik kameraları,” diye açıkladı. “Harekete duyarlı.”
“Güvenlik kamerası mı? Tanrım, David, tuhaflık dediğin şey küçücük bir kirpinin hareketleri sonuçta. Sense sanki bir suç girişiminde bulunuyormuş gibi davranıyorsun.” Duraksadı. “Bu arada kameraları nereden bulacaksın?”
“Jack Hardwick’ten. Onda bir dolu kamera var.”
Ona bu kameraların Peter Pan cinayeti olayında Hardwick’le yaptıkları, sonradan iptal edilen plandan kaldığını hatırlatmamıştı ama Madeleine’in kararan bakışlarından bunu yapmasına gerek olmadığı açıkça görülüyordu. Kötü anılara dalmaktan kurtulmaya çalışarak başını sallayıp devam etti. “Hayvanın açık arazide nasıl davrandığını görürsem neler olduğunu daha iyi anlayabilirim.”
“Biraz abarttığını düşünmüyor musun?”
“Eğer lanet hayvan kuduzsa hayır.”
Madeleine ona bir türlü manasını anlayamadığı bakışlarından biriyle baktı. “Öbür gün Vermont’a gidiyoruz.”
“Eee?”
“Yani bu kameraları ne zaman yerleştirmeyi planlıyorsun?” “En kısa zamanda. Hardwick’ten alır almaz. Hatta yeri gelmişken hemen arayayım.”
Anlam veremediği bakışlar yerini açıkça endişeli olduğu görülen bir yüz ifadesine bıraktı. “Ne zaman toplanacaksın?” “Tanrım, sadece üç günlüğüne gidiyoruz.”
“Dört.”
“Ne fark eder?”
Gurney cep telefonunu bulmak için çalışma odasından çıkarken Madeleine arkasından seslendi. “Kirpinin hareketlerinin tamamen zararsız olabileceği veya çalılıkların içinde ileri geri dolaşmasının seni ilgilendirmeyecek bir nedeni olabilme ihtimali hiç aklına geldi mi?”
2.Bölüm
Yarım saat sonra dağın doğu kısmında güneş iyice yükselmişti. Güneş ışıkları kuru, soğuk havada kırılıyor, bu da etrafta küçük parıltılara neden oluyordu.
Gurney’se bunun farkında bile değildi. Çiftlik evlerinin mutfağında, kahvaltı masasının yanındaki cam kapıların önünden arazinin aşağı bölümündeki kırmızı ahıra, oradan da iki yüz dönümlük arazilerinin içinde son bulan, bir zamanlar çiftlik yolu olarak kullanılan ama kırsaldaki süt ürünleri endüstrisinin çöküşüyle uzun zaman önce terk edilmiş, dar toprak yola doğru bakıyordu.
Şehirdeki işlerinden erken emekli olup Madeleine’le birlikte Catskill Dağları’nın batı yakasındaki bu doğa harikası yere taşınmışlardı. Çünkü bu bölge ekonomik durgunluğa karşın güzelliğiyle nefes kesiyordu. Madeleine’in buraya olan tutkusu daha en başta açıkça belliydi. Enerjik yapısı ve mütevazı kişiliğiyle, doğa hayranlığıyla, her mevsim dışarıda olmak, kanoyla dolaşmak. yaban mersini toplamak veya bazen sadece eski orman yolunda gezinmek gibi aktivitelerden zevk alışıyla kırsaldaki bu hayat tam ona göreydi. Yeni yaşama uyum sağlamak onun açısından kolay, zevkli bir süreç olmuştu.
Gurney’se aradan neredeyse üç yıl geçmiş olmasına karşın hâlâ alışmaya çalışıyordu.
Ama şu an zihnini meşgul eden şey zaman zaman ortaya çıkan anlaşmazlıklarla ilgili değildi. Az önce Jack Hardwick’le yapmış olduğu kaygı uyandırıcı telefon görüşmesini düşünüyordu.
Hardwick telefona her zamanki alaycılığının aksine bir hayli neşe dolu bir sesle yanıt vermişti. Gurney’le dalga geçme hazırlığında olduğunu düşündürtecek kadar sıcak, dostane bir havayla konuşmuştu. Ama dalga geçmemişti. Üstelik Gurney’in ödünç olarak istediği birkaç takip kamerası talebini içtenlikle kabul etmekle kalmamış, gönderme işini de ayarlamıştı. Hatta bu da yetmezmiş gibi derhal getireceğini söylemişti.
Gurney cam kapının önünde durmuş, adamın kişiliğiyle tezat oluşturan bu yardımsever tavrını düşünürken Madeleine üst kattan elinde biri mavi, diğeri yeşil iki spor çantayla indi. İkisini birden Gurney’in ayaklarının dibine bıraktı.
“Hangisini tercih edersin?”
Gurney çantalara bakıp başını iki yana salladı. “Fark etmez.” “Ne oldu?”
Az önce yaptığı telefon konuşmasını anlattı.
Madeleine gözlerini kıstı. “Geliyor mu? Buraya? Hemen?” “Öyle anlaşılıyor.”
“Bu telaşının nedeni neymiş?”
“Güzel soru. Sanırım gelince anlarız.”
Tam o esnada ahırın alt tarafındaki yoldan büyük V-8 motorun kulak tırmalayan sesi işitildi. Yarım dakika sonraysa Hardwick’in klasik iri arabası, kırmızı 1970 Pontiac GTO karla kaplı yolda belirdi.
“Yanında biri var,” dedi Madeleine.
Gurney sürprizleri sevmezdi. Holü geçip, yan kapıyı açarak Hardwick’in gürültülü, sert hatlı, iri aracını kendi toz içindeki, sıradan Outback ‘inin yanına park edişini izledi.
Önce Hardwick indi. İnce dudaklarındaki sırıtış sıcaklıktan çok kararlılık ifadesi sergiliyordu. Aynı izlenim buz mavisi göz…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Korku - Gerilim Polisiye Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKurt Gölü
- Sayfa Sayısı472
- YazarJohn Verdon
- ISBN9786059702249
- Boyutlar, Kapak14 x 21 cm , Karton Kapak
- YayıneviKoridor Yayıncılık / 2016
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Trenin Tam Saatiydi ~ Heinrich Böll
Trenin Tam Saatiydi
Heinrich Böll
İkinci Dünya Savaşı’nı bir piyade eri olarak yaşayıp, “Savaştan ve militarizmden daha saçma bir şey olamaz,” kararına varan Heinrich Böll’ün bu kısa romanı, 1949’da...
- İşaretleri İzle ~ Emily France
İşaretleri İzle
Emily France
Riley iki sene önce annesini kaybettiğinden beri yas destek grubunda edindiği tuhaf ailesi onun en büyük sığınağı olmuştu. Jay, Kate ve Noah acısını anlıyorlardı;...
- Siyah Kan ~ Jean-Christophe Grangé
Siyah Kan
Jean-Christophe Grangé
Güneydoğu Asya’da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir...